Türkiye’nin en iyi online İngilizce eğitim sistemi olan Konuşarak Öğren’den ücretsiz konuşma dersi almak için tıklayın !
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
M ile başlayan İngilizce kelimeler ve anlamlarını aşağıda sıraladık. 1000 adet en çok kullanılan m harfi ile başlayan İngilizce kelime listesi;
- a.:master derecesi
- a.p.:harita, haritasını yapmak, plan, planlamak, surat
- e.t.u.:o.d.t.ü., orta doğu teknik üniversitesi
- ma:anne
- maam:efendim, hanımefendi, madam
- ma’am:efendim, hanımefendi, madam
- mac:oğlu, zade
- macabre:ölüme ait, ölümle ilgili, ürkütücü
- macadam:şose
- macadamize:şose yapmak
- macaroni:karmakarışık şey, makarna, züppe
- macaroon:acıbadem kurabiyesi
- macaw:amerika papağanı
- mace:gözyaşartıcı bomba sıvısı, gürz, küçük hindistan cevizi kabuğu, topuz, tören sopası
- macedonian:makedonya, makedonyalı
- macerate:ıslatarak yumuşatmak
- maceration:ıslanıp yumuşama
- machete:pala
- machiavellian:makyavelce, sinsi ve hilekâr
- machiavellianism:makyavelcilik
- machinate:dolap çevirmek, entrika çevirmek, kumpas kurmak
- machination:dolap, entrika
- machinations:dolap, entrika
- machine:makine, makine ile yapmak, mekanizma
- machined:makine ile yapmak
- machinegun:makineli tüfek, mitralyöz
- machinery:makinalar, mekanizma
- machining:makine ile yapmak
- machinist:makinist
- macintosh:yağmurluk
- mackintosh:yağmurluk
- mackle:bulanık basmak, bulanıklık, leke
- mackled:bulanık, lekeli
- macle:ikiz kristal
- macoroni:karmakarışık şey, makarna, züppe
- macro:büyük, makro, uzun
- macrocephalous:büyük beyinli
- macrocephaly:büyük beyinlilik, makrosefali
- macrocosm:evren, kâinat
- macroeconomics:genel ekonomi, makro-ekonomi
- macrograph:doğal boyutlu resim
- macron:uzatma işareti
- macroscopic:gözle görülebilir, makroskobik
- macula:benek, leke, nokta
- maculate:leke oluşturmak, lekelemek
- maculated:benekli, lekeli
- maculation:leke, lekelenme
- mad:azgın, çılgın, deli, kızgın, kudurmuş, kuduz, sinirli
- madagascarian:madagaskar
- madam:bayan, genelev patronu, madam
- madam!:bayan, genelev patronu, madam
- madame:bayan, hanımefendi, madam
- madcap:delifişek, delişmen, zıpır
- madden:deli etmek, delirtmek
- maddened:deli etmek, delirtmek
- maddening:çıldırtıcı, delirtici, sinirlendirici
- madder:kızılkök, kök boya
- made:garantili, üretilmiş, yapılmış
- mademoiselle:matmazel
- madhouse:akıl hastanesi, tımarhane
- madly:deli gibi, delice
- madman:deli
- madness:çılgınlık, cinnet, delilik
- madonna:meryemana
- madrid:madrid
- madwoman:deli
- madwort:deliotu
- maecenas:hami
- maelstrom:büyük girdap, yıkıcı güç
- maestro:maystro, orkestra şefi, üstâd
- mafia:mafya
- magazine:cephanelik, dergi, fişek haznesi, şarjör
- magazines:cephanelik, dergi, fişek haznesi, şarjör
- mage:sihirbaz
- magenta:morumsu kırmızı renk
- maggot:arzu, heves, kurtçuk, sinek kurdu
- maggoty:kurtlu
- magi:mecusiler
- magic:büyü, büyücülük, sihir, sihirbazlık
- magical:büyü gibi, büyülü, sihirsel
- magically:büyüleyerek, sihirle
- magician:büyücü, sihirbaz
- magisterial:amirane, hakim, hakime ait
- magistrate:adliye yüksek memuru, polis mahkemesi hakimi, sulh hakimi
- magistrates:adliye yüksek memuru, polis mahkemesi hakimi, sulh hakimi
- magma:macunsu bileşim, mağma
- magnanimity:alicenaplık, bağışlayıcık, yücelik
- magnanimous:asil ruhlu, bağışlayıcı, yüce
- magnate:ileri gelen, kodaman, patron
- magnesia:magnezyum oksit, manyezi
- magnesium:magnezyum
- magnet:magnet, mıknatıs
- magnetic:çekici, manyetik, mıknatıslı
- magnetism:cazibe, manyetizma, mıknatıslık
- magnetization:mıknatıslama
- magnetize:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magnetized:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magnetizing:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magneto:manyeto
- magnets:magnet, mıknatıs
- magnific:muazzam, muhteşem
- magnifical:muazzam, muhteşem
- magnification:büyütme
- magnificence:azamet, görkem, ihtişam
- magnificent:azametli, görkemli, muhteşem, olağanüstü güzel, şahane
- magnified:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magnify:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magnifying:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magniloquence:tumturaklı konuşma
- magniloquent:abartılı, büyük, mübâlâğalı
- magnitude:büyüklük, kadir, önem
- magnolia:manolya
- magnum:büyük şişe
- magpie:saksağan
- magus:rahip, yıldız falcısı
- magyar:macar, macarca
- mahaleb:mahleb
- maharajah:mihrace
- mahjong:çin dominosu
- mahlstick:ressam dayanma değneği
- mahogany:kızıl kahverengi, maun
- mahometan:müslüman
- mahometanism:müslümanlık
- mahout:fil seyisi, fil sürücüsü
- maid:bâkire, hizmetçi, hizmetçi kız, kız, temizlikçi kadın
- maidan:alan, meydan
- maiden:bakire, bâkire, el değmemiş, genç kız, ilk, kız, yeni
- maidenhair:baldırıkara otu
- maidenhead:bakir
- maidenhood:bakirelik, bekâret
- maidenly:kız gibi, mahçup
- maidservant:hizmetçi
- mail:örgü zırh, posta, postalamak, postaya vermek, zırh
- mailbag:posta çuvalı
- mailboat:posta vapuru
- mailbox:posta kutusu
- mailer:posta gemisi, posta makinesi
- mailing:postalamak, postaya vermek
- mailman:postacı
- maim:sakatlamak
- maimed:sakatlamak
- maiming:sakatlamak
- main:ana, ana boru, asıl, başlıca, belli başlı, deniz, esas, horoz dövüşü, kuvvet, okyanus, zor
- mainland:anakara
- mainline:ana hat
- mainly:başlıca, çoğu
- mainmast:ana direk
- mains:ana boru, deniz, horoz dövüşü, kuvvet, okyanus, zor
- mainsail:mayistra yelkeni
- mainspring:ana yay, baş neden, başlıca etken, esas sebep
- mainstay:ana istralya, dayanak noktası
- maintain:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- :bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintained:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintaining:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintenance:bakım, geçindirme, koruma, nafaka, onarım
- maisonette:küçük ev
- maisonnette:küçük ev
- maize:darı, mısır
- majestic:görkemli, haşmetli, heybetli, muhteşem
- majesty:görkem, haşmet, heybet, majeste
- major:başlıca, binbaşı, branş, büyük, konusunda uzmanlaşmak, majör, önemli, reşit kimse, yetişkin
- majordomo:başkâhya, kâhya
- majored:konusunda uzmanlaşmak
- majorette:bando önünde yürüyen kız
- majority:çoğunluk, ekseriyet, reşitlik, yetişkinlik
- majors:binbaşı, branş, konusunda uzmanlaşmak, majör, reşit kimse, yetişkin
- majuscule:büyük harf
- make:biçim, elde etmek, etmek, ilişki kurmak, kazanç, sağlamak, varmak, verim, yapı, yapılış şekli, yapmak, yaptırmak
- makebelieve:inanmış numarası, sahte, sahtekâr, samimi olmayan, yalandan inanma
- makefast:iskele babası, şamandıra
- makeover:yenilemek
- maker:bono imzalayan kimse, fail, yapan, yaratan
- makers:bono imzalayan kimse, fail, yapan, yaratan
- makes:biçim, elde etmek, etmek, ilişki kurmak, kazanç, sağlamak, varmak, verim, yapı, yapılış şekli, yapmak, yaptırmak
- makeshift:eğreti, geçici, geçici çözüm, geçici önlem, geçici önlem türünden
- makeup:bütünleme sınavı, düzen, düzenleme, makyaj, makyaj malzemesi, mizanplaj, süs, uydurma hikâye, yapı, yapım, yaradılış
- makeweight:fasulyeden oyuncu, önemsiz şey, ufak ilave
- making:başarı sebebi, etme, yapı, yapma
- makings:küçük kazançlar, malzeme, özellikler
- malachite:bakır taşı, malakit
- maladies:hastalık, illet
- maladjusted:uyum sağlamayan, uyumsuz
- maladjustment:uymama, uyumsuzluk
- maladministration:görevin aksatılması, kötü yönetim
- maladroit:beceriksiz, sakar
- maladroitness:sakarlık
- malady:hastalık, illet
- malaga:ispanya şarabı, malaga
- malagasy:madagaskar dili, madagaskarlı
- malaise:keyifsizlik, rahatsızlık
- malapert:arsız, arsız kimse, küstah, küstah tip
- malapropos:münasebetsiz, uygunsuz, uygunsuzca, yersiz
- malar:yanak, yanak kemiği
- malaria:malarya, sıtma
- malarial:sıtmalı
- malarious:sıtmalı
- malarkey:boş lâflar, saçma, saçmalık
- malawi:malawi
- malay:malaya, malaya dili, malayalı
- malcontent:hoşnutsuz, şikâyetçi, tatminsiz
- maldupays:vatan özlemi, yurt özlemi
- male:eril, erkek
- malediction:beddua, iftira, lanet, lanetleme
- malefactor:cani, kötülük eden kimse, suçlu
- malefic:muzır, zararlı
- maleficence:zarar
- maleficent:zararlı
- males:erkek
- malevolence:kin, kötü niyet
- malevolent:art niyetli, kindar, kötü niyetli, kötücül
- malfeasance:kötülük, kötüye kullanma, suistimal
- malfeasant:kötülük eden, kötülük eden kimse
- malformation:kusurluluk, sakatlık
- malformations:kusurluluk, sakatlık
- malformed:kusurlu, özürlü, sakat
- malfunction:işlev bozukluğu
- malfunctions:işlev bozukluğu
- malic:elma, elmadan yapılmış
- malice:fesat, garez, haset, kötü niyet, kötülük
- malicious:fena, hain, kötü niyetli, kötücül, şeytanca
- maliciously:art niyetle, inadına, kasten, kötü niyetle
- malign:çamur atmak, dil uzatmak, habis, iftira etmek, kötü, kötücül
- malignancy:habis tümör, habislik
- malignant:habis, kötü niyetli, kötücül, zarar verici
- maligned:çamur atmak, dil uzatmak, iftira etmek
- maligner:iftiracı
- malignity:derin nefret, habislik, kin, kötülük
- malinger:hasta numarası yapmak
- malingerer:hasta rolü yapan kimse, numaradan hasta
- malingering:hasta numarası yapmak
- mall:ağaçlı yol, alışveriş merkezi, dövmek, mesire, tokmak, tokmaklamak, vurmak
- mallard:yaban ördeği, yeşilbaş
- malleability:dövülebilirlik, yumuşaklık
- malleable:dövülebilir, tokmaklanabilir, uysal, yumuşak
- mallemuck:fırtına kuşu, kutup fırtına kuşu
- mallet:çekiç, tokmak
- malleus:çekiç kemiği
- mallow:ebegümeci
- malmsey:tatlı yunan şarabı
- malnutrion:beslenme bozukluğu, gıdasızlık, yetersiz beslenme
- malnutrition:beslenme bozukluğu, gıdasızlık, yetersiz beslenme
- malodorous:kötü kokulu, pis kokulu
- malpractice:görevi kötüye kullanma, yanlış tedavi, yolsuzluk
- malpractise:görevi kötüye kullanma, yanlış tedavi, yolsuzluk
- malt:malt, malt yapmak, maltlaştırmak
- malted:malt yapmak, maltlaştırmak
- maltha:katranlı harç
- maltose:maltoz
- maltreat:eziyet etmek, hırpalamak, kötü davranmak
- maltreated:eziyet etmek, hırpalamak, kötü davranmak
- maltreatment:eziyet, hırpalama, kötü davranma
- maltster:maltçı
- malvaceous:ebegümecigillerden
- malversation:kötüye kullanma, rüşvet yeme, zimmete geçirme
- mam:anne
- mama:anne
- mamasan:hanım
- mambo:mambo
- mameluke:köle, memluk, mısır köle sınıfı
- mamilla:meme
- mamma:anne, meme
- mammal:memeli
- mammalian:memeli
- mammalogy:memeliler bilim dalı
- mammals:memeli
- mammiferous:memeli
- mammilla:meme, meme şeklinde organ
- mammillary:göğüs, memelere ait
- mammon:hırs, ihtiras, kötü yola sevkeden servet, servet tanrısı
- mammoth:dev gibi, kocaman, mamut
- mammy:anne, zenci dadı
- man:adam, adam atamak, adam yerleştirmek, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- man!:adam, adam atamak, adam yerleştirmek, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- mana:doğaüstü güç
- manacle:kelepçe, kelepçelemek
- manacled:kelepçelemek
- manacles:kelepçe
- manage:becermek, çekip çevirmek, çevirmek, geçinmek, halletmek, icabına bakmak, idare etmek, işletmek, kıvırmak, terbiye etmek, yolunu bulmak
- manageable:idare edilebilir, kullanışlı, uysal
- management:idare, idarecilik, işletme, müdürlük, yönetim
- manager:idareci, işletmeci, menejer, müdür, yönetici, yönetmen
- manageress:müdire
- managerial:idari, yönetim ile ilgili, yönetimsel
- managers:idareci, işletmeci, menejer, müdür, yönetici, yönetmen
- managing:idare etme, mesul, sorumlu
- manana:çıkmaz ayın son çarşambası, yarın, yarınki
- manatarms:asker, süvari
- manatee:deniz ineği, denizayısı, manati
- manchester:manchester
- manciple:levazımcı, malzemeci
- mandamus:yüksek mahkeme emri
- mandarin:mandalina
- mandatary:manda uygulayan devlet, mandater
- mandate:emir, manda, manda altına almak, vekâlet
- mandatory:manda uygulayan, zorunlu
- mandible:çene, çene kemiği
- mandibles:çene, çene kemiği
- mandolin:mandolin
- mandrake:adamotu, kankurutan
- mandrel:fener mili, malafa, mandrel
- mandril:fener mili, malafa, mandrel
- mane:yele
- maneater:insan yiyen canlı, yamyam
- manege:at terbiyesi, atın yürütüldüğü alan, manej
- manège:at terbiyesi, atın yürütüldüğü alan, manej
- manes:ölmüşlerin ruhları, ruh
- maneuver:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- maneuverable:dolandırılabilir, manevra yapılabilir
- maneuvering:dolap çevirmek, manevra yapmak, önlem almak
- maneuvers:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manful:mert, yiğit
- manfully:erkekçe, mertçe, yiğitçe
- manfulness:mertlik, yiğitlik
- manganate:manganat
- manganese:manganez
- manganite:manganez filizi
- mange:uyuz
- manger:yemlik
- mangey:cimri, iğrenç, pinti, pis, uyuz
- mangily:cimrice, cimrilikle
- manginess:cimrilik, uyuzluk
- mangle:bozmak, çamaşır mengenesi, ezmek, mengeneden geçirmek, sıkma silindiri, silindirden geçirmek
- mangled:bozmak, ezmek, mengeneden geçirmek, silindirden geçirmek
- mango:mango
- mangonel:mancınık
- mangrove:mangrov
- mangy:cimri, iğrenç, pinti, pis, uyuz
- manhandle:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhandled:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhandling:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhattan:manhattan, viski ve vermutlu kokteyl
- manhole:iniş deliği, lağım kapağı
- manhood:erkeklik, mertlik
- mania:cinnet, delilik
- maniac:manyak
- maniacal:çılgın, manyak
- maniacally:delice, manyakça
- manic:manyak
- manicure:manikür
- manicurist:manikürcü
- manifacture:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manifest:açıkça göstermek, apaçık, aşikâr, belirgin, belirtmek, belli, beyan etmek, göstermek, gümrük bildirimi, manifesto
- manifestation:belli olma, cilve, görünme
- manifestly:açık olarak, açıkça, besbelli
- manifestness:açıklık, aşikârlık
- manifesto:beyanat, beyanname, bildiri, tebliğ
- manifold:birçok, çeşitli, çoğaltılan yazı örneği, çoğaltmak, dağıtım borusu, kopya, teksirle çoğaltmak, türlü türlü
- manikin:cüce, manken, model
- manila:filipinler’in başkenti, manila
- manioc:manyok
- maniple:bölük
- manipulate:el ile işletmek, hile yapmak, idare etmek, oynama yapmak
- manipulation:el ile işletme, hile, tahrif
- manipulator:idareci, kalem oynatan kimse, manipülatör, tahrif eden kimse
- mankind:erkekler, insan soyu, insanlar, insanlık, insanoğlu
- manlike:erkek gibi, erkekçe
- manliness:erkeklik, mertlik
- manly:erkekçe, mert, mertçe, yiğit
- manna:kudret helvası
- manned:adam yerleştirilmiş, tayfalı
- mannequin:manken, model
- manner:davranış, eda, hareket tarzı, tarz, tavır, ton, tutum
- mannered:sahte, yapmacıklı
- mannerism:üsluba bağlılık, yapmacıklık
- mannerist:üslubunu abartan sanatçı
- mannerless:görgüsüz, terbiyesiz
- mannerliness:görgülülük, kibarlık, terbiyelilik
- mannerly:kibarca, nazik, terbiyeli, terbiyeli bir biçimde
- manners:edep, görgü, hareket tarzı, terbiye
- mannish:erkek gibi, erkekçe, erkeksi
- mannishly:erkek gibi, erkeksi
- manoeuvrable:dolandırılabilir, manevra yapılabilir
- manoeuvre:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manoeuvres:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manometer:basıölçer, manometre
- manor:malikâne, tımar
- manpower:insan kuvveti, işgücü, personel
- manque:beceriksiz, hevesli ama başarısız
- mans:adam atamak, adam yerleştirmek
- man’s:adam atamak, adam yerleştirmek
- manse:papaz evi
- manservant:uşak
- mansion:kâşane, konak, köşk
- manslaughter:adam öldürme, kasıtsız öldürme, kazara adam öldürme, öldürme
- manslayer:kasıtsız öldüren kimse, kazara adam öldüren kimse
- mansuetude:uysallık, yumuşak başlılık
- manta:tropik dev balık
- mantel:şömine rafı
- mantelet:kısa manto, top kalkanı
- mantelpiece:şömine rafı
- mantic:kehanete ait
- mantilla:kısa manto, şal
- mantis:peygamber devesi
- mantissa:logaritmanın ondalık kısmı, mantis
- mantle:harmani, kabuk, kolsuz manto, lüks gömleği, örtü
- mantled:örtülü
- mantlet:kalkan, kısa manto
- mantrap:izinsiz girenlere tuzak, tehlikeli durum
- mantua:bol manto
- manual:el kitabı, elle yapılan, kılavuz, kitapçık, klâvye, manuel
- manually:el ile
- manufacture:imal, imal etmek, üretim, üretmek, uydurmak, yapım
- manufactured:üretilmiş
- manufacturer:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manufacturers:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manufactures:imal, imal etmek, üretim, üretmek, uydurmak, yapım
- manufacturing:imal etmek, üretmek, uydurmak
- manumission:azat etme, serbest bırakılma
- manumit:azat etmek, serbest bırakmak
- manure:gübre, gübrelemek
- manuring:gübreleme
- manuscript:el yazısı, el yazması, el yazması metin
- manx:man adası, man dili, manlılar
- many:bir hayli, bir yığın, birçoğu, çok
- maoism:maoculuk
- map:harita, haritasını yapmak, plan, planlamak, surat
- maple:akçaağaç, isfanden çınarı
- mapping:haritasını yapmak, planlamak
- mar:bozmak, sakatlamak
- marabou:hint leyleği, ince floş, marabu
- marabout:derviş, murabut
- marasmus:zayıflayıp erime hastalığı
- marathon:maraton, uzun mesafe koşusu
- maraud:çapulculuk etmek, yağmalamak
- marauder:çapulcu, yağmacı
- marauding:yağmalama
- marble:bilye, damarlı, duygusuz, ebrulamak, mermer, mermer gibi boyamak, mermerden yapılmış, misket, soğuk
- marbled:damarlı, ebruli, mermerli
- marbling:ebrulamak, mermer gibi boyamak
- marc:posa, üzüm posası
- marcescent:kurumuş ama dökülmemiş
- march:hudut, marş, sınır, sınır bölgesi, uygun adım yürümek, uygun adımla yürüyüş, yürüyüş yaptırmak
- marched:uygun adım yürümek, yürüyüş yaptırmak
- marcher:uygun adım yürüyen kimse, yürüyüşe katılan kimse
- marches:mart
- marching:uygun adım yürümek, yürüyüş yaptırmak
- marchpane:acıbadem kurabiyesi
- mare:aydaki karanlık düzlük, kısrak
- mare’s:aydaki karanlık düzlük, kısrak
- margarine:margarin
- marge:kenar
- margin:ayrım, fazlalık, ihtiyat akçesi, kenar, kenar yapmak, kenara yazmak, mesafe, pay, tolerans
- marginalia:çıkmalar, haşiyeler
- marginally:değeri az olarak
- margins:ayrım, fazlalık, ihtiyat akçesi, kenar, kenar yapmak, kenara yazmak, mesafe, pay, tolerans
- marguerite:margrit, papatya
- maria:aydaki karanlık düzlükler, mariya, meryemana
- marigold:kadife çiçeği
- marihuana:esrar, haşhaş
- marijuana:esrar, haşhaş
- marimba:klisifon
- marina:marina, yat limanı
- marinade:şarap turşusu, şarap turşusu kurmak
- marinate:salamuraya koymak, zeytinyağlı salamurada bırakmak
- marinated:salamuraya koymak, zeytinyağlı salamurada bırakmak
- marine:deniz, deniz kuvvetleri, denizcilik, denize ait
- mariner:denizci, gemici
- mariners:denizci, gemici
- marital:evlenme, evliliğe ait, evlilik
- maritime:deniz, deniz kıyısında
- marjoram:mercanköşk
- mark:belirti, çizgi, çizmek, damga, damgalamak, dikkate almak, hedef, işaret, işaretlemek, iz, marka, mimlemek, nişan, not, not vermek, puan
- markdown:düşürmek, ucuzlatmak
- marked:belirgin, dikkat çekici, işaretli, mimli
- marker:damga, fosforlu kalem, işaret, işaretleyici, keçeli kalem
- market:alışveriş yapmak, borsa, çarşı, panayır, pazar, pazarlamak, piyasa, satmak
- marketable:pazarlanabilir, satılabilir
- marketing:alışveriş yapma, pazarlama
- marketplace:pazar, pazar yeri
- markets:alışveriş yapmak, borsa, çarşı, panayır, pazar, pazarlamak, piyasa, satmak
- marking:işaretleme, işaretler
- marks:izler
- marksman:atıcı, nişancı
- marksmanship:nişancılık
- marlbes:misketler
- marlin:atlantik kılıçbalığı
- marlinespike:kavela
- marmalade:marmelat, portakal reçeli
- marmite:güveç, toprak tencere
- marmoreal:mermer, mermer gibi, mermersi
- marmorean:mermer, mermer gibi, mermersi
- maronite:maruni
- maroon:dünya ile ilişkisini kesmek, ıssız adada bırakmak, kestane rengi, maron, patlayıcı fişek, vişne çürüğü rengi
- marooned:dünya ile ilişkisini kesmek, ıssız adada bırakmak
- marquee:büyük çadır, otağ, tente
- marquess:marki
- marquetry:kakma işi
- marquis:marki
- marquise:beyzi yüzük, markiz
- marquisette:ince dokuma, markizet
- marred:bozmak, sakatlamak
- marriage:evlenme, evlilik, nikâh
- marriageable:evlenme çağında, gelinlik
- married:evli
- marring:bozmak, sakatlamak
- marron:kestane
- marrow:ilik, öz, sakız kabağı
- marrowbone:ilik kemiği
- marrowy:ilik gibi, ilikli, iliksi
- marry:evermek, evlendirmek, evlenmek
- marry!:allahım!, ya!
