Türkiye’nin En İyi Online İngilizce Eğitim Sistemi Konuşarak Öğren’den Ücretsiz Konuşma Dersi Almak İçin Tıklayın !
4.Sınıf İngilizce Kelimeler: Türkçe Anlamları ve Okunuşları (1-10 Ünite)
Unit 1 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Late | Geç | I am sorry, I am late. | Özür dilerim, geç kaldım. |
Open | Açık | Window is open. | Pencere açık. |
Window | pencere | Open the window, please. | Lütfen pencereyi aç. |
Come in | İçeri gel | You may come in. | İçeriye girebilirsin. |
Right now | Şimdi | Be quiet! We are in a lesson right now. | Sessiz ol. Şu an dersteyiz. |
Sit | oturmak | Sit next to your friend. | Arkadaşının yanına otur. |
Please | Lütfen | Please give me your eraser. | Silgini verir misin lütfen. |
Eat | Yemek yemek | Eat your hamburger. | Hamburgerini ye. |
Drink | içmek | I want to drink tea. | Çay içmek istiyorum. |
Prepare | hazırlamak | My mum prepares meal for me everyday. | Annem her gün benim yemek hazırlar. |
Order | Sıraya koymak | Order the pictures. | Resimleri sıraya koy. |
Rules | kurallar | We should follow the rules. | Kuralları takip etmeliyiz. |
Use | kullanmak | Use your pencil to draw. | Çizmek için kalem kullan. |
Circle | Daire içine almak | Circle the right answer. | Doğru cevabı daire içine al. |
Need | ihtiyaç duymak | Circle what you need. | İhtiyacın olanı daire içine al. |
Puppet | Kukla | I like watching puppet shows. | Kukla şovlarını izlemeyi severim. |
Find | bulmak | Can you find my pencil? | Kalemimi bulabilir misin? |
Request | istek | Look at the food list and make your request. | Yemek listesine bak ve isteğini yap. |
Permission | izin | Ask for permission to leave the class. | Sınıftan ayrılmak için izin iste. |
Sure | Elbette | Sure, you can borrow my pencil. | Elbette kalemimi ödünç alabilirsin. |
Ten | On | I am ten years old. | 10 yaşındayım. |
Twenty | Yirmi | I have twenty games in my computer. | Bilgisayarımda 20 tane oyun var. |
Thirty | Otuz | There are thirty dogs in the house. | Evde 30 tane köpek var. |
Forty | Kırk | When I am forty, I will be old. | 40 yaşına geldiğimde yaşlı olacağım. |
Fifty | Elli | Fifty is my favorite number. | 50 benim favori numaram. |
Sixty | Altmış | Sixty is less than seventy. | 60 70’ten daha azdır. |
Seventy | Yetmiş | Seventy is more than sixty. | 70 60’tan daha fazladır. |
Eighty | Seksen | Eighty is not a good age to start a new life. | 80 yeni bir hayata başlamak için iyi bir yaş değildir. |
Ninety | Doksan | I love number ninety. | 90 sayısını severim. |
Hundred | Yüz | My nephew can count to hundred. | Yeğenim 100’e kadar sayabiliyor. |
Twenty-five | Yirmi beş | I will graduate when I am twenty-five. | 25 yaşıma geldiğimde mezun olmuş olacağım. |
Sixty-four | Altmış dört | My mother was born in nineteen sixty-four. | Annem 1964’te doğmuş |
Ninety-eight | Doksan sekiz | I have got ninety-eight dollars in my pocket. | Cevimde 98 dolar var. |
Missing | Eksik, kayıp | There is a missing cat in the neighborhood. | Mahallede kayıp bir kedi var. |
Dice | Zar | Roll the dice. | Zarı at. |
Unit 2 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Children | çocuklar | Children learn a lot from playing. | Çocuklar oyun oymaktan bir sürü şey öğrenir. |
Repeat | Tekrar et | Please repeat after me. | Lütfen benden sonra tekrarla. |
Animal | Hayvan | The whale is the largest animal on earth. | Balina dünyadaki en büyük hayvandır. |
Guess | Tahmin etmek | I guess you will be very busy tonight. | Tahmin ediyorum bu akşam çok meşgul olacaksın. |
Africa | Afrika | Elephants live in Asia and Africa. | Filler Asya ve Afrika’da yaşar. |
Europe | Avrupa | There many little countries in Europe. | Avrupa’da birçok küçük ülke vardır. |
