J ile başlayan İngilizce kelimeler ve anlamlarını aşağıda sıraladık. 1000 adet en çok kullanılan j harfi ile başlayan İngilizce kelime listesi;
- jab:aşı, batırma, batırmak, dürtme, dürtmek, iğne, saplama, saplamak, yumruk
- jabber:ağzında yuvarlamak, çabuk ve anlaşılmaz konuşmak, hızlı konuşma, hızlı konuşmak
- jabbering:ağzında yuvarlamak, çabuk ve anlaşılmaz konuşmak, hızlı konuşmak
- jabbing:batırmak, dürtmek, saplamak
- jabot:fırfırlı göğüs danteli, jabo
- jacaranda:jakaranda, mavi tropikal çiçek
- jacinth:bir tür zinkon
- jack:adam, erkek, erkek eşek, erkek tavşan, kaldıraç, kaldırmak, kriko, kriko ile kaldırmak, mangır, para, priz, sancak, vale, yükseltmek
- jackadandy:şık adam, titrek ışık, züppe
- jackanapes:kendini beğenmiş, maymun, şımarık genç, züppe
- jackanapeses:kendini beğenmiş, maymun, şımarık genç, züppe
- jackaroo:acemi, yeni arkadaş
- jackass:ahmak, budala, erkek eşek, eşek herif
- jackboot:balıkçı çizmesi, kaba kuvvet, kaba kuvvet kullanan kimse
- jackdaw:küçük karga
- jacket:ceket, kabuk, kap, kitabın kağıt kabı, kitap kabı
- jackets:ceket, kabuk, kap, kitabın kağıt kabı, kitap kabı
- jackhammer:delici çekiç, kaya delgisi
- jacking:kaldırmak, kriko ile kaldırmak, yükseltmek
- jackinthebox:kutudan çıkan yaylı kukla, kutudan fırlayan bebek
- jackknife:ayaklarını tutarak dalmak, ayaklarını tutarak suya dalma, ikiye katlanmak, katlanarak kaza yapmak, sustalı çakı
- jackpot:bingo, büyük ikramiye, büyük şans, jackpot, pot
- jacks:adam, erkek, erkek eşek, erkek tavşan, kaldıraç, kaldırmak, kriko, kriko ile kaldırmak, mangır, para, priz, sancak, vale, yükseltmek
- jackstraw:bostan korkuluğu, mikado oyunu
- jackstraws:mikado çöpleri, mikado oyunu
- jackup:kaldırmak, kriko ile kaldırmak, yükseltmek
- jacobin:dominikan papazı, köktenci, radikal
- jaconet:ince pamuklu bez, sargı bezi
- jactitation:boş iddia, sakin durmama, yalan iddia
- jacuzzi:jakuzi
- jade:açık yeşil, beygir, fingirdek kız, haspa, yeşimtaşı, yılkı atı, yosma
- jaded:bitkin, isteksiz, tatsız tuzsuz, yavan, yorgun, zevksiz
- jaeger:yünlü bir kumaş
- jaffa:yafa
- jag:çentik, çentik yapmak, diş, içki alemi, kafası iyi olma, sarhoş eden içki, sarhoşluk, sivri sivri kesmek, sivri uç
- jagged:çentikli, dik, diş diş, dişli, kafayı bulmuş, pürüzlü, sarhoş, sarp, sivri
- jaguar:jaguar
- jah:yehova
- jahve:yehova
- jail:cezaevi, hapis, hapishane, hapsetmek, kafes, kodes, tutuklamak
- jailbird:hapishane gediklisi, hapishane kuşu
- jailbreak:firar, hapisten kaçma
- jailbreaker:firari, hapishane kaçkını
- jailed:hapsetmek, tutuklamak
- jailer:gardiyan, zindancı
- jailing:hapsetmek, tutuklamak
- jalap:çalapa
- jaloppy:hurda araba, külüstür araba, külüstür uçak
- jalopy:hurda araba, külüstür araba, külüstür uçak
- jalousie:jaluzi, panjur
- jam:basit şey, basmak, çocuk oyuncağı, doğaçlama çalmak, durdurmak, izdiham, kıstırmak, kolay şey, parazit yapmak, reçel, sıkışıklık, sıkışmak, sıkıştırmak, sıkmak, takılmak, tıkamak, tıkanıklık, tutukluk yapmak, yayını bozmak
- jamaica:jamaika
