I ile başlayan İngilizce kelimeler ve anlamlarını aşağıda sıraladık. 1000 adet en çok kullanılan i harfi ile başlayan İngilizce kelime listesi;
- i·n:-da, -de, evde, gelmiş olan, halinde, iç, içeri, içeride, içeriye, içinde, içine, iktidarda olan, moda, olarak, tutulan, yerinde
- iberia:iberya
- ibex:dağ keçisi
- ibid:aynı yazıda, aynı yerde
- :aynı yazıda, aynı yerde
- ibidem:aynı yazıda, aynı yerde
- ice:buz, buza koymak, buzla kaplamak, buzlanmak, değerli taş, dondurma, dondurmak, öldürmek, pasta kaplama şekerlemesi, pırlanta, şekerle kaplamak
- iceberg:aysberg, buzdağı, soğuk ve duygusuz kimse
- iceboat:buzkıran
- icebound:buz tutmuş, buzla çevrilmiş, buzla kaplanmış
- icebox:buz kalıbı, buz makinesi, buzdolabı, buzhane, buzluk, soğutucu
- icebreaker:buzkıran
- icecream:dondurma, dondurmalı
- iced:buza koyulmuş, buzlanmış, buzlu, şeker kaplanmış
- icehouse:buz deposu, buzhane
- iceland:izlanda
- icelander:izlandalı
- icelandic:izlanda, izlandaca, izlanda’ya ait
- iceman:buzcu, dondurmacı
- icepack:buz kompresi, buz parçası, buz torbası, yüzen buz kütlesi
- icepick:dağcı kazması
- ich:balık bilimi
- ichneumon:firavun faresi, yer köpeği
- ichor:cerahat, iltihap, irin
- ichthyoid:balık gibi, balıksı
- ichthyology:balık bilimi
- ichthyophagous:balık yiyen, balıkçıl
- icicle:buz saçağı, sarkıt biçimindeki buz
- icicles:buz saçağı, sarkıt biçimindeki buz
- icily:buz gibi, soğuk bir şekilde
- iciness:buz gibi olma, buzlanma, buzlu olma
- icing:buz kaplama, buz örtüsü, glasaj, pasta kaplama şekeri
- icon:azizlerin resmi, dini heykel, dini resim, ikon
- iconoclast:geleneklere karşı çıkan kimse, ikon düşmanı
- iconography:resimleme, resmetme
- icos:yirmi
- icterus:sarılık
- ictus:darbe, kriz, nöbet, vurgu
- icy:buz gibi, buzla kaplı, buzlu
- id:bilinçaltı, ilkel benlik, sahsı içgüdüler
- i’d:bilinçaltı, ilkel benlik, sahsı içgüdüler
- idaho:idaho
- idea:amaç, düşünce, fikir, görüş, kanı, niyet, plan
- ideal:amaç, erek, gaye, hayali, ideal, kusursuz, kusursuz örnek, mükemmel, mükemmel şey, ülkü
- idealism:idealizm, idealleştirme
- idealist:idealist
- idealistic:idealizme ait, toplum için çalışan, ülkücü
- idealization:ideal edinme, idealleştirme
- idealize:ideal edinmek, idealleşmek, idealleştirmek, olduğundan iyi göstermek, ülküleştirmek
- idealized:ideal edinmek, idealleşmek, idealleştirmek, olduğundan iyi göstermek, ülküleştirmek
- ideally:en iyi şekilde, ideal olarak, kusursuz bir biçimde
- ideals:amaç, erek, gaye, ideal, kusursuz örnek, mükemmel şey, ülkü
- ideas:amaç, düşünce, fikir, görüş, kanı, niyet, plan
- ideefixe:sabit fikir, saplantı, takıntı
- idem:aynı, aynı yazar, aynı yazı
- identic:aynı, eş, ortak, özdeş
- identical:aynı, eş, özdeş, tıpkı
- identicalness:özdeşlik
- identifiable:kimliği saptanabilir, teşhis edilebilir
- identification:fark gözetmeme, kimlik, kimlik saptama, tanıma, teşhis
- identify:aynı saymak, belirlemek, bir tutmak, destek vermek, desteklemek, kimliğini saptamak, tanımak
- identifying:aynı saymak, belirlemek, bir tutmak, destek vermek, desteklemek, kimliğini saptamak, tanımak
- identikit:robot resim
- identity:aynılık, benzerlik, hüviyet, kimlik, kişilik, özdeşlik
- ideogram:fikir belirten işaret, ideogram
- ideograph:fikir belirten işaret, ideogram
- ideolize:tanrılaştırmak
- ideologic:ideolojik
- ideological:ideolojik
- ideologist:ideolog, kuramcı
- ideology:düşünce tarzı, ideoloji
- idiocy:ahmaklık, aptallık, geri zekâlılık
- idiom:deyim, deyiş, lehçe, şive
- idiomatic:deyimlerle dolu, deyimsel, dil özelliklerini taşıyan
- idioms:deyim, deyiş, lehçe, şive
- idiosyncrasies:aşırı duyarlılık, idiyosenkrazi, mizaç, özellik, yapısal özellik, yaradılış
- idiosyncrasy:aşırı duyarlılık, idiyosenkrazi, mizaç, özellik, yapısal özellik, yaradılış
- idiot:ahmak, aptal, geri zekâlı, salak
- idiotic:ahmakça, aptal, aptalca
- idled:avare, başıboş, boşta, işsiz güçsüz
- idleness:avarelik, aylaklık, başıboşluk, boşluk, gereksizlik, haylazlık, tembellik
- idler:ara çarkı, aylak, işsiz, kaldırım mühendisi, tembel
- idling:aylaklık etme, boşta çalışma, rolântide olma, tembellik etme
- idly:aylak aylak, boş bir şekilde, boş boş, tembel tembel
- idol:idol, put, saplantı, tapılan kimse
- idolater:hayran, putperest, tapan kimse
- idolatress:putperest
- idolatrous:puta tapan, putperestlik türünden, taparcasına seven
- idolatry:puta tapma, putperestlik, tapma
- idolise:putlaştırmak, tapmak
- idolize:putlaştırmak, tapmak
- idolized:putlaştırmak, tapmak
- idyl:idil, pastoral şiir, rüya gibi durum, saf aşk
- idyll:idil, pastoral şiir, rüya gibi durum, temiz aşk
- idyllic:cennet gibi, kır hayatına ait, pastoral, sessiz, sakin, tertemiz
- if:ama, belirsizlik, eğer, fakat, ise, keşke, -sa, şart, -se, şüphe
- iflatable:şişirilebilir, şişme
- igloo:eskimo kulübesi, kubbe biçiminde cephanelik
- iglu:eskimo kulübesi
- igneous:ateş gibi, ateşe ait, ateşten, volkanik
- ignite:ateş almak, ateşlemek, tutuşmak, tutuşturmak, yakmak
- ignited:ateş almak, ateşlemek, tutuşmak, tutuşturmak, yakmak
- igniter:ateşeleme mekanizması
- ignition:ateşleme, kontak, tutuşma, tutuşturma
- ignoble:alçak, aşağı tabakadan, aşağılayıcı, aşağılık, küçültücü, rezil
- ignominious:aşağılayıcı, aşağılık, küçültücü, rezil, yüz kızartıcı
- ignomity:alçaklık, kepazelik, namussuzluk, rezalet, rezillik, şerefsizlik, yüz karası
- ignoramus:cahil, kara cahil
- ignorance:bilgisizlik, cahillik, cehalet, habersiz olma
- ignorant:bilgisiz, bilmez, cahil, habersiz
- ignore:aldırmamak, bilmezlikten gelmek, boşlamak, görmezlikten gelmek, önem vermemek, önemsememek
- ignored:aldırmamak, bilmezlikten gelmek, boşlamak, görmezlikten gelmek, önem vermemek, önemsememek
- ignoring:inkâr
- iguanodon:otçul kertenkele
- ikebana:ikebana, japon çiçek düzenleme sanatı
- ikon:azizlerin resmi, dini heykel, dini resim
- ileus:bağırsak tıkanması
- ilex:çobanpüskülü, pırnal
- iliac:kalçaya ait, kıvrımbağırsağa ait
- ilium:böğür, kalça kemiği, karnın yan tarafı
- ilk:çeşit, tip, tür
- ill:ahlaksız, belâ, dert, fena, hasta, hastalık, huzursuzca, illet, keyifsizce, kötü, rahatsız, rahatsız bir şekilde, rahatsızlık, sağlıksız, sorun, zar zor, zararlı, zorla
- illation:anlam çıkarma, çıkarılan sonuç, sonuç çıkarma
- illegal:gayri meşru, illegal, kaçak, kanunsuz, usulsüz, yasadışı
- illegality:illegallik, yasadışı olma
- illegibility:okunaksızlık
- illegible:okunaksız, okunması zor
- illegitimacy:gayri meşruluk, piçlik, yasadışı olma
- illegitimate:gayri meşru, haram, hatalı, mantıksız, piç, ters, uygunsuz, yasadışı
- illeterate:bilgisiz, cahil, deneyimsiz, kara cahil, okumamış, okur yazar değil, yanlışlarla dolu
- illiberal:bağnaz, cimri, dar görüşlü, hoşgörüsüz, liberal olmayan
- illiberalism:devletçilik, toplumculuk
- illiberality:bağnazlık, cimrilik, dar görüşlülük, eli sıkılık
- illicit:haram, illegal, kanunsuz, yasadışı, yasak
- illimitable:sınırsız, sonsuz
- illimitableness:sınırsızlık
- illimitably:sınırsızca, sonsuz olarak
- illiteracy:bilgisizlik, cehalet, deneyimsizlik, okuma yazma bilmeme, okumamışlık
- illiterate:bilgisiz, cahil, deneyimsiz, kara cahil, okumamış, okur yazar değil, yanlışlarla dolu
- illness:hastalık, illet, rahatsızlık
- illnesses:hastalık, illet, rahatsızlık
- illogical:mantığa aykırı, mantıksız
- illogicality:mantığa aykırı olma, mantıksızlık
- illume:aydınlatmak, ışıtmak
- illuminant:aydınlatan şey, aydınlatıcı, lâmba, parlak
- illuminate:aydınlanmak, aydınlatmak, ışıklandırmak, ışıtmak, yaldızlı harflerle süslemek
- illuminated:aydınlatılmış, ışıklandırılmış, ışıklı
- illuminating:açıklayıcı, aydınlatan, aydınlatıcı, bilgi verici
- illumination:açıklama, aydınlatma, aydınlık, ışıklandırma, izah, yaldız ve resimlerle süsleme, zihin açma
- illuminative:açıklayıcı, aydınlatıcı
- illumine:aydınlatmak, ışıklandırmak, zihin açmak
- illumining:aydınlatmak, ışıklandırmak, zihin açmak
- illusion:aldatıcı görünüş, aldatma, göz aldanması, hayal, illüzyon, yanılsama
- illusionism:hokkabazlık
- illusionist:hayalperest, hokkabaz, illüzyonist, sihirbaz
- illusive:aldatıcı, hayali, yanıltıcı
- illusiveness:aldatıcılık, hayal
- illusory:aldatıcı, hayali, yanıltıcı
- illustratation:açıklama, çizim, örnek, örnekleme, resim, tanım
- illustrate:örneklemek, örneklerle açıklamak, resimlemek, tanımlamak
- illustrated:örneklendirilmiş, resimli
- illustrates:örneklemek, örneklerle açıklamak, resimlemek, tanımlamak
- illustration:açıklama, çizim, örnek, örnekleme, resim, tanım
- illustrations:açıklama, çizim, örnek, örnekleme, resim, tanım
- illustrative:açıklayıcı, aydınlatıcı, tanımlayıcı
- illustrator:çizimleri yapan kimse, ressam, tanımlayıcı
- illustrious:meşhur, tanınmış, ünlü
- illwill:garez, kötü niyet
- ilness:hastalık, illet, rahatsızlık
- image:benzer, benzetme, görüntü, heykel, imaj, kopya, put, resim, şekil, simge
- imagery:benzetmeler, görüntüler, hayaller, heykeller, imgeler, tanımlamalar, tasvirler
- imaginable:düşünülebilir, hayal edilebilir, tasavvur edilebilir
- imaginary:düşsel, farazi, gerçek dışı, hayali, imgesel, sanal
- imagination:hayal, hayal etme, hayal gücü, imgelem, kuruntu, tasavvur
- imaginative:hayal gücü kuvvetli, hayal ürünü, hayalci, hayali, hayalperest, imgesel, yaratıcı
- imaginativeness:hayal gücü
- imagine:düşlemek, düşünmek, farzetmek, hayal etmek, hayal kurmak, kafasında canlandırmak, sanmak, tasavvur etmek
- imagined:düşlemek, düşünmek, farzetmek, hayal etmek, hayal kurmak, kafasında canlandırmak, sanmak, tasavvur etmek
- imagining:hayal etme
- imago:gelişimini tamamlamış böcek, imago
- imam:imam
- imbalance:dengesizlik, oransızlık
- imbargo:ambargo, ambargo koymak, el koymak, ticareti kısıtlama, yasaklama, yasaklamak
- imbecile:ahmak, embesil, geri zekâlı, geri zekâlı kimse
- imbecility:ahmaklık, embesillik, geri zekâlılık
- imbibe:içine çekmek, içmek, kafa çekmek, kapmak, öğrenmek
- imbibing:içine çekmek, içmek, kafa çekmek, kapmak, öğrenmek
- imbricate:birbirine geçmek, kiremit gibi düzenlenmek
- imbricated:birbirine geçmek, kiremit gibi düzenlenmek
- imbroglio:anlaşmazlık, karışık iş, karışıklık, karmaşık durum
- imbrue:boyamak, bulaştırmak, ıslatmak
- imbue:aşılamak, dolduruşa getirmek, kafasına sokmak, telkin etmek
- imbuing:aşılamak, dolduruşa getirmek, kafasına sokmak, telkin etmek
- imflammation:alevlenme, coşma, iltihap, kızma, tutuşturma, yangı
- imitable:taklit edilebilir
- imitate:andırmak, benzetmek, örnek almak, taklidini yapmak, taklit etmek
- imitated:sahte, taklit, yapma
- imitating:andırmak, benzetmek, örnek almak, taklidini yapmak, taklit etmek
- imitation:emitasyon, imitasyon, suni, taklit, taklit etme, yapay
- imitative:andıran, benzeyen, taklit, taklit eden
- imitator:kopyacı, taklitçi
- imitators:kopyacı, taklitçi
- immaculate:kusursuz, lekesiz, masum, saf, tertemiz
- immanence:her yerde bulunma
- immanency:her yerde bulunma
- immanent:hazır ve nazır, her yerde bulunan, özünde var olan
- immaterial:davayı etkilemeyen, maddi olmayan, önemsiz, ruhani
- immature:gelişmemiş, ham, olgunlaşmamış
- immaturity:gelişmemişlik, hamlık, toyluk
- immeasurable:ölçülmez, sınırsız, sonsuz
- immediacy:doğrudanlık, dolaysızlık, yakınlık
- immediate:acil, derhal, doğrudan, dolaysız, en yakın olan, hemen, şu an ki, yakın
- immediately:derhal, direkt olarak, doğrudan doğruya, hemen
- immemorial:eski, hatırlanması zor
- immense:engin, harika, muazzam, mükemmel, uçsuz bucaksız
- immensely:pek çok, son derece
- immenseness:enginlik
- immensity:büyük miktar, çok büyük şey, enginlik, sınırsızlık
- immerse:batırmak, daldırmak, gömmek, sokmak, suya daldırmak
- immersed:batmış, bulaşmış, dalmış
- immersion:batırma, daldırma, dalma, tutulma
- immigrant:göçebe, göçmen, muhacir
- immigrate:göç etmek, göçmek, göçmen almak, göçmen olarak getirmek
- immigration:göç, göç etme, göçmenlik
- imminence:yakınlık, yaklaşan tehlike
- imminent:eli kulağında, yakın
- immiscible:karıştırılamaz
- immobile:durağan, hareketsiz, oynamaz, sabit
- immobility:hareketsizlik, sabitlik
- immobilization:bağlama, bloke etme, hareketsiz hale getirme, sabitleme, tedavülden çekme
- immobilize:bloke etmek, hareketsiz hale getirmek, sabitlemek, tedavülden kaldırmak
- immobilized:bloke etmek, hareketsiz hale getirmek, sabitlemek, tedavülden kaldırmak
- immoderate:aşırı, çok fazla, dengesiz, ölçüsüz
- immoderation:ölçüsüzlük
- immodest:açık saçık, edepsiz, terbiyesiz, utanmaz
- immodesty:açık saçıklık, arsızlık, terbiyesizlik, utanmazlık
- immolate:kurban etmek
- immolation:kurban etme
- immoral:ahlaksız, terbiyesiz
- immorality:ahlaksızlık, terbiyesizlik
- immortal:ebedi, ölmez, ölümsüz, ölümsüz varlık, sonsuz
- immortality:ebedilik, ölümsüzlük
- immortalization:ölümsüzleşme
- immortalize:ölümsüzleştirmek
- immortalized:ölümsüzleştirmek
- immovability:kararlılık, kımıldamazlık, metin olma, sabitlik, sarsılmama
- immovable:kararlı, kımıldamaz, metin, oynamaz, sabit, sarsılmaz, taşınmaz, yerinden oynamaz
- immovables:gayrimenkul, taşınmaz mal
- immune:ayrıcalıklı, bağışık, bağışık kimse, duyarsız, etkilenmeyen, muaf kimse
- immunisation:aşılama, bağışıklık kazandırma
- immunise:bağışıklık kazandırmak, muaf tutmak
- immunities:ayrıcalık, bağışıklık, dokunulmazlık, etkilenmeme, muafiyet
- immunity:ayrıcalık, bağışıklık, dokunulmazlık, etkilenmeme, muafiyet
- immunization:aşılama, bağışıklık kazandırma
- immunize:bağışıklık kazandırmak, muaf tutmak
- immunized:bağışıklık kazandırmak, muaf tutmak
- immunogen:antijen, bağışıklık sağlayan madde
- immunology:bağışıklık bilimi, immünoloji
- immure:duvar çekmek, duvara gömmek, hapsetmek
- immutability:değişmezlik
- immutable:değişmez, durağan, sabit
- imp:afacan, küçük şeytan, yaramaz oğlan
- impact:çarpışma, çarpma, darbe, etki, pekiştirmek, sıkıştırmak, şok, vuruş
- impacted:pekiştirmek, sıkıştırmak
- impacts:çarpışma, çarpma, darbe, etki, pekiştirmek, sıkıştırmak, şok, vuruş
- impair:azaltmak, bozmak, zarar vermek, zayıflatmak
- impaired:azaltmak, bozmak, zarar vermek, zayıflatmak
- impairment:azalma, bozma, bozulma, zayıflatma
- impala:antilop, impala
- impale:kazığa oturtmak, kazık sokmak
- impalement:kazığa oturtma, kazığa oturtulma
- impalpable:ele gelmez, elle tutulamaz, kavraması zor
- impanel:jüri olarak yazmak
- imparity:eşitsizlik, oransızlık
- impark:park haline koymak, parka kapatmak
- impart:açıklamak, bildirmek, pay vermek, söylemek, uygulamak, vermek
- imparted:açıklamak, bildirmek, pay vermek, söylemek, uygulamak, vermek
- impartial:adil, tarafsız, yansız