Asia | Asya | Elephants live in Asia and Africa. | Filler Asya ve Afrika’da yaşar. |
South / North America | Güney / Kuzey Amerika | People in South and North America speak different languages. | Kuzey ve Güney Amerika’daki insanlar faklı dilleri konuşmaktadır. |
Antarctica | Antarktika | Antarctica is very cold place. | Antartika çok soğuk bir yerdir. |
Germany | Almanya | Germany is an European country. | Almanya bir Avrupa ülkesidir. |
Spain | İspanya | Spain has many famous football teams. | İspanya’nin birçok ünlü futbol takımı vardır. |
India | Hindistan | Number of people in India is very high. | Hindistan’daki insanların sayısı çok fazladır. |
Turkey | Türkiye | I live in Turkey. | Türkiye’de yaşıyorum. |
Japan | Japonya | People in Japan speak Japanese. | Japonya’daki insanlar Japonca konuşur. |
Mexico | Meksika | Bean is very common food in Mexico. | Fasulye Meksika’da çok yaygın bir yiyecektir. |
Saudi Arabia | Suudi Arabistan | Pilgrims go to Suudi Arabia to visit Mecca. | Hacılar Suudi Arabistan’a Mekke’yi ziyaret etmek için giderler. |
England | İngiltere | The capital city of England is London. | İngiltere’nin başkenti Londra’dır. |
German | Alman | I have a foreign friend and he is German. | Benim yabancı bir arkadaşım var ve o Alman. |
Spanish | İspanyol | Xabi Alonso is Spanish. | Xabi Alonso İspanyoldur. |
Indian | Hint, Hintli | I like watching Indian movies. | Hint filmlerini izlemekten hoşlanırım. |
Turkish | Türk | This is Mehmet. He is Turkish. | Bu Mehmet. O Türk’tür. |
Arabian | Arap | Arabian people are usually in Asia and Africa. | Araplar genellikle Asya ve Afrika’da yaşarlar. |
English | İngiliz | An English likes to drink tea with milk. | İngilizc çayını sütle içmekten hoşlanır. |
Mexican | Meksikalı | He is Mexican. | O Meksikalı. |
Japanese | Japon | Japanese people eat raw fish. | Japonlar çiğ balık yerler. |
Point | işaret et, göster | Point the right picture. | Doğru resmi göster. |
Live | yaşamak | My friend lives in Bakırköy. | Arkadaşım Bakırköy’de yaşıyor. |
From | itibaren, -den | She is from Turkey. | O Türkiye’den-O Türkiye’li. |
Age | Yaş | My age is 30. | Yaşım 30. |
Country | ülke | America is a beautiful country. | Amerika güzel bir ülkedir. |
Nationality | milliyet | What is your nationality? | Ulusun nedir? |
Match | eşlemek | Match the word with the picture. | Kelimeyi resimle eşleştirmek. |
ID card | kimlik kartı | Show your ID card before entering. | Girmeden önce kimlik kartını göster. |
Shalwar | Şalvar | Villagers in Turkey wear Shalwar | Türkiye’deki köylüler Şalvar giyerler. |
Kimono | Kimono | Japanese women wear Kimono. | Japon kadınlar Kimono giyerler. |
Fez | Fes | You wear a fez on your head. | Fesi başına giyersin. |
Poncho | Panço | Poncho is not a good dress. | Panço güzel bir elbise değildir. |
Sari | Sari | Women in India usually wear Sari. | Hindistan’daki kadınlar genellikle Sari giyerler. |
I think | bence | I think you are successful. | Bence sen başarılısın. |
Toy collection | oyuncak koleksiyonu | My brother has a toy collection. | Erkek kardeşim oyuncak koleksiyonuna sahip. |
Doll | Oyuncak bebek | She loves to play with dolls. | O oyuncak bebeklerle oynamaktan hoşlanır. |
Soldier | Asker | Soldiers are waiting near the border. | Askerler sınırın yakınında bekliyorlar. |
Unit 3 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Free time | Boş zaman | I spend my free time playing computer games. | Boş zamanlarımı bilgisayar oynarak geçiririm. |
Tick | doğru işareti(Tick) koymak | Tick 3 sentences. | 3 cümleye doğru Tick koy |
Cross | Çapraz (işareti) koymak | You can cross the sentence. | Cümleye çapraz işareti koyabilirsin. |