- marrying:evermek, evlendirmek, evlenmek
- mars:mars, merih, savaş tanrısı
- marseille:kalın pamuklu bir kumaş
- marsh:batak, bataklık
- marshal:dizmek, mareşal, polis müdürü, sıralamak
- marshaled:dizmek, sıralamak
- marshaling:dizmek, sıralamak
- marshalling:dizmek, sıralamak
- marshmallow:hatmi, lokuma benzer şekerleme
- marshwort:su maydanozu
- marshy:bataklık gibi, sulak
- mart:çarşı, pazar
- marten:sansar, zerdeva
- martial:askeri, cesur, savaşa ait, savaşçı
- martian:merih, merih’li
- martin:kırlangıç
- martinet:otoriter yönetici, sert amir
- martingale:martingal kayışı
- martini:martini
- martlet:kırlangıç
- martyr:işkence çekerek ölen kimse, işkence etmek, kurban, mağdur, şehit, şehit etmek
- martyrdom:şehitlik
- martyrize:şehit etmek, şehit kılmak, şehit olmak
- marvel:garipsemek, harika, hayret etmek, mucize, olağanüstü şey, şaşmak
- marvellous:fevkalade, harika, harikulâde, hayret verici, nefis, olağanüstü
- marvellously:hayret verici biçimde
- marvelous:fevkalade, harika, harikulâde, hayret verici, nefis, olağanüstü
- marvelously:hayret verici biçimde
- marxism:marksizm
- marxist:marksist
- mary:mary, meryemana
- marzipan:acıbadem kurabiyesi, badem ezmesi
- mascara:maskara, rimel
- mascot:maskot, uğur
- masculine:eril, erkeğe ait, erkek, erkek gibi, erkeksi
- masculinity:erkeklik
- mash:ezme, ezmek, lapa, lapa yapmak, püre, püre yapmak
- mashed:ezmek, lapa yapmak, püre yapmak
- masher:ezici, hovarda, kadın avcısı, zampara
- mashie:demir uçlu golf sopası, golf sopası
- mashing:ezme
- mask:alçı yüz kalıbı, gizlemek, kamuflaj, kamufle etmek, maske, maske takmak, maskelemek, maskeli kimse
- masked:gizli, maskeli, örtülü
- masker:maskeli kimse
- masking:gizlemek, kamufle etmek, maske takmak, maskelemek
- masochist:mazoşist
- mason:duvar örmek, duvarcı, farmason, mason, taş ile örmek, taşçı
- masonic:masonluğa ait
- masonry:duvarcılık, masonluk
- masque:maskeli piyes
- masquer:maskeli kimse
- masquerade:maskeli balo, maskeli balo kostümü, maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır, sahte tavır takınmak, taslama
- masqueraded:maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır takınmak
- masquerader:karnaval, maskara, maskeli kimse
- masquerading:maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır takınmak
- mass:aşai rabbani ayini, aşai rabbani ayini müziği, kitle, küme, kümelemek, kütle, toplamak, yığın, yığmak
- massacre:katliam, katliam yapmak, kılıçtan geçirme, kılıçtan geçirmek, toplu cinayet, toplu katliam yapmak
- massage:masaj, masaj yapmak, ovmak
- masses:aşai rabbani ayini, aşai rabbani ayini müziği, kitle, küme, kümelemek, kütle, toplamak, yığın, yığmak
- masseur:masör
- masseuse:kadın masajcı, masöz
- massif:kitle, yerküre parçası
- massive:ağır, iri, masif, som, yekpare
- massively:ağır olarak, masif olarak, tek parça halinde
- massiveness:ağırlık, irilik
- massy:dev, tek parça halinde
- mast:direk, gemi direği, kozalak, palamut
- mastectomy:göğüs ameliyatı, meme ameliyatı
- masteratarms:savaş gemisi güvenliği
- mastercard:mastercard
- mastered:hakim olmak, öğrenmek, yenmek
- masterful:amir, buyurucu, hükmeden, ustaca
- masterfulness:amirlik
- mastering:hakim olmak, öğrenmek, yenmek
- masterliness:ustalık
- masterly:ustaca
- mastermind:beyin, çekip çeviren kimse, çekip çevirmek, idare etmek
- masterminding:çekip çevirmek, idare etmek
- masterpiece:şaheser, sanat eseri
- masterpieces:şaheser, sanat eseri
- masters:ağa, akıl hocası, efendi, hakim olmak, hoca, kalıp, kaptan, öğrenmek, öğretmen, sahip, usta, üstâd, yenmek
- master’s:ağa, akıl hocası, efendi, hakim olmak, hoca, kalıp, kaptan, öğrenmek, öğretmen, sahip, usta, üstâd, yenmek
- mastership:hocalık, sahiplik, ustalık
- masterstroke:usta işi, ustaca iş, ustaca önlem
- masterwork:şaheser
- mastery:egemenlik, idare, ustalık, üstünlük
- masthead:direk ucu, gazete yöneticileri listesi
- mastic:mastika, sakız, sakız ağacı
- masticate:çiğnemek
- masticating:çiğnemek
- mastication:çiğneme
- masticatory:çiğneme, çiğnenen şey, sakız
- mastiff:mastı, samsun
- mastitis:meme iltihabı
- mastoid:mastoid çıkıntısı
- masturbate:mastürbasyon yapmak, otuzbir çekmek
- masturbation:kendi kendini tatmin, masturbasyon, mastürbasyon
- mat:bardak altlığı, buzlu, dolaşık yığın, dolaşmak, donuk, hasır, hasır gibi yapmak, hasır ile örmek, keçe, keçeleşmek, mat, paspas
- matador:boğa güreşçisi, matador
- match:benzemek, benzer, birleştirmek, denk, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenme, karşılaşma, karşılaştırmak, kibrit, maç, rakip, uygun olmak, uymak, yarışma
- matchbox:kibrit kutusu
- matched:benzemek, birleştirmek, eşlemek, evlendirmek, karşılaştırmak, uygun olmak, uymak
- matches:benzemek, benzer, birleştirmek, denk, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenme, karşılaşma, karşılaştırmak, kibrit, maç, rakip, uygun olmak, uymak, yarışma
- matching:denk, eş, uygun
- matchless:benzersiz, emsalsiz, eşsiz, rakipsiz
- matchmaker:çöpçatan, kibrit yapımcısı, yarışma düzenleyicisi
- matchmaking:çöpçatanlık
- matchwood:kibritlik odun
- mate:arkadaş, çiftleşmek, dengini bulmak, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenmek, mat, mat etmek, ortak, paraguay çayı, uymak
- mater:anne
- materfamilias:aile reisi kadın
- material:bedensel, gereç, gerekli, kumaş, madde, maddeci, maddesel, maddi, malzeme, zaruri
- materialise:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materialism:maddecilik, materyalizm, özdekçilik
- materialist:maddeci, materyalist
- materialistic:maddeciliğe ait, maddi
- materiality:gereklilik, lüzum, maddilik, maddiyat
- materialization:gerçekleşme, maddileşme
- materialize:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materialized:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materials:bez, kumaş, levazım, malzemeler
- materiel:gereç, malzeme, materyal
- matériel:gereç, malzeme, materyal
- maternal:anne, anne tarafından olan
- maternally:anne gibi, anne tarafından
- maternity:analık, annelik
- math:matematik
- mathematic:kesin, matematiksel, tam
- mathematical:kesin, matematiksel, tam
- mathematician:matematikçi
- mathematics:matematik
- maths:matematik
- matinee:matine
- mating:çiftleşme, çiftleştirme
- matins:kilise sabah ibadeti
- matrass:uzun boğazlı imbik
- matress:minder, şilte, yatak
- matriarch:aile reisi kadın, kabile reisi kadın, maderşahi
- matriarchal:anaerkil
- matriarchate:anaerkil toplum
- matriarchy:anaerki
- matricide:ana katili, ana katilliği
- matriculate:okula kaydetmek, üniversite sınavına girmek
- matriculation:öğrenci kaydı, üniversite sınavı, yeterlik sınavı
- matrimonial:evlenmeye ait, evliliğe ait
- matrimonially:evlenme yoluyla, evlenmeye ait
- matrimony:evlenme, evlilik
- matrix:dölyatağı, kaide, kalıp, matris, rahim
- matron:ana, başhemşire, evli kadın, kadın yönetici
- matronly:ağırbaşlı, ana gibi
- matt:buzlu, donuk, mat
- matted:hasır kaplı, hasırlı, keçeleşmiş
- matter:cerahat, cisim, husus, iltihap, iltihaplanmak, irin, konu, madde, mesele, önem, önemi olmak, önemli olmak, öz, şey
- matters:umur
- mattery:çapaklı, cerahatli, iltihaplı
- matting:hasır örgüsü, hasır örme
- mattock:kazma
- mattress:minder, şilte, yatak
- mattresses:minder, şilte, yatak
- maturate:iltihap toplamak, olgunlaşmak
- maturation:cerahat toplama, olgunlaşma, olma
- mature:ergin, kemâle ermiş, olgun, olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, tamam, vadesi gelmek, vadesi gelmiş
- matured:olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, vadesi gelmek
- matureness:erginlik, olgunluk, vade
- maturing:olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, vadesi gelmek
- maturity:ergenlik, olgunluk, vade
- matutinal:erken, sabah
- matzah:hamursuz ekmek
- matzo:hamursuz ekmek
- maudlin:içip ağlayan, sarhoş ve duygulanmış
- maul:dövmek, hırpalamak, tokmak, yaralamak, yarmak
- maulstick:ressam dayanma değneği
- maund:hint ağırlık ölçüsü, maund
- maunder:boş boş dolaşmak, tutarsız ve anlaşılmaz konuşmak
- maundering:boş boş dolaşmak, tutarsız ve anlaşılmaz konuşmak
- mauritania:moritanya
- mauser:mavzer
- mausolea:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mausoleum:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mauve:leylak rengi
- maverick:başına buyruk tip, damgalanmamış dana, partiyle uyumsuz politikacı, sahipsiz buzağı
- mavis:ardıçkuşu
- maw:anne, gırtlak, kursak
- mawkish:aşırı içli, iğrenç, tiksindirici
- max:azami, maksimum
- maxi:büyük, maksi, uzun, uzun etek
- maxilla:çene kemiği
- maxillae:çene kemiği
- maxillary:çene kemiğine ait
- maxim:özdeyiş, özlü söz, vecize
- maximal:azami, en büyük, en fazla
- maximise:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximize:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximizing:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximum:azami, en fazla, en yüksek, maksimum
- maxwell:maksvel, mıknatıs akımı birimi
- may:akdiken, bahar, gençlik, mayıs, mayıs çiçeği
- maybe:belki, olabilir
- maybe!:belki, olabilir
- mayday:bahar bayramı, bir mayıs günü, imdat işareti, yardım sinyali
- mayflower:alıç
- mayfly:mayıs sineği, su sineği
- mayhap:belki, olabilir
- mayhem:sakatlama suçu, savunmasız bırakma suçu
- mayonnaise:mayonez
- mayor:belediye başkanı
- mayoralty:belediye başkanlığı
- mayoress:belediye başkanı kadın, belediye başkanı karısı
- maypole:bahar bayramı çiçekli direği
- mazdaism:mazda dini, zerdüştlük
- maze:hayret, labirent, şaşkınlık
- maziness:dolaşıklık, karışıklık
- mazy:dolaşık, karışık
- mc:oğlu, zade
- me:bana, beni
- mead:bal likörü, çayır, yeşillik
- meadow:çayır, çimenlik, ova
- meadowlark:çayırkuşu
- meadows:çayır, çimenlik, ova
- meager:az, kıt, yavan, yetersiz
- meagre:az, kıt, yavan, yetersiz
- meal:kaba un, öğün, yemek
- meals:kaba un, öğün, yemek
- mealtime:yemek zamanı
- mealy:kırçıllı, solgun, un gibi, unlu
- mealymouthed:samimiyetsiz, yapmacık tatlı dilli
- mean:adi, ahlaksız, anlamına gelmek, aşağılık, cimri, demek istemek, demek olmak, demeye gelmek, eli sıkı, hasis, huysuz, ifade etmek, ılımlılık, kastetmek, keyifsiz, kılıksız, niyet etmek, orantılı, orta, ortalama, tasarlamak, utangaç, vasati, zor
- meander:boş boş dolaşmak, dolambaçlı yol, dolambaçlı yoldan gitmek, kıvırmak, kıvrılmak, kıvrım, labirent, menderes
- meandering:dolambaçlı yol, kıvırarak, kıvırma, kıvrımlı
- meaning:amaç, anlam, anlamlı, içerik, kasıt, kasıtlı, manâ, manâlı, niyetli
- meaningful:anlamlı
- meaningless:abes, anlamsız, boş, içeriksiz, manâsız
- meanings:amaç, anlam, içerik, kasıt, manâ
- meanly:alçakça, cimrice
- meanness:adilik, alçaklık, cimrilik, hasislik
- means:araç, para, servet, varlık, vesile
- meant:anlamına gelmek, demek istemek, demek olmak, demeye gelmek, ifade etmek, kastetmek, niyet etmek, tasarlamak
- meantime:bu arada, iken
- meanwhile:aynı anda, bu arada, iken
- measels:kızamık
- measles:kızamık
- measly:adi, cimri, değersiz, kızamıklı
- measurable:ölçülebilir, ölçülü, sınırlı
- measurably:ölçülebilir şekilde, ölçülü olarak
- measure:ayarlamak, dikkatle bakmak, had, miktar, ölçek, ölçmek, ölçü, ölçüm, ölçüsünü almak, önlem, oran, süzmek, tartmak, tedbir, vezin
- measured:ağır, ölçülü
- measureless:hesapsız, ölçüsüz, sınırsız
- measurement:ölçme, ölçü, ölçüm
- measurements:ölçme, ölçü, ölçüm
- measures:ayarlamak, dikkatle bakmak, had, miktar, ölçek, ölçmek, ölçü, ölçüm, ölçüsünü almak, önlem, oran, süzmek, tartmak, tedbir, vezin
- measuring:ölçme
- meat:et, öz, zevk
- meatball:köfte
- meatloaf:et dilimi, rulo köfte
- meatman:kasap
- meatus:kanal, yol
- meaty:et gibi, etli, özlü
- mecca:herkesin görmek istediği yer, mekke
- mechanic:araba tamircisi, makine ile yapılan, makineci, makineye ait, makinist, mekanik, tamirci
- mechanical:makine ile yapılan, makineye ait, mekanik
- mechanically:mekanik olarak
- mechanician:makinist
- mechanics:hareket bilimi, mekanik
- mechanism:işleyiş, mekanikçilik, mekanizma, teknik
- mechanist:makinacı, makinist, mekanikçi
- mechanization:makinalaşma, makinalaştırma
- mechanize:makinalaşmak, makineleştirmek, motorize etmek
- mechanized:makinalaşmak, makineleştirmek, motorize etmek
- medal:madalya, nişan
- medalist:madalya kazanan kimse, madalya yapımcısı
- medalled:madalyalı
- medallion:ehliyetli taksici, madalyon, taksi ehliyeti
- medallist:madalya kazanan kimse, madalya yapımcısı
- medals:madalya, nişan
- meddle:burnunu sokmak, karışmak
- meddler:burnunu sokan kimse, karışan kimse
- meddlesome:her şeye burnunu sokan, işgüzar, müdahaleci
- meddlesomeness:burnunu sokma eğilimi, işgüzarlık
- meddling:karışma
- media:basın, medya
- mediaeval:ortaçağ, ortaçağa ait
- medial:orta, ortalama, ortaya ait
- median:kenarortay, medyan, orta, orta değer
- mediate:ara, ara bulmak, aracılık etmek, araçlı, araya girmek, dolaylı, orta, vasıta olmak
- mediated:ara bulmak, aracılık etmek, araya girmek, vasıta olmak
- mediately:arada olarak, dolaylı olarak
- mediating:ara bulmak, aracılık etmek, araya girmek, vasıta olmak
- mediation:arabuluculuk, aracılık
- mediatize:bağlamak, birleştirmek
- mediator:arabulucu, aracı, uzlaştırıcı
- mediatorship:arabuluculuk, aracılık
- mediatory:uzlaşma, uzlaştırıcı
- mediatrix:arabulucu, aracı
- medic:doktor, kabayonca, tıp öğrencisi
- medicable:ilaçla tedavi edilebilir, iyileştirilebilir
- medical:tedavi edici, tıbbi
- medicament:ilaç
- medicaments:ilaç
- medicare:sağlık sigortası
- medicate:ilaç katmak, ilaç vermek, ilaçla tedavi etmek, ilaçlamak
- medication:ilaç, ilaç tedavisi
- medications:ilaç, ilaç tedavisi
- medicinal:ilaç özelliği olan, tedavi edici, tıbbi
- medicine:büyü, doktorluk, ilaç, ilaç vermek, ilaçla tedavi etmek, sihirbazlık, tıp
- medick:kelebekotu
- medico:doktor
- medieval:ortaçağ, ortaçağa ait
- medina:medine
- mediocre:alelâde, olağan, orta, sıradan, vasat
- mediocrity:sıradanlık, vasatlık
- meditarranean:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- meditate:dalmak, düşünmek, tasarlamak
- meditating:dalmak, düşünmek, tasarlamak
- meditation:düşünceye dalma, meditasyon
- meditative:dalgın, düşünceli
- mediterranean:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- mediterranian:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- medium:araç, çare, medyum, orta, ortalama, ortam, vasat, vasıta
- medley:çeşitli, çeşni, karışık, karışım, potpuri
- medulla:ilik, medulla, öz
- medullary:ilikli, iliksi
- medusa:denizanası, medusa, yılan saçlı tanrıça
- meed:mükâfat, ödül
- meek:alçakgönüllü, ezik, mütevazi, silik, uysal, yumuşak başlı
- meekly:uysalca
- meekness:alçakgönüllülük, uysallık
- meerschaum:eski şehir taşı, lületaşı
- meet:başına gelmek, bulmak, buluşmak, görüşme yapmak, görüşmek, karşılamak, karşılaşma, karşılaşmak, kavuşmak, münasip, rastlamak, tanışmak, toplanmak, uğramak, uygun, yarışma, yerine getirmek
- meeting:birleşme, buluşma, görüşme, karşılama, karşılaşma, miting, oturum, toplantı
- meetinghouse:kilise, toplantı evi
- meetings:birleşme, buluşma, görüşme, karşılama, karşılaşma, miting, oturum, toplantı
- mega:bir milyon, büyük, mega
- megabit:megabit
- megabucks:bir milyon dolar
- megacephalic:büyük kafalı, koca kafalı
- megalith:megalit, taş anıt
- megalocephalic:büyük kafalı