- jamaican:jamaika, jamaikalı
- jamb:pervaz
- jamboree:cümbüş, eğlence, izci toplantısı, kutlama
- jammed:sıkışık, sıkışmış, tıkanmış
- jamming:parazit yapma, sıkışma, tutukluk, yayını bozma
- jammy:ballı, birinci sınıf, kaliteli, şanslı
- jampacked:balık istifi, çok kalabalık, hıncahınç, tıka basa dolu
- jan:ocak
- jane:kadın, karı
- jangle:atışmak, çalmak, çıngırdamak, çıngırdatmak, çıngırtı, kavga, tartışma, tartışmak, tıngırdamak, tıngırtı, uyumsuz ses
- jangling:atışmak, çalmak, çıngırdamak, çıngırdatmak, tartışmak, tıngırdamak
- janissary:yeniçeri
- janitor:bina sorumlusu, hademe, kapıcı
- jannock:dürüst, samimi
- january:ocak
- jap:japon, japonya
- japan:japonya
- japanese:japon, japon halkı, japonca, japonlar
- japanned:verniklemek
- japanning:verniklemek
- jape:alay, alay etmek, dalga geçme, dalga geçmek, kafa bulma, kafa bulmak
- japonica:japon ayvası
- jar:bira bardağı, çatışmak, çatlak ses, çatlak ses çıkarmak, didişme, didişmek, gıcırdamak, gıcırdatmak, gıcırtı, karşıt olmak, kavanoz, kavga, kavga etmek, kulak tırmalamak, sarsılma, sarsılmak, sarsmak, şok, uymamak
- jardiniere:garnitür, haşlanmış sebze, saksı, saksılık
- jardinière:garnitür, haşlanmış sebze, saksı, saksılık
- jargon:jargon, meslek argosu, mesleki dil, özel dil
- jargons:jargon, meslek argosu, mesleki dil, özel dil
- jarring:karşıt, kulak tırmalayan, sarsan, sarsıcı, uyumsuz, zıt
- jasmin:yasemin
- jasmine:yasemin
- jasper:jasp, jasper, yeşimtaşı
- jaundice:haset, kıskançlık, önyargı, sarılık
- jaundiced:fesat, kıskanç, kuşkulu, önyargılı, sarılıklı
- jaunt:dolaşmak, gezinti, gezme, gezmek, gezmeye gitmek
- jauntily:gösterişli olarak, kaygısızca, neşeyle, şık bir biçimde
- jaunting:dolaşmak, gezmek, gezmeye gitmek
- jaunts:dolaşmak, gezinti, gezme, gezmek, gezmeye gitmek
- jaunty:havalı, kaygısız, şen, şık
- java:cava kahvesi, kahve
- javanese:cava, cava adasına ait, cava dili, cava halkı, cavalı, cavalılar
- javelin:cirit, cirit atma, kargı, mızrak
- jaw:ağız, azar, boş konuşmak, can sıkıcı öğüt, çene, çene çalmak, dırdır, gevezelik, nasihat faslı, öğüt vermek, sıkıcı konuşmak, uzun konuşmak, vırvır
- jawbone:çene kemiği, tehdit
- jawed:boş konuşmak, çene çalmak, öğüt vermek, sıkıcı konuşmak, uzun konuşmak
- jawing:boş konuşmak, çene çalmak, öğüt vermek, sıkıcı konuşmak, uzun konuşmak
- jaws:ağız
- jay:alakarga, dikkatsiz tip, kestane kargası, önüne bakmayan kimse
- jaywalk:dikkatsizce yürümek, önüne bakmadan yürümek
- jaywalking:dikkatsizce yürümek, önüne bakmadan yürümek
- jazz:ahenksiz, boş lâf, canlandırmak, caz, caz çalmak, caz yapmak, cinsel ilişkiye girmek, gürültülü, hızlandırmak, ilişkiye girmek, kafa şişiren, palavra
- jazzier:caz gibi, göz alıcı, parlak
- jazzy:caz gibi, göz alıcı, parlak
- jealous:düşkün, güvensiz, kıskanç, özenli, titiz
- jealousy:haset, kıskançlık, özen
- jean:kot
- jeans:blucin, kot, kot pantolon
- jeep:arazi taşıtı, jip
- jeer:alay, alay etmek, dalga geçmek, taş, taş atmak, yuhalamak
- jeering:alay etme, alaylı, taş atma, taşlı, yuhalama