Cartoons | Çizgi filmler | My four years old boy watches cartoon all the time. | 4 yaşındaki oğlum her zaman çizgi film izliyor. |
Diving | Dalış, dalmak | Diving requires lots of skills. | Dalmak bir çok beceri ister. |
Riding | Binme | Riding a horse could be fun. | At sürmek eğlenceli olabilir. |
Playing chess | Satranç oynamak | Playing chess improves your intelligence. | Satranç oynamak zekanı geliştirir. |
Climbing | Tırmanma | Climbing is hard when the peak is so high. | Zirve yüksek olduğunda tırmanmak zorlaşır. |
Doing puzzles | Yapboz yapmak | Doing puzzles with your child helps him to improve his memory. | Çocuğunla yapboz yapmak hafızasını geliştirmesine yardımcı olur. |
Fishing | Balık tutma | Teach me fishing. | Bana balık tutmayı öğret. |
Collecting coins | Madeni para koleksiyonu yapmak | Collecting coins is a hard job. | Madeni para koleksiyonu yapmak zor bir iştir. |
Hobby | Hobi | Reading a book is one of my hobbies. | Kitap okumak hobilerimden biridir. |
Lip-read | Dudak okumak | I mute TV and try to lip-read to understand people what really say. | Televizyonu sessiz konuma getirdim ve insanları anlamak içim dudaklarını okumaya çalıştım. |
Tic-Tac-Toe | SOS oyunu | During the lesson we play Tic-Tac-Toe | Ders esnasında SOS oynarız. |
Comic | Karikatür-mizah dergisi | I buy a comic every week. | Her hafta karikatür dergisi alırım. |
Pair | Çift | Teacher says “We should work in pairs.” | Öğretmen diyor ki “Çift şeklinde çalışmalıyız.” |
Take turn | yer-sıra değiştirmek | After this exercise you take turn. I’ll do the rest. | Bu egzersizden sonra yer değiştir. Ben gerisini hallederim. |
Line | Hat, çizgi | Hold the line. | Hattı koruyun. |
Questionnaire | anket | You should fill the Questionnaire. | Anketi doldurmalısın. |
Below | Altında | Put your things below the table. | Şeylerini masanın altına koy. |
Put | Koymak | Put your things below the table. | Şeylerini masanın altına koy. |
Winner | kazanan | And the winner is Michael Jackson. | Ve kazanan Michael Jackson. |
Watering | sulama | I forget watering the plants at home. | Evdeki bitkileri sulamayı unutuyorum. |
Unit 4 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Cartoon | çizgi film | My children watches cartoons all the time. | Çocuklarım her zaman çizgi film izliyor. |
Character | Karakter | Our dog has a good character, and is great with children. | Köpeğimizin iyi bir karakteri var ve çocuklarla harika geçiniyor. |
Act | davranmak | Act just like you know. | Bildiğin gibi davran. |
Elephant | Fil | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Parrot | Papağan | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Dolphin | Yunus | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Catch a fish | Balık yakalamak | Don’t give me fish, teach me how to catch a fish. | Bana balık verme, nasıl balık tutulur öğret. |
Carry | taşımak | I carry my books in my bag while going to the school. | Okula giderken kitaplarımı çantamın içinde taşırım. |
Take photo | Fotoğraf çek | You can’t take photo in the museum. | Müzede fotoğraf çekemezsin. |
Hero | Kahraman | Superman is a hero. | Süpermen bir kahramandır. |
Heroine | kahraman kadın | Wonderwoman is one of my favorite heroines. | Harikakadın benim favori kahraman kadınlarımdan. |
Lift weight | Ağırlık kaldırma | Lifting weight may hurt your back. | Ağırlık kaldırmak sırtını incitebilir. |
Run | Koşmak | Run like the wind. | Rüzgar gibi koş. |
Amazing | şaşırtıcı, inanılmaz | It is an amazing movie. | İnanılmaz bir film. |
Rope | halat, ip | Hold the rope, or you will fall. | İpi tut yoksa düşeceksin. |
Mountain | Dağ | To climb a mountain you should have right equipments. | Dağa tırmanmak için doğru ekipmana sahip olman gerekir. |