- megalocephaly:büyük kafalılık
- megalomania:kendini beğenmişlik, megalomani
- megalopolis:birleşik şehirler, megalopolis
- megaphone:megafon
- megaton:bir milyon ton, megaton
- megrim:başağrısı, migren
- megrims:bunalım, can sıkıntısı, sıkıntı
- meiosis:az gösterme
- melamine:melamin
- melancholia:karasevda, melankoli
- melancholic:bunalımlı, hüzünlü, karasevdalı, melankolik
- melancholy:bunalım, hüzün, kasvetli, melankoli, melankolik
- melange:karışık şey, karışım
- mélange:karışık şey, karışım
- melanism:aşırı esmerlik, renk maddesi fazlalığı
- melanoma:melanom
- melanosis:dokularda renk maddesi fazlalığı
- meld:birleşmek, karışmak, karıştırmak
- melding:birleşmek, karışmak, karıştırmak
- melee:meydan kavgası
- meliorate:düzelmek, düzeltmek, iyileşmek
- melioration:düzeltme, ıslah
- meliorism:dünyanın düzeldiği inancı, iyimserlik
- meliorist:iyimser kimse
- melissa:melisa, oğulotu
- melliferous:bal taşıyan, bal yapan
- mellifluent:tatlı
- mellifluous:akıcı, bal gibi, tatlı
- mellow:olgun, olgunlaşmak, tatlı, yıllanmış, yumuşak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowed:olgunlaşmak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowing:olgunlaşmak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowness:olgunluk, tatlılık, yumuşaklık
- melodic:ahenkli, melodik
- melodious:ahenkli, melodiye ait, uyumlu
- melodiously:ahenkle
- melodiousness:ahenklilik
- melodist:besteci
- melodize:ahenkli yapmak, bestelemek, melodileştirmek
- melodramatic:melodram tarzında
- melody:ezgi, melodi, nağme
- melon:kâr, kavun, kazanç
- melt:ergimek, erimek, eritmek, eriyik, yumuşamak, yumuşatmak
- melted:eritilmiş
- melting:erime, eritici, eritme, yumuşatan
- melton:yünlü kalın kumaş
- member:organ, taraf, üye, uzuv
- membership:üyeler, üyelik
- membrane:zar
- membranes:zar
- membranous:zar oluşturan, zarsı
- memento:andaç, hatıra, yadigâr
- memo:bildiri, not
- memoir:anı yazısı
- memoirs:hatıralar, tutanaklar
- memorable:akılda kalıcı, hatırlanmaya değer, unutulmaz
- memoranda:bildiri, muhtıra, not
- memorandum:bildiri, muhtıra, not
- memorial:abide, anısına yapılmış, anıt, anma töreni, bildiri, hatırlatıcı, önerge
- memorialize:anma töreni yapmak, anmak, dilekçe vermek
- memories:hatıralar
- memorise:bellemek, ezberlemek
- memorising:ezberleme
- memorize:bellemek, ezberlemek
- memorizing:ezberleme
- memory:akıl, anı, bellek, hafıza, hatıra
- men:adam, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- menace:gözdağı vermek, tehdit, tehdit etmek
- menacing:gözdağı vermek, tehdit etmek
- menage:aile, ev halkı, ev idaresi
- ménage:aile, ev halkı, ev idaresi
- menagerie:hayvanat bahçesi
- mend:düzelmek, düzeltmek, iyileşmek, onarılmış yer, onarım, onarmak, tamir, tamir etmek
- mendable:düzeltilebilir, onarılabilir
- mendacious:uydurma, yalan, yalancı
- mendacity:yalancılık
- mendicancy:dilencilik
- mendicant:dilenci
- mendicity:dilencilik
- mending:tamir
- menfolk:erkek kısmı, erkekler
- menhaden:ringa balığı
- menhir:taş anıt, tek parça taş anıt
- menial:adi, bayağı, hizmetçi, hizmetçilik gibi
- meningitis:beyin zarı iltihabı, menenjit
- menisci:menisk, menisküs
- meniscus:menisk, menisküs
- menopause:menopoz
- mensal:ayda bir olan, aylık, her ay olan
- menses:adet, aybaşı, regl
- menstrual:aybaşı, regl
- menstruate:adet görmek, regl olmak
- menstruation:adet, aybaşı, regl
- menstruous:aybaşı, regl
- menstruum:çözücü madde, eritici madde
- mensurable:ölçülebilir, ölçülü
- mensural:ölçme, ölçüye ait
- mensuration:ölçme
- menswear:erkek giyim mağazası
- mental:akıl, ruhsal, zekâ, zihinsel
- mentality:anlayış, düşünce tarzı, zekâ, zihniyet
- mentally:akli, zekâ olarak, zihinsel olarak
- menthol:mentol, nane özü
- mention:anma, anmak, bahsetmek, dile getirmek, ima, ima etmek, mansiyon, söyleme, söz etmek
- mentioned:adı geçen, bahsedilmiş olan, sözü geçen
- mentioning:anmak, bahsetmek, dile getirmek, ima etmek, söz etmek
- mentor:akıl hocası, danışman
- mentors:akıl hocası, danışman
- menu:menü, mönü, yemek listesi
- meow:miyav, miyavlama, miyavlamak
- mephistophelean:haince, şeytanca
- mephistopheles:hain tip, mefisto, şeytan
- mephistophelian:haince, şeytanca
- mephitic:pis kokulu, zehirleyici
- mephitis:bataklık zehirli gazı, zehirli pis koku
- mercantile:ticaret, ticari
- mercantilism:ticaret anlayışı
- mercator:merkator
- mercenary:çıkarcı, paragöz, paralı, paralı asker, ücretli
- mercer:kumaşçı
- mercerize:kumaşı parlatmak, merserize etmek
- mercerizing:kumaşı parlatmak, merserize etmek
- merchandise:alışveriş etmek, mal, satılık eşya, ticaret yapmak
- merchandising:alışveriş etmek, ticaret yapmak
- merchant:tacir, ticarete ait, ticari, tüccar
- merchantable:satılabilir
- merchantman:ticaret gemisi, yük gemisi
- merchantship:ticaret gemisi, yük gemisi
- merciful:bağışlayıcı, insaflı, merhametli
- mercifully:merhametle, merhametlice
- mercifulness:merhametlilik
- merciless:acımasız, amansız, insafsız, merhametsiz
- mercilessly:acımasızca, insafsızca, merhametsizce
- mercurial:canlı, cıva gibi, cıvalı, dakikası dakikasına uymayan, değişken
- mercuric:iki değerli cıvalı
- mercurous:tek değerli cıvalı
- mercury:cıva, yerfesleğeni
- mercy:af, aman, insaf, merhamet, merhametlilik, rahmet
- mere:göl, katkısız, sade, saf, sırf
- merely:ancak, sade, sadece, sırf, yalnız
- meretricious:cafcaflı, gösterişli, süslü püslü
- meretriciously:cafcaflı, gösterişli, süslü püslü
- merganser:testeregagalı ördek
- merge:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merged:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merger:birleşme
- merges:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merging:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- meridian:doruk, dorukta olan, meridyen, öğle vakti olan, öğlen, zirve
- meridians:doruk, meridyen, zirve
- meridional:güney, güney fransalı, güneyli, meridyen, meridyen gibi
- meringue:beze
- meringues:beze
- merino:merinos
- merit:değer, değmek, erdem, fazilet, hak etmek, layık olmak, meziyet, yararlık
- merited:değmek, hak etmek, layık olmak
- meriting:değmek, hak etmek, layık olmak
- meritorious:değerli, övülmeğe değer
- merlon:mazgallar arasındaki siper
- mermaid:deniz kızı
- merman:deniz adamı
- merrily:mutlu olarak, neşeyle
- merriment:cümbüş, eğlence, neşe
- merry:keyifli, mutlu, neşe verici, neşeli, şen
- merrymaking:cümbüş, eğlence, neşeli, şen
- merrythought:lades kemiği
- mesa:düz tepe, yüksek ova
- mescal:dikensiz kaktüs
- mescaline:meskalin
- mesdames:bayanlar, hanımlar
- mesdemoiselles:genç bayanlar, matmazeller
- meseems:bana göre, bana öyle geliyor ki
- mesentery:mesenter
- mesh:ağ, ağ gözü, ağ ile tutmak, birbirine geçme, birbirine geçmek, tuzağa düşürmek
- meshed:ağ ile tutmak, birbirine geçmek, tuzağa düşürmek
- meshuggah:çatlak, deli
- meshwork:ağ örgüsü
- mesial:orta
- mesmerism:ipnotizma, ipnoz, manyetizma
- mesmerize:ipnotize etmek
- mesmerized:ipnotize etmek
- mesmerizing:ipnotize etmek
- meson:meson
- mesophyll:mezofil, yaprak iç dokusu
- mesopotamia:elcezire, irak, mezopotamya
- mesotron:mesotron
- mesozoic:ikinci zamana ait, mesozoik
- mespot:elcezire, irak, mezopotamya
- mess:asker sofrası, asker sofrasında yemek yemek, bozmak, çorba, karışık şey, karışık yemek, karışıklık, karıştırmak, karmakarışık, karmakarışıklık, kirletmek, manga, pisletmek, pislik, sofra arkadaşları
- message:haber, mesaj
- messages:haber, mesaj
- messenger:haberci, kurye, ulak
- messiah:isa peygamber, kurtarıcı, mesih
- messianic:mesih, mesihe ait
- messier:dağınık, karmakarışık, karman çorman, pasaklı, pis
- messieurs:baylar, beyler, efendiler
- messing:asker sofrasında yemek yemek, bozmak, karıştırmak, kirletmek, pisletmek
- messrs:baylar, beyler, efendiler
- messy:dağınık, karmakarışık, karman çorman, pasaklı, pis
- mestizo:kırma, melez, metis
- metabolic:metabolik
- metabolism:metabolizma
- metacarpus:eltarağı
- metagalaxy:kâinat
- metage:ölçme, ölçüm, ölçüm ücreti
- metal:kırık taş, maden, metâl
- metallic:madeni, madenli, metâlik
- metallize:madenle kaplamak, metâllemek
- metallography:metâlografi
- metallurgic:metâlurji, metâlurjik
- metallurgical:metâlurji, metalurjik
- metallurgy:maden bilimi, metâlurji
- metals:madenler, metâller, raylar
- metalwork:madeni eşyalar, metal işi
- metalworker:dökümcü, maden işçisi
- metamorphose:başkalaşmak, başkalaştırmak, değiştirmek
- metamorphosis:başkalaşım, değişim, metâmorfoz
- metaphor:istiare, mecaz
- metaphoric:mecazi
- metaphorical:mecazi
- metaphrase:aynen tercüme, kelimesi kelimesine tercüme, kelimesi kelimesine tercüme etmek
- metaphysical:doğaüstü, metafiziksel
- metaphysician:metafizikçi
- metaphysics:fizikötesi, metafizik
- metastasis:başka organlara bulaşma, metastaz, yayılma
- metatarsal:ayaktarağına ait
- metatarsus:ayaktarağı
- metathesis:harf ve seslerin yer değiştirmesi, şartların terine dönmesi
- mete:bölüştürmek, ölçmek
- metempsychosis:ruh geçişmesi, ruhun başka vücuda geçmesi
- meteor:akanyıldız, göktaşı, meteor
- meteoric:çok hızlı, göktaşı gibi, hava olayları ile ilgili, meteor, parlak, şimşek gibi
- meteorite:göktaşı, yere düşen meteor
- meteorologic:meteorolojik
- meteorological:meteorolojik
- meteorologist:meteoroloji uzmanı
- meteorology:hava şartları bilgisi, meteoroloji
- meter:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metering:ölçmek
- meters:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- methane:metan
- methanol:metanol
- methinks:galiba, öyle geliyor ki, sanırım
- method:düzen, metod, tarz, usul, yöntem
- methodical:düzenli, sistemli, usule uygun
- methodist:metodist
- methodize:düzenlemek, sistemleştirmek
- methodology:metodoloji, yöntembilim
- methods:düzen, metod, tarz, usul, yöntem
- methought:bana öyle geldi ki, sandım ki, zannettim ki
- methuselah:çok yaşlı adam, ihtiyar adam
- methyl:metil
- methylene:metilen
- meticously:özenle, titizlikle
- meticulous:çok dikkatli, kılı kırk yaran, titiz
- meticulously:özenle, titizlikle
- meticulousness:titizlik
- metier:iş, meslek
- métier:iş, meslek
- metis:avrupalı-kızılderili melezi
- metonymy:ad değişimi, benzerinin ismini kullanma, kinaye
- metope:çatı sütunu tepe taşı, metop
- metre:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metres:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metric:metre sistemine göre, metrik, vezne ait
- metrical:metre sistemine göre, metrik, vezne ait
- metrically:metre sistemine göre, ölçüyle
- metricate:metrik sisteme çevirmek
- metrify:metreye çevirmek
- metro:metro
- metrology:metroloji, ölçme bilimi
- metronome:metronom, tempo ölçer
- metropolis:başkent, büyük şehir
- metropolitan:başkent, başkentli, başpiskoposa ait
- mettle:ataklık, ateş, hırs, şevk
- mettled:atak, ateşli, canlı
- mettlesome:atak, ateşli, canlı
- mew:hapsetmek, kafes, kafese koymak, martı, miyavlama, miyavlamak
- mewl:bebek gibi ağlamak, zayıf sesle ağlamak
- mexican:meksika, meksikalı, meksikan
- mexicans:meksikalı
- mexico:meksika
- mezzanine:ara kat, asma kat
- mezzo:orta, yarım
- mezzotint:bakır klişe, bakır klişe ile basmak
- mho:iletkenlik birimi
- mi:mi, mi notası
- miaou:miyav, miyavlama, miyavlamak
- miaow:miyav, miyavlama, miyavlamak
- miasma:mikroplu hava, miyasma, pis hava
- miasmal:mikroplu, pis, zehirli
- miasmatic:mikroplu, pis, zehirli
- mica:mika
- micaceous:mika benzeri, mikalı
- mice:fareler, korkaklar
- michigan:michigan
- mick:irlandalı
- mickey:miki
- mickle:az miktar, küçük miktar
- micro:küçük, mikro, mini, ufak
- microbe:mikrop
- microbiology:hücrebilimi, mikrobiyoloji
- microchemistry:mikrokimya
- microcircuit:mikrodevre
- microcomputer:mikrobilgisayar
- microcopy:küçük kopya
- microcosm:insan, küçük evren
- microfilm:mikrofilm
- micrometer:mikrometre
- micron:mikron
- microorganism:mikroorganizma, mikrop
- microphone:mikrofon
- microprocessor:mikroişlemci
- microscope:mikroskop
- microscopic:mikroskobik
- microscopical:mikroskobik
- microtome:mikroskobik dilimleme aleti
- microvolt:mikrovolt
- microwave:mikrodalga
- microwaveable:mikrodalgada yapılabilir
- micturate:işemek, su dökmek
- micturition:işeme, sık işeme hastalığı, su dökme
- mid:arasında, orta, ortadaki
- midbrain:beynin ortası
- midday:öğle vakti, öğlen
- midden:çöp yığını, gübrelik, mezbele
- middle:aradaki, orta, orta kısım, orta yer, ortadaki
- middleaged:orta yaşlı
- middlebrow:az kültürlü, sıradan zevkleri olan
- middleman:aracı, komisyoncu, madrabaz
- middlemen:aracı, komisyoncu, madrabaz
- middlemost:en ortadaki, tam ortadaki
- middleweight:orta siklet
- middling:orta, orta halli, şöyle böyle
- middlings:orta kalitede ürün
- middy:deniz asteğmeni, deniz harp okulu öğrencisi, denizci yakalı bluz
- midge:tatarcık, titrer sinek
- midget:cüce, mini, minicik, minyon tip, ufak yapılı kimse
- midi:baldıra kadar giysi, midi
- midland:ülkenin iç kısmı
- midmost:en ortadaki, tam ortadaki
- midnight:gece yarısı
- midpoint:göbek, orta nokta, orta yer
- midrib:yaprak orta damarı
- midriff:diafram
- midshipman:deniz asteğmeni, deniz harp okulu öğrencisi
- midships:gemi ortası, geminin ortasında
- midst:orta, orta yer, ortasında
- midsummer:yaz dönümü, yaz ortası
- midterm:sömestr
- midway:fuarda panayır bölümü, yarı yolda, yarı yoldaki
- midweek:hafta ortası
- midwife:ebe
- midwifery:ebelik
- midwinter:karakış, kış ortası
- midyear:yıl ortası, yıl ortası sınavı, yıl ortasındaki
- mien:eda, görünüş, surat, tavır, yüz
- miff:darılma, gücendirmek, kavga, keyfini kaçırmak, küsme, küstürmek
- miffed:gücendirmek, keyfini kaçırmak, küstürmek
- might:-abilmek, -ebilmek, güç, kuvvet, mümkün olmak, olası olmak, zor
- mightily:çok fazla, kuvvetle, kuvvetlice
- mightiness:güçlülük
- mighty:aziz, büyük, güçlü, kuvvetli, muazzam, pek çok, zorlu
- mıghty:aziz, büyük, güçlü, kuvvetli, muazzam, pek çok, zorlu
- migraine:migren, yarım başağrısı
- migrant:göçebe, göçmen
- migrants:göçmen
- migrate:göç etmek, göçmek
- migration:göç, göçme, göçmenlik, hicret
- migratory:göç, göçebe, göçmen, seyyar
- mikado:japon imparatoru, mikado
- mike:mikrofon
- mil:bin, binde bir
- milady:ingiliz asilzadesi kadın, şık ve havalı kadın
- milage:mil hesabı ile ücret, mil olarak alınan yol, mil olarak uzaklık
- milch:sağmal, süt veren
- mild:hafif, ılıman, ılımlı, kibar, nazik, yumuşak
- mildew:küf, küflendirmek, küflenmek
- mildewed:küflendirmek, küflenmek
- mildewy:küflü
- mildly:kibarca
- mildness:ılımanlık, ılımlılık, nezaket, yumuşaklık
- mile:kara mili, mil
- mileage:mil hesabı ücret, mil olarak alınan yol, mil olarak uzaklık
- milepost:mil işareti
- miles:kara mili, mil
- milestone:dönüm noktası, kilometre taşı, mil taşı
- milfoil:civanperçemi
- milieu:çevre, muhit
- milimeter:milimetre
- miliner:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- milinery:kadın şapkacılığı, kadın şapkaları, tuhafiye
- militancy:ataklık, azimlilik, saldırganlık
- militant:atak, azimli, kavgacı, militan, saldırgan, saldırgan tip
- militarism:asker zihniyeti, militarizm, savaşçı siyaset
- militarist:militarist
- militarization:askerileştirme
- military:askeri, ordu
- militate:ağır basmak, etkilemek
- militia:milis, yedek asker
- militiaman:yedek er
- milk:sağmak, süt
- milker:süt ineği, süt sağıcı