- impartiality:tarafsızlık
- imparting:açıklamak, bildirmek, pay vermek, söylemek, uygulamak, vermek
- impassable:aşılamaz, geçilmez
- impasse:çıkmaz, çıkmaz sokak, zor durum
- impassible:acı duymaz, duygusuz, hissiz
- impassion:heyecanlandırmak
- impassioned:ateşli, heyecanlı, hırslı
- impassive:hissiz, kayıtsız, ruhsuz, vurdumduymaz
- impassivity:hissizlik, vurdumduymazlık
- impaste:koyu renk boyamak, macun gibi yapmak, macunlamak, yoğurmak
- impasto:koyu renk boya, koyu renk boyama
- impatience:dayanamama, katlanamama, sabırsızlık
- impatient:aceleci, hoşgörüsüz, sabırsız, tahammülsüz, tez canlı
- impatiently:merakla
- impawn:rehine koymak, söz vermek
- impeach:itham etmek, mahkemeye vermek, suçlamak, şüphelenmek
- impeachment:itham, kabul etmeme, kuşku, mahkemeye verme, suçlama, şüphe
- impeccability:günahsızlık, hatasızlık, kusursuzluk, mükemmellik
- impeccable:günahsız, hatasız, kusursuz, şüphe edilmeyen
- impecunious:fakir, parasız, züğürt
- impedance:alternatif akım direnci, empedans, iç direnç
- impede:engellemek, geciktirmek, sekte vurmak, sürüncemede bırakmak
- impediment:ayak bağı, engel, geciktirme, kekemelik, mani, pelteklik
- impedimenta:levazım, yük
- impeding:engellemek, geciktirmek, sekte vurmak, sürüncemede bırakmak
- impel:harekete geçirmek, itmek, yöneltmek, zorlamak
- impelled:harekete geçirmek, itmek, yöneltmek, zorlamak
- impellent:harekete geçiren, itme, mecbur eden, tahrik, zorlama, zorlayan
- impeller:kompresör çarkı, sevk pervanesi
- impelling:harekete geçirmek, itmek, yöneltmek, zorlamak
- impend:asılı olmak, sarkmak, tehdit oluşturmak, yakın olmak
- impending:eli kulağında, olmak üzere
- impenetrability:anlaşılamama, delinememe, girilemezlik
- impenetrable:akıl ermez, anlaşılmaz, girilemez, kapalı
- impenitent:pişman olmayan, tövbe etmeyen
- imperatival:emir, emir belirten
- imperative:buyurucu, emir, emir belirten, emir kipi, emreden, gerekli, mecburi, zorunlu, zorunluluk
- imperceptible:algılanamaz, belli belirsiz, farkedilemez, hissedilemez, sezilemez
- imperfect:bozuk, eksik, hikâye birleşik zamanı, kusurlu, tamamlanmamış
- imperfection:eksiklik, hata, kusur, kusurluluk
- imperforate:deliksiz
- imperial:görkemli, imparator, imparatora ait, imparatorluk, keçi sakalı, muhteşem, muhteşem şey, üst bagaj
- imperialism:emperyalizm, yayılımcılık
- imperialist:emperyalist, sömürgeci, sömürgecilik taraftarı, yayılımcı
- imperialistic:emperyalist
- imperil:tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak
- imperious:buyurucu, kaçınılmaz, mecburi, otoriter, zorba, zorunlu
- imperiously:amirane
- imperishable:bozulmaz, çürümez, ölümsüz, unutulmaz, yok olmaz
- imperium:egemenlik, hakimiyet, imparator hakimiyeti
- impermanent:devamsız, geçici, süreksiz
- impermeability:geçirmeme, geçirmezlik, sızdırmazlık
- impermeable:geçirmez, sızdırmaz, su geçirmez
- impersonal:kişiliksiz, kişisel olmayan, kişisiz, şahsi olmayan
- impersonality:kişiliksizlik, kişisel olmama
- impersonate:canlandırmak, kişileştirmek, taklit etmek
- impersonated:canlandırmak, kişileştirmek, taklit etmek
- impersonating:canlandırmak, kişileştirmek, taklit etmek
- impersonation:canlandırma, kişileştirme, taklit etme
- impersonator:canlandıran kimse, taklitçi
- impertinence:küstahlık, saygısızlık, terbiyesizlik
- impertinent:her şeye burnunu sokan, ilgisiz, küstah, münasebetsiz, saçma, saygısız, terbiyesiz, yersiz
- impertinently:arsızca, küstahça
- imperturbability:ağırbaşlılık, sakinlik, soğukkanlılık
- imperturbable:ağırbaşlı, sakin, soğukkanlı
- impervious:dayanıklı, etkilenmez, geçirmez, su geçirmez, vurdumduymaz
- imperviousness:geçirmezlik
- impetigo:empetigo, iltihaplı isilik
- impetuosity:acelecilik, ataklık, şiddet, tez canlılık
- impetuous:aceleci, coşkun, düşüncesizce yapılan, hızlı, şiddetli, tez canlı
- impetus:dürtü, güdü, hız, şiddet
- impiety:allah’a saygısızlık, dinsizlik, saygısızlık
- impinge:çarpmak, el uzatmak, etkilemek, tecâvüz etmek, vurmak
- impious:allah’sız, dine saygısız, dinsiz, saygısız
- impish:afacan, cin gibi, şeytan gibi, yaramaz
- implacability:acımasızlık, amansızlık
- implacable:acımasız, affedilmez, amansız, bastırılamaz, bitmeyen, yatıştırılamaz
- implant:aklına sokmak, nakletmek
- implantation:aklına sokma, aşılama, emplantasyon, yerine koyma
- implanted:aklına sokmak, nakletmek
- implanting:aklına sokmak, nakletmek
- implausible:inanılmaz, makul olmayan, mantıksız
- implement:alet, araç, donanım, sağlamak, tamamlamak, uygulamak, yapma, yapmak, yerine getirme, yerine getirmek
- implemental:uygulanması gereken, yerine getirilmesi gereken
- implementary:uygulanması gereken, yerine getirilmesi gereken
- implementation:uygulama, yerine getirme
- implemented:sağlamak, tamamlamak, uygulamak, yapmak, yerine getirmek
- implements:alet, araç, donanım, sağlamak, tamamlamak, uygulamak, yapma, yapmak, yerine getirme, yerine getirmek
- implicate:bulaştırmak, içermek, içine almak, kapsamak, karıştırmak, sokmak
- implicated:bulaştırmak, içermek, içine almak, kapsamak, karıştırmak, sokmak
- implication:bulaştırma, dolaşma, dolaylı anlatma, içerme, içine sokma, ima etme
- implications:bulaştırma, dolaşma, dolaylı anlatma, içerme, içine sokma, ima etme
- implicit:ima edilen, itirazsız, kesin, tam, üstü kapalı
- implicitly:dolaylı olarak, kesin olarak, tam olarak, üstü kapalı olarak
- implicitness:dokundurma, dolaylı ifade etme, ima, kesinlik, tam olma
- implied:demek istenilen, ima edilen, kastedilen
- implode:içeriye patlamak, içeriye patlatmak
- implore:rica etmek, yalvarmak
- imploring:rica eden, yalvaran
- imploringly:rica ederek, yalvar yakar, yalvararak
- imply:anlamına gelmek, demek olmak, demeye gelmek, gerektirmek, içermek, ima etmek, kastetmek
- implying:anlamına gelmek, demek olmak, demeye gelmek, gerektirmek, içermek, ima etmek, kastetmek
- impolicy:kötü politika, tedbirsizlik
- impolite:incitici, kaba, nezaketsiz, terbiyesiz
- impolitely:kabaca, terbiyesizce
- impoliteness:kabalık, nezaketsizlik, terbiyesizlik
- impolitic:aykırı, politik olmayan, uygunsuz
- imponderable:ölçülemez, ölçülemez şey, tahmin edilemez, tahmini imkânsız şey, tartılamaz
- imponderables:ölçülemez şey, tahmini imkânsız şey
- import:anlam, belirtmek, ifade, ifade etmek, ima etmek, ithal, ithal etmek, ithalat, manâ, önem, önemi olmak
- importance:ehemmiyet, itibar, kibir, önem, saygınlık
- important:ciddi, kendini beğenmiş, kibirli, mühim, nüfuzlu, okkalı, önemli, saygın, sözü geçer
- importation:ithal malı, ithalat
- imported:ithal, ithal edilmiş
- importer:ithalatçı
- importing:belirtmek, ifade etmek, ima etmek, ithal etmek, önemi olmak
- imports:ithalat
- importunate:acil, ısrar eden, ısrarla isteyen, sırnaşık
- importune:başının etini yemek, ısrarla istemek, sıkboğaz etmek
- importunity:arsızlık, başının etini yeme, bıktırıcı ısrar, sıkıştırma, sırnaşıklık
- impose:etkilenmek, kötüye kullanmak, uygulmaya koymak, yararlanmak, yük olmak, yüklemek, zorlamak
- imposed:etkilenmek, kötüye kullanmak, uygulmaya koymak, yararlanmak, yük olmak, yüklemek, zorlamak
- imposing:azametli, etkileyici, heybetli
- imposition:aldatma, ceza, istenmeyen misafir, kullanma, vergi, yük, yükleme
- impossibility:imkânsız şey, imkânsızlık, olanaksızlık
- impossible:çekilmez, imkânsız, katlanılmaz, olanaksız, olmaz
- impossible!:olamaz!
- impossibly:inanılmayacak kadar, olanaksız biçimde
- impost:vergi, yük, yükümlülük
- imposting:aldatan
- impostor:dolandırıcı, düzenbaz, düzenbaz kimse, madrabaz, sahtekâr
- imposts:vergi, yük, yükümlülük
- imposture:dolap, düzenbazlık, hile, sahte tavır
- impotence:acizlik, etkisizlik, güçsüzlük, iktidarsızlık, zayıflık
- impotency:acizlik, etkisizlik, güçsüzlük, iktidarsızlık, zayıflık
- impotent:aciz, etkisiz, güçsüz, iktidarsız
- impound:başıboş hayvanları kapamak, el koymak, haczetmek, kapatmak, toplamak
- impounded:başıboş hayvanları kapamak, el koymak, haczetmek, kapatmak, toplamak
- impounding:başıboş hayvanları kapamak, el koymak, haczetmek, kapatmak, toplamak
- impoverish:fakirleştirmek, güçsüzleştirmek, verimsizleştirmek, yoksullaştırmak, zayıflatmak
- impoverished:fakirleştirmek, güçsüzleştirmek, verimsizleştirmek, yoksullaştırmak, zayıflatmak
- impoverishment:fakirleşme, güçsüzleşme
- impracticability:geçilmezlik, kullanışsızlık, pratik olmama, uygulanamazlık
- impracticable:ele avuca sığmaz, geçilmez, kullanışsız, uygulanamaz, yapılamaz
- impractical:beceriksiz, kullanışsız, mantıksız, pratik olmayan
- impracticality:pratik olmama
- imprecate:beddua etmek, lanet okumak
- imprecation:beddua, lanet
- imprecatory:lanet, lanet olası
- impregnability:etkilenmeme, zaptedilememe
- impregnable:dayanıklı, ele geçirilemez, etkilenmez, içirilebilir, zaptedilemez
- impregnate:aşılamak, aşılanmış, döllemek, döllenmiş, doymuş, emdirmek, emmiş, gebe, hamile, hamile bırakmak, içirmek
- impregnated:aşılamak, döllemek, emdirmek, hamile bırakmak, içirmek
- impregnation:aşılama, dölleme, doyurma, emdirme, empoze etme, hamile bırakma
- impresario:impresaryo, menejer, temsil düzenleyen kişi
- imprescriptible:daimi, her zaman geçerli, sürekli, zaman aşımına uğramayan
- impress:aklına sokmak, baskı yapmak, basmak, damga, damgalamak, el koymak, etki, etkilemek, iz, iz bırakmak, kamulaştırmak, mühür, sıkıştırmak, tesir, zorla askere almak, zorlamak
- impressible:aşırı duygusal, duyarlı, hassas, kolay etkilenen
- impression:baskı, belirti, damga, etki, fikir, intiba, iz, izlenim, kanı, taklit, tesir
- impressionable:aşırı duygusal, duyarlı, hassas, kolay etkilenen
- impressionism:empresyonizm, izlenimcilik
- impressionist:empresyonist, izlenimci
- impressionistic:empresyonist, empresyonistik, empresyonizme dayanan, izlenimci
- impressive:etkileyici
- impressiveness:etkileyicilik
- imprimatur:izin, kilisenin verdiği basma izni, ruhsat
- imprint:basmak, damga, etki, etkilemek, intiba, izlenim, kondurmak, marka
- imprinted:basmak, etkilemek, kondurmak
- imprinting:basmak, etkilemek, kondurmak
- imprison:hapsetmek, sınırlamak, tutuklamak, yasaklamak
- imprisoned:hapsedilmiş, tutuklu
- imprisonment:hapis, hapsedilme, hapsetme, tutukluluk
- improbable:beklenmedik, olanakdışı, olası olmayan, umulmadık
- improbity:haysiyetsizlik, onursuzluk, şerefsizlik
- impromptu:doğaçlama, emproptü, hazırlıksız yapılan, hazırlıksız yapılmış şey
- improper:açık saçık, hatalı, münasebetsiz, terbiyesiz, uygun olmayan, uygunsuz, yanlış, yersiz
- impropriety:uygunsuzluk, yanlış kullanma, yanlışlık
- improvable:daha iyi olabilir, düzeltilebilir, geliştirilebilir
- improve:artırmak, düzelmek, düzeltmek, gelişmek, geliştirmek, ilerlemek, ilerletmek, ıslah etmek, iyileşmek, iyileştirmek, yükselmek
- improved:düzelmiş, gelişmiş, ilerlemiş, iyileşmiş
- improvement:artma, düzelme, düzeltme, gelişme, ilerleme, ıslah, ıslah etme, iyileşme, kalkındırma, verimli hale getirme, yenilik
- improvements:artma, düzelme, düzeltme, gelişme, ilerleme, ıslah, ıslah etme, iyileşme, kalkındırma, verimli hale getirme, yenilik
- improver:düzelten kimse, düzeltici, gönüllü çalışan kimse, reformcu, yenilikçi
- improvidence:ihtiyatsızlık, israf, tedbirsizlik, tutumsuzluk
- improvident:müsrif, sağgörüsüz, tedbirsiz, tutumsuz
- improving:geliştirici, geliştirme
- improvingly:düzelen
- improvisation:doğaçlama, geçici önlem, uydurma
- improvise:baştan savma yapıvermek, doğaçlama yapmak, geçici olarak bulmak, uydurmak
- improvised:doğaçtan söylenmiş, eğreti, uydurma
- improvized:doğaçtan söylenmiş, eğreti, uydurma
- imprudence:akılsızlık, düşüncesizlik, ihtiyatsızlık, tedbirsizlik
- imprudent:düşüncesiz, ihtiyatsız, tedbirsiz
- imprudently:körü körüne
- impudence:arsızlık, saygısızlık, terbiyesizlik, utanmazlık, yüzsüzlük
- impudent:arsız, küstah, saygısız, terbiyesiz, utanmaz, yüzsüz
- impugn:karşı olmak, kuşkulanmak, şüphe etmek, yalanlamak
- impugnable:inkâr edilebilir, şüphe edilebilir, yalanlanabilir
- impugnment:inkâr, şüphe etme, yalanlama
- impulse:ani hareket, dürtü, içtepi, itki, itme, uyarı etkisi
- impulsion:dürtü, itici güç, itme
- impulsive:dürtücü, düşüncesiz, düşünmeden hareket eden, itici
- impulsively:dürtüyle, düşüncesizce, düşünmeden
- impulsiveness:düşüncesizlik, düşünmeden hareket etme
- impunity:cezadan muaf olma, cezasız kalma
- impure:ahlaksız, cenabet, iffetsiz, katışık, kirli, pis, saf olmayan
- impurities:iffetsizlik, katışıklık, kirlilik, pislik, saf olmama
- impurity:iffetsizlik, katışıklık, kirlilik, pislik, saf olmama
- imputable:başkasının üstüne atılabilir, yüklenebilir
- imputation:atfetme, başkasına yükleme, itham, töhmet, üstüne atma
- imputative:itham edici, üstüne atılan, yüklenen
- impute:atfetmek, itham etmek, suçlamak, üstüne yıkmak, yüklemek
- imsomnia:uykusuzluk, uyuyamama hastalığı
- in:-da, -de, evde, gelmiş olan, halinde, iç, içeri, içeride, içeriye, içinde, içine, iktidarda olan, moda, olarak, tutulan, yerinde
- inability:acizlik, gücü olmama, iktidarsızlık, olanaksızlık, yetersizlik
- inaccessibility:erişilmezlik, ulaşılmazlık
- inaccessible:erişilemez, ulaşılamaz, yaklaşılamaz
- inaccuracies:hata, kusur, yanlış, yanlışlık
- inaccuracy:hata, kusur, yanlış, yanlışlık
- inaccurate:hatalı, kusurlu, yanlış
- inaction:durgunluk, etkisizlik, hareketsizlik, tembellik
- inactive:atıl, çalışmayan, durgun, etkisiz, hareketsiz, nötr, pasif, tembel
- inactivity:durgunluk, hareketsizlik, tembellik, tesirsizlik, üşengeçlik
- inadaptability:uygun olmama, uyumsuzluk
- inadaptable:uygun olmayan, uyum sağlayamayan, uyumsuz
- inadequacy:eksiklik, yetersizlik
- inadequate:eksik, elverişsiz, yetersiz
- inadhesive:sadık olmayan, yapışkan olmayan, yapışmayan
- inadmissibility:kabul edilmezlik, uygun görülmeme
- inadmissible:kabul edilemez, uygun görülemez
- inadvertence:dikkatsizlik, kazara olma
- inadvertency:dikkatsizlik, kazara olma
- inadvertent:dikkatsiz, dikkatsizlikten kaynaklanan, kazara olan, yanlışlıkla yapılan
- inadvertently:dikkatsizce, dikkatsizlik sonucu, kazara, yanlışlıkla
- inadvisability:akla yatkın olmama, makul olmama, tavsiye edilememe
- inadvisable:mantıksız, tavsiye edilemez, yanlış, yerinde olmayan
- inalienable:devredilemez, elden çıkarılamaz
- inalterable:değişmez, değiştirilemez
- inamorata:aşık olunan kadın, seven kadın, sevgili
- inamorato:aşık, sevgili
- inane:anlamsız, aptal, beyhude, boş, saçma
- inanimate:cansız, donuk, ölü, ruhsuz, sıkıcı
- inanimation:cansızlık, donukluk, durgunluk, sıkıcılık
- inanition:boşluk, yetersiz beslenme, zafiyet