Count | saymak | My nephew can count to hundred. | Yeğenim 100’e kadar sayabiliyor. |
Sing a song | şarkı söylemek | When I am alone I like to sing a song. | Yalnız olduğumda şarkı söylemeyi severim. |
Spell | hecelemek | Can you spell your name, please? | Lütfen isminizi heceleyebilir misiniz? |
Continent | kıta | There are seven continents in the world. | Dünyada 7 tane kıta vardır. |
Surname | Soyadı | What is your surname? | Soyadın ne? |
Hometown | Memleket | Where is your hometown? | Memleketin neresi? |
Manage | Yönetmek | That man can’t manage a business. | O adam iş yönetemez. |
Unit 5 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Number | Numara | He is the number one. | O bir numara. |
Wash | Yıkamak | Wash your car, it is very dirty. | Arabanı yıka, çok kirli. |
Have dinner | Akşam yemeği yemek | When I arrive home, I will have dinner. | Eve vardığımda, akşam yemeği yiyeceğim. |
Brush | Fırçalamak | Brush your teeth twice a day. | Dişlerini günde 2 kez fırçala. |
Each | Her biri | Mothers love each of their children. | Anneler her bir çocuğunu sever. |
Smile | Gülümsemek | Smile to your friend. | Arkadaşına gülümse. |
Special | Özel | It is a special gift. | O özel bir hediye. |
Everywhere | Her yer | I go everwhere you go. | Senin gittiğin her yere ben de giderim. |
Weekdays | Hafta içi | I work on weekdays. | Hafta içi çalışırım. |
Weekend | Hafta sonu | I sleep at the weekend. | Haftasonu uyurum. |
Monday | Pazartesi | Monday is the workday. | Pazartesi iş günüdür. |
Tuesday | Salı | She has an appointment on Tuesday. | Salı günü randevusu var. |
Wednesday | Çarşamba | There is a match between Barcelona-Real Madrid on Wednesday. | Çarşamba günü Real Madrid-Barcelona arasında maç var. |
Thursday | Perşembe | We will leave the town on Thursday. | Perşembe günü kasabadan ayrılacağız. |
Friday | Cuma | I love Fridays. Because it is the end of the week. | Cumaları severim. Çünkü haftanın sonu. |
Saturday | Cumartesi | I play football on Saturdays. | Cumartesileri futbol oynarım. |
Sunday | Pazar | Sunday is holy day for Christians. | Pazar Hristyanlar için kutsal gündür. |
Busy | Meşgul | Don’t talk to me I’m busy right now. | Benimle konuşma şu an meşgulüm. |
Daily routine | Günlük rutin | Eating a banana a day is my daily routine. | Günde bir tane muz yemek günlük rutinimdir. |
Invitation | davetiye | I have an invitation for the birthday party. | Doğumgünü partisi için davetiyem var. |
Half-Term | Yarı dönem-yıl | Students are going to the half-term concert on Friday. | Öğrenciler Cuma günü yarı yıl konserine gidiyor. |
Morning | Sabah | I wake up in the morning. | Sabahleyin kalkarım. |
Afternoon | Öğleden sonra | A baby is sleeping in the afternoon. | Bebek öğleden sonra uyuyor. |
Noon | Öğle vakti | It is dangerous to go out in the noon. | Öğlen vakti dışarı çıkmak tehlikelidir. |
Evening | Akşam | Before the evening we go to seaside. | Akşamdan önce deniz kenarına gideriz. |
Night | Gece | The night is dark and full of terrors. | Gece karanlık ve terörle dolu. |
Unit 6 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Doing experiment | deney yapma | Be careful while doing experiment. | Deney yaparken dikkatli ol. |
Microscope | Mikroskop | Microscope provides us to see the tiniest creatures. | Mikroskop en küçük yaratıkları görmemizi sağlar. |
Tube | Tüp | Fill the tube. | Tüpü doldur. |
Bottle | Şişe | I need a bottle of water | Bir şişe suya ihtiyacım var. |
Magnifier | Büyüteç | If you have a difficulty to read, use a magnifier. | Eğer okuma zorluğun varsa, büyüteç kullan. |
Lab coat | Laboratuvar önlüğü | Wear a lab coat before entering the lab. | Laboratuvara girmeden önce laboratuvar önlüğü giy. |