- milkiness:süt gibi olma, uysallık, yumuşak başlılık
- milking:sağma
- milkmaid:sağıcı kız, sütçü kız
- milkman:sağıcı adam, sütçü
- milkshake:milk shake
- milksop:korkak, lâpacı, muhallebi çocuğu
- milky:süt gibi, sütlü, uysal
- milkyway:samanyolu
- mill:çentiklemek, çırpmak, değirmen, doların binde biri, fabrika, imalathane, mengene, öğütmek, tırtıklamak
- milldam:değirmen barajı
- milled:çekilmiş, çentikli, kenarı tırtıllı, öğütülmüş, tırtıklı, tırtıllı
- millenarian:bin yıllık, bin yıllık barış ve refah dönemi, bininci
- millenarism:bin yıllık barış ve refaha inanma
- millenary:bin yıllık, bininci yıla ait, bininci yıldönümü
- millennial:bin yıllık
- millennium:bin yıllık dönem, bin yıllık refah dönemi
- millepede:kırkayak
- miller:değirmen makinası, değirmenci, pervane
- miller’s:değirmen makinası, değirmenci, pervane
- millesimal:binde bir, binde bir olan, binde birlik
- millet:akdarı, darı
- milliard:milyar
- milliary:mil, mile ait
- milligram:miligram
- milligramme:miligram
- milligrams:miligram
- milliliter:mililitre
- millilitre:mililitre
- millimeter:milimetre
- millimicron:milimikron
- milliner:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- milliners:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- millinery:kadın şapkacılığı, kadın şapkaları, tuhafiye
- milling:değirmencilik, paranın kenarındaki tırtıllar
- million:milyon
- millionaire:milyoner
- millions:milyon
- milliped:kırkayak
- millipede:kırkayak
- millrace:değirmen deresi, değirmen suyu
- millstone:değirmentaşı
- millwright:değirmen yapan usta, değirmenci
- milord:ingiliz asilzadesi
- milquetoast:çekingen kimse, korkak, sümsük tip
- milt:balık menisi, balık spermi
- mime:mim, mim oynamak, pandomimci, sessiz tiyatro, taklit etmek, taklitçi
- mimeograph:teksir makinası, teksir makinası ile çoğaltmak
- mimes:mim, mim oynamak, pandomimci, sessiz tiyatro, taklit etmek, taklitçi
- mimesis:benzeme, benzetme, taklit
- mimetic:taklit eden
- mimic:benzemek, pandomimaya değin, taklidini yapmak, taklit, taklit eden, taklit etmek, taklitçi
- mimicking:benzemek, taklidini yapmak, taklit etmek
- mimicry:benzeme, benzerlik, taklit, taklit etme, taklitçilik
- mimosa:küstümotu, mimoza
- mina:mina, yunan ağırlık birimi
- minacious:korkutucu, tehdit eden, tehditkâr
- minaret:minare
- minatory:korkutucu, tehdit eden, tehditkâr
- mince:ince doğramak, kırıtmak, kıyma, kıymak, önemsiz göstermek
- minced:kıyılmış
- mincemeat:turta harcı, üzümlü ve elmalı tart harcı
- mincing:çıtkırıldım, kırıtkan, kıyım, kıyma
- mind:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mind!:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- :akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mindbending:bunaltıcı, hayal gördüren, kafa karıştıran, şaşırtıcı
- minded:fikirli, istekli, niyetli
- mindful:dikkatli, düşünceli, unutmayan
- minding:aldırış etmek, aldırmak, dikkat etmek, dikkatli olmak, endişelenmek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek
- mindless:akılsız, akılsızca yapılan, dikkatsiz, düşüncesiz
- minds:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mine:benim, benimki, kazıp çıkarmak, kazmak, lağım, maden, maden işletmek, maden ocağı, mayın, mayın döşemek, memba, sinsice bozmak, torpil, tünel kazmak
- mined:mayın döşenmiş, mayınlı
- minefield:mayın tarlası
- miner:delik açan kurtçuk, lâğımcı, madenci, mayıncı
- mineral:maden, madeni, madensel, madensel tuz, mineral
- mineralize:madenleştirmek, mineralize etmek, mineralleştirmek
- mineralogy:madenler ilmi, mineraloji
- mineralojy:madenler ilmi, mineraloji
- minerals:madensel maddeler, mineraller, sodalı içecekler
- mineshaft:maden kuyusu
- minestrone:etli ve sebzeli italyan çorbası
- minesweep:mayın tarama gemisi
- minesweeper:mayın tarama gemisi
- mingle:karışmak, karıştırmak, katılmak, katmak
- mingled:karışmış
- mingling:karışmak, karıştırmak, katılmak, katmak
- mingy:cimri
- mini:kısa, küçük, mini, mini etek, ufak araba
- miniature:çok küçük, küçücük, minyatür, minyatür yapmak
- miniaturist:minyatürcü
- miniaturize:küçültmek, minyatürünü yapmak
- minibar:mini-bar
- minibike:küçük motosiklet
- minibus:minibüs
- minibuses:minibüs
- minibusses:minibüs
- minicab:küçük taksi
- minify:küçültmek, önemini azaltmak
- minikin:küçük adam, ufacık şey
- minim:damla, yarım nota
- minimal:asgari, en az, en düşük
- minimise:azaltmak, küçültmek, küçümsemek
- minimize:azaltmak, küçültmek, küçümsemek
- minimum:asgari, en az, en düşük, en küçük, minimum, minimum değer
- mining:madencilik, mayın döşeme
- minion:dalkavuk, emir altındaki kimse, gözde, köle, peyk, uydu
- miniskirt:mini etek
- minister:bakan, papaz, vaiz, vekil
- ministerial:bakanlık, orta elçilik, papazlık
- ministers:bakan, papaz, vaiz, vekil
- ministration:hizmet
- ministrations:hizmet
- ministries:bakanlık, hizmet, papazlık, vekillik
- ministry:bakanlık, hizmet, papazlık, vekillik
- minium:kırmızı kurşun tuzu, parlak kırmızı renk, vermilyon
- miniver:resmi elbise süsü kürk
- mink:amerika vizonu, vizon
- minor:ikinci derecede, ikincil, küçük, reşit olmayan, reşit olmayan kimse, üniversitede ikinci branş
- minority:azınlık, azlık, reşit olmama
- minors:küçük, reşit olmayan kimse, üniversitede ikinci branş
- minotaur:yarı insan yarı boğa canavar
- minscule:küçük, küçük harf, küçük harfle el yazısı, küçük harfle yazılı, minik, miniskül, ufacık
- minster:katedral, manastır kilisesi
- minstrel:aşık, ortaçağ halk şairi, ozan
- minstrelsy:aşıklık, ozanlık, saz şairleri
- mint:darphane, icat etmek, nane, para basmak, uydurmak
- mintage:basılan para, para basma
- minted:icat etmek, para basmak, uydurmak
- minting:icat etmek, para basmak, uydurmak
- minuend:eksiltilen sayı
- minuet:ağır tempolu bir dans, menüet
- minus:aşağı, çıkarsa, çıktı, eksi, eksik, negatif, sıfırın altında
- minuscule:küçük, küçük harf, küçük harfle el yazısı, küçük harfle yazılı, minik, miniskül, ufacık
- minute:an, ayrıntılı, dakik, dakika, minik, önemsiz, saat tutmak, tutanak tutmak, ufacık, zabıt tutmak
- minute’s:kayıt, tutanak, zabıt
- minutely:dikkatle, inceden inceye, özenle
- minuteness:ufacık olma
- minutes:kayıt, tutanak, zabıt
- minute’s:kayıt, tutanak, zabıt
- minutest:ayrıntılı, dakik, minik, önemsiz, ufacık
- minutiae:önemsiz ayrıntılar
- minx:fingirdek kız, sürtük
- miracle:alâmet, harika, harika şey, keramet, mucize
- miraculous:mucize eseri, mucize yaratan, mucizevi, olağanüstü
- mirage:ılgım, serap
- mire:batak, çamur, çamura batırmak, çamura batmak, çamurlamak, pislik
- mired:çamura batırmak, çamura batmak, çamurlamak
- mirror:aksetmek, ayna, yansıtmak
- mirrored:aynalı
- mirroring:aksetmek, yansıtmak
- mirth:gülme, neşe, sevinç
- mirthful:neşeli, şen, sevinçli
- mirthless:neşesiz
- miry:batak, çamurlu, pis
- mirza:mirza, prens
- mis:kötü, ters, yanlış
- misadventure:aksilik, kaza, terslik
- misadvise:kötü öğüt vermek, kötü yol göstermek
- misalliance:uygunsuz birliktelik, yanlış evlilik
- misanthrope:insanları sevmeyen kimse
- misanthropic:insanları sevmeyen
- misanthropist:insanları sevmeyen kimse
- misanthropy:insan sevmeme, insanlardan nefret etme
- misapplication:yanlış uygulama
- misapplied:boşa harcamak, yanlış uygulamak, yerinde kullanmamak
- misapply:boşa harcamak, yanlış uygulamak, yerinde kullanmamak
- misapprehend:yanılmak, yanlış anlamak
- misapprehension:yanılma, yanlış anlama
- misappropriate:emanete hıyanet etmek, kötüye kullanmak, zimmete geçirmek
- misappropriation:emanete hıyanet, güveni kötüye kullanma, suistimal
- misbecome:uygun olmamak
- misbegotten:alçak, gayri meşru, piç
- misbehave:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehaved:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehaving:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehavior:terbiyesizlik, yaramazlık
- misbehaviour:terbiyesizlik, yaramazlık
- misbelief:inançsızlık, yanlış inanç
- misbelieve:inanmamak, yanlış inancı olmak
- misbeliever:imansız, kâfir
- miscalculate:hesap hatası yapmak, yanlış hesaplamak
- miscalculation:yanlış hesap
- miscall:sövüp saymak, yanlış adlandırmak, yanlış karar vermek
- miscarriage:başarısızlık, boşa çıkma, çocuk düşürme, düşük, suya düşme
- miscarry:başaramamak, çocuk düşürmek, düşük yapmak, suya düşmek, ters gitmek
- miscegenation:beyazlarla zencilerin melezleşmesi, ırkların karışması
- miscellaneous:çeşitli, karışık, türlü türlü
- miscellany:derleme
- mischance:şanssızlık, tâlihsizlik
- mischief:fesat, hasar, haylazlık, şeytanlık, yaramazlık, zarar
- mischievous:afacan, yaramaz, zarar verici, zararlı
- mischievousness:yaramazlık
- mischoose:yanlış seçim yapmak, yanlış seçmek
- miscible:karıştırılabilir
- misconceive:yanlış kavramak
- misconceived:yanlış kavramak
- misconception:yanlış kanı, yanlış kavrama
- misconduct:kötü davranış, kötü idare, kötü idare etmek, zina
- misconstruction:yanlış anlama, yanlış yorumlama
- misconstrue:tersinden anlamak, yanlış anlamak, yanlış yorumlamak
- miscreant:imansız, kötü, kötü kimse, zalim
- miscue:dalgınlıkla yapılan hata, yanlış, yanlış vuruş yapma
- misdeed:kötü hareket, kötülük, suç
- misdeeds:kötü hareket, kötülük, suç
- misdeem:yanlış hüküm vermek
- misdemean:kötü davranmak
- misdemeanant:kabahatli kimse, suçlu
- misdemeanor:kötü davranış, suç
- misdemeanors:kötü davranış, suç
- misdemeanour:kötü davranış, suç
- misdirect:yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misdirected:yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misdirection:yanlış yol gösterme, yanlış yönlendirme
- misdo:kötülük yapmak, yanlış yapmak
- misdoing:kötülük
- misdoubt:şüphe, şüphe etmek
- misemploy:kötüye kullanmak, suistimal etmek
- miser:cimri, paragöz, pinti
- miserable:acınacak halde, berbat, perişan, sefil, zavallı
- miserably:berbat şekilde, sefil bir halde
- misericordia:merhamet
- miserliness:cimrilik, paragözlük
- miserly:cimrice, çok küçük, tamahkâr
- misery:acı, hınzır, ızdırap, sefalet, yoksulluk
- misfire:anlaşılmamak, ateş almama, ateş almamak, tekleme, teklemek
- misfiring:anlaşılmamak, ateş almamak, teklemek
- misfit:uymama, uymayan şey, uyumsuz tip
- misfortune:aksilik, belâ, felâket, kaza, şanssızlık, tâlihsizlik, terslik
- misfortunes:aksilik, belâ, felâket, kaza, şanssızlık, tâlihsizlik, terslik
- misgiven:kuşkulandırmak, şüpheye düşürmek
- misgiving:korku, kuruntu, kuşku
- misgivings:korku, kuruntu, kuşku
- misgovern:kötü yönetmek
- misgovernment:kötü yönetim
- misguided:baştan çıkarmak, kötü yola sevketmek, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misguiding:baştan çıkarmak, kötü yola sevketmek, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- mishandle:hor kullanmak, kötü davranmak, kötü idare etmek
- mishandling:hor kullanmak, kötü davranmak, kötü idare etmek
- mishap:aksilik, felâket, kaza, tâlihsizlik
- mishaps:aksilik, felâket, kaza, tâlihsizlik
- mishit:kötü vuruş, kötü vuruş yapmak
- mishmash:karışıklık, karmakarışıklık
- misinform:yanlış bilgi vermek
- misinformation:yanlış bilgi
- misinformed:yanlış bilgi vermek
- misinterpret:yanlış anlamak, yanlış yorumlamak
- misinterpretation:yanlış yorumlama
- misjudge:yanlış değerlendirmek, yanlış hüküm vermek
- misjudged:yanlış değerlendirmek, yanlış hüküm vermek
- misjudgment:yanlış hüküm
- mislaid:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislay:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislaying:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislead:şaşırtmak, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek, yoldan çıkarmak
- misleading:göz boyama, göz boyayıcı, şaşırtma, yanıltıcı
- misled:şaşırtmak, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek, yoldan çıkarmak
- mismanage:idare edememek, kötü yönetmek
- mismanagement:kötü yönetim
- mismarriage:uygunsuz evlilik, yanlış evlilik
- mismatch:birbirine uymama, birbirine uymamak, uyumsuz olmak, uyumsuzluk
- mismatched:birbirine uymamak, uyumsuz olmak
- misname:ismini şaşırmak, yanlış adlandırmak, yanlış isimle çağırmak
- misnomer:isim hatası, yanlış ad, yanlış isim kullanma
- misogynist:kadın düşmanı
- misogynous:kadın düşmanı
- misplace:yanlış yere koymak, yanlış yerleştirmek
- misplaced:yanlış yere koymak, yanlış yerleştirmek
- misplacement:yanlış yere koyma
- misplay:hatalı oynama, yanlış oyun
- misprint:baskı hatası, baskı hatası yapmak, yanlış basmak
- misprision:görevi kötüye kullanma, küçük görme, suça göz yumma
- misprize:hor görmek, küçük görmek
- mispronounce:yanlış telâffuz etmek
- misquotation:yanlış aktarma
- misquote:yanlış aktarmak, yanlış tekrarlamak
- misread:yanlış okumak, yanlış yorumlamak
- misreading:yanlış okuma, yanlış yorumlama
- misrepresent:kötü temsil etmek, yanlış sunmak, yanlış tanıtmak
- misrepresentation:kötü temsil etme, yanlış tanıtma
- misrepresented:kötü temsil etmek, yanlış sunmak, yanlış tanıtmak
- misrule:karışıklık, kötü hükümet, kötü yönetim, kötü yönetmek
- miss:aramak, bayan, eksik olmak, gözlemek, hanım, isabet etmeme, ıska, ıskalamak, kaçırmak, karavana, kız, matmazel, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- missal:dua kitabı, katolik dua kitabı
- missed:aramak, eksik olmak, gözlemek, ıskalamak, kaçırmak, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- misses:aramak, bayan, eksik olmak, gözlemek, hanım, isabet etmeme, ıska, ıskalamak, kaçırmak, karavana, kız, matmazel, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- misshape:kötü biçim vermek, şeklini bozmak
- misshaped:kötü biçim vermek, şeklini bozmak
- misshapen:biçimsiz, çirkin, şekilsiz
- missile:atılan şey, füze, mermi, ok
- missiles:atılan şey, füze, mermi, ok
- missing:eksik, kaçırma, kayıp, özlem
- mission:amaç, elçilik, görev, heyet, ideal, iş, misyon, vazife
- missionary:misyoner
- missions:amaç, elçilik, görev, heyet, ideal, iş, misyon, vazife
- missis:bayan, hanım
- missive:mektup, resmi mektup, tezkere
- missives:mektup, resmi mektup, tezkere
- missouri:missouri
- misspell:imlâ hatası yapmak, yanlış yazmak, yazım hatası yapmak
- misspend:boşa harcamak, kötü harcamak
- misspending:boşa harcamak, kötü harcamak
- misspent:boşa harcamak, kötü harcamak
- misstate:yalan anlatmak, yanlış ifade etmek
- misstated:yalan anlatmak, yanlış ifade etmek
- misstatement:yalan ifade, yanlış ifade
- missus:hanımefendi
- missy:küçük hanım
- mist:buğu, buğulamak, çiselemek, duman, karartı, pus, sis, sis kaplamak
- mistake:başkası sanmak, hata, karıştırmak, yanılgı, yanılmak, yanlış, yanlış anlamak, yanlışlık
- mistaken:hatalı, yanlış
- mistakenly:yanlışlıkla
- mistakes:başkası sanmak, hata, karıştırmak, yanılgı, yanılmak, yanlış, yanlış anlamak, yanlışlık
- mistaking:başkası sanmak, karıştırmak, yanılmak, yanlış anlamak
- misted:buğulamak, çiselemek, sis kaplamak
- mister:bay, bey, beyefendi
- mistification:aldatma, gizemli bir hava verme, şaşırtma
- mistime:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistimed:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistiming:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistiness:sis, sisli olma
- misting:buğulamak, çiselemek, sis kaplamak
- mistletoe:ökseotu
- mistral:karayel, soğuk karayel
- mistranslate:yanlış çeviri yapmak, yanlış tercüme etmek