- inanity:ahmaklık, anlamsız söz, anlamsızlık, boş lâf, saçmalık
- inapplicability:uygulanamazlık, uygun olmama
- inapplicable:alâkasız, uygulanamaz, uymayan, uymaz
- inapposite:münasebetsiz, uygunsuz, yersiz
- inappreciable:değer biçilemeyecek kadar küçük, küçücük, takdir edilemez, ufacık
- inapprehensible:anlaşılmaz
- inapproachable:mesafeli, ulaşılamaz, yaklaşılamaz
- inappropriate:uygun olmayan, uygunsuz, uymaz, yersiz
- inapt:beceriksiz, toy, uygun olmayan, yersiz, yeteneksiz
- inaptitude:beceriksizlik, kabiliyetsizlik, toyluk, uygun olmama, yersiz olma
- inarm:desteğini çekmek, elini çekmek, silâhsızlanmak
- inarticulate:anlaşılmaz, derdini anlatamayan, dilsiz, eklemsiz, konuşamaz, konuşma özürlü
- inartificial:doğal, yapay olmayan
- inartistic:sanat değeri olmayan, sanatsal olmayan
- inattention:dikkat etmeme, dikkatsizlik, ihmal, özen göstermeme
- inattentive:dikkat etmeyen, dikkatsiz, ihmalci, ihmalkâr, önemsemez, özen göstermeyen, özensiz
- inattentiveness:dikkatsizlik
- inaudible:duyulamaz, işitilemez
- inaugural:açılış, açılış konuşması, açılış töreni, açılış törenine ait
- inaugurate:açılış merasimi yapmak, açılış yapmak, açmak, başlamak, törenle göreve getirmek
- inaugurated:açılış merasimi yapmak, açılış yapmak, açmak, başlamak, törenle göreve getirmek
- inauguration:açılış, açılış töreni, açma, göreve başlama
- inauspicious:meşum, meymenetsiz, şanssız, tâlihsiz, uğursuz
- inauspiciousness:tâlihsizlik, uğursuzluk
- inbeing:var olan
- inboard:gemi içi, gemi içinde, gemi içindeki, geminin içine
- inborn:doğal, doğuştan
- inbred:akraba evliliği sonucu olan, doğal, doğuştan
- incalculability:belirsizlik, değişkenlik, hesaplanamazlık
- incalculable:değişken, haddi hesabı olmayan, hesap edilemez, hesaplanamaz, sağı solu belli olmaz
- incandescence:akkorluk, parlaklık
- incandescent:akkor, akkor hale gelmiş, göz kamaştırıcı, parlak
- incantation:afsun, büyü, büyülü sözler, sihir, sihirli formül
- incantations:afsun, büyü, büyülü sözler, sihir, sihirli formül
- incapability:acizlik, elinden gelmeme, kabiliyetsizlik, yetersizlik
- incapable:aciz, ehliyetsiz, elinden gelmez, elverişsiz, kabiliyetsiz, yetersiz
- incapacitate:aciz bırakmak, alıkoymak, yapamaz hale getirmek
- incapacitated:aciz bırakılmış, alıkoyulmuş, mahrum edilmiş
- incapacity:kapasitesi olmama, yeteneksizlik, yetersizlik
- incapsulate:içermek, kapsamak, kısa ve öz biçimde açıklamak, özetlemek
- incarcerate:hapsetmek, kapatmak, sıkıştırmak
- incarcerated:hapsetmek, kapatmak, sıkıştırmak
- incarceration:boğma, hapsedilme, hapsetme, kapatma, sıkışma, sıkıştırma
- incarnate:cisimlendirmek, cisimlenmiş, insan şekline girmiş, somutlaştırmak
- incarnation:canlı örnek, cisimleşme, vücut bulma
- incase:kabına koymak, örtmek
- incautious:düşüncesiz, gafil, hazırlıksız, ihtiyatsız, tedbirsiz
- incendiarism:kışkırtıcılık, kızıştırma, kundakçılık
- incendiary:kışkırtıcı, kundakçı, tahrik edici, yangın bombası, yangın çıkaran, yangın çıkaran kimse
- incense:buhur, çileden çıkarmak, kızdırmak, pohpohlama, pohpohlamak, sinirlendirmek, tütsü, tütsü kokusu, tütsü yakmak, tütsülemek, yağlama, yağlamak
- incensed:kızgın, öfkeli
- incensory:buhurdan, tütsü kabı
- incentive:dürtü, güdü, harekete geçirici, isteklendirme, özendirici, özendirme, teşvik edici, teşvik etme
- incentives:dürtü, güdü, isteklendirme, özendirme, teşvik etme
- inception:başlama, başlangıç
- inceptive:bağlayan, başlama, başlayan, baştaki
- incertitude:kararsızlık, şüphe, tereddüd
- incessant:aralıksız, ardı arkası kesilmeyen, devamlı, sürekli
- incessantly:aralıksız olarak, ardı arkası kesilmeden, sürekli olarak
- incessantness:aralıksız olarak, ardı arkası kesilmeden, sürekli olarak
- incest:ensest, yakın akraba ile cinsel ilişki
- incestuous:ensest sonucu doğan, ensest yapan, enseste ait
- inch:az miktar, inç, inçlik, yavaş yavaş hareket ettirmek
- inched:inçlik
- inches:inç
- inchoate:gelişmemiş, tam oluşmamış, yeni başlamış
- inchoative:başlama belirten fiil, başlama ifade eden, yeni başlayan
- incidence:etki, etki alanı, isabet, oran, rastlantı, tesadüf
- incident:ayrıcalık, ayrıcalık getiren, hadise, kaza, olay, özel durum, perde, yük, yükleyen
- incidental:bağlı, isteğe bağlı, küçük harcamalar, küçük ve önemsiz, olası, önemsiz olay, özgü, tesadüfi
- incidentally:bu arada, lâf arasında, şans eseri, tesadüfen, yakında
- incidentals:küçük harcamalar, önemsiz olay
- incidents:ayrıcalık, hadise, kaza, olay, özel durum, perde, yük
- incinerate:yakıp kül etmek, yakmak
- incinerating:yakıp kül etmek, yakmak
- incineration:ölü yakma, yakma
- incinerator:çöp yakma fırını, yakma fırını
- incipience:başlangıç
- incipiency:başlangıç
- incipient:başlangıç aşmasında olan, yeni başlayan
- incise:deşmek, hakketmek, kazımak, oymak, yarmak
- incised:deşmek, hakketmek, kazımak, oymak, yarmak
- incision:deşme, kesik, yarık, yarma
- incisive:acı, dokunaklı, kesici, keskin, zekice
- incisiveness:açıkgözlük, zekilik
- incisor:kesici diş
- incitation:ayartma, kışkırtma, tahrik, teşvik etme
- incite:ayartmak, dürtmek, kışkırtmak, kızıştırmak, tahrik etmek, teşvik etmek
- incitement:kışkırtma, tahrik, teşvik
- inciting:teşvik edici
- incivility:kaba davranış, kabalık, nezaketsizlik
- inclemency:sertlik, soğukluk
- inclement:acımasız, fırtınalı, haşin, sert, soğuk
- inclinable:eğilimli, eğrilebilir, istekli, meyilli
- inclination:beğeni, eğiklik, eğilim, eğilme, eğim, eğim açısı, heves, meyil
- incline:baş eğerek selâmlamak, çalmak, eğilimi olmak, eğilmek, eğim, eğim yapmak, eğimli yüzey, eğmek, meyil, meyletmek, neden olmak, sürüklemek, yatırmak, yatkın olmak, yatmak, yokuş, yönlendirmek
- inclined:eğik, eğilimli, eğimli, eli yatkın, istekli, meyilli, yatkın, yetenekli
- inclining:eğme
- inclinometer:eğim ölçeği, meyil ölçeği
- inclose:çevirmek, çevrelemek, etrafını çevirmek, içermek, iliştirmek, kapatmak, kapsamak, kuşatmak
- inclosed:çevirmek, çevrelemek, etrafını çevirmek, içermek, iliştirmek, kapatmak, kapsamak, kuşatmak
- inclosure:çevirme, çevrilmiş yer, çit, duvar, ilişik belge, kapama
- include:dahil etmek, içermek, içine almak, kapsamak, katmak
- included:dahil, içinde
- includes:dahil etmek, içermek, içine almak, kapsamak, katmak
- including:dahil, içeren, kapsayan
- inclusion:dahil etme, içerme, içine alma, kapsama
- inclusive:dahil, içeren, içine alan, kapsayan
- incognisant:haberi olmayan, tanımayan
- incognito:imzasız, kılık değiştirerek, kılık değiştirme, kimliğini gizleyen kimse, kimliğini gizleyerek, sahte kimlik, takma ad, takma adla, tebdili kıyafet
- incognizant:haberi olmayan, tanımayan
- incoherence:anlamsızlık, ipe sapa gelmeme, tutarsızlık
- incoherency:bağdaşmazlık
- incoherent:abuk sabuk, anlamsız, bağdaşmaz, ipe sapa gelmez, tutarsız
- incombustible:tutuşmaz, yanmaz
- income:bütçe, gelir, kazanç
- incomer:göçmen, yeni gelen, yeni gelen kimse, yerine geçen kimse
- incomes:bütçe, gelir, kazanç
- incoming:gelen, giren, yeni, yeni başlayan, yeni gelen
- incommensurable:bağdaşmayan, kıyaslanamaz, ölçülemez, ölçüsüz, oransız
- incommensurate:eksik, kıyaslanamaz, kusurlu, ölçülemez, oransız, yetersiz
- incommode:rahatsız etmek, sıkmak, zahmet vermek
- incommodious:kullanışsız, rahatsız, zahmetli
- incommunicable:anlatılamaz, paylaşılamaz, söylenilemez
- incommunicado:hücre hapsine çarptırılmış tutuklu, kimseyle görüştürülmeyen tutuklu
- incommunicative:ağzı sıkı, ketum, konuşmayan, lâf çıkmaz
- incomparable:emsalsiz, eşsiz, kıyaslanamaz
- incomparably:kıyaslanamaz biçimde
- incompatibility:tezat
- incompatible:bağdaşmayan, farklı, uyumsuz, uyuşmayan
- incompatiblity:tezat
- incompetence:beceriksizlik, ehliyetsizlik, eksiklik, yetersizlik, yetkisizlik
- incompetent:beceriksiz, eksik, yetersiz, yetkisiz
- incompetible:bağdaşmayan, farklı, uyumsuz, uyuşmayan
- incomplete:bitmemiş, eksik, kusurlu, tamamlanmamış
- incompletely:eksik olarak, tamamlanmadan, yarım yamalak
- incomprehensibility:akıl ermezlik, anlaşılmazlık
- incomprehensible:akıl almaz, anlaşılmaz
- incomprehension:akıl almama, anlayamama, idrak eksikliği
- incompressible:sert, sıkıştırılamaz
- incomputable:hesap edilemez, hesaplanamaz
- inconceivable:akıl almaz, anlaşılmaz, inanılmaz, kavranılamaz
- inconclusive:ikna edici olmayan, sonuçsuz, yetersiz
- incondite:incelikten yoksun, kaba, kötü yapılmış
- incongruity:aykırılık, bağdaşmama, faklılık, uyuşmazlık, yersizlik
- incongruous:acayip, aykırı, farklı, saçma, uygunsuz, uyumsuz, yersiz
- inconsequence:mantıksızlık, tutarsızlık
- inconsequent:alâkasız, konu dışı, mantıksız, tutarsız
- inconsequential:alâkasız, konu dışı, mantıksız, önemsiz, tutarsız
- inconsequently:tutarsızca
- inconsiderable:az, dikkate değmez, küçük, önemsiz
- inconsiderate:anlayışsız, düşüncesiz, ihtiyatsız, saygısız, tedbirsiz
- inconsiderateness:düşüncesizlik, saygısızlık, tedbirsizlik
- inconsistency:aykırılık, bağdaşmama, kararsızlık, tutarsızlık, uyumsuzluk, uyuşmama
- inconsistent:aykırı, bağdaşmaz, değişken, kararsız, saati saatine uymaz, tutarsız, uyuşmaz
- inconsistently:tutarsızca
- inconsolable:avutulamaz, teselli edilemez
- inconsonance:ahenksizlik, uyumsuzluk
- inconsonant:ahenksiz, uyumsuz
- inconspicuous:farkedilmez, göze çarpmayan, önemsiz
- inconstancy:değişkenlik, döneklik, sabit olmama, sadakâtsizlik
- inconstant:değişken, dönek, gelgeç, kararsız, sabit olmayan, sadakâtsiz, vefasız
- inconsumable:harcanamaz, kullanılamaz, tüketilemez
- incontestable:inkâr edilemez, itiraz edilemez, su götürmez, tartışmasız
- incontinence:çişini tutamama, duramama, kendine hakim olamama, kendini tutamama
- incontinent:idrarını tutamayan, kendini tutamayan, nefsine hakim olamayan
- incontinently:duramayıp, hemen, kendini tutamayarak
- incontrovertibility:apaçık, inkâr edilemez, su götürmez, yadsınamaz
- incontrovertible:apaçık, inkâr edilemez, su götürmez, yadsınamaz
- inconvenience:külfet, mahzur, rahatsız eden kimse, rahatsız etmek, rahatsızlık, sakınca, sıkıntı, sıkıntı veren şey, sıkıntı vermek, uygun olmama, zahmet, zahmet vermek
- inconvenient:elverişsiz, külfetli, rahatsız edici, sakıncalı, uygunsuz, vakitsiz, zahmetli, zor
- inconvertible:altına çevrilemeyen, bozulamaz, değiştirilemez, konvertibl olmayan, paraya çevrilemez
- incorporate:anonim, anonimleşmek, birleşmek, birleşmiş, birleştirmek, dahil etmek, katılmış, katmak, tüzel
- incorporated:anonim, birleşmiş, katılmış, tüzel
- incorporates:anonimleşmek, birleşmek, birleştirmek, dahil etmek, katmak
- incorporating:anonimleşmek, birleşmek, birleştirmek, dahil etmek, katmak
- incorporation:birleşme, birleştirme, katma, şirketleşme
- incorporeal:cisimsiz, maddi olmayan, manevi
- incorrect:hatalı, münasebetsiz, uygunsuz, yanlış
- incorrectly:hatalı olarak, münasebetsizce, yanlışlıkla
- incorrigible:adam olmaz, düzelmez, ıslah olmaz, uslanmaz, yola gelmez
- incorruptibility:bozulmazlık, dürüstlük, rüşvet yememe
- incorruptible:bozulmaz, çürümez, dürüst, rüşvet yemez
- incorruption:bozulmama, çürümeme, dürüstlük, rüşvet yememe
- increase:artırmak, artış, artma, artmak, büyüme, büyümek, çoğalma, çoğalmak, çoğaltma, çoğaltmak, üreme, üremek, yavrulama, yükselme, yükseltmek, zam yapmak
- increases:artırmak, artış, artma, artmak, büyüme, büyümek, çoğalma, çoğalmak, çoğaltma, çoğaltmak, üreme, üremek, yavrulama, yükselme, yükseltmek, zam yapmak
- increasing:artırma, çoğalan
- increasingly:artan bir şekilde, giderek, gitgide artarak
- incredibility:akıl almazlık, inanılmaz şey, inanılmazlık
- incredible:akıl almaz, inanılmaz, olağanüstü, şaşırtıcı
- incredulity:inanmazlık, kuşkuculuk, şüphecilik
- incredulous:güvensiz, inanmaz, kuşkucu, zor inanan
- increment:artım, artış, artma, çoğalma, kâr, kazanç
- incriminate:suçlamak, suçlu çıkarmak, suçu yüklemek
- incriminated:suçlamak, suçlu çıkarmak, suçu yüklemek
- incriminating:suçlayıcı
- incrimination:suçlama
- incriminatory:suçlayıcı
- incrust:kabuk bağlamak, kaplamak, kaplanmak
- incrustation:kabuk, kabuk bağlama, kabuklanma, kaplama
- incubate:civciv çıkarmak, kafasında kurmak, kuluçkaya yatırmak, kuluçkaya yatmak, tasarlamak, üretmek
- incubated:civciv çıkarmak, kafasında kurmak, kuluçkaya yatırmak, kuluçkaya yatmak, tasarlamak, üretmek
- incubation:civciv çıkarma, kuluçka dönemi, kuluçkaya yatma
- incubator:bakteri üretmeye yarayan alet, kuluçka makinesi, kuvöz
- incubus:ağır yük, kâbus, kâbus gibi şey, karabasan, sıkıntı
- inculcate:kafasına sokmak, telkin etmek
- inculcation:telkin
- inculpate:suç yüklemek, suça bulaştırmak, suçlamak
- inculpated:suç yüklemek, suça bulaştırmak, suçlamak
- inculpation:itham, suça bulaşma, suçlama
- incumbency:görev, ödev, vazife, yükümlülük, zorunluluk
- incumbent:düşen, görevdeki, görevli, mahalle papazı, memur, üzerine düşen, yükümlü, zorunlu
- incunabula:başlangıç
- incur:girmek, maruz kalmak, tutulmak, uğramak, yakalanmak, yaratmak
- incurability:çaresi olmama, şifa bulmazlık, tedavi edilemezlik
- incurable:çaresiz, dermansız, iyi olmaz, iyi olmaz hasta, tedavi edilemez, tedavi edilemez kimse
- incurious:dikkatsiz, ilgisiz, kayıtsız, meraksız
- incuriously:ilgisizce, merak etmeyerek, meraksızca
- incurred:girmek, maruz kalmak, tutulmak, uğramak, yakalanmak, yaratmak
- incurring:girmek, maruz kalmak, tutulmak, uğramak, yakalanmak, yaratmak
- incursion:akın, baskın, hücum, istila, tecâvüz
- incurvation:içine eğrilme
- incurved:eğmek
- incus:örs kemiği
- incuse:damgalama, damgalamak, para damgalama, para damgalamak
- indebted:borçlu, minnettar, müteşekkir, teşekkür borçlu
- indebtedness:borçluluk, minnettarlık
- indecency:açık saçıklık, ahlaksızlık, gereksizlik, uygunsuzluk, yersizlik
- indecent:açık saçık, edepsiz, gereksiz, uygunsuz, yersiz
- indecipherable:çözülemez, deşifre edilemez, okunamaz
- indecision:kararsızlık, tereddüd
- indecisive:karara bağlanamayan, kararsız, kuşkulu, şüpheli
- indeclinable:çekimsiz
- indecorous:ayıp, ters, topluma ters düşen, uygunsuz
- indecorum:ayıp, terbiyesizlik, uygunsuz davranış, yakışmayan hareket
- indeed:aslında, cidden, doğrusu, gerçekten
- indefatigable:bıkmaz, yorulmak bilmez, yorulmaz
- indefeasible:feshedilemez, iptal edilemez
- indefectible:bozulmaz, kusursuz
- indefensible:affedilmez, mazur görülemez, savunmasız, savunulamaz
- indefinable:belirsiz, şüpheli, tanımlanamaz, tarif edilemez, tarifsiz
- indefinite:belgisiz, belirsiz, kesin olmayan, sayısız, sonsuz, süresiz
- indefinitely:belirsiz olarak, süresiz olarak
- indefiniteness:belirsizlik, sınırsızlık, sonsuzluk, süresizlik