- jeers:alay, alay etmek, dalga geçmek, taş, taş atmak, yuhalamak
- jehovah:yehova
- jehu:arabacı, dikkatsiz arabacı
- jejune:basit, çorak, gıdasız, verimsiz, yavan
- jejunum:ince bağırsağın üst kısmı
- jell:biçimlenmek, jöle, jöle olmak, jöle yapmak, pelte, pelteleştirmek, şekil almak
- jelled:biçimlenmek, jöle olmak, jöle yapmak, pelteleştirmek, şekil almak
- jellied:jöleli, pelteleşmiş
- jellify:jöle olmak, pelteleşmek
- jelly:dinamit, jöle, jöle olmak, pelte, pelteleşmek
- jellyfish:denizanası, muhallebi çocuğu, pısırık
- jellylike:jöle gibi, jölemsi, pelte gibi
- jemmy:hırsız levyesi, levye, levye ile açmak
- jennet:küçük ispanyol atı
- jenny:dişi hayvan, kız, lokomotif vinci, portatif jenaratör
- jeopardise:riske atmak, tehlikeye atmak
- jeopardize:riske atmak, tehlikeye atmak
- jeopardizes:riske atmak, tehlikeye atmak
- jeopardy:risk, riziko, tehlike
- jeremiad:feryat, yakınma
- jeremiah:karamsar kimse, kötümser, yeremya, yeremya’nın kehanetleri kitabı
- jeremias:yeremya’nın kehanetleri kitabı
- jerk:ahmak, ani hareket, aşağılık kimse, çekivermek, iğrenç tip, kasılma, kola makinesi, pislik, refleks, sarsılmak, sarsıntı, sarsmak, sıçramak, silkmek, soda makinesi, titremek
- jerked:çekivermek, sarsılmak, sarsmak, sıçramak, silkmek, titremek
- jerkily:düzensiz hareketlerle, sarsak sarsak, sarsıla sarsıla
- jerking:çekivermek, sarsılmak, sarsmak, sıçramak, silkmek, titremek
- jerks:ahmak, ani hareket, aşağılık kimse, çekivermek, iğrenç tip, kasılma, kola makinesi, pislik, refleks, sarsılmak, sarsıntı, sarsmak, sıçramak, silkmek, soda makinesi, titremek
- jerkwater:adi, değersiz, önemsiz, taşra, ucuz tren
- jerky:düzensiz, salak, sarsak, sarsıntılı
- jerry:lazımlık
- jerrybuilt:derme çatma, kötü malzeme ile inşaa edilmiş
- jerrycan:benzin bidonu, bidon
- jersey:jarse, jersey ineği, kazak, kılık, örgü bluz
- jerusalem:kudüs, yer elması
- jess:atmaca kösteği, atmaca kösteğini takmak
- jessamine:yasemin
- jest:alay, şaka, şaka söylemek, şaka yapmak
- jester:maskara, şakacı, soytarı
- jesting:gülünç, komik, şakacı, şakalı
- jestingly:şaka olarak, şaka yollu
- jests:alay, şaka, şaka söylemek, şaka yapmak
- jesuit:cizvit
- jesuitry:cizvitlik, safsata
- jesus:hazreti isa, isa, isa peygamber
- jet:fışkırma, fışkırtmak, fıskıye, jet, jet ile uçmak, jet motoru, jet uçağı, kapkara, karakehribar, oltu taşı, simsiyah
- jetblack:abanoz gibi, abanoz siyahı, kapkara, simsiyah
- jetliner:jet yolcu uçağı
- jetliners:jet yolcu uçağı
- jetsam:deniz enkazı, gemiden denize atılan yük
- jetted:fışkırtmak, jet ile uçmak
- jetties:dalgakıran, mendirek, rıhtım, vapur iskelesi
- jettison:ağırlık azaltma, ağırlık boşaltmak, başından savmak, gemiden yük atma, safra atma, safra atmak, yük atmak
- jettisonable:atılabilir, fırlatılabilir
- jettisoning:ağırlık boşaltmak, başından savmak, safra atmak, yük atmak
- jetton:fiş, marka
- jetty:dalgakıran, mendirek, rıhtım, vapur iskelesi
- jevelry:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jew:ibrani, kazıkçı satıcı, musevi, yahudi