- mistranslation:yanlış çeviri, yanlış tercüme
- mistreat:hor kullanmak, kötü davranmak
- mistreated:hor kullanmak, kötü davranmak
- mistreatment:hor kullanma, kötü davranma
- mistress:bayan, hanım, metres, müdire hanım, öğretmen
- mistrust:güvenmemek, güvensizlik, şüphe, şüphe etmek
- mistrusted:güvenmemek, şüphe etmek
- mistrustful:güvensiz, şüpheci
- misty:belirsiz, bulanık, hayal meyal, puslu, sisli
- misunderstand:ters anlamak, yanlış anlamak
- misunderstanding:anlaşamama, geçimsizlik, yanlış anlama, yanlış anlaşılma
- misusage:hor kullanma, kötü davranma, yanlış kullanım
- misuse:hırpalamak, hor kullanma, hor kullanmak, kötüye kullanma, kötüye kullanmak, suistimal, suistimal etmek, yanlış kullanma, yanlış kullanmak
- mite:akar, böcekçik, çocuk, kuruş, mayt, ufacık şey, zerre
- miter:açıölçer, gönye, piskoposluk tacı
- mithridate:panzehir
- mitigable:azaltılabilir, hafifletilebilir, yatıştırılabilir
- mitigate:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigated:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigating:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigation:hafifletme
- mitosis:karyokinez
- mitrailleuse:makinalı tüfek, mitralyöz
- mitral:kâlp kapakçığına ait
- mitre:açıölçer, gönye, piskoposluk tacı
- mitt:beysbol eldiveni, boks eldiveni, eldiven, parmaksız eldiven
- mitten:eldiven, tek parmaklı eldiven
- mittens:eldiven, tek parmaklı eldiven
- mittimus:görevden alma, hapis cezası ilamı, memuriyetten çıkarma
- mity:kurtlu, maytlı
- mitzvah:sevap, sünnet
- mix:karışıklık, karışım, karışma, karışmak, karıştırma, karıştırmak, katmak, kaynaşmak, melezlemek, uyuşmak
- mixable:karıştırılabilir
- mixed:karışık, karışmış, karma, katışık, melez
- mixer:karıştırıcı, mikser, sokulgan kimse, sosyal kimse, tanışma toplantısı
- mixing:karışma, karıştıran, karıştırma, karma
- mixture:karışım, karışma, karıştırma, kaynaşma
- mixup:anlaşmazlık, karışıklık
- mizen:mizana direği, mizana yelkeni
- mizzen:mizana direği, mizana yelkeni
- mnemonic:hafıza, hafıza geliştiren, hatırlatıcı ipucu
- moa:moa, yeni zelanda devekuşu
- moan:inilti, inlemek
- moaning:inilti, inleme, sızlanan
- moat:hendek, kale hendeği, kale hendeği ile kuşatmak
- moated:kale hendeği ile kuşatılmış
- mob:ayaktakımı, çete, halk tabakası, izdiham, kalabalık, toplanmak, topluca saldırmak
- mobbed:toplanmak, topluca saldırmak
- mobbing:toplanmak, topluca saldırmak
- mobile:akışkan, değişken, dengede hareket düzeni, gezici, hareketli, oynak, seyyar, yer değiştirebilen
- mobilise:hareketlendirmek, seferber etmek, silâh altına almak
- mobility:akışkanlık, değişkenlik, hareketlilik
- mobilization:seferberlik
- mobilize:hareketlendirmek, seferber etmek, silâh altına almak
- mobilized:seferber
- mobocracy:avam daresi, halk yönetimi
- mobster:gangster, haydut
- mobsters:gangster, haydut
- moccasin:kızılderili çarığı, mokasen, zehirli suyılanı
- moccasins:kızılderili çarığı, mokasen, zehirli suyılanı
- mocha:kahve, koyun derisi, moha limanı
- mock:alay, alay etmek, alay konusu, kalp, maskaralık, sahte, taklit, taklit etmek
- mocked:alay etmek, taklit etmek
- mocker:alaycı kimse
- mockery:alay, alay edilecek şey, taklit
- mocking:alaycı
- mockingbird:alaycı kuş
- mod:şık
- modal:kip, makam, şekilsel, tipik
- modality:şekil, tarz, yöntem
- mode:biçim, kip, makam, moda, tarz, tipik değer, üslup, yöntem
- model:biçimlendirmek, kalıbını çıkarmak, kalıp, manken, model, model yapmak, modellik etmek, numune, örneğe göre yapmak, örnek, örnek olan
- modeled:biçimlendirmek, kalıbını çıkarmak, model yapmak, modellik etmek, örneğe göre yapmak
- modeler:model ressamı, modelci
- modeling:biçimlendirme, modelini yapma
- modelling:biçimlendirme, modelini yapma
- modem:modem
- moderate:başkanlık etmek, hafifletmek, ılıman, ılımlı, ılımlı kimse, makul, ölçülü, orta, yatıştırmak, yumuşamak, yumuşatmak
- moderately:az çok, ılımlı olarak
- moderateness:ılımlılık
- moderating:başkanlık etmek, hafifletmek, yatıştırmak, yumuşamak, yumuşatmak
- moderation:ılım, ılımlılık, ölçülü olma, ölçülülük
- moderator:arabulucu, başkan, ılımlayıcı
- modern:bugünkü, çağcıl, çağdaş, modern, modern kimse
- modernisation:yenileştirme
- modernise:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernised:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernism:modernlik, yenilikçilik
- modernist:yenilikçi
- modernity:çağdaşlık, modernlik
- modernization:yenileştirme
- modernize:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernized:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernizing:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernness:çağcıllık, modernlik
- modest:alçakgönüllü, gösterişsiz, ılımlı, mütevazi, namuslu
- modestly:alçakgönüllülükle, mütevazi olarak
- modesty:alçakgönüllülük, gösterişsizlik, iffet, ılımlılık, tevazu
- modicum:az miktar, biraz
- modification:değişiklik, değiştirme
- modifications:değişiklik, değiştirme
- modified:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modifier:değiştiren şey, niteleyici, tamamlayıcı
- modify:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modifying:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modish:modaya uygun, son moda
- modishly:modaya uygun olarak
- modishness:modaya uygunluk
- modiste:kadın giyim mağazası sahibi, mağazacı
- modulate:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulates:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulating:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulation:geçiş, hafifletme, modülasyon
- module:esas kısım, kapsül, kip, modül
- modules:esas kısım, kapsül, kip, modül
- modulus:modül
- modus:tarz, usul, yöntem
- mogul:önemli adam, yük lokomotifi
- mohair:moher, tiftik
- mohammed:hazreti muhammed, muhammed
- mohammedan:müslüman
- mohammedanism:islamiyet, müslümanlık
- moiety:hisse, parça, pay, yarı
- moil:ağır iş, didinmek, kargaşa, karmaşa, uğraşmak
- moire:hare, hareli, hareli kumaş
- moiré:hare, hareli, hareli kumaş
- moist:ıslak, nemli, rutubetli, sulu
- moisten:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moistened:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moistening:nemlendirme
- moistness:nemlilik, rutubet
- moisture:ıslaklık, nem, rutubet
- moisturiser:krem, nemlendirici
- moisturize:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moisturizer:krem, nemlendirici
- moisturizing:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moither:endişeli olmak, şaşırtmak
- molar:azıdişi, kitleye ait, öğütücü, öğütücü diş
- molasses:melas, şeker tortusu
- mold:biçimlendirmek, gübreli toprak, humuslu toprak, kalıba dökmek, kalıp, küf, küflendirmek, küflenmek, şekil, şekil vermek, yapı, yaradılış
- moldavian:buğdan, buğdanlı
- moldboard:saban demiri
- molded:biçimlendirmek, kalıba dökmek, küflendirmek, küflenmek, şekil vermek
- molder:biçimlendirici, çürümek, çürütmek, dökmeci, dökülmek, kalıpçı, şekillendirici
- moldering:çürümek, çürütmek, dökülmek
- moldiness:küf, küflü olma, küflülük
- molding:döküm, kalıp yapma, korniş, pervaz, süsleme
- moldy:küflenmiş, küflü
- mole:ben, dalgakıran, grammolekül, köstebek, mendirek, mol
- molecular:moleküler, moleküllü
- molecule:molekül, zerre
- molecules:molekül, zerre
- molehill:köstebek yuvası, önemsiz şey
- moleskin:köstebek derisi, pamuklu kadife
- molest:elle rahatsız etmek, sarkıntılık etmek, taciz etmek
- molestation:sarkıntılık, taciz
- molested:elle rahatsız etmek, sarkıntılık etmek, taciz etmek
- moll:fahişe, gangsterin sevgilisi, orospu
- mollification:dindirme, teskin, yatıştırma
- mollify:gönlünü almak, yatıştırmak, yumuşatmak
- mollifying:gönlünü almak, yatıştırmak, yumuşatmak
- mollusc:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- molluscs:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- mollusk:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- mollusks:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- molly:hanım evlâdı, muhallebi çocuğu
- mollycoddle:hanım evlâdı, muhallebi çocuğu, üstüne titremek
- mollycoddled:üstüne titremek
- moloch:dikenli kertenkele
- molt:deri değiştirme, deri değiştirmek, tüy dökme, tüy dökmek
- molten:dökme, erimiş
- molting:deri değiştirme, tüy dökme
- molto:çok
- molybdenum:molibden
- mom:anne
- moment:an, moment, nüfuz, önem
- momentarily:anlık olarak, bir an için, geçici olarak
- momentary:anlık, bir an süren, geçici
- momently:bir an için, bir anlık, her an
- momentous:ciddi, mühim, önemli
- momentously:cidden, önemle
- moments:an, moment, nüfuz, önem
- moment’s:an, moment, nüfuz, önem
- momentum:moment
- mon:pazartesi
- monacal:manastıra ait
- monachal:manastıra ait
- monad:atom, birim, monad, tek hücreli canlı, zerre
- monandrous:tek ercikli, tek kocalı
- monarch:hükümdar, kral, padişah
- monarchal:hükümdara uygun
- monarchic:krallık sistemine ait
- monarchical:krallık sistemine ait
- monarchist:kralcı, monarşi yanlısı
- monarchy:hükümdarlık, monarşi
- monasterial:manastır ile ilgili, manastıra ait
- monasteries:manastır
- monastery:manastır
- monastic:keşiş, manastıra ait, manastırda yaşayan
- monastical:manastıra ait
- monday:pazartesi
- monde:çevre, dünya
- mondial:bütün dünyaya ait, dünya çapında
- monecious:monoik, tek evcikli
- monetary:para, para ile ilgili, parasal
- monetize:para olarak tedavüle koymak
- money:mangır, nakit, para, tıkır
- moneybag:para çuvalı, para torbası
- moneybox:kumbara
- moneychanger:sarraf
- moneyed:paralı, zengin
- moneylender:faizci, tefeci
- moneylending:faizcilik
- moneyless:parasız
- moneymaker:çok para getiren
- moneymaking:para kazanma, para yapma
- monger:satıcı, tacir, tüccar
- mongol:moğol
- mongolian:moğol, moğolca
- mongoose:firavun faresi
- mongrel:kırma, melez, melez hayvan, melez köpek
- monied:paralı, zengin
- monies:mangır, nakit, para, tıkır
- moniker:ad, isim, lakap
- monism:bircilik, monizm
- monition:ihbarname, ihtar, ikaz, uyarı
- monitor:ekran, etobur kertenkele, gözlemci öğrenci, gözleme, gözlemek, izleme tertibatı, izlemek, monitor, varan
- monitorize:görüntülemek, izlemek
- monitors:ekran, etobur kertenkele, gözlemci öğrenci, gözleme, gözlemek, izleme tertibatı, izlemek, monitor, varan
- monk:inzivaya çekilmiş kimse, keşiş, papaz, rahip
- monkey:kurcalamak, maymun, oynamak, şahmerdan başı
- monkeyshines:dürüst olmayan hareketler, şaka
- monkfish:kelerbalığı, maymunbalığı
- monkhood:keşişler, keşişlik
- monkshood:boğanotu, kaplanboğan
- mono:bir, mono, tek
- monochromatic:tek renkli
- monochrome:tek renkli resim
- monocle:monokl, tek gözlük
- monocotyledon:monokotiledon, tek çenekli bitki
- monocular:tek göz ile kullanılan, tek gözlü
- monody:ses aynılığı, tek sesli mersiye, tek sesli şarkı
- monogamist:tek eşli kimse
- monogram:baş harflerle yapılan desen, monogram, yaptırmak
- monograph:monografi, tek bir konuyu inceleyen yazı
- monogynous:tek karılı, tek pistilli
- monohydrate:tek su moleküllü bileşik
- monokini:tek parça bikini
- monolith:tek parça anıt, yekpare dikme
- monolithic:tek taştan yapılmış, yekpare
- monologue:monolog
- monomania:sabit fikir, sabit fikirlilik, saplantı
- monomaniac:sabit fikirli tip, saplantısı olan kimse
- monomial:tek kelimeden oluşan, tek terimli
- monomolecular:tek molekül kalınlığında
- monophthong:tek sesli
- monoplane:tek kanatlı uçak
- monopolise:tekel altına almak, tekeline almak
- monopolist:tekelci
- monopolistic:tekelci, tekele ait
- monopolize:tekel altına almak, tekeline almak
- monopoly:tekel
- monorail:tek ray, tek raylı demiryolu
- monosyllabic:tek heceli
- monosyllable:tek heceli kelime
- monotheism:monoteizm, tektanrıcılık
- monotheist:tektanrıcı kimse
- monotheistic:tek tanrıcılıkla ilgili
- monotone:monoton, monoton ses, monoton şey, monotonluk, tekdüze
- monotonous:monoton, tekdüze
- monotonously:monoton bir biçimde
- monotony:monotonluk, tekdüzelik, yeknesaklık
- monotype:monotip, tek tip
- monoxide:monoksit
- monsieur:bay, bey, mösyö
- monsoon:mevsim rüzgârı, muson
- monster:canavar, dev, kocaman, ucube
- monstrosity:canavar, canavarlık
- monstrous:azman, canavar gibi, korkunç
- monstrously:canavarca
- montage:montaj
- montane:dağ, dağlarla ilgili
- monte:ispanyol kâğıt oyunu
- month:ay
- monthlies:aylık dergi
- monthly:ayda bir, ayda bir olan, aylık, aylık dergi
- monument:abide, anıt
- monumental:anıtsal, devasa, heybetli
- monumentally:heybetle
- monuments:abide, anıt
- moo:böğürme, böğürmek
- mooch:aptal aptal dolaşmak, aşırmak, beleşe konmak, çalmak
- mood:hava, kip, ruh hali
- moodiness:aksilik, huysuzluk
- moods:aksilik, gıcıklık, kıllık, terslik
- moody:aksi, bunalım, dengesiz, huysuz, karamsar kimse, kıl
- mooing:böğürme
- moon:ay, dalgın dalgın dolaşmak, kamer, mehtap
- mooneyed:gece körü, gözleri faltaşı gibi
- moonless:aysız
- moonlight:ay ışığı, mehtap
- moonlighting:ek iş olarak gece çalışma, ikinci işte çalışma
- moonlit:mehtapta olan
- moonrise:ayın doğuşu
- moonrock:aydan alınmış kaya parçası, aytaşı
- moons:ay, dalgın dalgın dolaşmak, kamer, mehtap
- moonset:ayın batışı
- moonshine:ay ışığı, boş lâf, kaçak içki, mehtap, saçmalık
- moonshot:aya yolculuk
- moonstone:aytaşı
- moonstruck:çılgın
- moonwalk:ayda yürüyüş
- moony:ay gibi, ay ışıklı, dalgın
- moor:bozkır, demir atmak, demirlemek, kır, palamarla bağlamak
- moorage:demir atma, gemi bağlama yeri
- moored:demir atmak, demirlemek, palamarla bağlamak
- moorfowl:orman tavuğu
- mooring:demir yeri
- moorings:gemi bağlama yeri, palamar, şamandıra
- moorish:fas’a ait
- moorland:bozkır, kır
- moors:dubalar, palamar, şamandıralar
- moose:amerika geyiği, kanada geyiği
- moot:münazara, tartışılabilir, tartışma, tartışmak, tartışmalı
- mooting:tartışmak
- mop:iplik paspas, karışık saç, paspas, paspaslamak, surat ekşitme, suratını ekşitmek, yüz buruşturma, yüzünü buruşturmak
- mope:canı sıkkın olmak, sıkıcı tip, sıkmak, üzgün olmak, üzmek
- moped:moped, motosiklet
- mopes:dert, sıkıntı, tasa, üzüntü
- moping:canı sıkkın olmak, sıkmak, üzgün olmak, üzmek
- mopish:gamlı, kasvetli
- moppet:çocuk
- mopping:paspaslamak, suratını ekşitmek, yüzünü buruşturmak
- moquette:yünlü kadife döşemelik kumaş, yünlü kadife halı
- moraine:buzultaş, moren
- moral:ahlâk dersi, ahlâki, ahlâklı, dürüst, kıssadan hisse, manevi, medeni cesaret, törel
- morale:manevi güç, maneviyat, moral
- moralist:ahlâkçı, törebilimci
- morality:ahlâk, törellik
- moralization:ahlâk yönünden değerlendirme
- moralize:ahlâk dersi vermek, ahlâk öğretmek
- moralizing:ahlâk dersi vermek, ahlâk öğretmek
- morally:ahlâkça, manevi olarak
- morals:ahlâk, ders, özdeyiş, töre
- morass:batak, bataklık, sazlık
- moratorium:borçların ertelenmesi, moratoryum
- moratory:borçları erteleyen
- moray:murana
- morbid:hastalıklı, marazi, marazi şeylere ilgi duyan
- morbidity:hastalıklılık
- morbidly:marazi olarak
- morbidness:hastalık oranı, marazi şeylere aşırı ilgi
- mordacious:alaycı, iğneleyici, iğneli, keskin
- mordacity:keskinlik
- mordant:bakır oymacılığı ilacı, dokunaklı, içe işleyen, içine işleyen, iğneleyici, iğneli, renk sabitleştirici, renk sabitleştirici ilaç
- mordent:melodi süsleme türü, mordan
- more:bir kat daha, çok, daha, daha çok, daha fazla, fazla şey, fazlalık
- :biraz daha.