Glass | Bardak | I need a glass of water. | Bir bardak suya ihtiyacım var. |
Goggles | Gözlük | Goggles prevent your eyes from harmfull effects of experiments. | Gözlükler seni deneylerin zararlı etkilerinden korur. |
In | İçinde | Water is in the bottle. | Su şişenin içindedir. |
On | üzerinde | There is a book on the table. | Masada kitap vardır. |
Near | yakın | The sport centre is too near. | Spor merkezi çok yakın. |
Behind | arkasında | Look at your behind. | Arkana bak. |
In front of | Önünde | 30 men are waiting in front of you. | 30 kişi önünde bekliyor. |
Equipment | ekipman | With the right equipment you can do anything. | Doğru ekipmanla herşeyi yapabilirsin. |
Label | Etiketlemek | Don’t label people according to their appearences. | İnsanları görünüşlerine göre etiketleme. |
Bookcase | Kitaplık | Books are on the bookcase. | Kitaplar kitaplıkta. |
Cover | örtmek, kapatmak | Some women cover their heads. | Bazı kadınlar başlarını örter. |
Mix | karıştırmak | Mix true ingredients gently. | Doğru malzemeleri nazikçe karıştır. |
Fold | katlamak | Sophie, can you help me fold the laundry when it’s dry? | Sophie çamaşırlar kuruduğunda bana katlamama yardımcı olur musun? |
Peel | soymak | Peel the potato. | Patatesi soy. |
Pour | dökmek | Pour some water in it. | İçine biraz su koy. |
Shake | Sallamak | Shake your hand firmly. | Elini sıkıca salla. |
Plant | bitki | Plants absorb water. | Bitkiler suyu emer. |
Put into order | sıraya koymak | Listen and put the sentences into order. | Dinle ve cümleleri sıraya koy. |
Carnation | Karanfil | Put the carnations in the vase. | Karanfilleri vazoya koy. |
Food coloring | Gıda boyası | Add some food colorings to do candy. | Şekere biraz gıda boyası kat. |
Retell | tekrar anlatmak | Retell the experiment. | Deneyi tekrar anlat. |
Lettuce | Marul | Use “lettuce” this time. | Bu seffer marulu kullan. |
Absorb | emmek | Plants absorb water. | Bitkiler suyu emer. |
Fizzy drink | Gazlı içecek | Make a lemonade fizzy drink. | Limonlu gazlı içecek yap. |
Scientist | Bilim insanı | Let’s do an experiment for little scientists. | Bilim adamları için deney yapalım. |
Baking soda | Karbonat | Don’t forget to add baking soda. | Karbonatı eklemeyi unutma. |
Stir | karıştırmak | Add some baking soda and stir. | Biraz karbonat ekle ve karıştır. |
Unit 7 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Job | İş | My job is teaching English. | İşim İngilizce öğretmek. |
Building | bina | I live in that building. | O binada yaşıyorum. |
Officer | memur | My uncle is an officer. | Amcam memur. |
Actor | Aktör | Actors and Actresses earn lot of money. | Aktörler ve Aktrisler çok para kazanıyor. |
Actress | Aktris | Actors and Actresses earn lot of money. | Aktörler ve Aktrisler çok para kazanıyor. |
Doctor | doktor | I will be a doctor. | Doktor olacağım. |
Engineer | Mühendis | Engineers build bridges and tall buildings. | Mühendisler köprü ve uzun binalar inşa ederler. |
Policeman | polis | A Policeman catches bad people. | Polis kötü adamları yakalar. |
Policewoman | Kadın Polis | A Policewoman is searching people. | Kadın polis insanları arıyor. |
Farmer | Çiftçi | Farmers grow plants. | Çiftçiler bitki yetiştirir. |
Nurse | Hemşire | A nurse takes care of patients. | Hemşire hastalara bakar. |
Businessman | İşadamı | A businessman builds new job areas. | İş adamı yeni iş alanları kurar. |
Worker | İşçi | Businesses must protect workers’ rights. | İş yerleri çalışanların haklarını korumalı. |
Paste | Yapıştırmak | Don’t copy and paste your homework from Internet. | Ödevini internetten kopyala ve yapıştır yapma. |
Mime | taklit etmek | Mime the jobs of people. | İnsanların işlerini taklit et. |