- indelible:sabit, silinmez
- indelicacy:kabalık, nezaketsizlik, terbiyesizlik
- indelicate:kaba, nezaketsiz, terbiyesiz, uygunsuz
- indemnification:güvence, kefalet, tazminat, teminât, zararı ödeme
- indemnificator:güvence, kefalet, tazminat, teminât, zararı ödeme
- indemnify:dokunulmazlık vermek, korumak, ödemek, sigorta ettirmek, teminât vermek, zararı ödemek, zararı ödemeyi garanti etmek
- indemnity:cezasını affetme, güvence, koruma, tazmin, tazminat, teminât, zarar ödemesi
- indent:çentik, çentmek, çift nüsha olarak hazırlamak, çökertmek, çukur, diş diş yapma, dişli yapmak, kenarını işlemek, kertmek, paragrafbaşı yapma, resmen istemek, resmi talep, satırbaşı, satırbaşı yapmak, sipariş, sipariş vermek
- indentation:çentik, çentik yapma, diş diş olma, diş yapma, girinti, körfez, koy, paragrafbaşı, satırbaşı yapma
- indented:dişlenmiş, dişli, kalıp ile basılmış, senetli, sözleşmeli
- indention:diş açma, diş diş olma, paragrafbaşı, satırbaşı yapma
- indenture:diş açma, diş diş olma, kontrat, senet, sözleşme, sözleşme kâğıdı
- indentures:diş açma, diş diş olma, kontrat, senet, sözleşme, sözleşme kâğıdı
- independence:bağımsızlık, hürriyet, istiklâl, kimseye muhtaç olmayacak kadar gelir, özgürlük, serbestlik
- independency:bağımsız devlet, bağımsızlık, özgür devlet
- independent:bağımsız, hür, kendi geçimini sağlayan, maddi yönden bağımsız, özgür, serbest
- indepth:derinlemesine, etraflı, geniş kapsamlı
- indescribable:anlatılamaz, belirsiz, tanımlanamaz, tarifsiz
- indespensable:gerekli, kaçınılmaz, mecburi, öncelikli, zaruri, zorunlu
- indestructibility:dayanıklılık, tahrip edilemezlik, yıkılmazlık
- indestructible:dayanıklı, yıkılamaz, yok edilemez
- indeterminable:belirlenemez, karara bağlanamayan, kararlaştırılamaz
- indeterminate:belirsiz, belli olmayan, kararsızlık, süresi belirsiz, tereddüd
- indetermination:irade yitimi
- indetermined:belirsiz, belli olmayan, kararsızlık, süresi belirsiz, tereddüd
- index:ayarlı aynaya bağlamak, fihrist, gösterge, ibre, indeks, indekse yazmak, indekslemek, işaret, yasak kitaplar listesi
- indexed:ayarlı aynaya bağlamak, indekse yazmak, indekslemek
- indexing:ayarlı aynaya bağlamak, indekse yazmak, indekslemek
- india:hindistan
- indian:hindistana ait, hint, hintli, kızılderili, kızılderili dili, kızılderililere ait
- indic:hint dil grubuna ait
- indicate:belirtmek, bildirmek, çıtlatmak, gerektirmek, göstermek, işaret etmek
- indicated:belirtmek, bildirmek, çıtlatmak, gerektirmek, göstermek, işaret etmek
- indicating:belirtmek, bildirmek, çıtlatmak, gerektirmek, göstermek, işaret etmek
- indication:belirti, belirtme, bulgu, çıtlatma, gösterme, işaret, ölçüm
- indications:belirti, belirtme, bulgu, çıtlatma, gösterme, işaret, ölçüm
- indicative:belirten, bildiren, bildirme kipi, gösteren, haber kipi
- indicator:belirteç, bildirici, gösterge, göstergeç, indeks sayı, indikatör, işaret
- :belirteç, bildirici, gösterge, göstergeç, indeks sayı, indikatör, işaret
- indicators:belirteç, bildirici, gösterge, göstergeç, indeks sayı, indikatör, işaret
- indices:fihrist, gösterge, ibre, indeks, işaret, yasak kitaplar listesi
- indict:dava açmak, suçlamak
- indictable:suçlanabilir
- indicted:dava açmak, suçlamak
- indictment:dava açma, iddianame, itham, suçlama
- indifference:aldırmazlık, duygusuzluk, hissizlik, ilgilenmeme, ilgisizlik, kayıtsızlık, önemsizlik, tarafsızlık, umursamama, umursamazlık
- indifferent:aldırışsız, berbat, farksız, hissiz, ilgisiz, kayıtsız, kötü, lakayt, önemsiz, şöyle böyle, vasat
- indifferently:aldırışsızca, kayıtsızca, kötü şekilde, tarafsızca, vasat biçimde
- indigence:fakirlik, parasızlık, yoksullluk
- indigenous:doğal, özgü, yerli, yöreye özgü
- indigent:fakir, muhtaç, yoksul
- indigested:düşünülmemiş, düzensiz, hazmedilmemiş
- indigestible:ağır, hazmı zor, sindirimi güç
- indigestion:dispepsi, hazımsızlık, sindirim güçlüğü
- indignant:içerlemiş, kızgın, öfkeli, protesto eden
- indignantly:kızgın, protesto ederek
- indignation:haksızlık karşısında öfkelenme, içerleme, kızgınlık, kızma, öfke
- indignity:gurur kırıcı davranış, hakaret, rezalet, saygısızlık
- indigo:çivit
- indirect:aldatıcı, doğru olmayan, dolambaçlı, dolaylı, endirekt, imalı, kinayeli
- indirection:doğru olmayan davranış, dolaylı söz, dolaylı yol, üçkâğıtçılık
- indirectly:dolambaçlı biçimde, dolaylı olarak, endirekt olarak
- indirectness:dolaylılık
- indiscernible:ayırt edilemez, farkedilemez
- indiscipline:disiplinsizlik, itaatsizlik
- indiscreet:ağzında bakla ıslanmaz, boşboğaz, düşüncesiz, gereksiz, geveze, patavatsız, yersiz
- indiscrete:bölünmemiş, homojen
- indiscretion:boşboğazlık, düşüncesizlik, gevezelik, patavatsızlık, yersiz davranış
- indiscriminate:ayırt edemeyen, ayrım yapmayan, fark gözetmeyen, gelişigüzel, rasgele
- indiscrimination:ayıramama, ayırt edememe, gelişigüzellik, karışıklık
- indispensability:kaçınılmazlık, mecburiyet, zorunluluk
- indispensable:gerekli, kaçınılmaz, mecburi, öncelikli, zaruri, zorunlu
- indispose:bozmak, elverişsizleştirmek, hasta etmek, hevesini kırmak, keyfini kaçırmak, soğutmak
- indisposed:isteksiz, keyfi kaçmış, keyifsiz, rahatsız, soğumuş
- indisposition:gönülsüzlük, isteksizlik, keyifsizlik, rahatsızlık
- indisputability:su götürmezlik, tartışmasızlık
- indisputable:inkâr edilemez, kesin, su götürmez, şüphe edilmez, şüphe götürmez, tartışmasız
- indissolubility:ayrılmazlık, bozulmazlık, çözünmezlik
- indissoluble:ayrılmaz, ayrışmaz, bozulmaz, çözünmez, daimi, erimez, sağlam
- indistinct:belirsiz, belli belirsiz, bulanık, hayal meyal
- indistinctive:ayırt edilemez
- indistinctly:belirsiz olarak, belli belirsiz, hayal meyal
- indistinctness:ayırt edilemezlik, belirsizlik, bulanıklık
- indistinguishable:ayırt edilemez, benzer, farksız
- indistinguishably:ayırt edilemez bir şekilde
- indite:kâğıda dökmek, kaleme almak, yazdırmak, yazmak
- inditing:kâğıda dökmek, kaleme almak, yazdırmak, yazmak
- indium:indiyum
- individual:başlıbaşına, birbirinden ayrı, birey, bireysel, fert, kişi, kişisel, özel, özgün, şahıs, şahsi, tek
- individualism:bencillik, bireycilik
- individualistic:bireysel
- individuality:benlik, ferdiyetçilik, kendine özgülük, orijinallik, özgünlük, şahsiyet
- individualize:ayrı tutmak, bireyleştirmek, ferdileştirmek, tek tek ele almak
- individualized:ayrı tutmak, bireyleştirmek, ferdileştirmek, tek tek ele almak
- individuals:birey, fert, kişi, şahıs
- individuate:ayırt etmek, bireyleştirmek, özgünleştirmek
- individuity:benlik, ferdiyetçilik, kendine özgülük, orijinallik, özgünlük, şahsiyet
- indivisible:bölünemez, bölünemez sayı, bölünmez, kesirsiz sayı
- indochina:hindiçini
- indocile:idaresi zor, inatçı
- indocility:idaresi zor olma, inatçılık
- indoctrinate:aşılamak, beynini yıkamak, doktrinleştirmek, öğretmek, telkin etmek
- indoctrination:beyin yıkama, doktrinleştirme, öğretme, zorla kabul ettirme
- indoctrinator:beyi yıkayıcı, doktrinci, öğretmen
- indolence:ağrısız olma, tembellik, üşengeçlik, uyuşukluk
- indolent:ağırkanlı, ağrı vermeyen, ağrısız, tembel, üşengeç, uyuşuk
- indomitable:boyun eğmez, direnen, yılmaz
- indonesia:endonezya
- indonesian:endonezya, endonezya dili, endonezyalı, endonezya’ya ait
- indoor:dahili, ev içi, içeri, kapalı
- indoors:evde, eve, içeriye
- indorse:arkasına yazmak, ciro etmek, desteklemek, onaylamak
- indorsee:ciro edilen kimse, lehdar
- indorsement:açıklama, ciro, destek, onay
- indorser:ciro eden kimse, cirocu
- indraft:içeriye akma, içeriye çekme
- indraught:içeriye akma, içeriye çekme
- indrawn:içeriye çekilmiş
- indubitable:kesin, kuşkusuz, şüphe edilemez, şüphesiz
- induce:ikna etmek, indüklemek, kandırmak, sebep olmak, sonuç çıkarmak, teşvik etmek, uyarmak
- inducement:ikna, kandırma, neden, rüşvet, rüşvet verme, sebep, teşvik, yönlendirme
- inducing:ikna etmek, indüklemek, kandırmak, sebep olmak, sonuç çıkarmak, teşvik etmek, uyarmak
- induct:almak, askere almak, başlatmak, resmen göreve almak
- inductance:indüktans, öz indüksiyon
- inducted:almak, askere almak, başlatmak, resmen göreve almak
- inductee:acemi asker
- induction:askere alma, başlatma, giriş, ileri sürme, indükleme, indüksiyon, neden olma, resmen göreve başlatma, tümevarım
- inductive:doğuma neden olan, indükleyici, tümevarımsal
- inductor:indüktör
- indulge:boyun eğmek, haz almak, hoşgörmek, içmek, izin vermek, memnun etmek, sigara içmek, şımartmak, tutulmak, yüz vermek, zevk almak
- indulgence:anlayış gösterme, bağımlılık, boyun eğme, günahların kilisece affedilmesi, haz, hoşgörü, müsamaha, şımartma, tutku, yüz verme, zevk
- indulgent:anlayışlı, hoşgörülü, yüz veren
- indulgently:anlayışla, hoşgörüyle
- indulgnence:anlayış gösterme, bağımlılık, boyun eğme, günahların kilisece affedilmesi, haz, hoşgörü, müsamaha, şımartma, tutku, yüz verme, zevk
- indurate:duygusuzlaştırmak, hissizleşmek, katılaştırmak, sağlamlaşmak, sertleşmek, sertleştirmek
- induration:duygusuzlaşma, katılaşma, sağlamlaştırma, sertleşme, sertleştirme
- industrial:endüstri, endüstriyel, sanayi, sanayici
- industrialisation:sanayileşme
- industrialism:sanayicilik
- industrialist:sanayici
- industrialization:sanayileşme
- industrialize:sanayileştirmek
- industrialized:sanayileştirmek
- industrializing:sanayileştirmek
- industrially:endüstriyel olarak, sanayi bakımından
- industries:çaba, endüstri, gayret, hamaratlık, işletmecilik, sanayi
- industrious:çalışkan, gayretli, hamarat
- industriousness:çalışkanlık
- industry:çaba, endüstri, gayret, hamaratlık, işletmecilik, sanayi
- indwell:ikamet etmek, işlemek, nüfuz etmek, oturmak, oturtmak, yerleşmek, yerleştirmek
- indweller:ikamet eden kimse, oturan kimse, sakin
- indwelling:ikamet etmek, işlemek, nüfuz etmek, oturmak, oturtmak, yerleşmek, yerleştirmek
- inebriate:alkolik kimse, ayyaş tip, başını döndürmek, heyecanlandırmak, mest etmek, sarhoş etmek, sarhoş kimse
- inebriated:başını döndürmek, heyecanlandırmak, mest etmek, sarhoş etmek
- inebriating:başını döndürmek, heyecanlandırmak, mest etmek, sarhoş etmek
- inebriation:kafayı bulma, sarhoş olma, sarhoşluk
- inebriety:kafayı bulma, sarhoş olma, sarhoşluk
- inedible:yenmez
- inedited:basılmamış, yayınlanmamış
- ineffable:anlatılamaz, kelimelerle ifade edilemez, söylenemez, tarifsiz
- ineffaceable:silinemez
- ineffect:gerçekte, yürürlükte olan
- ineffective:başarısız, beceriksiz, boş, etkisiz, geçersiz, kabiliyetsiz, sonuçsuz, yeteneksiz
- ineffectiveness:başarısızlık, etkisizlik
- ineffectual:aciz, başarısız, beceriksiz, boş, etkisiz, faydasız, güçsüz, verimsiz
- ineffectualness:acizlik, başarısızlık, etkisizlik, güçsüzlük
- inefficacious:başarısız, beceriksiz, etkisiz, faydasız, geçersiz, verimsiz
- inefficacy:başarısızlık, beceriksizlik, etkisizlik, sonuçsuzluk, yetersizlik
- inefficent:ehliyetsiz, etkisiz, müsrif, savurgan, tesirsiz, verimsiz, yetersiz
- inefficiency:etkili olmama, faydasızlık, işe yaramama, sonuç vermeme, verimsizlik
- inefficient:ehliyetsiz, etkisiz, müsrif, savurgan, tesirsiz, verimsiz, yetersiz
- inelaborate:özen gösterilmemiş, özensiz
- inelastic:elastik olmayan, esnek olmayan, esnemez, sert
- inelegance:ince olmama, kabalık, terbiyesizlik
- inelegant:çirkin, incelikten yoksun, kaba, terbiyesiz
- ineligible:elverişsiz, seçilemez, uygun bulunamaz, uygun olmayan kimse, uygunsuz, yetersiz, yetersiz kimse
- ineluctable:kaçınılmaz, önüne geçilmez
- inept:acemi, anlamsız, aptalca, beceriksiz, saçma, yersiz, yeteneksiz
- ineptitude:acemilik, anlamsızlık, aptallık, beceriksizlik, kabiliyetsizlik, saçmalık, yersizlik
- ineptness:anlamsızlık, beceriksizlik, saçmalık, yersizlik
- inequable:değişken, dengesiz
- inequality:değişkenlik, düzensizlik, eşitsizlik, farklılık, sapma
- inequitable:adaletsiz, haksız, insafsız
- inequity:adaletsizlik, haksızlık, insafsızlık
- ineradicable:köklü, kökü kazınamaz, sökülemez
- inerasable:çıkmaz, silinmez
- inerrable:hata etmez, yanılmaz
- inerrant:hata yapmaz, yanılmaz
- inert:atıl, dingin, durağan, etkinlik göstermeyen, hareketsiz, tembel, uyuşuk, uyuz
- inertia:dinginlik, durağanlık, etkileşime girmeme, hareketsizlik, süredurum, tembellik, uyuşukluk
- inertness:cansızlık, durgunluk, hareketsizlik, uyuşukluk
- inescapable:kaçınılamaz, sakınılamaz
- inessential:gereksiz, gereksiz şey, lüzumsuz, lüzumsuz şey, önemsiz
- inestimable:hesaplanamaz, paha biçilmez
- inevitability:çaresizlik, kaçınılmazlık
- inevitable:beklenen, çaresiz, kaçınılmaz, malum, umulan
- inexact:hatalı, yanlış
- inexactitude:hatalı olma, yanlışlık
- inexactness:hatalı olma, yanlışlık
- inexcusable:affedilmez, bağışlanamaz, mazur görülemez
- inexhaustibility:bitip tükenmeme, bitmeme, yorulmama
- inexhaustible:bitip tükenmez, bitmez tükenmez, tükenmez, yorulmaz
- inexorability:acımasızlık, amansızlık, direngenlik, insafsızlık
- inexorable:acımasız, amansız, boyun eğmez, merhametsiz
- inexpediency:gereksizlik, münasebetsizlik, uygunsuzluk, yararsızlık, yersizlik
- inexpedient:akılsız, akılsızca, münasebetsiz, uygunsuz, yararsız, yersiz
- inexpensive:masrafsız, ucuz
- inexperience:acemilik, cahillik, deneyimsizlik, tecrübesizlik, toyluk
- inexperienced:acemi, deneyimsiz, tecrübesiz, toy
- inexpert:acemi, beceriksiz, deneyimsiz
- inexpertedly:habersizce
- inexpiable:affedilmez, bastırılamaz, telâfi edilemez, yatışmaz
- inexplicable:açıklanamaz, anlaşılmaz
- inexplicably:açıklanamaz şekilde, izah edilemez biçimde
- inexplicit:açık olmayan, çapraşık, karışık, net olmayan
- inexpressible:anlatılamaz, ifade edilemez, kelimelere dökülemez, tarifsiz
- inexpressive:ağzı sıkı, anlamsız, ifade etmez, ifadesiz, söylemez
- inexpugnable:durdurulamaz, yenilmez
- inextenso:dolaylı olarak, enine boyuna, etraflıca
- inextinguishable:bastırılamaz, söndürülemez, sönmez, yatıştırılamaz
- inextricable:içinden çıkılmaz, kaçınılmaz, karışık
- infallible:muhakkak, mutlâk, şaşmaz, yanılmaz
- infamous:adı çıkmış, berbat, kepaze, kötü şöhretli, rezil, utanç verici, yüz kızartıcı, yüz kızartıcı suç işlemiş
- infamousness:kepazelik, rezalet, rezillik
- infamy:kepazelik, kötü şöhret, rezillik, utanç verici davranış
- infancy:başlangıç, bebeklik, çocukluk
- infant:başlangıç aşamasında olan, bebek, çocuk, çocuksu, küçük
- infanta:ispanyol prensesi, prenses
- infante:ispanya prensi, prens
- infanticide:bebek katili, bebek öldürme, çocuk katili, çocuk öldürme
- infantile:başlangıç aşamasında olan, bebek, bebeklikle ilgili, bebeksi, çocuk, çocukça
- infantry:piyade
- infantryman:piyade, piyade eri