- jewel:cevher, değerli insan, değerli taş, değerli taşlarla süslemek, mücevher, mücevherle süslemek, pırlanta gibi insan, saat taşı
- jeweled:değerli taşlarla süslemek, mücevherle süslemek
- jeweler:kuyumcu
- jewelery:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jeweller:kuyumcu
- jewellery:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jewellry:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jewellwery:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jewelry:kuyumculuk, mücevherat, takı
- jewels:cevher, değerli insan, değerli taş, değerli taşlarla süslemek, mücevher, mücevherle süslemek, pırlanta gibi insan, saat taşı
- jewish:musevi, yahudi
- jewry:getto, museviler, yahudi mahallesi, yahudiler
- jezebel:ahlaksız kadın, kötü kadın
- jib:ayak diremek, direnmek, flok yelkeni, inatla geri geri gitmek, istememek, vinç kolu
- jibe:alay, alay etmek, birbirine uymak, dalga geçme, dalga geçmek, dokundurmak, taş, taş atmak, uyuşmak, yelkenleri sallanmak, yelkenleri savurmak
- jibes:alay, alay etmek, birbirine uymak, dalga geçme, dalga geçmek, dokundurmak, taş, taş atmak, uyuşmak, yelkenleri sallanmak, yelkenleri savurmak
- jibing:alay etmek, birbirine uymak, dalga geçmek, dokundurmak, taş atmak, uyuşmak, yelkenleri sallanmak, yelkenleri savurmak
- jiff:an, lahza
- jiffy:an, lahza
- jig:canlı dans, cig dansı, dans etmek, dans partisi, delme aleti, elekten geçirmek, hoplamak, kalibre, klişe yapmak, maden eleği, oynamak, şablon çıkarmak, sevinçten oynama, sevinçten oynamak
- jigger:alet, cig dansçısı, ete gömülen pire, golf sopası, içki ölçeği, isteka desteği, küçük yelkenli
- jiggle:hafif sallantı, hafif ve çabuk sallamak, hafifçe sallanma, hafifçe sallanmak
- jigsaw:oyma testeresi
- jihad:cihat, din uğruna savaş
- jilt:bırakmak, evlenmekten vazgeçmek, fındıkçı kız, terketmek
- jilted:bırakmak, evlenmekten vazgeçmek, terketmek
- jilting:bırakmak, evlenmekten vazgeçmek, terketmek
- jimmy:hırsız levyesi, levye, levye ile açmak
- jingle:çalmak, çan sesi, çınlama, çınlamak, kısa ölçüsüz şiir, şıngırdamak, şıngırtı
- jingling:çalmak, çınlamak, şıngırdamak
- jingo:aşırı milliyetçi, şoven
- jingoism:aşırı milliyetçilik, şovenlik
- jingoistic:şovence
- jink:sıçramak, yana çekivermek, yana kaçma, yana kaçmak
- jinks:sıçramak, yana çekivermek, yana kaçma, yana kaçmak
- jinn:cinler
- jinnee:cin
- jinrikisha:çekçek
- jinx:büyü yapmak, uğursuz kimse, uğursuz şey, uğursuzluk, uğursuzluk getirmek
- jinxed:büyü yapmak, uğursuzluk getirmek
- jitter:sinirden titremek, sinirlenmek
- jitterbug:swing dansı yapmak, swing delisi
- jitters:aşırı korku, gerginlik, sinirlilik
- jittery:gergin, korku içinde, siniri tepesinde
- jiujitsu:japon sporu, jiu-jitsu
- jive:caz, caz çalmak, gevezelik
- job:alet, estetik ameliyat, görev, görevi kötüye kullanmak, iş, iş yapmak, işe yerleştirmek, kârlı iş, kiralamak, kiraya vermek, komişyonculuk yapmak, meslek, suç, tip, ufak tefek işler yapmak, zimmetine geçirmek