Factory | Fabrika | Factories produce new things. | Fabrikalar yeni şeyler üretir. |
Get up | Kalk | She gets up at 7 a.m. . | O saat 7’de kalkar. |
Collage | Kolaj | Prepare a collage about a person’s job. | Kişinin işi hakkında kolaj hazırla. |
Fly | Uçmak | Fly like the wind. | Rüzgar gibi uç. |
Drive | sürmek | I can drive a car. | Araba sürebilirim. |
Illustrate | örneklemek | Illustrate the steps of an experiment with simple instructions. | Deneyin adımlarını basit talimatlarla örnekle. |
accordion book | akordeon kitap | Prepare an accordion book. | Akordeon kitabı hazırla. |
Visual | Görsel | Prepare a visual about your parents and their jobs. | Ebeveynlerin ve onların işleri hakkında görsel hazırla. |
Column | sütun | Place the name into columns. | İsmi sütuna yerleştir. |
School | Okul | This school has got thousand students. | Bu okulun 1000 tane öğrencisi var. |
Hospital | Hastane | This is a hospital with high quality. | Bu yüksek kaliteli bir hastanedir. |
Farm | Çiftlik | There are lots of cows in the farm. | Çiftlikte bir çok inek bulunmaktadır. |
Fire station | İtfaiye | The fire station is hiring new fire-fighters. | İtfaiye yeni itfaiyeciler işe almakta. |
Drawing | Çizim | Da Vinci’s drawings are extraordinary. | Da Vinci’nin çizimleri sıradışı. |
Display | göstermek, sergilemek | Display to your friend. | Arkadaşına göster. |
Unit 8 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Dress | Elbise | It is a blue dress. | O mavi bir elbise. |
Trouser | Pantolon | Your trouser is dirty. | Pantolonun kirli. |
Hat | Şapka | It is a sunny day, don’t forget your hat. | Güneşli bir gün, şapkanı unutma. |
Jacket | Ceket | Wear your jacket, it is cold. | Ceketini giy hava soğuk. |
Shoe | Ayakkabı | My shoes are old. | Ayakkabılarım eski. |
Boot | Çizme | In winter you should wear boot. | Kışın bot giymelisin. |
Describe | Tanımlamak | Describe your family. | Aileni tanımla. |
Socks | Çorap | Socks can smell very bad. | Çorap çok kötü kokabilir. |
Blouse | Bluz | The girl’s blouse is very beautiful. | Kızın bluzu çok güzel. |
Skirt | Etek | Skirts in the shop are cheap. | Dükkandaki etekler ucuz. |
Flip-flops | Parmak arası terlik | Flips-flops are always trend of summer-time. | Parmak arası terlikler daima yazın trendi olmuştur. |
Scarf | Eşarp | Many women in Turkey wear scarf. | Türkiye’deki birçok kadın eşarp takmaktadır. |
Sweater | Kazak | My grandmother is knitting a sweater. | Büyükannem kazak örüyor. |
Jeans | Kot | Blue jeans company sell jeans. | Blue Jeans şirketi kot pantolon satmaktadır. |
Cap | şapka | A cap protects you from hot weather. | Şapka seni sıcak havada korur. |
Coat | Ceket | The coat is leather. | Bu ceket deri. |
Season | Sezon, mevsim | There are less tourists in Turkey in this season. | Bu sezonda Türkiye’de daha az turist var. |
Spring | bahar | Flowers bloom in spring. | Çiçekler baharda açar. |
Summer | Yaz | Summer is very hot and dry. | Yaz çok sıcak ve kurudur. |
Fall / Autumn | Sonbahar | Leaves of trees fall in fall. | Ağaçların yaprakları sonbaharda düşer. |
Winter | Kış | It can snow in winter. | Kışın kar yağabilir. |
Hot | Sıcak | It is hot tea. | Sıcak çay. |
Warm | Ilık | Babies should drink warm liquids. | Bebekler ılık sıvıları içmeli. |
Cool | serin | The weather in spring is usually cool and cold. | Baharda hava genellikle serin ve soğuk. |
Cold | Soğuk | The weather in spring is usually cool and cold. | Baharda hava genellikle serin ve soğuk. |
Weather conditions | Hava koşulları | Weather conditions in the east is getting worse. | Doğudaki hava koşulları kötüye gidiyor. |
Rain | Yağmur | The rain is going on. | Yağmur devam ediyor. |