- moreen:bir tür kumaş
- morel:kuzumantarı, siyah mantar
- morello:vişne
- moreover:bir de, bundan başka, dahası, diğer taraftan, üstelik
- mores:adetler, gelenekler, töreler
- moresque:fas, mağribi
- morganatic:dengi dengine olmayan
- morgue:morg
- moribund:can çekişen, ölmek üzere
- morion:miğfer
- morn:sabah, yarın
- morning:başlangıç, sabah
- moro:filipinli müslüman
- moroccan:fas, faslı
- morocco:fas
- moron:geri zekâlı, moron
- moronic:geri zekâlı gibi
- morose:asık suratlı, somurtkan, suratsız
- moroseness:suratsızlık
- morosity:somurtkanlık
- morpheme:morfem
- morpheus:morfeus, rüya tanrısı
- morphia:morfin
- morphine:morfin
- morphological:morfolojik
- morphology:morfoloji, şekilbilim
- morris:bahar dansı
- morrow:ertesi gün, sabah, yarın
- morse:mors
- morsel:lokma, parça
- morsels:lokma, parça
- mortal:fani, insan, öldürücü, ölüm, ölümcül, ölümlü
- mortality:insanlık, insanoğlu, ölüm oranı, ölümlülük
- mortally:ciddi, dehşetle, ölecek şekilde
- mortals:insan, ölümlü
- mortar:harç, harç ile sıvamak, havan, sıva yapmak
- mortarboard:harç tahtası, kep, üniversite mezuniyet kepi
- mortared:harç ile sıvamak, sıva yapmak
- mortgage:ipotek, ipotek etmek, rehin
- mortgaged:ipotekli
- mortgagee:ipotek yapan alacak sahibi
- mortgager:ipotek ettiren borçlu
- mortgages:ipotek, ipotek etmek, rehin
- mortgaging:rehin vermek
- mortgagor:ipotek ettiren borçlu
- mortice:delik, yuva, zıvana
- mortician:cenaze kaldırıcısı
- mortification:aşağılama, kangren, onuru kırılma
- mortified:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortify:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortifying:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortise:delik, yuva, zıvana, zıvana açmak
- mortuary:morg, ölüm, ölüme ait
- mosaic:mozaik
- moses:musa
- mosey:ayrılmak, dolaşmak, gezinmek
- moslem:islam, müslüman
- mosque:cami, mescit
- mosquito:sivrisinek
- mosquitoes:sivrisinek
- moss:bataklık, karayosun, liken, yosun
- mossback:örümcek kafalı kimse, yosun kaplı balık, yosun kaplı yaşlı kaplumbağa
- mosstrooper:bataklık eşkiyası
- mossy:yosunlu
- most:çoğu, en, en çok, en fazla, en fazla miktar, en fazlası, pek çok
- mostly:başlıca, çoğunlukla, genelde
- mot:nükte
- mote:toz tanesi, zerre
- motel:motel
- motet:müziksiz çok sesli ilahi
- moth:güve, pervane
- mothball:naftalin topu, vakumlu plastik kılıf
- motheaten:eski püskü, güve yemiş
- mother:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- motherhood:analık, annelik
- motherinlaw:kayınvalide, kaynana
- motherland:memleket, vatan
- motherless:anasız, annesiz, öksüz
- motherlike:ana gibi, anne gibi
- motherly:ana gibi
- motherofpearl:sedef
- mothers:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- mother’s:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- moths:pulkanatlılar
- mothy:güve dolu, güveli
- motif:motif, örge
- motile:hareket edebilen, kendiliğinden hareket eden
- motion:devinim, el ile işaret etmek, hareket, önerge, teklif
- motionless:hareketsiz
- motivate:hareket ettirmek, motive etmek
- motivated:hareket ettirmek, motive etmek
- motivating:hareket ettirmek, motive etmek
- motivation:dürtü, güdü, hareket ettirme, motivasyon
- motive:âmil, dürtü, güdü, hareket ettirici, neden
- motivity:hareket kuvveti, tahrik kuvveti
- motley:çeşit çeşit, karışık, rengârenk, rengârenk giysi, renk renk, uyumsuz karışım
- motor:araba, arabayla götürmek, hareket ettirici, makina, motor, otomobil, otomobille gitmek
- motorbike:motosiklet
- motorboat:motorbot, motorlu tekne
- motorbus:otobüs
- motorcade:konvoy
- motorcar:araba, otomobil
- motorcycle:motosiklet
- motored:arabayla götürmek, otomobille gitmek
- motorine:motor yağı
- motoring:arabayla götürmek, otomobille gitmek
- motorist:araba kullanan kimse, otomobil kullanan kimse
- motorize:motor takmak, motorize etmek
- motorized:motor takmak, motorize etmek
- motors:araba, arabayla götürmek, makina, motor, otomobil, otomobille gitmek
- motorway:asfalt, ekspres yol, karayolu, otoban, otoyol
- motorways:asfalt, ekspres yol, karayolu, otoban, otoyol
- motte:höyük
- mottle:benek, beneklemek, leke, lekelemek
- mottled:alacalı, benekli
- mottling:benek, beneklemek, leke, lekelemek
- motto:arma simgesi, özlü söz, parola, vecize
- moufflon:muflon, yabani koyun
- mouflon:muflon, yabani koyun
- moujik:mujik, rus köylüsü
- mould:biçimlendirmek, gübreli toprak, humuslu toprak, kalıba dökmek, kalıp, küf, küflendirmek, küflenmek, şekil, şekil vermek, yapı, yaradılış
- mouldboard:saban demiri
- moulder:biçimlendirici, çürümek, çürütmek, dökmeci, dökülmek, kalıpçı, şekillendirici
- mouldiness:küf, küflü olma, küflülük
- moulding:döküm, kalıp yapma, korniş, pervaz, süsleme
- mouldy:küflenmiş, küflü
- moult:deri değiştirme, deri değiştirmek, tüy dökme, tüy dökmek
- moulting:deri değiştirme, tüy dökme
- mound:öbek, tepecik, tepecikler yapmak, toprak yığını, tümsek, tümsek yapmak, yığın
- mount:altlık, bindirmek, binek hayvanı, binmek, çerçeve, çerçevelemek, çıkmak, dağ, dayanak, düzenlemek, monte etmek, oturtmak, tepe, üzerine çıkmak, üzerine yerleştirmek
- mountain:dağ
- mountainee:dağa tırmanmak, dağcı, dağlı
- mountaineer:dağa tırmanmak, dağcı, dağlı
- mountaineering:dağcılık
- mountainous:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountainy:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountanious:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountebank:şarlatan
- mounted:atlı, binmiş, kakma, mukavvaya yapıştırılmış, takılı
- mountie:atlı polis
- mounting:altlık, binme, destek, montaj
- mourn:ağlamak, matem tutmak, yas tutmak
- mourner:matemli kimse, yaslı kimse
- mournful:hazin, kederli, yaslı
- mournfully:kederle
- mourning:acılı, ağıt, karalar, matem, matem elbisesi, yas
- mouse:fare, fare avlamak, fare tutmak, mouse, sıçan
- mousehole:fare deliği
- mouseleum:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mouser:avcı kedi
- mousetrap:fare kapanı, kalitesiz peynir
- mousey:çekingen, fare gibi, mahçup, ürkek
- mousse:çırpılmış tatlı krema, köpük, saç köpüğü
- moustache:bıyık
- mousturizing:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- mousy:çekingen, fare gibi, mahçup, ürkek
- mouth:ağız, dudak bükmek, geme alıştırmak, haliç, surat asma, tane tane söylemek
- mouthed:ağızlı
- mouthful:ağız dolusu, lokma, söylemesi zor kelime
- mouthiness:gevezelik
- mouthpiece:ağızlık, avukat, sözcü
- mouthwash:gargara
- mouthy:ağzı kalabalık, geveze
- mouton:işlenmiş koyun derisi
- movable:menkul, oynatılabilir, taşınabilir
- movables:menkul eşya
- move:hamle, hareket, hareket etmek, ilerlemek, kımıldamak, kımıldatmak, kıpırdamak, kıpırdanmak, kıpırdatmak, nakil, oynama, oynama sırası, oynamak, oynatmak, tahrik etmek, taşınma, taşınmak, teklif etmek, yer değiştirmek
- moveable:taşınır
- moved:etkilenmiş
- movement:akım, bağırsakların çalışması, hareket, işleme, manevra
- movements:akım, bağırsakların çalışması, hareket, işleme, manevra
- mover:hareket ettirici, nakliyeci, taşıyıcı
- movie:film, sinema
- movies:filmler, sinema
- moving:dokunaklı, etkili, hareket eden, hareket etme, hareketli, oynama, taşınma
- movingly:dokunaklı olarak
- mow:biçmek, ekin yığını, ot yığını
- mower:makineli tüfek, orakçı, tırpancı
- mowing:biçmek
- mown:biçmek
- mr:bay, bey, beyefendi
- :bay, bey, beyefendi
- mrs:bayan, hanım
- :bayan, hanım
- ms:bayan, hanım
- :bayan, hanım
- much:çok, çok şey, çokça, fazla, fazlaca, hayli, hemen hemen, önemli şey, pek
- muchness:çokluk
- mucilage:zamk
- mucilaginous:yapışkan, zamk gibi, zamklı
- muck:çamur, gübre, gübrelemek, pisletmek, pislik
- mucker:ağır düşüş, kaba adam, kaba kimse
- muckheap:gübre yığını
- mucking:gübrelemek, pisletmek
- muckle:büyük miktar, çok miktar
- muckrake:rezaletleri ortaya çıkarmak, skandal çıkaran araştırmacı
- mucky:pis
- mucoid:sümüksü
- mucous:balgam gibi, balgamlı, sümüklü
- mucus:balgam, sümük
- mud:çamur
- mudbath:çamur banyosu
- muddied:bulandırmak, çamurlamak
- muddiness:bulanıklık, çamurluluk
- muddle:becerememek, karışık şey, karışıklık, karıştırmak, şaşkınlık, sersemlik, yüzüne gözüne bulaştırmak
- muddled:becerememek, karıştırmak, yüzüne gözüne bulaştırmak
- muddleheaded:sersem
- muddling:sersemleyici
- muddy:anlaşılması zor, bulandırmak, bulanık, çamurlamak, çamurlu
- mudguard:çamurluk
- mudslide:toprak kayması
- mudslinger:çamur atan kimse
- mudslinging:çamur atma
- muff:acemice iş yapmak, acemilik, becerememek, beceriksizlik, boru bileziği, el kürkü, manşon
- muffin:çörek, kek
- muffle:sarınacak şey, sarınmak, sesi boğmak
- muffled:örtülü
- muffler:atkı, susturucu
- muffling:sarınmak, sesi boğmak
- mufti:müftü, sivil elbise
- mug:bardak, çok çalışmak, enayi, eşkıya, fotoğrafını çekmek, herif, inek, ineklemek, komik mimikler yapmak, kulplu bardak, kupa, maymunluk etmek, surat etme, zevzeklik etmek
- mugger:haydut, hint timsahı, soyguncu
- mugginess:bunaltı, sıcak ve rutubetlilik
- mugging:gasp olayı, saldırıp soyma
- muggins:ahmak, enayi
- muggy:bunaltıcı, kapalı, nemli, sıcak ve rutubetli
- mugs:bardak, çok çalışmak, enayi, eşkıya, fotoğrafını çekmek, herif, inek, ineklemek, komik mimikler yapmak, kulplu bardak, kupa, maymunluk etmek, surat etme, zevzeklik etmek
- mugwort:pelin
- mugwump:asi, bağımsız üye, kendini beğenmiş
- mujik:mujik, rus köylüsü
- mulatto:melez, melez tenli, zenci melezi, zenci-beyaz melezi
- mulberry:dut, dut ağacı
- mulch:kuru otla örtmek, saman örtüsü
- mulct:çarpmak, mahrum etmek, para cezası, para cezası vermek, para koparmak
- mule:inatçı, ip eğirme makinesi, katır, terlik, traktör
- mules:inatçı, ip eğirme makinesi, katır, terlik, traktör
- muleteer:katırcı
- muley:boynuzsuz
- muliebrity:kadınlık
- mulish:inatçı, katır gibi
- mulishly:inatla
- mulishness:inatçılık
- mull:ince muslin, organdi, şarabı baharatla kaynatmak
- mullah:molla
- mullberry:dut, dut ağacı
- mullein:sığırkuyruğu
- muller:havan
- mullet:tekir
- mulling:şarabı baharatla kaynatmak
- mullock:çöp
- multangular:çok açılı
- multi:çok
- multicellular:çok hücreli
- multicolored:alacalı, çok renkli, rengârenk, renk renk
- multicoloured:alacalı, çok renkli, rengârenk, renk renk
- multidimensional:çok boyutlu
- multifarious:çeşit çeşit, çeşitli
- multiform:çok şekilli, çokbiçimli
- multilateral:çok kenarlı, çok uluslu, çok yanlı
- multileteral:çok kenarlı, çok uluslu, çok yanlı
- multilingual:çok dil bilen, çok dilli
- multimedia:multimedya
- multimillionaire:multimilyoner
- multinational:çok uluslu
- multiphase:çok fazlı, çok safhalı
- multiple:birçok, çoklu, kat, katlı, katsayı
- multiplex:çok kısımlı, kat kat, katmerli
- multiplicand:çarpılan
- multiplication:çarpma, çoğalma, çoğaltma
- multiplier:çarpan
- multiply:çarpmak, çoğalmak, çoğaltmak, türemek
- multipurpose:çok amaçlı, çok işlevli
- multiracial:çok ırklı
- multistorey:çok katlı
- multitude:çokluk, izdiham, kalabalık
- multitudinous:çok, kalabalık
- mum:anne, dilsiz oyunu oynamak, hanımefendi, kasımpatı, maske ile oynamak, sessiz, tatlı bir tür bira
- mum!:sus!