- jobber:aracı, borsa simsarı, geçici işçi, görevini kötüye kullanan kimse, karaborsacı, toptancı, vurguncu, yevmiyeli işçi
- jobbery:görevini kötüye kullanma, karaborsacılık, vurgunculuk
- jobbing:dalavere, komisyonculuk, simsarlık, spekülatörlük, toptancılık, yevmiyeli çalışma
- jobless:iğsizler, işsiz, işsizler
- jobs:alet, estetik ameliyat, görev, görevi kötüye kullanmak, iş, iş yapmak, işe yerleştirmek, kârlı iş, kiralamak, kiraya vermek, komişyonculuk yapmak, meslek, suç, tip, ufak tefek işler yapmak, zimmetine geçirmek
- jobwork:götürü iş, piyasa matbaacılığı, yevmiyeli iş
- jock:iskoçyalı
- jockey:binici, cokey, dolandırmak, jokey, kandırmak, kurnazca aldatmak
- jockeying:dolandırmak, kandırmak, kurnazca aldatmak
- jocose:komik, şakacı
- jocosity:şakacılık
- jocular:güldürücü, şakacı
- jocularity:neşelilik, şakacılık
- jocund:güler yüzlü, neşeli, şen
- jocundity:neşe, neşelilik
- jog:aynı tempoda ilerlemek, canlandırmak, dürtme, dürtmek, itme, itmek, jogging yapmak, koşmak, sallama, sallamak, sarsma, sarsmak, yavaş tempoda koşmak
- joggers:jogging yapan
- jogging:jogging, tempolu ve yavaş koşma
- joggle:diş yapmak, geçme parçası, hafifçe sarsmak, sallamak, sarsıntı, sarsma, zıvana
- jogtrot:ağır ilerleme, yavaş koşu, yavaş tempoda koşmak, yerinde sayma
- john:tuvalet
- johnny:herif, tip
- johnsonian:samuel johnson tarzında, üslubu süslü
- join:birleşme noktası, birleşmek, birleştirmek, ek yeri, eklemek, iştirak etmek, katılmak, katmak, kaynamak, sınırı ortak olmak, üye olmak
- joinder:birleşme, birleştirilme
- joined:birleşmek, birleştirmek, eklemek, iştirak etmek, katılmak, katmak, kaynamak, sınırı ortak olmak, üye olmak
- joiner:doğramacı, marangoz
- joiner’s:doğramacı, marangoz
- joinery:doğrama işi, marangozluk
- joining:birleşme, birleştirme, iştirak, katılma, kaynama
- joins:birleşme noktası, birleşmek, birleştirmek, ek yeri, eklemek, iştirak etmek, katılmak, katmak, kaynamak, sınırı ortak olmak, üye olmak
- joint:batakhane, birleşik, birleşme yeri, birleşmiş, birleştirmek, birlikte, bitiştirmek, ek yeri, eklem, eklemek, esrar, esrarlı sigara, mafsal, müşterek, ortak, ortaklaşa, ot
- jointed:birleşik, eklemli, oynak eklemli
- jointly:birlikte, müşterek olarak, ortaklaşa
- joist:döşeme kirişi, kiriş, kiriş takmak
- joke:alay konusu, espri yapmak, fıkra, fıkra anlatmak, komiklik, muziplik, muziplik yapmak, şaka, şaka yapmak
- joker:adam, ahbap, joker, şakacı
- jokes:alay konusu, espri yapmak, fıkra, fıkra anlatmak, komiklik, muziplik, muziplik yapmak, şaka, şaka yapmak
- joking:şaka yapma, şakacıktan söyleme
- jokingly:şaka yollu
- jollies:alay etmek, ikna etmek, kandırmak, takılmak
- jollification:alem, cümbüş, eğlence
- jolliness:eğlence, neşe, neşelilik
- jollity:cümbüş, eğlence, neşe, neşelilik
- jolly:alay etmek, çakırkeyif, çok, fazlasıyla, hoş, ikna etmek, kandırmak, keyifli, neşeli, pek, şen, son derece, su katılmamış, takılmak
- jolt:çarpma, darbe, dürtmek, etki, hırpalamak, sallamak, sallanma, sarsılmak, sarsıntı, sarsıntılı gitmek, sarsmak, şaşırtmak, şok