- infantrymen:piyade, piyade eri
- infarct:enfarktüs
- infarction:damar tıkanıklığı
- infatuate:aklını başından almak, aklını çelmek, çılgına çevirmek
- infatuated:aklı başından gitmiş, delicesine aşık, karasevdalı
- infatuation:delicesine aşık olma, karasevdaya düşme, sevdalanma, vurulma
- infect:aşılamak, bozmak, bulaştırmak, enfekte etmek
- infected:aşılamak, bozmak, bulaştırmak, enfekte etmek
- infection:bozulma, bulaşma, bulaştırma, enfeksiyon
- infections:bozulma, bulaşma, bulaştırma, enfeksiyon
- infectious:bulaşıcı
- infectiousness:bulaşıcılık, etkileme
- infelicitous:mutsuz, tâlihsiz, uygunsuz, yersiz
- infelicity:mutsuzluk, tâlihsizlik, yersizlik
- infer:anlam çıkarmak, anlamına gelmek, sonuç çıkarmak
- inference:anlam, sonuç, sonuç çıkarma
- inferential:anlaşılan, sonuç olarak çıkarılabilir
- inferior:alt, aşağı, aşağı derecede, aşağı derecede olan şey, ast, ast olan kimse, bayağı, değersiz, kalitesiz
- inferiority:adilik, aşağılık, astlık, bayağılık
- infernal:berbat, cehennem, cehennem gibi, iğrenç, şeytani
- inferno:cehennem
- inferred:anlam çıkarmak, anlamına gelmek, sonuç çıkarmak
- infertile:çorak, kıraç, kısır, verimsiz
- infertility:çoraklık, kısırlık, verimsizlik
- infest:bürümek, doldurmak, istila etmek, kaplamak, zarar vermek
- infestation:bürüme, istila, sarma
- infestations:bürüme, istila, sarma
- infested:bürümek, doldurmak, istila etmek, kaplamak, zarar vermek
- infidel:gâvur, imansız, imansız kimse, imansızlara ait, kâfir
- infidelity:aldatma, hıyanet, ihanet, imansızlık, kâfirlik, zina
- infield:çiftliğe yakın tarla, sahanın kaleye yakın bölümü, tarla
- infighting:iç anlaşmazlık, iç çatışma, yakın dövüş
- infiltrate:gizlice girmek, sızmak, sokulmak, süzmek
- infiltration:sızma, süzme, süzülme
- infiltrator:ajan, casus, köstebek
- infinite:sayısız, sınırsız, sonsuz, sonsuz olan şey, sonsuzluk
- infinitely:son derece
- infiniteness:sınırsızlık
- infinitesimal:bölünemeyecek kadar küçük değer, son derece küçük, sonsuz küçük, sonsuz küçük değer
- infinitival:mastara ait
- infinitive:eylemlik, mastar, mastara ait
- infinitude:sınırsızlık, sonsuzluk
- infinity:sınırsızlık, sonsuz büyüklük, sonsuzluk
- infinte:sayısız, sınırsız, sonsuz, sonsuz olan şey, sonsuzluk
- infirm:halsiz, hastalıklı, kararsız, sakat
- infirmary:hastane, revir
- infirmities:güçsüzlük, halsizlik, hastalık, kararsızlık, kusur, sakatlık, zaaf
- infirmity:güçsüzlük, halsizlik, hastalık, kararsızlık, kusur, sakatlık, zaaf
- infix:bağlamak, içine koymak, kafasına sokmak, sözcüğün ortasına konan ek, takmak, telkin etmek, tutturmak
- inflame:alevlendirmek, coşturmak, iltihaplanmak, kışkırtmak, kızdırmak, kızmak, tutuşmak, yanmak
- inflamed:iltihaplanmış, kızgın, öfkeli
- inflaming:alevlendirmek, coşturmak, iltihaplanmak, kışkırtmak, kızdırmak, kızmak, tutuşmak, yanmak
- inflammability:çabuk alevlenme, çabuk kızma, çabuk parlama
- inflammable:çabuk öfkelenir, çabuk tutuşur, kolay sinirlenir, parlayıcı, yanıcı
- inflammation:alevlenme, coşma, iltihap, kızma, tutuşturma, yangı
- inflammatory:alevlendirici, coşturucu, iltihaplı, tahrik edici
- inflatable:şişirilebilir, şişme
- inflate:hava basmak, şişirmek
- inflated:abartılı, şişirilmiş, şişme, şişmiş, yükselmiş
- inflating:hava basmak, şişirmek
- inflation:abartı, enflasyon, kendini beğenmişlik, şişirme, şişkinlik
- inflationary:enflasyon, enflasyona ait, enflasyona neden olan
- inflect:bükmek, çekmek, değiştirmek, eğmek, kıvırmak
- inflected:bükmek, çekmek, değiştirmek, eğmek, kıvırmak
- inflection:çekim, çekim eki, eğilme, kıvrılma, ses tonunun değişmesi
- inflexibility:eğilmezlik, kararlılık
- inflexible:boyun eğmez, eğilmez, inatçı, kararlı
- inflexion:çekim, eğilme, kıvrılma, ses tonunun değişmesi
- inflexional:çekime ait
- inflict:atmak, çarptırmak, vermek, vurmak, yamamak, yüklemek
- inflicting:atmak, çarptırmak, vermek, vurmak, yamamak, yüklemek
- infliction:ceza, ceza verme, eziyet, sıkıntı
- inflorescence:çiçeklenme, çiçeklerin sapları üzerindeki duruşu, gelişme
- inflorescences:çiçeklenme, çiçeklerin sapları üzerindeki duruşu, gelişme
- inflow:akın, akış, giriş, içeriye akma, nehir ağzı
- influence:etki, etkilemek, etkili olmak, ikna etmek, nüfuz, söz geçirmek, tesir, tesir etmek, torpil
- influenced:etkilemek, etkili olmak, ikna etmek, söz geçirmek, tesir etmek
- influencing:etkilemek, etkili olmak, ikna etmek, söz geçirmek, tesir etmek
- influent:akın, içeriye akan, içeriye akma
- influental:etkili, nüfuzlu, sözü geçen, tesirli
- influential:etkili, nüfuzlu, sözü geçen, tesirli
- influenza:grip
- influx:akın, akış, giriş, içeriye akma, nehir ağzı
- info:bilgi, haber
- infold:katlamak, kucaklamak, paketlemek, sarmak
- infolding:katlamak, kucaklamak, paketlemek, sarmak
- inform:bildirmek, bilgi vermek, haber vermek, haberdar etmek, ihbar etmek
- informal:formaliteye uygun olmayan, kanunen geçersiz, laubali, resmi olmayan, teklifsiz
- informality:formaliteye uymama, geçersizlik, teklifsizlik
- informant:bilgi veren kimse, haber kaynağı, ihbarcı, ispiyoncu, muhbir
- information:bildirme, bilgi, bilgi edinme, danışma, enformasyon, haber, iddia, istihbarat, malumat, şikâyet
- informational:bilgi niteliğinde
- informative:aydınlatıcı, bilgi verici, öğretici
- informed:aydın, bilgi alan, bilgili, haberdar, haberi olan, tahsilli
- informer:ihbarcı, ispiyoncu, muhbir, müzevir
- informing:bilgi verme, ihbar
- infra:alt, aşağı, aşağıda, aşağıya, ileride
- infraction:bozma, çiğneme, ihlal, tecâvüz
- infrangible:bölünemez, bozulamaz, ihlâl edilemez, kırılmaz
- infrared:kızılötesi
- infrastructue:altyapı, altyapı tesisleri, savunma sistemi
- infrastructure:altyapı, altyapı tesisleri, savunma sistemi
- infrequency:nadirlik, seyreklik
- infrequent:az bulunur, nadir, seyrek
- infrequently:seyrek olarak
- infringe:bozmak, çiğnemek, hakkını yemek, ihlal etmek, tecâvüz etmek
- infringed:bozmak, çiğnemek, hakkını yemek, ihlal etmek, tecâvüz etmek
- infringement:bozma, ihlal, karşı gelme, tecâvüz
- infringements:bozma, ihlal, karşı gelme, tecâvüz
- infundibular:huni şeklinde
- infuriate:çileden çıkarmak, deli etmek, kızdırmak, kudurtmak
- infuriated:çileden çıkarmak, deli etmek, kızdırmak, kudurtmak
- infuriating:çıldırtan, çileden çıkaran, sinir bozucu
- infuse:demlemek, doldurmak, içine dökmek, ilham vermek, kafasına sokmak
- infusion:aşılama, damara zerketme, demleme, demlenmiş içecek, içine dökme, katma, telkin
- infusorial:haşlamlılara ait
- ingathering:hasat, hasat toplama, mahsul
- ingeminate:tekrarlamak
- ingenious:becerikli, hünerli, marifetli, usta, ustaca yapılmış, yaratıcı, zeki
- ingeniousness:beceri, beceriklilik, marifet, ustalık, yaratıcılık
- ingenue:saf kız
- ingénue:saf kız
- ingenuity:beceri, hüner, marifet, ustalık, yaratıcılık
- ingenuous:açık sözlü, doğal, içten, masum, saf, saftrik, temiz kalpli
- ingenuousness:açık sözlülük, içtenlik, saflık, temiz kalplilik
- ingest:mideye indirmek, yemek, yutmak
- ingestion:mideye indirme, yeme
- inglenook:ocak başı
- inglorious:ayıp, belirsiz, şerefsiz, tanınmamış, utanç verici, yüz kızartıcı
- ingloriously:şerefsizce
- ingoing:hava parası, içeriye giren, yeni
- ingot:külçe, kütük, tomruk
- ingraft:aşılamak, dikmek, sokmak, yerleştirmek
- ingrain:ham iken boyamak, içine işletmek, kökleştirmek
- ingrained:azılı, içine işlemiş, kökleşmiş, sabitleşmiş, tam, yerleşmiş
- ingrate:nankör, nankör kimse
- ingratiate:gözüne girmek, sevdirmek
- ingratiating:sokulgan
- ingratitude:nankörlük
- ingravescent:ağırlaşan, kötüleşen
- ingredent:bileşen, bileşim maddesi, etken, içerik, malzeme, unsur
- ingredient:bileşen, bileşim maddesi, etken, içerik, malzeme, unsur
- ingredients:içindekiler, malzemeler
- ingress:giriş, girme
- ingroup:hizip, örgüt içinde gruplaşan topluluk
- ingrowing:batan, içeriye doğru büyüyen
- ingrown:batık, içe doğru büyümüş, kökleşmiş
- ingrowth:batma, içeriye büyüme
- inguinal:kasığa ait, kasık
- ingurgitate:lüplemek, oburca yutmak, tıkınmak
- ingurgitation:oburca yutma, tıkınma
- inhabit:ikamet etmek, oturmak, yaşamak
- inhabitable:içinde oturulabilir, yaşanabilir
- inhabitancy:ikamet süresi
- inhabitant:oturan, oturan kimse, sakin, yerli
- inhabitants:oturan, oturan kimse, sakin, yerli
- inhabitation:ev, ikametgâh, oturma
- inhabited:ikamet etmek, oturmak, yaşamak
- inhabiting:ikamet etmek, oturmak, yaşamak
- inhalant:soluk çeken
- inhalation:ciğerlerine çekme, içine çekme, soluk alma
- inhale:çekmek, iç çekmek, içine çekmek, nefes almak, nefes çekmek, soluk almak, solumak
- inhaled:çekmek, iç çekmek, içine çekmek, nefes almak, nefes çekmek, soluk almak, solumak
- inhaler:içine çeken kimse, soluk aldırma cihazı
- inhaling:çekmek, iç çekmek, içine çekmek, nefes almak, nefes çekmek, soluk almak, solumak
- inharmonious:ahenksiz, uyumsuz
- inhere:doğal olarak bulunmak, doğasında olmak, özünde olmak
- inherence:doğal olarak var olma, özünde olma
- inherent:doğal, doğasında olan, doğuştan olan, özünde olan, yaradılıştan
- inherently:doğal olarak, doğasında, doğuştan
- inherit:kalıtımla kazanmak, miras almak, miras olarak almak, mirasa konmak
- inheritable:kalıtsal, miras kalabilir, miras olarak kalan
- inheritance:kalıt, miras, soyaçekim, veraset
- inherited:babadan kalma, miras, mirasla kalmış
- inheriting:kalıtımla kazanmak, miras almak, miras olarak almak, mirasa konmak
- inheritor:mirasçı, varis
- inheritress:kadın mirasçı, varis
- inheritrix:kadın mirasçı, varis
- inhibit:engellemek, kısıtlamak, tutmak, yasaklamak
- inhibited:engellemek, kısıtlamak, tutmak, yasaklamak
- inhibiting:engellemek, kısıtlamak, tutmak, yasaklamak
- inhibition:çekingenlik, engelleme, kısıtlama, menetme, tutma, tutukluluk
- inhibitive:engelleyici, kısıtlayıcı, menedici, yasak edici
- inhibitor:durdurucu, önleyici
- inhibitory:enlelleyici, kısıtlayıcı, menedici, yasaklayıcı
- inhighfeather:keyfi yerinde
- inhospitable:konuk sevmez, misafirperver olmayan, soğuk
- inhospitably:düşmanca, soğuk bir şekilde
- inhospitality:konuksever olmama, soğukluk
- inhuman:insanlık dışı, merhametsiz, zalim
- inhumane:acımasız, insafsız, insanlık dışı
- inhumanity:gaddarlık, insaniyetsizlik, zalimlik
- inhumanly:gaddarca, insanlık dışı bir şekilde, zalimce
- inhumation:defnetme, gömme
- inhume:defnetmek, gömmek
- inhumed:defnetmek, gömmek
- inimical:düşman, karşıt, ters, zararlı
- inimitable:benzersiz, eşsiz, taklit edilemez
- inimitableness:benzersizlik, eşsizlik
- inimitably:taklit edilemez biçimde
- iniquitous:adaletsiz, haksız, insafsız, kanunsuz, kötü
- iniquity:günah, haksızlık, kötülük
- iniqultous:adaletsiz, haksız, insafsız, kanunsuz, kötü
- initial:baş, baş harf, baştaki, ilk, ilk harf, önses
- initialize:baş harflerini yazmak
- initially:başlangıçta, ilk olarak
- initials:ismin başharfleri, marka, monogram
- initiate:başlatmak, göstermek, öğretmek, önayak olmak, sunmak, üye, üyeliğe kabul etmek, yetiştirilmiş kimse
- initiated:sırları paylaşan kimse, üyeliğe kabul edilmiş
- initiates:başlatmak, göstermek, öğretmek, önayak olmak, sunmak, üyeliğe kabul etmek
- initiating:başlatmak, göstermek, öğretmek, önayak olmak, sunmak, üyeliğe kabul etmek
- initiation:başlama, başlatma, kabul töreni
- initiative:başlatan, girişim, girişkenlik, ilk, ilk adım, neden olan, ön, önayak olma, yasa teklifinde bulunma hakkı
- initiatives:girişim, girişkenlik, ilk adım, önayak olma, yasa teklifinde bulunma hakkı
- initiator:başlatan kimse, önayak olan kimse, öncü
- initiatory:başlangıç ile ilgili, başlatan, ilk
- inject:enjekte etmek, iğne yapmak, şırınga etmek, sokmak, yerleştirmek
- injected:enjekte etmek, iğne yapmak, şırınga etmek, sokmak, yerleştirmek
- injection:enjeksiyon, enjekte etme, iğne, lavman, sokulma, zerk
- injections:enjeksiyon, enjekte etme, iğne, lavman, sokulma, zerk
- injector:enjektör, püskürtücü
- injuction:ihtar, kesin emir, mahkeme emri, uyarı
- injudicious:düşüncesiz, mantıksız, tedbirsiz, yersiz
- injun:kızılderili
- injunction:ihtar, kesin emir, mahkeme emri, uyarı
- injure:incitmek, kötülük etmek, sakatlamak, yaralamak, zarar vermek, zedelemek
- injured:dargın, inciniş, kırgın, yaralı, yaralılar, zarar görmüş
- injuries:hasar, incitme, kırma, yara, zarar
- injurious:incitici, kırıcı, onur kırıcı, zararlı
- injury:hasar, incitme, kırma, yara, zarar
- injustice:adaletsizlik, haksızlık, insafsızlık
- ink:mürekkep, mürekkeple üzerinden geçmek, mürekkeplemek
- inkiness:karanlık, mürekkeplilik
- inkling:ipucu, iz, kestirme, kuşkulanma, sezme
- inkpad:ıstampa
- inkpot:hokka
- inkstand:hokkalık, yazı takımı
- inkwell:masaya gömülü hokka
- inky:kapkara, mürekkep gibi, mürekkepli
- inlaid:gömme, işlemeli, kakma
- inland:denizden uzak olan, denizden uzakta, iç, içe doğru, içeride, karasal, ülke içi, ülkenin iç kısmı
- inlaw:kayın
- inlay:çerçevelemek, dolgu, döşemek, kakma işi, kakma işlemek, kakmacılık, kakmak, mozaik, parke, parke kaplamak
- inlaying:çerçevelemek, döşemek, kakma işlemek, kakmak, parke kaplamak
- inlet:giriş, kakılmış şey, körfez, koy
- inlying:iç, içine yerleştirilmiş, merkeze yakın
- inmate:oturan kimse, sakin, tutuklu
- inmost:en derin, en gizli, en içteki
- inn:han, konak, meyhane, otel
- innards:bağırsaklar, iç kısımlar, iç organlar
- innate:allah vergisi, doğal, doğuştan, doğuştan olan
- innately:doğal olarak, doğuştan olarak
- inner:ayrıcalıklı, dahili, gizli, iç, içteki, manevi, ruhsal
- innermost:en iç, en içteki
- innervate:canlandırmak, cesaretlendirmek, sinir sistemine bağlamak, sinirlerini kuvvetlendirmek
- inning:atış, kısmet, şans, vuruş sırası
- innings:atış, kısmet, şans, vuruş sırası
- innkeeper:hancı, meyhaneci, otelci
- innocence:cahillik, günahsızlık, masum olma, saflık, suçsuzluk
- innocent:aptal, günahsız, masum, saf, saftrik, suçsuz, zararsız, zararsız kimse
- innocently:masum olarak, saf saf, safça, suçsuz bir şekilde
- innocuous:tehlikesiz, zararsız
- innovate:değişiklik yapmak, yenilik getirmek, yenilik yapmak
- innovated:değişiklik yapmak, yenilik getirmek, yenilik yapmak
- innovating:değişiklik yapmak, yenilik getirmek, yenilik yapmak
- innovation:buluş, değişiklik, icat, yenilik
- innovations:buluş, değişiklik, icat, yenilik
- innovator:yenilikçi
- innovators:yenilikçi
- innoxious:zararsız
- innuendo:dokundurma, ima, ima etme, taş, üstü kapalı söz
- innumerable:çok, hesaplanamaz, sayısız
- inobservance:dikkatsizlik, yerine getirmeme
- inoculate:aşı yapmak, aşılamak, vermek
- inoculated:aşı yapmak, aşılamak, vermek
- inoculating:aşı yapmak, aşılamak, vermek