- mumble:geveleme, gevelemek, mırıldamak, mırıltı
- mumbled:gevelemek, mırıldamak
- mumbling:mırıldama
- mummer:maskara, maskeli oyuncu
- mummery:maskaralık, maskeli oyun
- mummification:mumyalama, mumyalanma
- mummify:mumyalamak
- mummy:anne, mumya
- mump:dilenmek, mırıldanmak, somurtmak
- munch:hart hurt çiğnemek, katur kutur yemek, sesli yemek
- munching:hart hurt çiğnemek, katur kutur yemek, sesli yemek
- mundane:dünyasal, dünyevi, olağan
- munich:münih
- municipal:belediyeye ait
- municipality:belediye
- munificence:cömertlik, eli açıklık
- munificent:cömert, eli açık
- munificently:cömertçe
- muniment:belge, senet
- muniments:arşiv, belgeler, evraklar
- munition:levazım, savaş malzemeleri, savaş malzemesi sağlamak
- munitions:cephane
- munution:levazım, savaş malzemeleri, savaş malzemesi sağlamak
- mural:duvar, duvar resmi
- murder:adam öldürme, bozmak, cinayet, cinayet işlemek, kasten öldürmek, öldürme, öldürmek
- murdered:öldürülmüş
- murderer:cani, katil
- murderess:katil
- murdering:bozmak, cinayet işlemek, kasten öldürmek, öldürmek
- murderous:öldürücü, ölüm saçan
- murderously:öldürecek gibi
- mure:hapsetmek
- murine:fare gibi, faregillere ait
- murk:karanlık, kasvet
- murky:bulanık, bulutlu, kapalı, karanlık, şüpheli
- murmur:çağıldamak, çağıltı, hırıltı, homurdanmak, homurtu, mırıldanmak, mırıltı, söylenme, söylenmek, uğuldamak
- murmured:çağıldamak, homurdanmak, mırıldanmak, söylenmek, uğuldamak
- murmuring:çağlama
- murphy:murphy, patates
- murrain:lanet, salgın hastalık
- muscadine:misket, misket şarabı, misket üzümü
- muscat:misket şarabı, misket üzümü
- muscatel:misket şarabı, misket üzümü
- muscle:adale, kas, kas gücü
- muscled:adaleli, kaslı
- muscles:kaslar
- muscovado:esmer şeker, ham şeker
- muscovite:mika, moskof, rus
- muscovy:rusya
- muscular:adaleli, kas, kaslı, kuvvetli
- muscularity:kaslılık
- musculature:kas sistemi
- muse:dalmak, düşünceye dalmak, ilham perisi, müz, şiir tanrıçası
- museum:müze
- museums:müze
- mush:aşırı duygusallık, köpek kızağına binmek, lapa, pelte
- mushroom:mantar, mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushroomed:mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushrooming:mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushrooms:mantar, mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushy:aşırı duygusal, lapa gibi
- music:musiki, müzik
- musical:müziğe ait, müzikal, müzikli, müzikli oyun, müziksever
- musician:çalgıcı, müzisyen
- musicians:çalgıcı, müzisyen
- musk:misk, misk otu
- muskeg:bataklık
- musket:misket tüfeği
- musketeer:silâhşör
- muskmelon:kavun, kokulu kavun
- muskrat:misk sıçanı
- muskrose:misk gülü
- muslim:islâm, müslüman
- muslims:müslüman
- muslin:muslin
- musquash:misk sıçanı
- muss:bozmak, buruşturmak, düzensizlik, kargaşa, karışıklık, karıştırmak
- mussed:bozmak, buruşturmak, karıştırmak
- mussel:midye
- mussulman:müslüman
- mussy:buruş buruş, karmakarışık, karman çorman
- must:gereklilik, kızgın fil, kızgınlık, kızmış, küf kokusu, küflülük, -malı, -meli, şart, şıra
- mustache:bıyık
- mustang:yabani at
- mustard:hardal, hardal bitkisi
- muster:toplam, toplamak, toplanma, toplanmak, yoklama için toplanma
- mustering:toplamak, toplanmak
- mustiness:köhnelik, küflülük
- musty:köhne, küf kokulu, küflenmiş, küflü
- mutable:değişebilir, değişken
- mutant:değişime uğramış, değişmiş, mutasyon geçirmiş
- mutate:değişmek
- mutated:değişmek
- mutation:değişim, dönüşüm, mutasyon
- mute:dilsiz, okunmayan harf, ses kısma düzeni, sesini kısmak, sessiz, surdin, surdin ile kısmak, suskun, yumuşatmak
- muted:sağır, sessiz
- mutely:sessizce
- muteness:dilsizlik, sessizlik
- mutilate:bozmak, kesip sakat bırakmak, sakatlamak
- mutilated:bozmak, kesip sakat bırakmak, sakatlamak
- mutilation:bozma, sakatlama
- mutineer:asi, isyancı
- mutinous:asi, isyancı, isyankâr
- mutiny:ayaklanma, ayaklanmak, başkaldırma, isyan, isyan etmek
- mutinying:ayaklanmak, isyan etmek
- mutism:dilsizlik, sessizlik
- mutt:ahmak, it, mankafa
- mutter:fısıldamak, fısıltı, homurdanma, homurdanmak, homurtu, mırıldamak, mırıldanmak, mırıltı
- muttered:fısıldamak, homurdanmak, mırıldamak, mırıldanmak
- muttering:fısıldama, homurdanan, mırıldanma
- mutton:koyun eti
- muttonhead:ahmak, kalın kafalı
- muttonheaded:ahmak, kalın kafalı
- mutual:iki taraflı, karşılıklı, müşterek, ortak
- mutuality:karşılıklı olma, mukabele
- mutually:karşılıklı olarak
- muzhik:mujik, rus köylüsü
- muzzily:sersem sersem
- muzzle:ağız, ağızlık, ağızlık takmak, ağzını bağlamak, hayvan burnu, top ağzı
- muzzy:ağır, kasvetli, sersem
- my:benim
- my!:hayret!, vay be!
- myalism:büyücülük
- mycology:mantarbilim
- myocarditis:kâlp kası iltihabı
- myocardium:kâlp kası
- myology:kasbilim
- myope:miyop
- myopia:miyopi, miyopluk
- myopic:miyop, uzağı göremeyen
- myopy:miyopi, miyopluk
- myosis:göz bebeğinin ufalanması
- myriad:çok büyük sayı, çok büyük sayıda, sayısız
- myriapod:çokayaklı böcek
- myrmidon:paralı köle, uşak
- myrrh:mür, sarı sakız
- myself:ben, bizzat, kendim
- mysteries:bilinmeyen, esrar, esrarengizlik, gizem, hikmet, muamma, sır
- mysterious:bilinmeyen, esrarengiz, esrarlı, gizemli
- mysteriously:anlaşılmaz biçimde, gizemli bir şekilde
- mystery:bilinmeyen, esrar, esrarengizlik, gizem, hikmet, muamma, sır
- mystic:gizemci, gizemli, mistik, sufi, tasavvufi
- mystical:esrarlı, tasavvufi
- mysticism:gizemcilik, mistisizm, tasavvuf
- mystification:aldatma, gizemli bir hava verme, şaşırtma
- mystified:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystify:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystifying:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystique:esrarlı hava, esrarlı ve etkili hüner
- myth:efsane, hayali şey, mit
- mythic:efsanevi, mitsi
- mythical:efsanevi, mitsi
- İNGİLİZCE:TÜRKÇE
- a.:master derecesi
- a.p.:harita, haritasını yapmak, plan, planlamak, surat
- e.t.u.:o.d.t.ü., orta doğu teknik üniversitesi
- ma:anne
- maam:efendim, hanımefendi, madam
- ma’am:efendim, hanımefendi, madam
- mac:oğlu, zade
- macabre:ölüme ait, ölümle ilgili, ürkütücü
- macadam:şose
- macadamize:şose yapmak
- macaroni:karmakarışık şey, makarna, züppe
- macaroon:acıbadem kurabiyesi
- macaw:amerika papağanı
- mace:gözyaşartıcı bomba sıvısı, gürz, küçük hindistan cevizi kabuğu, topuz, tören sopası
- macedonian:makedonya, makedonyalı
- macerate:ıslatarak yumuşatmak
- maceration:ıslanıp yumuşama
- machete:pala
- machiavellian:makyavelce, sinsi ve hilekâr
- machiavellianism:makyavelcilik
- machinate:dolap çevirmek, entrika çevirmek, kumpas kurmak
- machination:dolap, entrika
- machinations:dolap, entrika
- machine:makine, makine ile yapmak, mekanizma
- machined:makine ile yapmak
- machinegun:makineli tüfek, mitralyöz
- machinery:makinalar, mekanizma
- machining:makine ile yapmak
- machinist:makinist
- macintosh:yağmurluk
- mackintosh:yağmurluk
- mackle:bulanık basmak, bulanıklık, leke
- mackled:bulanık, lekeli
- macle:ikiz kristal
- macoroni:karmakarışık şey, makarna, züppe
- macro:büyük, makro, uzun
- macrocephalous:büyük beyinli
- macrocephaly:büyük beyinlilik, makrosefali
- macrocosm:evren, kâinat
- macroeconomics:genel ekonomi, makro-ekonomi
- macrograph:doğal boyutlu resim
- macron:uzatma işareti
- macroscopic:gözle görülebilir, makroskobik
- macula:benek, leke, nokta
- maculate:leke oluşturmak, lekelemek
- maculated:benekli, lekeli
- maculation:leke, lekelenme
- mad:azgın, çılgın, deli, kızgın, kudurmuş, kuduz, sinirli
- madagascarian:madagaskar
- madam:bayan, genelev patronu, madam
- madam!:bayan, genelev patronu, madam
- madame:bayan, hanımefendi, madam
- madcap:delifişek, delişmen, zıpır
- madden:deli etmek, delirtmek
- maddened:deli etmek, delirtmek
- maddening:çıldırtıcı, delirtici, sinirlendirici
- madder:kızılkök, kök boya
- made:garantili, üretilmiş, yapılmış
- mademoiselle:matmazel
- madhouse:akıl hastanesi, tımarhane
- madly:deli gibi, delice
- madman:deli
- madness:çılgınlık, cinnet, delilik
- madonna:meryemana
- madrid:madrid
- madwoman:deli
- madwort:deliotu
- maecenas:hami
- maelstrom:büyük girdap, yıkıcı güç
- maestro:maystro, orkestra şefi, üstâd
- mafia:mafya
- magazine:cephanelik, dergi, fişek haznesi, şarjör
- magazines:cephanelik, dergi, fişek haznesi, şarjör
- mage:sihirbaz
- magenta:morumsu kırmızı renk
- maggot:arzu, heves, kurtçuk, sinek kurdu
- maggoty:kurtlu
- magi:mecusiler
- magic:büyü, büyücülük, sihir, sihirbazlık
- magical:büyü gibi, büyülü, sihirsel
- magically:büyüleyerek, sihirle
- magician:büyücü, sihirbaz
- magisterial:amirane, hakim, hakime ait
- magistrate:adliye yüksek memuru, polis mahkemesi hakimi, sulh hakimi
- magistrates:adliye yüksek memuru, polis mahkemesi hakimi, sulh hakimi
- magma:macunsu bileşim, mağma
- magnanimity:alicenaplık, bağışlayıcık, yücelik
- magnanimous:asil ruhlu, bağışlayıcı, yüce
- magnate:ileri gelen, kodaman, patron
- magnesia:magnezyum oksit, manyezi
- magnesium:magnezyum
- magnet:magnet, mıknatıs
- magnetic:çekici, manyetik, mıknatıslı
- magnetism:cazibe, manyetizma, mıknatıslık
- magnetization:mıknatıslama
- magnetize:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magnetized:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magnetizing:çekmek, cezbetmek, mıknatıslamak
- magneto:manyeto
- magnets:magnet, mıknatıs
- magnific:muazzam, muhteşem
- magnifical:muazzam, muhteşem
- magnification:büyütme
- magnificence:azamet, görkem, ihtişam
- magnificent:azametli, görkemli, muhteşem, olağanüstü güzel, şahane
- magnified:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magnify:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magnifying:abartmak, büyütmek, göklere çıkarmak, övmek
- magniloquence:tumturaklı konuşma
- magniloquent:abartılı, büyük, mübâlâğalı
- magnitude:büyüklük, kadir, önem
- magnolia:manolya
- magnum:büyük şişe
- magpie:saksağan
- magus:rahip, yıldız falcısı
- magyar:macar, macarca
- mahaleb:mahleb
- maharajah:mihrace
- mahjong:çin dominosu
- mahlstick:ressam dayanma değneği
- mahogany:kızıl kahverengi, maun
- mahometan:müslüman
- mahometanism:müslümanlık
- mahout:fil seyisi, fil sürücüsü
- maid:bâkire, hizmetçi, hizmetçi kız, kız, temizlikçi kadın
- maidan:alan, meydan
- maiden:bakire, bâkire, el değmemiş, genç kız, ilk, kız, yeni
- maidenhair:baldırıkara otu
- maidenhead:bakir
- maidenhood:bakirelik, bekâret
- maidenly:kız gibi, mahçup
- maidservant:hizmetçi
- mail:örgü zırh, posta, postalamak, postaya vermek, zırh
- mailbag:posta çuvalı
- mailboat:posta vapuru
- mailbox:posta kutusu
- mailer:posta gemisi, posta makinesi
- mailing:postalamak, postaya vermek
- mailman:postacı
- maim:sakatlamak
- maimed:sakatlamak
- maiming:sakatlamak
- main:ana, ana boru, asıl, başlıca, belli başlı, deniz, esas, horoz dövüşü, kuvvet, okyanus, zor
- mainland:anakara
- mainline:ana hat
- mainly:başlıca, çoğu
- mainmast:ana direk
- mains:ana boru, deniz, horoz dövüşü, kuvvet, okyanus, zor
- mainsail:mayistra yelkeni
- mainspring:ana yay, baş neden, başlıca etken, esas sebep
- mainstay:ana istralya, dayanak noktası
- maintain:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- :bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintained:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintaining:bakmak, geçindirmek, korumak, sağlamak, sürdürmek
- maintenance:bakım, geçindirme, koruma, nafaka, onarım
- maisonette:küçük ev
- maisonnette:küçük ev
- maize:darı, mısır
- majestic:görkemli, haşmetli, heybetli, muhteşem
- majesty:görkem, haşmet, heybet, majeste
- major:başlıca, binbaşı, branş, büyük, konusunda uzmanlaşmak, majör, önemli, reşit kimse, yetişkin
- majordomo:başkâhya, kâhya
- majored:konusunda uzmanlaşmak
- majorette:bando önünde yürüyen kız
- majority:çoğunluk, ekseriyet, reşitlik, yetişkinlik
- majors:binbaşı, branş, konusunda uzmanlaşmak, majör, reşit kimse, yetişkin
- majuscule:büyük harf
- make:biçim, elde etmek, etmek, ilişki kurmak, kazanç, sağlamak, varmak, verim, yapı, yapılış şekli, yapmak, yaptırmak
- makebelieve:inanmış numarası, sahte, sahtekâr, samimi olmayan, yalandan inanma
- makefast:iskele babası, şamandıra
- makeover:yenilemek
- maker:bono imzalayan kimse, fail, yapan, yaratan
- makers:bono imzalayan kimse, fail, yapan, yaratan
- makes:biçim, elde etmek, etmek, ilişki kurmak, kazanç, sağlamak, varmak, verim, yapı, yapılış şekli, yapmak, yaptırmak
- makeshift:eğreti, geçici, geçici çözüm, geçici önlem, geçici önlem türünden
- makeup:bütünleme sınavı, düzen, düzenleme, makyaj, makyaj malzemesi, mizanplaj, süs, uydurma hikâye, yapı, yapım, yaradılış
- makeweight:fasulyeden oyuncu, önemsiz şey, ufak ilave
- making:başarı sebebi, etme, yapı, yapma
- makings:küçük kazançlar, malzeme, özellikler
- malachite:bakır taşı, malakit
- maladies:hastalık, illet
- maladjusted:uyum sağlamayan, uyumsuz
- maladjustment:uymama, uyumsuzluk
- maladministration:görevin aksatılması, kötü yönetim
- maladroit:beceriksiz, sakar
- maladroitness:sakarlık
- malady:hastalık, illet
- malaga:ispanya şarabı, malaga
- malagasy:madagaskar dili, madagaskarlı
- malaise:keyifsizlik, rahatsızlık
- malapert:arsız, arsız kimse, küstah, küstah tip
- malapropos:münasebetsiz, uygunsuz, uygunsuzca, yersiz
- malar:yanak, yanak kemiği
- malaria:malarya, sıtma
- malarial:sıtmalı
- malarious:sıtmalı
- malarkey:boş lâflar, saçma, saçmalık
- malawi:malawi
- malay:malaya, malaya dili, malayalı
- malcontent:hoşnutsuz, şikâyetçi, tatminsiz
- maldupays:vatan özlemi, yurt özlemi
- male:eril, erkek
- malediction:beddua, iftira, lanet, lanetleme
- malefactor:cani, kötülük eden kimse, suçlu
- malefic:muzır, zararlı
- maleficence:zarar
- maleficent:zararlı
- males:erkek
- malevolence:kin, kötü niyet
- malevolent:art niyetli, kindar, kötü niyetli, kötücül
- malfeasance:kötülük, kötüye kullanma, suistimal
- malfeasant:kötülük eden, kötülük eden kimse
- malformation:kusurluluk, sakatlık
- malformations:kusurluluk, sakatlık
- malformed:kusurlu, özürlü, sakat
- malfunction:işlev bozukluğu
- malfunctions:işlev bozukluğu
- malic:elma, elmadan yapılmış
- malice:fesat, garez, haset, kötü niyet, kötülük
- malicious:fena, hain, kötü niyetli, kötücül, şeytanca
- maliciously:art niyetle, inadına, kasten, kötü niyetle
- malign:çamur atmak, dil uzatmak, habis, iftira etmek, kötü, kötücül
- malignancy:habis tümör, habislik
- malignant:habis, kötü niyetli, kötücül, zarar verici
- maligned:çamur atmak, dil uzatmak, iftira etmek
- maligner:iftiracı
- malignity:derin nefret, habislik, kin, kötülük
- malinger:hasta numarası yapmak
- malingerer:hasta rolü yapan kimse, numaradan hasta
- malingering:hasta numarası yapmak
- mall:ağaçlı yol, alışveriş merkezi, dövmek, mesire, tokmak, tokmaklamak, vurmak
- mallard:yaban ördeği, yeşilbaş
- malleability:dövülebilirlik, yumuşaklık
- malleable:dövülebilir, tokmaklanabilir, uysal, yumuşak
- mallemuck:fırtına kuşu, kutup fırtına kuşu
- mallet:çekiç, tokmak
- malleus:çekiç kemiği
- mallow:ebegümeci
- malmsey:tatlı yunan şarabı
- malnutrion:beslenme bozukluğu, gıdasızlık, yetersiz beslenme
- malnutrition:beslenme bozukluğu, gıdasızlık, yetersiz beslenme
- malodorous:kötü kokulu, pis kokulu
- malpractice:görevi kötüye kullanma, yanlış tedavi, yolsuzluk
- malpractise:görevi kötüye kullanma, yanlış tedavi, yolsuzluk
- malt:malt, malt yapmak, maltlaştırmak
- malted:malt yapmak, maltlaştırmak
- maltha:katranlı harç
- maltose:maltoz
- maltreat:eziyet etmek, hırpalamak, kötü davranmak
- maltreated:eziyet etmek, hırpalamak, kötü davranmak
- maltreatment:eziyet, hırpalama, kötü davranma
- maltster:maltçı
- malvaceous:ebegümecigillerden
- malversation:kötüye kullanma, rüşvet yeme, zimmete geçirme
- mam:anne
- mama:anne
- mamasan:hanım
- mambo:mambo
- mameluke:köle, memluk, mısır köle sınıfı
- mamilla:meme
- mamma:anne, meme
- mammal:memeli
- mammalian:memeli
- mammalogy:memeliler bilim dalı
- mammals:memeli
- mammiferous:memeli
- mammilla:meme, meme şeklinde organ
- mammillary:göğüs, memelere ait
- mammon:hırs, ihtiras, kötü yola sevkeden servet, servet tanrısı
- mammoth:dev gibi, kocaman, mamut
- mammy:anne, zenci dadı
- man:adam, adam atamak, adam yerleştirmek, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- man!:adam, adam atamak, adam yerleştirmek, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- mana:doğaüstü güç
- manacle:kelepçe, kelepçelemek
- manacled:kelepçelemek
- manacles:kelepçe
- manage:becermek, çekip çevirmek, çevirmek, geçinmek, halletmek, icabına bakmak, idare etmek, işletmek, kıvırmak, terbiye etmek, yolunu bulmak