Rainy | Yağmurlu | It is a rainy day. | Yağmurlu bir gün. |
Snow | Kar | There are lots of snow over the roof. | Çatıda çokça kar var. |
Snowy | Karlı | Today will be snowy. | Bugün karlı olacak. |
Sun | Güneş | Sun is in the sky. | Güneş gökyüzünde. |
Sunny | Güneşli | I like sunny days. | Güneşli günleri severim. |
Wind | rüzgar | Run like the wind. | Rüzgar gibi koş. |
Windy | rüzgarlı | Mountain peaks are windy. | Dağ zirveleri rüzgarlıdır. |
Fog | Sis | There is a fog over the sea. | Denizin üstünde sis vardır. |
Foggy | Sisli | Istanbul wakes up a foggy day. | İstanbul sisli bir güne uyanır. |
Cloud | Bulut | Those are rain clouds. | Onlar yağmur bulutları. |
Cloudy | Bulutlu | Cloudy days makes me feel depressed. | Yağmurlu günler beni depresif hissettirir. |
Put on | Giymek | Put on your clothes, we are going out. | Elbiseni giy, dışarı çıkıyoruz. |
Wear | Giyinmek | Wear your jacket, it is cold. | Ceketini giy hava soğuk. |
Take | Almak | Shut up and take my money. | Kapa çeneni ve paramı al. |
Umbrella | Şemsiye | I need an umbrella on rainy days. | Yapmurlu günlerde şemsiyeye ihtiyacım var. |
Sunglasses | Güneş gözlüğü | Sunglasses may protect you from the harmful effects of direct sun. | Güneş gözlükleri seni güneşin zararlı etkilerinden koruyabilir. |
Sweatshirt | Kazak | I am looking for different sweatshirt models. | Farklı kazak modelleri arıyorum. |
Gloves | eldiven | In cold weather don’t forget to wear gloves. | Soğuk havada eldiven giymeyi unutma. |
Borrow | Ödünç almak | You can always borrow money from banks with interest. | Her zaman bankalardan faizle birlikte para ödünç alabilirsin. |
Broken | Kırık | My heart is broken. | Kalbim kırık. |
Lost | Kayıp | She is lost. | O kayıp. |
Dirty | Kirli | Mum is washing my dirty clothes. | Annem kirli elbiselerimi yıkıyor. |
Rectangular | dikdörtgen biçiminde | A farmer has a rectangular-shaped field. | Çiftçinin dikdörtgen biçiminde tarlası var. |
Triangular | üçgen şeklinde | Nowadays young people try to build triangular-shaped bodies. | Bugünlerde gençler üçgen şeklinde vücutlar yapmaya çalışıyorlar. |
Accessory | Aksesuar | I am thinking to buy a beautiful accessory for my wife. | Karım için güzel bir aksesuar almayı düşünüyorum. |
Cut out | Kesmek | Cut out the clothes from the book. | Elbiseleri kitaptan kes. |
Unit 9 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Energetic | Enerjik | He is a energetic person. | O enerjik birisi. |
Funny | Komik | How funny that is. | Ne kadar da komik. |
Shy | Utangaç | She is too shy. | O çok utangaç. |
Quite | Sessiz | Be quiet, please. | Sessiz olun, lütfen. |
Hardworking | Çalışkan | A hardworking student always does his homework. | Çalışkan bir öğrenci her zaman ödevini yapar. |
Polite | Kibar | A polite gentlemen opens the door to the guests. | Kibar adam konuklara kapıyı açar. |
Clever | zeki | He can solve every question. He is very clever. | O her soruyu çözebilir. O çok zekidir. |
Cheerful | Neşeli | The dog loves to play with people. It is cheerful and friendly. | Köpek insanlarla oynamayı seviyor. O neşeli ve arkadaş canlısıdır. |
Friendly | Arkadaş canlısı | The dog loves to play with people. It is cheerful and friendly. | Köpek insanlarla oynamayı seviyor. O neşeli ve arkadaş canlısıdır. |
Blonde | Sarışın | A blonde woman is passing by. | Sarışın bir kadın geçiyor. |
Fair | Açık (saç) | She has fair hair. | Onun açık renkte saçı var. |
Dark | karanlık | Don’t walk in the dark. | Karanlıkta yürüme. |
Straight | Düz | A drunk person can not walk straight. | Sarhoş insan düz yürüyemez. |
Wavy | Dalgalı | Sea is wavy today. | Deniz bugün dalgalı. |