- inoculation:aşı, aşı yapma, aşılama
- inoculator:aşıcı
- inodorous:kokusuz
- inoffensive:kendi halinde, mazlum, zararsız
- inoffensiveness:zararsızlık
- inoperable:ameliyat edilemez
- inoperative:çalışmayan, etkisiz, geçersiz, hükümsüz, işlemeyen
- inopportune:mevsimsiz, münasebetsiz, vakitsiz, yersiz, zamansız
- inordinate:aşırı, düzensiz, ölçüsüz, oransız
- inorganic:inorganik
- inosculate:birleşmek, birleştirmek, katmak
- inpatient:hastanede yatan hasta, yatılı hasta
- inpayment:ödeme
- inphase:eş fazlı
- inpouring:içe akan
- input:girdi, giriş, veri girişi
- inquest:soruşturma, tahkikat
- inquietude:endişe, huzursuzluk, kaygı, rahatsızlık
- inquire:araştırmak, sormak, soru sormak, soruşturmak
- inquirer:soran, soruşturan kimse
- inquiries:araştırma, bilgi kaynağı, kaynak, soru, soruşturma
- inquiring:meraklı, soran, soruşturan
- inquiry:anket, araştırma, bahis, danışma, sorgu, soru, soruşturma, tahkikat, yoklama
- inquisition:engizisyon mahkemesi, inceleme, sorgu, soruşturma
- inquisitional:araştırma, engizisyon, soruşturma
- inquisitive:araştırmacı, meraklı, soru sorup duran, yersiz sorular soran
- inquisitiveness:çok soru sorma, meraklılık
- inquisitor:engizisyon mahkemesi üyesi
- inquisitorial:araştırma, meraklı, soruşturma, soruşturma ile ilgili
- inroad:akın, baskın, gedik, tecâvüz
- inroads:akın, baskın, gedik, tecâvüz
- inrush:akın, içeriye hücum, üşüşme
- ins:girdiler, iktidar partisi, iktidardakiler
- insalubrious:sağlığa zararlı, sağlıksız, zararlı
- insalubrity:sağlığa dokunma, sağlıksızlık
- insane:anlamsız, çıldırmış, çılgın, deli, delice, delilere özgü
- insanitary:sağlığa zararlı, sağlıksız
- insanity:çıldırma, cinnet, delilik, saçmalık
- insatiability:açgözlülük, doymazlık
- insatiable:açgözlü, doymak bilmez, doyumsuz, gözü aç
- inscribe:atfetmek, içine çizmek, kaydetmek, kazımak, yazmak
- inscribed:içine çizilmiş, iz bırakmış, kaydedilmiş, kayıtlı, yazılı
- inscription:ithaf, kayıt, kitabe, yazı, yazıt
- inscriptive:kayıtlı, yazılı
- inscrutability:anlaşılmazlık, esrarengizlik
- inscrutable:anlaşılmaz, esrarlı, sırrına erişilmez
- insect:böcek, haşere, iğrenç tip
- insecticide:böcek ilacı, böcek öldürücü ilaç
- insectivore:böcek yiyen canlı, böcekçil canlı
- insectivorous:böcek yiyen, böcekçil
- insectology:böcekbilim
- insects:haşarat
- insecure:emniyetsiz, güvenilmez, güvensiz
- insecurities:emniyetsizlik, güvenilmezlik, güvensizlik
- insecurity:emniyetsizlik, güvenilmezlik, güvensizlik
- inseminate:döllemek, ekmek, kafasına sokmak, tohumlamak
- insemination:dölleme, tohumlama
- insensate:aldırışsız, delice, duygusuz, hissiz, mantıksız
- insensibility:aldırışsızlık, baygınlık, duyarsızlık, duygusuzluk, hissizlik
- insensible:baygın, belli belirsiz, duyarsız, farkında olmayan, habersiz, hissedilmez, hissiz, ilgisiz, umursamaz
- insensibly:acımasızca, duygusuzca, hissedilmez bir biçimde
- insensitive:anlayışsız, duyarsız, duygusuz, hissiz, katı, katı yürekli, taş kalpli
- insensitiveness:duyarsızlık, hissizlik
- insensitivity:duyarsızlık, hissizlik
- insentient:duyarsız, hissiz
- inseparability:ayrılamazlık
- inseparable:ayrılamaz, ayrılmaz, çok samimi, yakın
- insert:atmak, eklemek, girmek, ilan, ilave sayfalar, sokmak, vermek
- inserted:atmak, eklemek, girmek, sokmak, vermek
- insertion:ek, ilan, ilave, sokma
- inset:arasına koymak, atma, ek, ekli küçük resim, ilave, ilave etmek
- inshore:kıyı, kıyı yakınında, kıyıda, kıyıya doğru, sahilde
- inside:dahili, iç, iç taraf, içeride, içerisinde, içeriye, içinde, içine, içteki, karın
- insider:içerideki, içyüzünü bilen kimse, üye
- insides:iç, iç taraf, karın
- insidious:fırsat kollayan, hain, sinsi
- insidiously:sinsice
- insidiousness:hainlik, sinsilik
- insight:anlama, içyüzünü anlama, kavrama, sezme
- insights:anlama, içyüzünü anlama, kavrama, sezme
- insignia:iğaretler, işaretler, nişanlar, rütbe işaretleri
- insignificance:anlamsızlık, değersizlik, önemsizlik
- insignificancy:anlamsızlık, değersizlik, önemsizlik
- insignificant:anlamsız, cüzi, değersiz, önemsiz, silik
- insignificantly:önemsiz olarak
- insincere:iki yüzlü, sadakâtsiz, samimi olmayan, samimiyetsiz
- insincerity:iki yüzlülük, samimiyetsizlik, yapmacıklık
- insinuate:çaktırmadan kabul ettirmek, çıtlatmak, ima etmek, kurnazca yakınlaşmak
- insinuated:çaktırmadan kabul ettirmek, çıtlatmak, ima etmek, kurnazca yakınlaşmak
- insinuating:göze girmek için yapılan, imalı, üstü kapalı
- insinuatingly:üstü kapalı olarak
- insinuation:ima, üstü kapalı söz, yağcılık
- insinuations:ima, üstü kapalı söz, yağcılık
- insipid:lezzetsiz, sıkıcı, tatsız, tatsız tuzsuz, yavan
- insipidity:sıkıcılık, tatsızlık, yavanlık
- insipidness:yavanlık
- insist:ayak diremek, dayatmak, diretmek, ısrar etmek, kararlı olmak, tutturmak, üzerinde durmak
- insistence:diretme, ısrar, kararlılık
- insistent:acil, inatçı, ısrar eden, ısrarcı, ısrarlı, zorlayıcı
- insisting:ısrar eden
- insobriety:aşırılık, ayyaşlık
- insofar:uzağa, uzak, uzakta
- insolation:güneş çarpması, güneşe koyma, güneşlendirme, güneşlenme
- insole:ayakkabı astarı, taban keçesi
- insolence:arsızlık, aşağılama, küstahlık, saygısızlık
- insolent:aşağılayıcı, cüretkâr, küçük düşürücü, küstah, saygısız, terbiyesiz
- insolently:küstahça
- insoluble:çözülemez, çözümsüz, çözünmez, çözünmez madde, erimez, erimez madde, halledilemez
- insolvency:borcunu ödeyememe, iflas
- insolvent:batmış, borcunu ödeyemeyen, borcunu ödeyemeyen kimse, iflas etmiş, iflas etmiş kimse
- insomnia:uykusuzluk, uyuyamama hastalığı
- insomniac:uykusuzluk hastası
- insomuch:o derece, o kadar
- insouciance:ilgisizlik
- insouciant:endişesiz, ilgisiz, kaygısız, tasasız
- inspect:denetlemek, kontrol etmek, muayene etmek, teftiş etmek, yoklamak
- inspected:denetlemek, kontrol etmek, muayene etmek, teftiş etmek, yoklamak
- inspecting:denetlemek, kontrol etmek, muayene etmek, teftiş etmek, yoklamak
- inspection:denetleme, kontrol, muayene, teftiş, yoklama
- inspector:denetçi, denetmen, kontrolör, müfettiş
- inspectorate:müfettişler, müfettişlik
- inspectorship:denetleme, müfettişlik, teftiş
- inspiration:esin, fikir, ilham, nefes alma, telkin, vahiy
- inspirations:esin, fikir, ilham, nefes alma, telkin, vahiy
- inspire:aşılamak, canlandırmak, esinlemek, içine çekmek, ilham vermek, sebep olmak, soluk almak, telkin etmek, uyandırmak, yaymak
- inspired:canlı, çok güzel, heyecanlı, ilhamlı, vahiy almış, yaratıcı
- inspirer:ilham kaynağı, ilham veren kimse
- inspiring:aşılamak, canlandırmak, esinlemek, içine çekmek, ilham vermek, sebep olmak, soluk almak, telkin etmek, uyandırmak, yaymak
- inspirit:canlandırmak, hayat vermek, neşelendirmek, teşvik etmek
- inspiriting:canlandırmak, hayat vermek, neşelendirmek, teşvik etmek
- instability:dayanıksızlık, değişkenlik, dengesizlik, kararsızlık
- install:atamak, kurmak, monte etmek, yerleştirmek
- installation:atama, kurma, montaj, tesisat, üs, yerleştirme
- installations:atama, kurma, montaj, tesisat, üs, yerleştirme
- installing:atamak, kurmak, monte etmek, yerleştirmek
- installment:atama, bölüm, kurma, taksit, tesisat, üs, yerleştirme
- installments:teslimat
- instalment:atama, bölüm, kurma, taksit, tesisat, üs, yerleştirme
- instalments:teslimat
- instance:aşama, dava, durum, istek, misal, olay, örnek, rica
- instancy:acillik, ivedilik
- instant:acil, an, anlık, bu aya ait, çabuk hazırlanan, hemen olan, ısrar eden, lahza, lâhza
- instantaneous:ani, birden, enstantane, şipşak
- instantaneously:derhal, hemen
- instantaneousness:anilik, bir anda olma
- instanter:derhal, hemen
- instantly:anında, derhal, hemen, hemencecik
- instate:bağışlamak, işe sokmak, vermek, yatırmak
- instauration:tazeleme, yenileme, yineleme
- instead:yerine
- instep:ayağın üst kısmı
- instigate:ayağa kaldırmak, ayartmak, fitnelemek, kışkırtmak, körüklemek, kundaklamak, tahrik etmek, teşvik etmek
- instigating:kışkırtıcı
- instigation:kışkırtma, tahrik, teşvik
- instigator:fitneci, kışkırtıcı
- instil:aşılamak, damla damla akıtmak, damlatmak, işlemek, sokmak
- instill:aşılamak, damla damla akıtmak, damlatmak, işlemek, sokmak
- instillation:aşılama, damlatma, telkin etme
- instilling:aşılamak, damla damla akıtmak, damlatmak, işlemek, sokmak
- instillment:aşılama, damlatma, telkin etme
- instilment:aşılama, damlatma, telkin etme
- instinct:dolu, içgüdü, kabiliyet, sezgi, yetenek
- instinctive:doğuştan var olan, içgüdüsel
- institute:açmak, atamak, başlatmak, enstitü, klinik, kurmak, kuruluş, kurum, tayin etmek
- instituted:açmak, atamak, başlatmak, kurmak, tayin etmek
- institutes:hukuk el kitabı, kurallar, yasalar
- institution:atama, dernek, hapishane, kurma, kuruluş, kurum, kurum binası, tanınan kimse, tesis, tesis etme, tımarhane, yerleşmiş uygulama
- institutional:geleneksel, kurumsal
- institutionalise:adet haline getirmek, gelenekselleştirmek, huzurevine koymak, kuruma yerleştirmek, kurumlaştırmak
- institutionalised:kurumlaşmış
- institutionalize:adet haline getirmek, gelenekselleştirmek, huzurevine koymak, kuruma yerleştirmek, kurumlaştırmak
- institutionalized:kurumlaşmış
- institutions:atama, dernek, hapishane, kurma, kuruluş, kurum, kurum binası, tanınan kimse, tesis, tesis etme, tımarhane, yerleşmiş uygulama
- instruct:bilgilendirmek, emir vermek, görevlendirmek, öğretmek, okutmak, talimat vermek
- instructed:bilgilendirmek, emir vermek, görevlendirmek, öğretmek, okutmak, talimat vermek
- instructing:bilgilendirmek, emir vermek, görevlendirmek, öğretmek, okutmak, talimat vermek
- instruction:açıklama, direktif, eğitim, eğretim, öğrenim, talimat, yönerge
- instructional:eğitici, eğitim, öğretici
- instructions:açıklamalar, bilgi, direktifler, kullanma talimatları, talimat, talimatlar
- instructive:eğitici, öğreten, öğretici
- instructiveness:eğitmenlik, öğretmenlik
- instructor:doçent, eğitmen, öğretim üyesi, öğretmen, okutman
- instructors:doçent, eğitmen, öğretim üyesi, öğretmen, okutman
- instructress:eğitmen, öğretmen, okutman
- instrument:alet, araç, belge, çalgı, döküman, enstrüman, saz, senet
- instrumental:alet, alete ait, aletle yapılan, enstrümental
- instrumentalist:çalgıcı, enstrüman çalan kimse
- instrumentality:vasıta, vasıta olma
- instrumentation:aletler, aletlerle iş yapma, orkestrasyon
- instruments:ameliyat aletleri, araç gereç, belgeler, dökümanlar, enstrümanlar, malzeme
- insubordinate:asi, başkaldıran, isyankâr
- insubordination:asilik, başkaldırma
- insubstantial:asılsız, gerçek dışı, gerçek olmayan, hayali, temelsiz
- insufferable:çekilmez, dayanılmaz, katlanılmaz, kendini beğenmiş
- insufficiency:eksiklik, yetersizlik, yetmezlik
- insufficient:az, ehliyetsiz, eksik, yetersiz
- insufflate:içine üflemek, içine vermek, üflemek
- insufflation:içine gaz verme, üfleme
- insufflator:gaz püskürteci, üflemeyici
- insulant:izolasyon maddesi, yalıtma maddesi
- insular:ada, adalı, adaya ait, dar görüşlü, tecrit edilmiş
- insularity:adalı olma, ayırma, dar görüşlülük, tecrit
- insulate:ayırmak, ayrı tutmak, izole etmek, tecrit etmek, yalıtmak
- insulated:ayırmak, ayrı tutmak, izole etmek, tecrit etmek, yalıtmak
- insulating:izole, izole eden, yalıtım
- insulation:izolasyon, yalıtım
- insulator:izolatör, yalıtım işçisi, yalıtkan
- insulin:ensülin
- insult:aşağılama, aşağılamak, hakaret, hakaret etmek, hor görme, onur kırma, onurunu kırmak, şerefini iki paralık etmek
- insulted:aşağılamak, hakaret etmek, onurunu kırmak, şerefini iki paralık etmek
- insulting:aşağılayıcı, küçük düşürücü, küstah, onur kırıcı
- insults:aşağılama, aşağılamak, hakaret, hakaret etmek, hor görme, onur kırma, onurunu kırmak, şerefini iki paralık etmek
- insuperable:aşılmaz, geçilmez, yenilmez
- insupportable:çekilmez, dayanılmaz, haksız, katlanılmaz
- insurable:sigorta, sigorta edilebilir, sigortaya tabi
- insurance:sigorta, sigortalama
- insurant:sigortalı
- insure:garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek, sigorta ettirmek, sigortalamak, temin etmek
- insured:sigortalı
- insurer:sigortacı
- insurgence:ayaklanma, isyan
- insurgency:ayaklanma, isyan
- insurgent:asi, ayaklanan, başkaldıran, isyancı
- insurmountable:aşılmaz, başa çıkılmaz, geçilmez, yenilmez
- insurrection:ayaklanma, başkaldırma, ihtilal, isyan
- insurrectional:asi, isyan niteliğinde
- insurrectionary:asi, isyan niteliğinde
- insurrectionist:asi, isyancı
- insusceptibility:duyarsızlık, duygusuzluk, vurdumduymazlık
- insusceptible:duyarsız, elverişsiz, hissiz, vurdumduymaz, yapılamaz
- intact:bozulmamış, dokunulmamış, el değmemiş, tam
- intaglio:oyma, oyma işi, oymalı taş
- intake:alınan miktar, giriş, girme, içeri alma, tarıma elverişli toprak
- intangibility:anlaşılmazlık, soyutluk
- intangible:anlaşılmaz, elle tutulmaz, maddi olmayan, maddi olmayan aktif, manevi, manevi değer, soyut
- intarsia:kakmacılık
- integer:tam şey, tamsayı
- integers:tam şey, tamsayı
- integral:bütün şey, bütünleyici, bütünü oluşturan, integral, tam, tam şey, tamamlayıcı, tamsayılardan oluşan, tek parça, tümlev, türevi bilinen fonksiyon
- integrant:bütünleyici, tamamlayıcı
- integrate:birleştirmek, bütünlemek, ilave etmek, integralini almak, katmak, kaynaştırmak, tamamlamak
- integrated:birleşik, bütünlemiş, entegre, karma
- integrates:birleştirmek, bütünlemek, ilave etmek, integralini almak, katmak, kaynaştırmak, tamamlamak
- integrating:birleştirmek, bütünlemek, ilave etmek, integralini almak, katmak, kaynaştırmak, tamamlamak
- integration:birleşme, birleştirme, bütünleşme, integralleme, tamamlama
- integrity:bütünlük, doğruluk, dürüstlük, istikamet, sağlamlık, tamamlık
- integument:deri, kabuk, zar
- integumentary:deriye ait, kabukla ilgili
- intellectual:aydın, aydın kimse, entellektüel, zeki, zihinsel
- intellectuality:entellektüellik, zihinsel yetenek
- intellectually:akıl ile, anlayarak, idrak ederek, zekâ ile
- intellectuals:aydın, aydın kimse, entellektüel
- intelligence:akıl, akıllı kimse, akıllılık, anlama, anlayış, beyin, bilgi, haberalma, idrak, istihbarat, kafa, zekâ, zekilik
- intelligencer:ajan, casus, muhabir, muhbir
- intelligent:akıllı, kabiliyetli, kültürlü, usta, yetenekli, zeki
- intelligently:akıllıca
- intelligentsia:aydınlar sınıfı, rusya’da devrim öncesi aydınlar sınıfı
- intelligentzia:aydınlar sınıfı, rusya’da devrim öncesi aydınlar sınıfı
- intelligibility:anlaşılabilirlik, anlaşılırlık
- intelligible:anlaşılabilir, anlaşılır
- intemperance:aşırılık, içkiye düşkünlük, ölçüsüzlük, sertlik, taşkınlık