- jolted:dürtmek, hırpalamak, sallamak, sarsılmak, sarsıntılı gitmek, sarsmak, şaşırtmak
- jolting:sarsıla sarsıla gitme
- jonah:uğursuz adam, yunus peygamber
- jones:jones, komşu, sıradan tip
- jonquil:fulya
- jordan:ürdün, ürdün nehri
- jordanian:ürdün, ürdünlü
- jorum:büyük içki kâsesi
- josh:alay etmek, şaka, şaka yapmak, takılma, takılmak
- joss:çin putu
- josser:ahmak, herif, papaz
- jostle:dürtükleme, dürtüklemek, itip kakma, itip kakmak, itişmek, sürtünmek
- jostling:dürtüklemek, itip kakmak, itişmek, sürtünmek
- jot:zerre
- jotting:not düşme, not etme
- jottings:not düşme, not etme
- joule:jul
- jounce:sarsıntı, sarsmak, şok
- jouncing:sarsmak
- journal:anı defteri, bülten, dergi, gazete, gündem, günlük, jurnal, şaft yatağı, seyir defteri, yevmiye defteri
- journalese:gazeteci üslubu
- journalism:gazetecilik
- journalist:gazeteci
- journalistic:gazetecilere özgü, gazetecilikle ilgili
- journals:anı defteri, bülten, dergi, gazete, gündem, günlük, jurnal, şaft yatağı, seyir defteri, yevmiye defteri
- journay:gezi, geziye çıkmak, mesafe, sefer, seyahat, seyahat etmek, seyir, yol, yolculuk
- journey:gezi, geziye çıkmak, mesafe, sefer, seyahat, seyahat etmek, seyir, yol, yolculuk
- journeying:geziye çıkmak, seyahat etmek
- journeyman:usta, ustabaşı
- journeys:gezi, geziye çıkmak, mesafe, sefer, seyahat, seyahat etmek, seyir, yol, yolculuk
- joust:atlı mızrak dövüşü, atlı mızrak dövüşü yapmak, polemiğe girmek
- jousting:atlı mızrak dövüşü yapmak, polemiğe girmek
- jovial:keyifli, neşeli, şen şakrak, sevinçli
- joviality:keyif, neşe, neşelilik
- jowl:çene, gerdan, gıdık
- joy:başarı, çok sevinme, haz, keyif, mutluluk kaynağı, neşe, neşe kaynağı, sevinç, sonuç
- joyful:neşeli, sevinçli, sevindirici
- joyfully:sevinçle
- joyfulness:neşelilik, sevinçlilik
- joyless:mutsuz, neşesiz
- joyous:neşeli, sevinçli, sevindirici
- joyride:araba ile gezme, zevk için araba sürme
- joys:başarı, çok sevinme, haz, keyif, mutluluk kaynağı, neşe, neşe kaynağı, sevinç, sonuç
- joystick:çük, joystick, kumanda kolu, penis
- jubilance:çok sevinme, sevinçten uçma
- jubilant:çok sevinçli, sevinçten uçan
- jubilate:çok sevinmek, kutlama, sevinçten uçmak
- jubilation:bayram etme, çok sevinme, şenlik
- jubilee:ellinci yıldönümü, jübile, yıldönümü
- judaic:musevi, yahudilere ait
- judaism:museviler, musevilik, yahudilik
- judaize:yahudileştirmek
- judas:gözetleme deliği, hain, yehuda
- judder:sarsılmak, titreme, titremek, titreşim, titreşmek
- juddering:sarsılmak, titremek, titreşmek
- judge:anlam çıkarmak, değer biçmek, değerlendirmek, ekspert, hakem, hakemlik etmek, hakim, hüküm vermek, kanısında olmak, karara varmak, muhakeme etmek, tahmin etmek, uzman, yargıç, yargılamak
- judged:anlam çıkarmak, değer biçmek, değerlendirmek, hakemlik etmek, hüküm vermek, kanısında olmak, karara varmak, muhakeme etmek, tahmin etmek, yargılamak
- judgement:düşünce, hüküm, kanı, karar, muhakeme, sağduyu, tahmin, yargı, yargılama