Curly | Kıvırcık | I think people with curly hair are more beautiful. | Bence kıvırcık saçlı insanlar daha güzel. |
Mustache | Bıyık | You have a thing on your mustache. | Bıyığında bir şey var. |
Beard | Sakal | Shave your beard. | Sakalını kes. |
Look like | Gibi görünmek, benzemek | She looks like my brother. | Anneme benziyor. |
Mask | maske | Some people hide behind their masks. | Bazı insanlar maskelerinin arkasına gizlenir. |
Celebrity | ünlü | There are many celebrities in Nişantaşı. | Nişantaşında bir çok ünlü vardır. |
Draw | çizmek | Can you draw an elephant? | Fil çizebilir misin? |
Talented | Yetenekli | Messi is a very talented footballer. | Messi çok yetenekli bir oyuncudur. |
Rude | Kaba | Swearing is a rude behaviour. | Küfür etmek kaba bir davranıştır. |
Physical | Fiziksel | After illness, I need to gain my physical strength back. | Hastalıktan sonra fiziksel gücümü geri kazanmalıyım. |
Body | Vücut | His body shape is like an apple. | Onun vücut şekli elma gibi. |
Slim | İnce | My sister doesn’t eat anything, she has a slim body. | Kız kardeşim hiçbir şey yemiyor, o ince bir vücuda sahip. |
Fashionable | Modaya uygun | Wear fashioanable clothes. | Modaya uygun kıyafetler giy. |
Add | Eklemek | Add some salt on it. | Üzerine biraz tuz ekle. |
Unit 10 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Menu | Menü | Choose your meal from the menu. | Yemeğini menüden seç. |
Soup | Çorba | This soup is cold. | Bu çorba soğuk. |
Chicken | Tavuk | A chicken is my favorite supper. | Tavuk benim favori yemeğim. |
Fish | Balık | Don’t give me fish, teach me how to catch a fish. | Bana balık verme, nasıl balık tutulur öğret. |
Ice-cream | Dondurma | It is very hot today, I want to eat an ice-cream. | Bugün çok sıcak, dondurma yemek istiyorum. |
Breakfast | Kahvaltı | What do you have at breakfast? | Kahvaltıda ne yersin? |
Lunch | Öğle yemeği | For lunch, I will eat a tost. | Öğlen yemeğine tost yiyeceğim. |
Dinner | Akşam yemegi | We are going to dinner tonight. | Akşam yemeğine gideceğim. |
Fill | doldurmak | Fill the blanks with right answers. | Boşlukları doğru cevaplarla doldur. |
Picnic basket | Piknik sepeti | Don’t forget to get the picnic basket. | Piknik sepetini almayı unutma. |
Take note | not almak | Take not while listening. | Dinlerken not al. |
Main course | Ana yemek | What is the today’s main course? | Bugünün ana yemeği nedir? |
Drinks | İçecekler | Drinks are on me. | İçecekler benden. |
Desserts | tatlılar | Look at the desserts list. | Tatlı listesine bak. |
Lemonade | limonata | I can drink cold lemonade. | Soğuk bir limonata içebilirim. |
Coffee | Kahve | Coffee makes you awake. | Kahve seni uyanık tutar. |
Tea | Çay | Tea with bread ring is definitely delicious. | Çayla simit kesinlikle lezzetlidir. |
Orange juice | portakal suyu | Orange juice is good for your health. | Portakal suyu sağlığın için iyidir. |
Water | Su | Water is important for every living. | Su her bir canlı için önemlidir. |
Chips | cips | This chips are expensive. | Bu cipsler pahalıdır. |
Hot dog | Sosisli | For breakfast I eat a hot dog. | Kahvaltıda sosisli yerim. |
Cupcake | küçük kek, çörek | Girls want to open a cupcake shop. | Kızlar çörek dükkanı açmak istiyor. |
Hungry | Aç | There are many hungry people in the world. | Dünyada bir sürü aç insan var. |
Thirsty | susuz | Can you give me some water? I am really thirsty. | Biraz su verebilir misin? Çok susadım. |
Full | Tam, dolu | That’s enough, my glass is full. | Bu kadar yeter, bardağım dolu. |
Yummy | Nefis | These Turkish delights are yummy. | Bu lokumlar nefis. |
Turkish delight | Lokum | These Turkish delights are yummy. | Bu lokumlar nefis. |
Konuşarak Öğren uygulaması ile İngilizcenizi geliştirin.