- intemperate:ayyaş, fırtınalı, ölçüsüz, sert, şiddetli, taşkın
- intend:amaçlamak, azmetmek, düşünmek, hedeflemek, istemek, kastetmek, niyet etmek, niyeti olmak, niyetlenmek, seçmek
- intendant:idareci, müdür, yönetici
- intended:istenilen, kasıtlı, kasti, müstakbel, nişanlı, tasarlanmış, yönelik
- intending:niyetli
- intense:aşırı, çarpıcı, dikkatli, etkileyici, istekli, koyu, kuvvetli, şiddetli, son derece, yoğun
- intensely:aşırı derecede, şiddetli biçimde, son derece, yoğun biçimde
- intensification:koyulaştırma, kuvvetlendirme, şiddetlendirme, yoğunlaştırma
- intensified:şiddetlendirmiş, şiddetlenmiş
- intensifier:basınçlı hızlandırıcı, koyulaştırıcı
- intensify:koyulaştırmak, kuvvetlendirmek, pekiştirmek, şiddetlendirmek, şiddetlenmek, yoğunlaşmak, yoğunlaştırmak
- intensifying:koyulaştırmak, kuvvetlendirmek, pekiştirmek, şiddetlendirmek, şiddetlenmek, yoğunlaşmak, yoğunlaştırmak
- intension:aşırılık, içlem, keskinlik, koyuluk, şiddet, yoğunluk
- intensity:çarpıcılık, gerilim, güç, koyuluk, şiddet, yoğunluk
- intensive:aşırı, pekiştirmeli, şiddetli, yoğun
- intent:amaç, dalmış, dikkatli, gaye, hevesli, istekli, kararlı, kasıt, maksat, meşgul, niyet, niyetli
- intention:amaç, erek, gaye, hedef, kasıt, maksat, niyet, plan
- intentional:bile bile, kasıtlı, kasti, mahsus, maksatlı
- intentionally:bile bile, bilerek, isteyerek, kasıtlı olarak, kasten, mahsus, taammüden
- intentioned:niyetli
- intentness:arzu, gayret, istek
- inter:defnetmek, gömmek, toprağa vermek
- interact:birbirini etkilemek, karşılıklı etkilemek, perde arası
- interacting:birbirini etkilemek, karşılıklı etkilemek
- interaction:birbirini etkileme, etkileşim
- interactions:birbirini etkileme, etkileşim
- interactive:interaktif
- interbred:melezlemek, yakınlarıyla birleştirmek
- interbreed:melezlemek, yakınlarıyla birleştirmek
- interbreeding:melezlemek, yakınlarıyla birleştirmek
- intercalary:eklenmiş, takvime eklenen
- intercalate:araya eklemek, takvime eklemek
- intercalation:araya ekleme, ortaya ekleme
- intercede:aracılık etmek, araya girmek, rica etmek, yalvarmak
- interceder:arabulucu, aracı
- intercept:alıkoymak, durdurmak, engel olmak, önlemek, sınırları çizilen kısım, tutmak, yakalamak, yakalanan radyo sinyali, yolunu kesmek
- intercepting:alıkoymak, durdurmak, engel olmak, önlemek, tutmak, yakalamak, yolunu kesmek
- interception:alıkoyma, durdurma, ele geçirme, kesme, önleme, tutma, yakalama, yolunu kesme
- interceptor:önleme uçağı, yol kesen kimse
- intercession:aracılık, rica, şefaat
- intercessor:arabulucu, aracı, başkası adına rica eden kimse
- interchange:değiş tokuş etmek, değişme, değiştirme, değiştirmek, kavşak, takas, takas etmek, yer değişmek
- interchangeable:değiş tokuş edilebilir, yer değiştirebilir
- interchanging:değiş tokuş etmek, değiştirmek, takas etmek, yer değişmek
- intercity:şehirlerarası
- intercollegiate:kolejler arası, üniversiteler arası
- intercom:dahili telefon, iç hat, interkom
- intercommunicate:haberleşmek, ilişkili olmak
- intercommunication:haberleşme
- intercommunion:karşılıklı ilişki
- interconnect:bağıntılı olmak, bağlamak, bağlantılı olmak, bağlı olmak, birleştirmek
- interconnecting:bağıntılı olmak, bağlamak, bağlantılı olmak, bağlı olmak, birleştirmek
- interconnection:bağıntılı olma, bağlantılı olma, bağlı olma
- intercontinental:kıtalar arası
- intercostal:eğeler arası, kaburgalar arası
- intercourse:bağlantı, görüşme, ilişki
- intercross:çaprazlamak, melez elde etmek, melezlemek
- intercurrent:arasında olan, başka hastalığa karışan
- interdepend:bağlı olmak, birbirine bağlı olmak
- interdependence:bağlılık, dayanışma
- interdependency:bağlılık, dayanışma
- interdependent:bağımlı, birbirine bağlı
- interdict:menetmek, yasak, yasaklama, yasaklamak
- interdicted:menetmek, yasaklamak
- interdiction:bağlantısını kesme, yasaklama
- intereacting:birbirini etkilemek, karşılıklı etkilemek
- interesing:enteresan, ilgi çekici, ilginç
- interest:alâka, çıkar, dikkatini çekmek, etki, faiz, görüş, hisse, ikna etmek, ilgi, ilgi çeken şey, ilgi grubu, ilgilendirmek, ilgisini çekmek, istek uyandırmak, merak, nüfuz, önem, ortak olmak, pay
- interested:çıkarcı, ilgili, meraklı, ortağı, pay sahibi olan, taraflı
- interesting:enteresan, ilgi çekici, ilginç
- interestingly:ilginç biçimde
- interface:arayüzey, interfaz
- interfaces:arayüzey, interfaz
- interfere:araya girmek, girişmek, karışmak, müdahale etmek, parazit yapmak
- interference:burnunu sokma, engel, engelleme, girişim, karışma, kurcalama, müdahale etme, parazit, tezat
- interfering:aykırı düşen, çatışan, karışan
- interferometer:girişim aracı
- interfuse:karışmak, karıştırmak
- interglacial:buzul çağları arası, interglasiyel
- interim:ara, geçici, geçici olarak yapılan şey, geçici şey
- interior:dahili, iç, iç dünya, içerisi, içişleri, içteki, içten, ülke içi
- interiorize:benimsemek
- interjacent:arasında bulunan, arasındaki
- interject:arada söylemek, lâf arasında söylemek
- interjection:lâf arasında söyleme, nida, ünlem
- interlace:birbirine geçirmek, geçmek, karışmak, karıştırmak
- interlaced:birbirine geçirmek, geçmek, karışmak, karıştırmak
- interlacing:birbirine geçirmek, geçmek, karışmak, karıştırmak
- interlanguage:ortak dil
- interlard:eklemek, karıştırmak, süslemek
- interleave:boş sayfa eklemek
- interleaving:boş sayfa eklemek
- interline:astar koymak, satır aralarına yazmak
- interlinear:satır arasına yazılmış
- interlink:bağlamak, birleştirmek
- interlock:bağlamak, kenetlemek, kilitlemek
- interlocked:bağlamak, kenetlemek, kilitlemek
- interlocking:bağlamak, kenetlemek, kilitlemek
- interlocution:diyalog, konuşma
- interlocutor:konuşulan kişi, muhatap
- interlocutory:ara, geçici
- interloper:burnunu sokan kimse, karışan tip, yetkisiz tüccar
- interlude:antrakt, ara, ara faslı, interlüd, perde arası
- intermarriage:akraba evliliği, yabancı ile evlenme
- intermarry:akraba ile evlenmek, yabancı ile evlenmek
- intermeddle:burnunu sokmak, karışmak
- intermediares:arabulucu, aracı
- intermediary:ara, arabulucu, arabuluculuk eden, aracı, orta
- intermediate:ara, ara sınav, arabulucu, aracı, orta, orta dereceli şey
- interment:defin, gömme, toprağa verme
- intermezzo:ara fasıl, intermezzo, perde arası oyunu
- interminable:bitmez tükenmez, sonsuz, uzun
- intermingle:birbirine karışmak, karıştırmak
- intermingling:birbirine karışmak, karıştırmak
- intermission:antrakt, ara, mola, perde arası
- intermit:ara vermek, durdurmak, durmak, kesilmek, tatil olmak
- intermittent:aralıklı, gidip gelen, kesik kesik
- intermittently:aralıklı olarak, kesik kesik
- intermix:birbirine karışmak, karıştırmak
- intermixing:birbirine karışmak, karıştırmak
- intermixture:birbirine karışma, karışım, karıştırma
- intern:asistan, gözaltı, gözaltına alınan kimse, gözaltına almak, hapsetmek, kapatmak, staj yapmak, stajyer, stajyer doktor
- internal:dahili, doğa, iç, içilir, stajyer, yaradılış
- internalise:benimsemek, özümlemek, özümsemek
- internalize:benimsemek, özümlemek, özümsemek
- internally:içten
- international:milletlerarası, uluslararası
- internationale:uluslararası devrimci marş
- internationalism:enternasyonalizm
- internationalist:enternasyonalist, uluslararası hukukçu
- internationalization:uluslararası hale getirme, uluslararası yapma
- internationalize:uluslararası hale getirmek, uluslararası yapmak
- interne:stajyer doktor
- internecine:her iki taraf içinde öldürücü olan
- interned:gözaltına almak, hapsetmek, kapatmak, staj yapmak
- internee:gözaltına alınan kimse
- internet:internet
- interning:gözaltına almak, hapsetmek, kapatmak, staj yapmak
- internist:dahiliyeci
- internment:gözaltına alma, hapsetme, kapama
- internship:doktorluk stajı
- interpellation:gensoru
- interpenetrate:birbirine işlemek, içine işlemek
- interphone:dahili telefon, iç hat, interkom
- interplanetary:gezegenler arası, uydular arası
- interplay:etkileşim
- interpol:interpol, uluslararası polis örgütü
- interpolate:ara değerini hesaplamak, arasına sokmak, eklemek, katmak
- interpolation:ara değerini bulma, ekleme yapma
- interpose:aracılık yapmak, araya girmek, araya koymak, ileri sürmek, itiraz etmek, karşı çıkmak
- interposition:araya girme, araya koyma, karışma
- interpret:canlandırmak, çevirmek, değerlendirmek, oynamak, tercüme etmek, yorumlamak
- interpretation:canlandırma, çeviri, tercüme, yorum, yorumlama
- interpreted:canlandırmak, çevirmek, değerlendirmek, oynamak, tercüme etmek, yorumlamak
- interpreter:çevirmen, tercüman, yorumcu, yorumlayıcı
- interpreting:canlandırmak, çevirmek, değerlendirmek, oynamak, tercüme etmek, yorumlamak
- interred:defnetmek, gömmek, toprağa vermek
- interregnum:ara, hükümdarsız dönem, yöneticisiz dönem
- interrelate:ilişki kurmak, ilişkisi olmak
- interrelated:ilişkili
- interrelating:ilişki kurmak, ilişkisi olmak
- interrelation:ilişki, karşılıklı ilişki
- interrogate:ifadesini almak, sorgulamak, sorguya çekmek, soru sormak
- interrogating:ifadesini almak, sorgulamak, sorguya çekmek, soru sormak
- interrogation:sorgu, soru, soru sorma
- interrogative:sorgu, soru, soru soran, soru zamiri
- interrogator:gensoru veren kimse, sorgu yargıcı, sorgulayan kimse, soru soran kimse
- interrogatory:soru, soru ifade eden, soru türünden
- interrupt:ara vermek, kapatmak, kesmek, sekte vurmak, söze karışmak, sözünü kesmek, yarıda kesmek
- interrupted:aksak, kesik, kesilmiş
- interrupter:karışan kimse, kesen şey, sözünü kesen kimse
- interrupting:ara vermek, kapatmak, kesmek, sekte vurmak, söze karışmak, sözünü kesmek, yarıda kesmek
- interruption:ara, durdurma, fasıla, kesiklik, kesinti, sekte, sözünü kesme
- intersect:kesişmek, kesmek
- intersecting:kesişmek, kesmek
- intersection:kavşak, kesişim, kesişme
- intersex:erdişi, interseks
- intersexual:erdişi, hem dişi hem erkek
- interspace:ara, aralık, aralık bırakmak, boşluk bırakmak
- intersperse:değiştirmek, serpiştirmek, serpmek
- interstate:eyaletler arası
- interstellar:yıldızlar arası
- interstice:açıklık, aralık, çatlak, yarık
- interstitial:çatlak, dokular arasındaki
- intertribal:kabileler arası
- intertwine:birbirine dolaşmak, birbirine geçirmek, birbirine geçmek
- intertwined:birbirine dolaşmak, birbirine geçirmek, birbirine geçmek
- intertwining:birbirine dolaşmak, birbirine geçirmek, birbirine geçmek
- interurban:şehirlerarası
- interval:ara, aralık, mesafe, süre
- intervals:ara, aralık, mesafe, süre
- intervene:aracılık etmek, arada olmak, araya girmek, geçmek, karışmak, nüfuzunu kullanmak
- intervening:aracılık etmek, arada olmak, araya girmek, geçmek, karışmak, nüfuzunu kullanmak
- intervention:aracılık, arada olma, araya girme, geçme, karışma, müdahale, nüfuzunu kullanma
- interventions:aracılık, arada olma, araya girme, geçme, karışma, müdahale, nüfuzunu kullanma
- interview:görüşme, görüşmek, mülâkat, röportaj, röportaj yapmak
- interviewee:başvuran kimse, görüşme yapılan kimse
- interviewer:görüşmeci, görüşmeyi yapan kimse
- interweave:birlikte dokumak, birlikte örmek
- interweaving:birbirinin içine girme
- interwind:birbirine dolaşmak
- interwoven:birlikte dokumak, birlikte örmek
- intestinal:bağırsak, bağırsaklara ait
- intestine:bağırsak, iç, ülke içi
- intestines:bağırsaklar
- intimacy:cinsel ilişki, samimiyet, sıkı dostluk, yakınlık
- intimation:bildirme, çıtlatma, ima, öneri
- intime:sırası gelince, vaktinde, zamanında, zamanla
- intimidate:gözünü korkutmak, korkutmak
- intimidated:gözünü korkutmak, korkutmak
- intimidating:gözünü korkutmak, korkutmak
- intimidation:gözdağı, korkutma, tehdit
- into:-e, haline, içeriye, içine, -ye
- intolerable:çekilmez, dayanılmaz, tahammül edilmez
- intolerance:dayanamama, hoşgörüsüzlük
- intolerant:hoşgörüsüz
- intomb:gömmek, mezar olmak, mezara koymak
- intonate:makamlı okumak, monoton bir sesle söylemek
- intonation:ses perdesi, ses uyumu, tonlama
- intone:makamlı okumak, monoton bir sesle söylemek
- intoning:makamlı okumak, monoton bir sesle söylemek
- intoxicant:sarhoş edici, sarhoş edici içki
- intoxicants:sarhoş edici içki
- intoxicate:kendinden geçirmek, keyif vermek, sarhoş etmek
- intoxicated:alkollü, kendinden geçmiş, sarhoş
- intoxicating:alkollü
- intoxication:sarhoş olma, sarhoşluk
- intracardiac:kâlp içi
- intractability:dik başlılık, inatçılık
- intractable:dik kafalı, inatçı, zorlu
- intramural:bina içinde yapılan, duvarlar içinde olan, okul içi
- intramuscular:kas içi
- intransigence:inatçılık, uyuşmazlık
- intransigent:inat, uzlaşmaz
- intransitive:geçişsiz, geçişsiz fiil
- intrant:giren kimse, yeni başlayan kimse
- intravenous:damar içi
- intrench:sağlama almak, siper kazmak, siperlerle kuşatmak
- intrepid:cesur, gözüpek, korkusuz
- intrepidity:cesurluk, korkusuzluk, yiğitlik
- intricacy:anlaşılmazlık, karışıklık, karmakarışıklık
- intricate:dallı budaklı, girift, karışık, karmakarışık
- intrigue:ayartmak, dalavere, dolap, entrika, entrika çevirmek, fesat, gizlice sevişmek, ilgisini çekmek, kandırmak, şaşırtmak
- intrigued:ayartmak, entrika çevirmek, gizlice sevişmek, ilgisini çekmek, kandırmak, şaşırtmak
- intriguer:dalavereci, düzenbaz, entrikacı, fitneci, hilekâr tip
- intriguing:dalavereci, düzenbaz, entrikacı, ilgi çekici, merak uyandırıcı, şaşırtıcı
- intrinsic:asıl, esas, gerçek
- intrinsically:aslen, doğal olarak
- introduce:başlamak, getirmek, göstermek, içeri sokmak, öğretmek, ortaya koymak, sunmak, takdim etmek, tanıştırmak, tanıtmak
- introduced:başlamak, getirmek, göstermek, içeri sokmak, öğretmek, ortaya koymak, sunmak, takdim etmek, tanıştırmak, tanıtmak
- introducing:tanıtım
- introduction:başlangıç, getirme, giriş, önsöz, takdim, tanıştırma, tanıtım, tanıtma
- introductions:başlangıç, getirme, giriş, önsöz, takdim, tanıştırma, tanıtım, tanıtma
- introductory:giriş niteliğinde olan, tanıtıcı
- intromission:araya sokma, içeri alma, içine sokma, kabul etme
- introspect:içgözlem yapmak, kendi duygularını ölçmek
- introspection:içgözlem
- introspective:içgözlem ile ilgili
- introversion:içe dönüklük, içeriye dönme, içine kapanıklık
- introvert:içe dönük kimse, içine kapanık kimse, kendi içine çevirmek, kendine çevirmek
- introverted:kendi içine çevirmek, kendine çevirmek
- intrude:davetsiz gelmek, izinsiz girmek, tecâvüz etmek, zorla sokmak, zorla sokulmak
- intruder:davetsiz misafir, zorla giren şey
- intruding:davetsiz gelmek, izinsiz girmek, tecâvüz etmek, zorla sokmak, zorla sokulmak
- intrugue:ayartmak, dalavere, dolap, entrika, entrika çevirmek, fesat, gizlice sevişmek, ilgisini çekmek, kandırmak, şaşırtmak