- judges:anlam çıkarmak, değer biçmek, değerlendirmek, ekspert, hakem, hakemlik etmek, hakim, hüküm vermek, kanısında olmak, karara varmak, muhakeme etmek, tahmin etmek, uzman, yargıç, yargılamak
- judgeship:hakimlik, yargıçlık
- judging:anlam çıkarmak, değer biçmek, değerlendirmek, hakemlik etmek, hüküm vermek, kanısında olmak, karara varmak, muhakeme etmek, tahmin etmek, yargılamak
- judgment:düşünce, hüküm, kanı, karar, muhakeme, sağduyu, tahmin, yargı, yargılama
- judical:adli, eleştirici, hukuki, mahkemeye ait, tarafsız, yargıçlara ait, yargılayan
- judicature:hakimlik, yargıçlar, yargıçlık, yargılama hakkı
- judicial:adli, eleştirici, hukuki, mahkemeye ait, tarafsız, yargıçlara ait, yargılayan
- judiciary:adlı, yargıçlar
- judicious:akıllıca, akla uygun, aklı başında, makul
- judo:judo
- judy:soytarı
- jug:bülbül sesi, çömlek, güveçte pişirmek, kodes, kodese tıkmak, ötmek, şakıma, şakımak, sürahi, testi
- jugful:testi dolusu
- juggernaut:körü körüne feda olunan inanç, önüne gelen her şeyi yıkan güç
- juggins:budala, saf
- juggle:dengelemek, hokkabazlık yapmak, oynama yapmak, oynamak, topları havaya atıp tutmak, yer değiştirmek
- juggler:hilebaz, hokkabaz
- jugglery:dolandırıcılık, hilebazlık, hokkabazlık
- juggling:dengelemek, hokkabazlık yapmak, oynama yapmak, oynamak, topları havaya atıp tutmak, yer değiştirmek
- jugular:boğaz, boyun, şahdamarı
- jugulate:boğmak, durdurmak, önlemek
- juice:benzin, elektrik, içki, meyve suyu, özsu, salgı, su
- juices:benzin, elektrik, içki, meyve suyu, özsu, salgı, su
- juiciness:sululuk
- juicy:ağız sulandırıcı, çekici, cıvık, ilginç, kârlı, özlü, sulu
- jujube:hünnap, pastil
- jujutsu:jiu-jitsu
- jukebox:müzik kutusu, otomatik plâkçalar, paralı müzik kutusu
- julep:naneli kokteyl, şurup
- julian:sezar’a ait
- jumble:karışık iş, karışmak, karıştırmak, karmakarışık etmek, karmakarışık şey
- jumbled:karışmak, karıştırmak, karmakarışık etmek
- jumbo:çok büyük canlı, kocaman şey
- jump:artış, atlama, atlamak, atlatmak, boşalma sayısı, eğlenceli olmak, fırlama, fırlamak, geri tepme, hoplama, hoplamak, ilişkiye girmek, sevişmek, sıçrama, sıçramak, sıçratmak, ürkmek, zıplama, zıplamak, zonklamak
- jump!:artış, atlama, atlamak, atlatmak, boşalma sayısı, eğlenceli olmak, fırlama, fırlamak, geri tepme, hoplama, hoplamak, ilişkiye girmek, sevişmek, sıçrama, sıçramak, sıçratmak, ürkmek, zıplama, zıplamak, zonklamak
- jumper:atlamacı, atlayıcı, bebek önlüğü, engelli koşu atı, geçici bağlantı teli, kaya matkabı, kazak, örgü bluz
- jumpiness:korkaklık, sinirlilik, ürkeklik
- jumping:atlama, hoplama, sıçrama, sıçrayan
- jumpy:gergin, heyheyleri üstünde, sesten korkan, sinirli, ürkek
- junction:bağlantı noktası, birleşme yeri, dörtyol ağzı, kavşak
- juncture:birleşme, birleşme yeri, dikiş yeri, ek yeri, nazik durum, önemli an
- june:haziran
- jungle:hengâme, karışıklık, orman, sık orman
- jungles:hengâme, karışıklık, orman, sık orman
- junior:ast, birinci sınıf öğrencisi, çocuk, genç, küçük, küçük kimse, oğul, yaşça küçük kimse
- juniority:astlık, yaşça küçük olma
- juniper:ardıç