- intrument:alet, araç, belge, çalgı, döküman, enstrüman, saz, senet
- intrusion:davetsiz gelme, ihlal, izinsiz girme, tecâvüz, zorla girme
- intrusive:araya giren, davetsiz, izinsiz giren, sırnaşık, zorla giren
- intuit:içine doğmak, sezmek
- intuition:önsezi, sezgi, sezi
- intuitive:sezgileri güçlü, sezgisel
- intumescence:kabarma, şişkinlik, şişlik, şişme
- intumescent:kabaran, şişen
- inundate:boğmak, sel basmak, su basmak
- inundated:boğmak, sel basmak, su basmak
- inundation:boğma, sel, su baskını
- inure:alıştırmak, yürürlüğe girmek
- inured:alıştırmak, yürürlüğe girmek
- invade:akın etmek, ele geçirmek, gaspetmek, içini kaplamak, ihlal etmek, istila etmek, saldırmak
- invaded:akın etmek, ele geçirmek, gaspetmek, içini kaplamak, ihlal etmek, istila etmek, saldırmak
- invader:istilâcı, saldırgan
- invading:akın etmek, ele geçirmek, gaspetmek, içini kaplamak, ihlal etmek, istila etmek, saldırmak
- invalid:boş, çürüğe çıkarmak, geçersiz, hasta, hükümsüz, sakat, yararsız, yatalak
- invalidate:boşa çıkarmak, geçersiz kılmak, hükümsüz kılmak, iptal etmek
- invalidated:boşa çıkarmak, geçersiz kılmak, hükümsüz kılmak, iptal etmek
- invalidation:boşa çıkarma, fesih, geçersiz kılma, gücünü azaltma, iptal
- invalidism:hastalık, sakatlık
- invalidity:geçersizlik, hastalık, hükümsüzlük, sakatlık
- invaluable:paha biçilmez
- invariability:değişmezlik, sabitlik, süreklilik
- invariable:daimi, değişmez, değiştirilemez, devamlı, sabit, sabit terim, sürekli
- invariably:değişmeden, devamlı, her zaman, sürekli olarak
- invasion:akın, ihlal, istila, kriz, nöbet, saldırı, tecâvüz
- invasive:akın eden, bozan, çiğneyen, saldıran, yayılan
- invective:hakaret, küfür, sövüp sayma
- invectives:küfür, sövgü
- inveigh:azarlamak, çıkışmak, paylamak
- inveigle:ayartmak, baştan çıkarmak, kandırmak
- inveiglement:aldatma, baştan çıkarma, kandırma
- invent:atmak, bulmak, icat etmek, uydurmak
- invented:uyduruk
- inventing:atmak, bulmak, icat etmek, uydurmak
- invention:bulma, buluş, icat, uydurma, yalan, yaratıcılık
- inventions:bulma, buluş, icat, uydurma, yalan, yaratıcılık
- inventive:orijinal, özgün, yaratıcı
- inventor:bulan kimse, mucit, yaratıcı
- inventories:envanter, envantere işlemek, envanterini yapmak, sayım defteri, stok
- inventors:bulan kimse, mucit, yaratıcı
- inventory:envanter, envantere işlemek, envanterini yapmak, sayım defteri, stok
- inventrs:bulan kimse, mucit, yaratıcı
- inverse:aksi, devrik, ters, ters olma, ters şey
- inversely:devrik olarak, ters, ters olarak, tersine
- inversion:akis, devrik olma, eşcinsellik, evirme, evirtim, homoseksüellik, ters çevirme, ters dönme
- inverstment:abluka, atama, dışderi, ektoderm, kuşatma, para yatırma, tayin, yatırım
- invert:devrik hale getirmek, eşcinsel, evirmek, homoseksüel, lezbiyen, sırasını değiştirmek, ters çevirmek, ters şey, tersini çevirmek
- invertebrate:iradesiz, omurgasız, omurgasız hayvan, zayıf
- invertebrates:omurgasız hayvan
- inverted:başaşağı, eşcinsel, tepetaklak, ters
- inverting:devrik hale getirmek, evirmek, sırasını değiştirmek, ters çevirmek, tersini çevirmek
- invest:donatmak, giydirmek, kuşatmak, sarmak, yatırım yapmak, yatırmak, yetki vermek
- investent:abluka, atama, dışderi, ektoderm, kuşatma, para yatırma, tayin, yatırım
- investigate:araştırmak, incelemek, soruşturmak
- investigated:araştırmak, incelemek, soruşturmak
- investigating:araştırmak, incelemek, soruşturmak
- investigation:araştırma, gözlem, inceleme, soruşturma, teftiş
- investigative:araştırma, araştırmacı
- investigator:araştırmacı, dedektif, müfettiş
- investigatory:araştırma, araştırmacı
- investing:donatmak, giydirmek, kuşatmak, sarmak, yatırım yapmak, yatırmak, yetki vermek
- investiture:atama, resmi elbise, tören, üniforma
- investment:abluka, atama, dışderi, ektoderm, kuşatma, para yatırma, tayin, yatırım
- investments:abluka, atama, dışderi, ektoderm, kuşatma, para yatırma, tayin, yatırım
- investor:sermayedar, yatırımcı
- investors:sermayedar, yatırımcı
- investors’:sermayedar, yatırımcı
- invests:donatmak, giydirmek, kuşatmak, sarmak, yatırım yapmak, yatırmak, yetki vermek
- inveteracy:bağımlılık, kökleşme, kronikleşme, müzminleşme, yerleşme
- inveterate:bağımlı, kökleşmiş, köklü, kronik, müzmin, tiryaki, yerleşmiş
- invidious:haksız, kırıcı, kıskandırıcı
- invidiousness:haksızlık, kırıcılık
- invigilate:sınavda gözcülük etmek
- invigilator:sınav gözcüsü
- invigorate:canlandırmak
- invigorated:canlandırmak
- invigorating:canlandırıcı
- invigorative:zindelik veren
- invincible:yenilmez
- inviolability:bozulmazlık
- inviolable:bozulamaz, çiğnenemez
- inviolate:bozulmamış, çiğnenmemiş, kutsal
- invisibility:görülmezlik, görünmezlik
- invisible:görünmez
- invitation:çağrı, davet, davetiye
- invite:çağırmak, çekmek, davet etmek, istemek, neden olmak
- invited:çağırmak, çekmek, davet etmek, istemek, neden olmak
- inviting:cazip, çekici
- invocation:dua, yakarma, yalvarma
- invoice:fatura, fatura çıkarmak, fatura etmek
- invoke:çağırmak, dua etmek, hatırlatmak, yakarmak, yalvarmak, yardım istemek
- involuntarily:istemsiz olarak
- involuntariness:istemeden olma, istemsiz olma, istemsizlik
- involuntary:iradedışı, istemeden yapılan, istemsiz
- involute:içeri kıvrık, karışık, tortop olmuş
- involution:içe kıvrılma, içeri kıvrık kısım, karışıklık, karmaşa, türev
- involve:bulaştırmak, gerektirmek, kapsamak, karıştırmak, sarmak, sokmak, yol açmak
- involved:bulaşmış, dalmış, ilgili, ilişkili, kapılmış, kapsayan, karışık, karışmış
- involvement:bağlanma, ilgi, ilişki, karışma, sarma
- involving:bulaştırmak, gerektirmek, kapsamak, karıştırmak, sarmak, sokmak, yol açmak
- invulnerability:sağlamlık, yaralanmazlık, zarar görmezlik
- invulnerable:dayanıklı, sağlam, yaralanmaz, zarar görmez
- inward:dahili, derinlemesine, iç, içe doğru, içeriye doğru, ruh hali, ruhsal, saklı
- inwardly:içeriye, içinden, içte, içten, manen
- inwardness:iç dünya, maneviyat
- inwards:içe doğru, içeriye
- inweave:bulaştırmak, karışık dokumak, karıştırmak
- iodide:iyodür
- iodine:iyot
- ion:iyon
- ionian:iyonyalı
- ionic:iyon, iyonik
- ionizing:iyonlaşmak, iyonlaştırmak
- iota:önemsiz şey, yota, zerre
- iou:borç senedi
- ipsilateral:aynı tarafa ait
- ipsofacto:sırf bunun için, yalnız bu nedenle
- iq:zekâ derecesi, zekâ katsayısı
- ir:edilemez, olamaz, yapılamaz
- iranian:farsça, iran, iranlı
- iraq:irak
- iraqi:irak, irak arapçası, iraklı
- iraqis:irak arapçası, iraklı
- irascibility:asabilik, çabuk sinirlenme
- irascible:çabuk parlar, kolay sinirlenir
- irate:kızgın, sinirli
- ire:kızgınlık, öfke
- ireful:kızgın, öfkeli, sinirli
- ireland:irlanda
- iridescence:renk oynaşması, yanardönerlik
- iridescent:oynadıkça renk değiştiren, yanardöner
- iridium:iridyum
- iris:gökkuşağı, iris, süsen
- irish:irlanda, irlanda dilinde, irlandaca, irlandalı, irlandalılar
- irishman:irlandalı
- irishwoman:irlandalı
- irk:bıktırmak, canını sıkmak, sıkmak
- irked:bıktırmak, canını sıkmak, sıkmak
- irksome:bıktırıcı, sıkıcı, yorucu
- iron:demir, demir gibi, demir kaplamak, demirden yapılmış, golf sopası, güç, güçlü, prangalamak, sapasağlam, sert, sıkı, turp gibi, ütü, ütülemek, zincir, zincire vurmak
- ironclad:demir kaplı, katı, sert, şiddetli, zırhlı, zırhlı araç, zırhlı gemi
- ironed:demir kaplamak, prangalamak, ütülemek, zincire vurmak
- ironfoundry:dökümhane
- ironic:alaycı, alaylı, ironik, ters anlamlı
- ironical:alaycı, alaylı, ironik, ters anlamlı
- ironically:alaylı biçimde, çift anlamlı olarak
- ironing:ütüleme, ütülenecek şeyler
- ironize:alay etmek, demir kaplamak, iğnelemek, kafa bulmak
- ironmaster:demirci ustası
- ironmonger:hırdavatçı, nalbur
- ironmongery:hırdavat, hırdavatçılık, nalburluk
- irons:pranga
- ironsmith:demirci
- ironworks:demir fabrikası, demirhane
- irony:alay, demir, demirimsi, demirli, gizli alay, hiciv, ince alay, rastlantı, tersini söyleyerek alay etme
- irradiance:parlaklık, parlama
- irradiant:ışıl ışıl, parlak
- irradiate:aydınlatmak, ışık saçmak, ışık tutmak, ışın tedavisi yapmak, saçmak
- irradiation:aydınlatma, ışık saçma, ışın tedavisi, ışınlama
- irrational:akılsız, irrasyonel, irrasyonel sayı, mantıksız, oransız, oransız miktar, saçma
- irrationality:mantıksızlık, oransızlık, saçmalık
- irrebuttable:çürütülemez, reddedilemez
- irreclaimable:düzeltilemez, geri istenemez, ıslah olmaz
- irreconcilable:bağdaşmaz, barıştırılamaz, uzlaşmaz
- irrecoverable:düzeltilemez, geri alınamaz, karşılanamaz, tahsil edilemez, telâfi edilemez
- irrecusable:reddedilemez
- irredeemable:bozdurulamaz, çaresiz, düzeltilemez, karşılanamaz, telâfi edilemez
- irredentist:irredantist, kaybedilen toprakları geri isteyen
- irreducible:azaltılamaz, indirgenemez
- irrefragable:inkâr edilemez
- irrefrangible:bozulamaz, feshedilemez, kırılmaz
- irrefutable:çürütülemez, inkâr edilemez, reddedilemez, su götürmez
- irregular:başıbozuk, bozuk, çarpık, düzensiz, düzgün olmayan, kuralsız, yamuk
- irregularity:aykırılık, bozukluk, çarpıklık, düzensizlik, düzgün olmama, kuraldışılık, kuralsızlık, suç
- irregularly:düzensizce
- irrelevance:konunun dışında olma, yersiz olma
- irrelevancy:konunun dışında olma, yersiz olma
- irrelevant:alâkasız, ilgisiz, konu dışı, yersiz
- irreligion:dinsizlik
- irreligious:din karşıtı, dinsiz
- irremediable:çaresiz, dermansız, düzeltilemez, onarılamaz, tedavi edilemez
- irremissible:affedilmez, hoşgörülemez, kaçınılmaz, zorunlu
- irremovable:oynamaz, oynatılamaz, sabit
- irreparable:çaresiz, düzeltilemez, onarılamaz, tamir edilemez
- irreplaceable:eşsiz, yeri doldurulamaz
- irrepressible:bastırılamaz, durdurulamaz, önlenemez, tutulamaz
- irreproachable:hatasız, kusur bulunamaz, kusursuz
- irresistibility:dayanılamazlık, karşı konulamazlık
- irresistible:dayanılmaz, karşı konulamaz
- irresolute:iradesiz, kararsız, tereddüdlü
- irresoluteness:irade yitimi
- irresolution:kararsızlık, tereddüd
- irresponsibility:sorumsuzluk
- irresponsible:güvenilmez, sorumlu olmayan, sorumsuz
- irresponsive:cevap vermeyen, etkilenmeyen, karşılık vermeyen
- irretrievable:karşılanamaz, onarılamaz, tekrar bulunmaz, telafi edilemez
- irreverence:saygısızca hareket, saygısızlık
- irreverent:saygısız
- irreversible:dönülemez, kesin, ters çevrilemez, tersinmez
- irrevocability:değiştirilemezlik
- irrevocable:değiştirilemez, geri alınamaz, iptal edilemez, kesin
- irrigate:sulamak
- irrigated:sulamak
- irrigation:sulama
- irritability:asabilik, çabuk öfkelenme, sinirlilik
- irritable:alıngan, asabi, çabuk azan, çabuk kızan, hırçın, sinirli, tahriş olan
- irritant:kışkırtıcı, kızdırıcı, rahatsız edici, sinirlendiren, sinirlendirici, sinirlendirici şey, tahriş edici, tahriş edici madde
- irritate:azdırmak, gıcık etmek, iptal etmek, kaşındırmak, kızdırmak, kurcalamak, öfkelendirmek, rahatsız etmek, sinir bozmak, sinir etmek, sinirini bozmak, sinirlendirmek, tahrik etmek, tahriş etmek
- irritated:tedirgin
- irritating:kaşındıran, kaşındırıcı, kızdırıcı, rahatsız edici, rahatsız etme, sinir bozucu, sinirlendiren, sinirlendirici, tahriş edici
- irritation:kaşındırma, kızgınlık, kurcalama, öfke, sinirlendirme, tahriş
- irrupt:basmak, istila etmek, zorla girmek
- irruption:akın, baskın, istila, zorla girme
- irruptive:baskın gibi
- isaiah:ibrani peygamberi, isiah
- isinglass:balık tutkalı
- islam:islâm, islam alemi, islamiyet
- islamic:islâmla ilgili
- island:ada
- islander:adalı
- islanders:adalı
- islands:ada
- isle:ada, adacık
- islet:adacık
- ism:doktrin, meslek, öğreti
- iso:eş, eşit, izo
- isobar:eşbasınç, izobar, izobar eğrisi
- isochronous:eşfrekanslı, eşzamanlı
- isolate:arıtmak, ayırmak, ayrı tutmak, izole etmek, soyutlamak, tecrit etmek, yalıtmak
- isolated:ayrı, ayrılmış, ıssız, soyutlanmış, yalıtılmış, yalnız
- isolating:arıtmak, ayırmak, ayrı tutmak, izole etmek, soyutlamak, tecrit etmek, yalıtmak
- isolation:ayırma, ayrı durma, izolasyon, karantina, soyutlanma, tecrit
- isolatıon:ayırma, ayrı durma, izolasyon, karantina, soyutlanma, tecrit
- isolationism:soyutlanma politikası
- isolationist:soyutlama taraftarı
- isometric:eş ölçülü, izometrik, pasif jimnastik
- isometrics:pasif jimnastik
- isosceles:eşkenar, ikizkenar
- isotherm:eşısı eğrisi, izoterm
- isotope:izotop
- isotopes:izotop
- israel:israil
- israeli:israilli
- israelite:israilli, musevi, yahudi
- issuable:çıkarılabilir, esasa ait, yayınlanabilir
- issuance:çıkarma, yayınlama
- issue:akıbet, akıntı, akmak, basım, bildirmek, çıkarma, çıkarmak, çıkış, çıkmak, çocuklar, dağıtmak, ihraç, ihraç etmek, iltihap, irin, konu, mesele, nesil, piyasaya çıkarmak, piyasaya sürme, sayı, son, sonuç, sonuçlanmak, sorun, yayınlama, yayınlamak, yayınlanmak
- issued:akmak, bildirmek, çıkarmak, çıkmak, dağıtmak, ihraç, ihraç etmek, piyasaya çıkarmak, sonuçlanmak, yayınlamak, yayınlanmak
- issueless:çocuksuz
- issuer:hisse senedi çıkaran şirket
- issuing:akmak, bildirmek, çıkarmak, çıkmak, dağıtmak, ihraç, ihraç etmek, piyasaya çıkarmak, sonuçlanmak, yayınlamak, yayınlanmak
- istanbul:istanbul
- isthmus:berzah, kıstak
- it:cazibe, çekicilik, cinsel ilişki, ebe, ilişki, o, ona, önemli kimse, onu, şahsiyet
- italian:italyan, italyanca
- italics:italik yazı
- italy:italya
- itch:can atma, can atmak, çok istemek, heves, kaşındırmak, kaşınma, kaşınmak, kaşıntı, uyuz
- itchiness:kaşıntı
- itching:hevesli, istekli, kaşınan, kaşındıran, kaşındırıcı, kaşınma, kaşıntı, sinir bozucu, sinirlendirici
- itchy:hevesli, istekli, kaşınan, kaşıntılı, sinir edici, uyuz
- item:ayrıca, bir de, çeşit, dahi, haber, kalem, keza, madde, parça
- itemize:ayrıntıları ile yazmak, ayrıntılı olarak belirtmek
- itemized:ayrıntılı
- items:çeşit, haber, kalem, madde, parça
- iterate:tekrar tekrar söylemek, tekrarlamak, yinelemek
- iterating:tekrar tekrar söylemek, tekrarlamak, yinelemek
- iteration:tekerrür, tekrarlama, tekrarlanma
- iterative:tekrarlamalı, tekrarlayan, tekrarlayıcı
- itineracy:gezginlik, seyyarlık
- itinerancy:gezginlik, seyyarlık
- itinerant:gezici, seyyar
- itinerary:gezi notları, izlenecek yol, seyahat rehberi, yol, yol kılavuzu, yolculuk
- itinerate:dolaşmak, gezmek, yol almak, yolculuk etmek
- its:kendi, onun, onunki
- it’s:kendi, onun, onunki
- itself:bizzat, kendi, kendini, kendisi, sadece
- ivied:sarmaşık kaplı, sarmaşıklı
- ivories:bilardo topları, dişler, fildişleri, oyun zarları, piyano tuşları, zarlar
- ivory:fildişi, fildişi rengi
- ivy:sarmaşık
- izzard:z harfi