- junk:atmak, çin yelkenlisi, çöp, çöpe atmak, değersiz şey, döküntü, esrar, hurda, hurda demir, hurdaya ayırmak, ıskartaya ayırmak, ıvır zıvır, uyuşturucu
- junket:alem, alem yapmak, bedava gezi, bedava geziye çıkmak, yiyip içme, yiyip içmek, yoğurt benzeri yiyecek, ziyafet
- junketing:alem yapmak, bedava geziye çıkmak, yiyip içmek
- junkets:alem, alem yapmak, bedava gezi, bedava geziye çıkmak, yiyip içme, yiyip içmek, yoğurt benzeri yiyecek, ziyafet
- junkie:eroinman, esrarkeş, uyuşturucu bağımlısı
- junkman:eskici, hurdacı
- junkyard:araba mezarlığı, hurdalık
- juno:çok güzel kadın, juno
- junoesque:güzeller güzeli, juno kadar güzel
- junta:cunta, siyasi grup
- junto:klik, siyasi grup
- jupiter:jüpiter
- jura:hukuklar, yasalar
- jurassic:dinazorlar devrine ait, jura çağına ait
- jurat:belediye meclisi üyesi, belediye yüksek memuru, sulh hakimi, yeminli memur
- juridical:adli, tüzel, yargı, yasal
- jurisdiction:yargı, yargılama yetkisi, yetki alanı
- jurisdictions:yargı, yargılama yetkisi, yetki alanı
- jurisprudence:hukuk ilmi
- jurist:hukukçu
- juristic:hukuk, hukuki, yasal
- juristical:hukuk, hukuki, yasal
- juror:jüri üyesi, yeminli kimse
- jury:eğreti, geçici, jüri, seçici kurul, yedek
- juryman:jüri üyesi
- jurywoman:jüri üyesi
- jus:hak, hukuk
- jussive:emir
- just:adil, az kalsın, az önce, berrak, doğru, dürüst, haklı, henüz, insaflı, iyi, kıl payı, makul, mantıklı, net, sade, sadece, şimdi, tam, tam anlamıyla, tek kelimeyle, yalnız, yalnızca, yerinde, yine de
- justice:adalet, doğruluk, dürüstlük, hak, hakim, yargı, yargıç
- justiceship:hakimlik, yargıçlık
- justiciable:yargılanabilir
- justiciary:yargılama hakkı ile ilgili, yüksek hakim
- justifiable:hak verilebilir, haklı çıkarılabilir, mazur görülebilir
- justifiably:haklı olarak
- justification:gerekçe, haklı çıkma, haklı neden, mazeret, savunma, sayfanın sağından taşmama, temize çıkma
- justificatory:haklı çıkaran
- justified:aklamak, ayarlamak, doğrulamak, düzeltmek, hak vermek, haklı çıkarmak, haklı göstermek, satır uzunluğunu ayarlamak, savunmak
- justify:aklamak, ayarlamak, doğrulamak, düzeltmek, hak vermek, haklı çıkarmak, haklı göstermek, satır uzunluğunu ayarlamak, savunmak
- justifying:aklamak, ayarlamak, doğrulamak, düzeltmek, hak vermek, haklı çıkarmak, haklı göstermek, satır uzunluğunu ayarlamak, savunmak
- justly:adilane, adilce, doğru olarak, doğrulukla, haklı olarak
- justness:adil olma, doğruluk, haklı olma
- jut:çıkıntı, çıkıntı yapmak, çıkmak
- jute:hint keneviri, jüt
- jutting:çıkıntı yapmak, çıkmak
- juvenescence:büyüme, çocukluktan çıkma, genç olma, gençler, gençlik
- juvenescent:çocukluktan çıkan, delikanlı, genç olmuş
- juvenile:çocuk, çocuk kitabı, genç, gençlere özgü
- juveniles:çocuk, çocuk kitabı, genç
- juvenilia:gençlere yönelik yapıtlar
- juvenility:çocukça davranış, çocuklar, çocukluk, gençler, gençlik
- juxtapose:dizmek, sıralamak, yan yana koymak
- juxtaposing:dizmek, sıralamak, yan yana koymak
- juxtaposition:bitişik olma, dizme, yan yana koyma