- manageable:idare edilebilir, kullanışlı, uysal
- management:idare, idarecilik, işletme, müdürlük, yönetim
- manager:idareci, işletmeci, menejer, müdür, yönetici, yönetmen
- manageress:müdire
- managerial:idari, yönetim ile ilgili, yönetimsel
- managers:idareci, işletmeci, menejer, müdür, yönetici, yönetmen
- managing:idare etme, mesul, sorumlu
- manana:çıkmaz ayın son çarşambası, yarın, yarınki
- manatarms:asker, süvari
- manatee:deniz ineği, denizayısı, manati
- manchester:manchester
- manciple:levazımcı, malzemeci
- mandamus:yüksek mahkeme emri
- mandarin:mandalina
- mandatary:manda uygulayan devlet, mandater
- mandate:emir, manda, manda altına almak, vekâlet
- mandatory:manda uygulayan, zorunlu
- mandible:çene, çene kemiği
- mandibles:çene, çene kemiği
- mandolin:mandolin
- mandrake:adamotu, kankurutan
- mandrel:fener mili, malafa, mandrel
- mandril:fener mili, malafa, mandrel
- mane:yele
- maneater:insan yiyen canlı, yamyam
- manege:at terbiyesi, atın yürütüldüğü alan, manej
- manège:at terbiyesi, atın yürütüldüğü alan, manej
- manes:ölmüşlerin ruhları, ruh
- maneuver:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- maneuverable:dolandırılabilir, manevra yapılabilir
- maneuvering:dolap çevirmek, manevra yapmak, önlem almak
- maneuvers:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manful:mert, yiğit
- manfully:erkekçe, mertçe, yiğitçe
- manfulness:mertlik, yiğitlik
- manganate:manganat
- manganese:manganez
- manganite:manganez filizi
- mange:uyuz
- manger:yemlik
- mangey:cimri, iğrenç, pinti, pis, uyuz
- mangily:cimrice, cimrilikle
- manginess:cimrilik, uyuzluk
- mangle:bozmak, çamaşır mengenesi, ezmek, mengeneden geçirmek, sıkma silindiri, silindirden geçirmek
- mangled:bozmak, ezmek, mengeneden geçirmek, silindirden geçirmek
- mango:mango
- mangonel:mancınık
- mangrove:mangrov
- mangy:cimri, iğrenç, pinti, pis, uyuz
- manhandle:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhandled:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhandling:kaba kuvvete başvurmak, kol gücü ile yapmak, tartaklamak
- manhattan:manhattan, viski ve vermutlu kokteyl
- manhole:iniş deliği, lağım kapağı
- manhood:erkeklik, mertlik
- mania:cinnet, delilik
- maniac:manyak
- maniacal:çılgın, manyak
- maniacally:delice, manyakça
- manic:manyak
- manicure:manikür
- manicurist:manikürcü
- manifacture:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manifest:açıkça göstermek, apaçık, aşikâr, belirgin, belirtmek, belli, beyan etmek, göstermek, gümrük bildirimi, manifesto
- manifestation:belli olma, cilve, görünme
- manifestly:açık olarak, açıkça, besbelli
- manifestness:açıklık, aşikârlık
- manifesto:beyanat, beyanname, bildiri, tebliğ
- manifold:birçok, çeşitli, çoğaltılan yazı örneği, çoğaltmak, dağıtım borusu, kopya, teksirle çoğaltmak, türlü türlü
- manikin:cüce, manken, model
- manila:filipinler’in başkenti, manila
- manioc:manyok
- maniple:bölük
- manipulate:el ile işletmek, hile yapmak, idare etmek, oynama yapmak
- manipulation:el ile işletme, hile, tahrif
- manipulator:idareci, kalem oynatan kimse, manipülatör, tahrif eden kimse
- mankind:erkekler, insan soyu, insanlar, insanlık, insanoğlu
- manlike:erkek gibi, erkekçe
- manliness:erkeklik, mertlik
- manly:erkekçe, mert, mertçe, yiğit
- manna:kudret helvası
- manned:adam yerleştirilmiş, tayfalı
- mannequin:manken, model
- manner:davranış, eda, hareket tarzı, tarz, tavır, ton, tutum
- mannered:sahte, yapmacıklı
- mannerism:üsluba bağlılık, yapmacıklık
- mannerist:üslubunu abartan sanatçı
- mannerless:görgüsüz, terbiyesiz
- mannerliness:görgülülük, kibarlık, terbiyelilik
- mannerly:kibarca, nazik, terbiyeli, terbiyeli bir biçimde
- manners:edep, görgü, hareket tarzı, terbiye
- mannish:erkek gibi, erkekçe, erkeksi
- mannishly:erkek gibi, erkeksi
- manoeuvrable:dolandırılabilir, manevra yapılabilir
- manoeuvre:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manoeuvres:dalavere, dolap, dolap çevirmek, hile, manevra, manevra yapmak, önlem, önlem almak
- manometer:basıölçer, manometre
- manor:malikâne, tımar
- manpower:insan kuvveti, işgücü, personel
- manque:beceriksiz, hevesli ama başarısız
- mans:adam atamak, adam yerleştirmek
- man’s:adam atamak, adam yerleştirmek
- manse:papaz evi
- manservant:uşak
- mansion:kâşane, konak, köşk
- manslaughter:adam öldürme, kasıtsız öldürme, kazara adam öldürme, öldürme
- manslayer:kasıtsız öldüren kimse, kazara adam öldüren kimse
- mansuetude:uysallık, yumuşak başlılık
- manta:tropik dev balık
- mantel:şömine rafı
- mantelet:kısa manto, top kalkanı
- mantelpiece:şömine rafı
- mantic:kehanete ait
- mantilla:kısa manto, şal
- mantis:peygamber devesi
- mantissa:logaritmanın ondalık kısmı, mantis
- mantle:harmani, kabuk, kolsuz manto, lüks gömleği, örtü
- mantled:örtülü
- mantlet:kalkan, kısa manto
- mantrap:izinsiz girenlere tuzak, tehlikeli durum
- mantua:bol manto
- manual:el kitabı, elle yapılan, kılavuz, kitapçık, klâvye, manuel
- manually:el ile
- manufacture:imal, imal etmek, üretim, üretmek, uydurmak, yapım
- manufactured:üretilmiş
- manufacturer:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manufacturers:fabrikatör, imalatçı, üretici
- manufactures:imal, imal etmek, üretim, üretmek, uydurmak, yapım
- manufacturing:imal etmek, üretmek, uydurmak
- manumission:azat etme, serbest bırakılma
- manumit:azat etmek, serbest bırakmak
- manure:gübre, gübrelemek
- manuring:gübreleme
- manuscript:el yazısı, el yazması, el yazması metin
- manx:man adası, man dili, manlılar
- many:bir hayli, bir yığın, birçoğu, çok
- maoism:maoculuk
- map:harita, haritasını yapmak, plan, planlamak, surat
- maple:akçaağaç, isfanden çınarı
- mapping:haritasını yapmak, planlamak
- mar:bozmak, sakatlamak
- marabou:hint leyleği, ince floş, marabu
- marabout:derviş, murabut
- marasmus:zayıflayıp erime hastalığı
- marathon:maraton, uzun mesafe koşusu
- maraud:çapulculuk etmek, yağmalamak
- marauder:çapulcu, yağmacı
- marauding:yağmalama
- marble:bilye, damarlı, duygusuz, ebrulamak, mermer, mermer gibi boyamak, mermerden yapılmış, misket, soğuk
- marbled:damarlı, ebruli, mermerli
- marbling:ebrulamak, mermer gibi boyamak
- marc:posa, üzüm posası
- marcescent:kurumuş ama dökülmemiş
- march:hudut, marş, sınır, sınır bölgesi, uygun adım yürümek, uygun adımla yürüyüş, yürüyüş yaptırmak
- marched:uygun adım yürümek, yürüyüş yaptırmak
- marcher:uygun adım yürüyen kimse, yürüyüşe katılan kimse
- marches:mart
- marching:uygun adım yürümek, yürüyüş yaptırmak
- marchpane:acıbadem kurabiyesi
- mare:aydaki karanlık düzlük, kısrak
- mare’s:aydaki karanlık düzlük, kısrak
- margarine:margarin
- marge:kenar
- margin:ayrım, fazlalık, ihtiyat akçesi, kenar, kenar yapmak, kenara yazmak, mesafe, pay, tolerans
- marginalia:çıkmalar, haşiyeler
- marginally:değeri az olarak
- margins:ayrım, fazlalık, ihtiyat akçesi, kenar, kenar yapmak, kenara yazmak, mesafe, pay, tolerans
- marguerite:margrit, papatya
- maria:aydaki karanlık düzlükler, mariya, meryemana
- marigold:kadife çiçeği
- marihuana:esrar, haşhaş
- marijuana:esrar, haşhaş
- marimba:klisifon
- marina:marina, yat limanı
- marinade:şarap turşusu, şarap turşusu kurmak
- marinate:salamuraya koymak, zeytinyağlı salamurada bırakmak
- marinated:salamuraya koymak, zeytinyağlı salamurada bırakmak
- marine:deniz, deniz kuvvetleri, denizcilik, denize ait
- mariner:denizci, gemici
- mariners:denizci, gemici
- marital:evlenme, evliliğe ait, evlilik
- maritime:deniz, deniz kıyısında
- marjoram:mercanköşk
- mark:belirti, çizgi, çizmek, damga, damgalamak, dikkate almak, hedef, işaret, işaretlemek, iz, marka, mimlemek, nişan, not, not vermek, puan
- markdown:düşürmek, ucuzlatmak
- marked:belirgin, dikkat çekici, işaretli, mimli
- marker:damga, fosforlu kalem, işaret, işaretleyici, keçeli kalem
- market:alışveriş yapmak, borsa, çarşı, panayır, pazar, pazarlamak, piyasa, satmak
- marketable:pazarlanabilir, satılabilir
- marketing:alışveriş yapma, pazarlama
- marketplace:pazar, pazar yeri
- markets:alışveriş yapmak, borsa, çarşı, panayır, pazar, pazarlamak, piyasa, satmak
- marking:işaretleme, işaretler
- marks:izler
- marksman:atıcı, nişancı
- marksmanship:nişancılık
- marlbes:misketler
- marlin:atlantik kılıçbalığı
- marlinespike:kavela
- marmalade:marmelat, portakal reçeli
- marmite:güveç, toprak tencere
- marmoreal:mermer, mermer gibi, mermersi
- marmorean:mermer, mermer gibi, mermersi
- maronite:maruni
- maroon:dünya ile ilişkisini kesmek, ıssız adada bırakmak, kestane rengi, maron, patlayıcı fişek, vişne çürüğü rengi
- marooned:dünya ile ilişkisini kesmek, ıssız adada bırakmak
- marquee:büyük çadır, otağ, tente
- marquess:marki
- marquetry:kakma işi
- marquis:marki
- marquise:beyzi yüzük, markiz
- marquisette:ince dokuma, markizet
- marred:bozmak, sakatlamak
- marriage:evlenme, evlilik, nikâh
- marriageable:evlenme çağında, gelinlik
- married:evli
- marring:bozmak, sakatlamak
- marron:kestane
- marrow:ilik, öz, sakız kabağı
- marrowbone:ilik kemiği
- marrowy:ilik gibi, ilikli, iliksi
- marry:evermek, evlendirmek, evlenmek
- marry!:allahım!, ya!
- marrying:evermek, evlendirmek, evlenmek
- mars:mars, merih, savaş tanrısı
- marseille:kalın pamuklu bir kumaş
- marsh:batak, bataklık
- marshal:dizmek, mareşal, polis müdürü, sıralamak
- marshaled:dizmek, sıralamak
- marshaling:dizmek, sıralamak
- marshalling:dizmek, sıralamak
- marshmallow:hatmi, lokuma benzer şekerleme
- marshwort:su maydanozu
- marshy:bataklık gibi, sulak
- mart:çarşı, pazar
- marten:sansar, zerdeva
- martial:askeri, cesur, savaşa ait, savaşçı
- martian:merih, merih’li
- martin:kırlangıç
- martinet:otoriter yönetici, sert amir
- martingale:martingal kayışı
- martini:martini
- martlet:kırlangıç
- martyr:işkence çekerek ölen kimse, işkence etmek, kurban, mağdur, şehit, şehit etmek
- martyrdom:şehitlik
- martyrize:şehit etmek, şehit kılmak, şehit olmak
- marvel:garipsemek, harika, hayret etmek, mucize, olağanüstü şey, şaşmak
- marvellous:fevkalade, harika, harikulâde, hayret verici, nefis, olağanüstü
- marvellously:hayret verici biçimde
- marvelous:fevkalade, harika, harikulâde, hayret verici, nefis, olağanüstü
- marvelously:hayret verici biçimde
- marxism:marksizm
- marxist:marksist
- mary:mary, meryemana
- marzipan:acıbadem kurabiyesi, badem ezmesi
- mascara:maskara, rimel
- mascot:maskot, uğur
- masculine:eril, erkeğe ait, erkek, erkek gibi, erkeksi
- masculinity:erkeklik
- mash:ezme, ezmek, lapa, lapa yapmak, püre, püre yapmak
- mashed:ezmek, lapa yapmak, püre yapmak
- masher:ezici, hovarda, kadın avcısı, zampara
- mashie:demir uçlu golf sopası, golf sopası
- mashing:ezme
- mask:alçı yüz kalıbı, gizlemek, kamuflaj, kamufle etmek, maske, maske takmak, maskelemek, maskeli kimse
- masked:gizli, maskeli, örtülü
- masker:maskeli kimse
- masking:gizlemek, kamufle etmek, maske takmak, maskelemek
- masochist:mazoşist
- mason:duvar örmek, duvarcı, farmason, mason, taş ile örmek, taşçı
- masonic:masonluğa ait
- masonry:duvarcılık, masonluk
- masque:maskeli piyes
- masquer:maskeli kimse
- masquerade:maskeli balo, maskeli balo kostümü, maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır, sahte tavır takınmak, taslama
- masqueraded:maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır takınmak
- masquerader:karnaval, maskara, maskeli kimse
- masquerading:maskeli baloya katılmak, olduğundan başka görünmek, sahte tavır takınmak
- mass:aşai rabbani ayini, aşai rabbani ayini müziği, kitle, küme, kümelemek, kütle, toplamak, yığın, yığmak
- massacre:katliam, katliam yapmak, kılıçtan geçirme, kılıçtan geçirmek, toplu cinayet, toplu katliam yapmak
- massage:masaj, masaj yapmak, ovmak
- masses:aşai rabbani ayini, aşai rabbani ayini müziği, kitle, küme, kümelemek, kütle, toplamak, yığın, yığmak
- masseur:masör
- masseuse:kadın masajcı, masöz
- massif:kitle, yerküre parçası
- massive:ağır, iri, masif, som, yekpare
- massively:ağır olarak, masif olarak, tek parça halinde
- massiveness:ağırlık, irilik
- massy:dev, tek parça halinde
- mast:direk, gemi direği, kozalak, palamut
- mastectomy:göğüs ameliyatı, meme ameliyatı
- masteratarms:savaş gemisi güvenliği
- mastercard:mastercard
- mastered:hakim olmak, öğrenmek, yenmek
- masterful:amir, buyurucu, hükmeden, ustaca
- masterfulness:amirlik
- mastering:hakim olmak, öğrenmek, yenmek
- masterliness:ustalık
- masterly:ustaca
- mastermind:beyin, çekip çeviren kimse, çekip çevirmek, idare etmek
- masterminding:çekip çevirmek, idare etmek
- masterpiece:şaheser, sanat eseri
- masterpieces:şaheser, sanat eseri
- masters:ağa, akıl hocası, efendi, hakim olmak, hoca, kalıp, kaptan, öğrenmek, öğretmen, sahip, usta, üstâd, yenmek
- master’s:ağa, akıl hocası, efendi, hakim olmak, hoca, kalıp, kaptan, öğrenmek, öğretmen, sahip, usta, üstâd, yenmek
- mastership:hocalık, sahiplik, ustalık
- masterstroke:usta işi, ustaca iş, ustaca önlem
- masterwork:şaheser
- mastery:egemenlik, idare, ustalık, üstünlük
- masthead:direk ucu, gazete yöneticileri listesi
- mastic:mastika, sakız, sakız ağacı
- masticate:çiğnemek
- masticating:çiğnemek
- mastication:çiğneme
- masticatory:çiğneme, çiğnenen şey, sakız
- mastiff:mastı, samsun
- mastitis:meme iltihabı
- mastoid:mastoid çıkıntısı
- masturbate:mastürbasyon yapmak, otuzbir çekmek
- masturbation:kendi kendini tatmin, masturbasyon, mastürbasyon
- mat:bardak altlığı, buzlu, dolaşık yığın, dolaşmak, donuk, hasır, hasır gibi yapmak, hasır ile örmek, keçe, keçeleşmek, mat, paspas
- matador:boğa güreşçisi, matador
- match:benzemek, benzer, birleştirmek, denk, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenme, karşılaşma, karşılaştırmak, kibrit, maç, rakip, uygun olmak, uymak, yarışma
- matchbox:kibrit kutusu
- matched:benzemek, birleştirmek, eşlemek, evlendirmek, karşılaştırmak, uygun olmak, uymak
- matches:benzemek, benzer, birleştirmek, denk, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenme, karşılaşma, karşılaştırmak, kibrit, maç, rakip, uygun olmak, uymak, yarışma
- matching:denk, eş, uygun
- matchless:benzersiz, emsalsiz, eşsiz, rakipsiz
- matchmaker:çöpçatan, kibrit yapımcısı, yarışma düzenleyicisi
- matchmaking:çöpçatanlık
- matchwood:kibritlik odun
- mate:arkadaş, çiftleşmek, dengini bulmak, eş, eşlemek, evlendirmek, evlenmek, mat, mat etmek, ortak, paraguay çayı, uymak
- mater:anne
- materfamilias:aile reisi kadın
- material:bedensel, gereç, gerekli, kumaş, madde, maddeci, maddesel, maddi, malzeme, zaruri
- materialise:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materialism:maddecilik, materyalizm, özdekçilik
- materialist:maddeci, materyalist
- materialistic:maddeciliğe ait, maddi
- materiality:gereklilik, lüzum, maddilik, maddiyat
- materialization:gerçekleşme, maddileşme
- materialize:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materialized:cisimleştirmek, gerçekleşmek, gerçekleştirmek, maddileştirmek
- materials:bez, kumaş, levazım, malzemeler
- materiel:gereç, malzeme, materyal
- matériel:gereç, malzeme, materyal
- maternal:anne, anne tarafından olan
- maternally:anne gibi, anne tarafından
- maternity:analık, annelik
- math:matematik
- mathematic:kesin, matematiksel, tam
- mathematical:kesin, matematiksel, tam
- mathematician:matematikçi
- mathematics:matematik
- maths:matematik
- matinee:matine
- mating:çiftleşme, çiftleştirme
- matins:kilise sabah ibadeti
- matrass:uzun boğazlı imbik
- matress:minder, şilte, yatak
- matriarch:aile reisi kadın, kabile reisi kadın, maderşahi
- matriarchal:anaerkil
- matriarchate:anaerkil toplum
- matriarchy:anaerki
- matricide:ana katili, ana katilliği
- matriculate:okula kaydetmek, üniversite sınavına girmek
- matriculation:öğrenci kaydı, üniversite sınavı, yeterlik sınavı
- matrimonial:evlenmeye ait, evliliğe ait
- matrimonially:evlenme yoluyla, evlenmeye ait
- matrimony:evlenme, evlilik
- matrix:dölyatağı, kaide, kalıp, matris, rahim
- matron:ana, başhemşire, evli kadın, kadın yönetici
- matronly:ağırbaşlı, ana gibi
- matt:buzlu, donuk, mat
- matted:hasır kaplı, hasırlı, keçeleşmiş
- matter:cerahat, cisim, husus, iltihap, iltihaplanmak, irin, konu, madde, mesele, önem, önemi olmak, önemli olmak, öz, şey
- matters:umur
- mattery:çapaklı, cerahatli, iltihaplı
- matting:hasır örgüsü, hasır örme
- mattock:kazma
- mattress:minder, şilte, yatak
- mattresses:minder, şilte, yatak
- maturate:iltihap toplamak, olgunlaşmak
- maturation:cerahat toplama, olgunlaşma, olma
- mature:ergin, kemâle ermiş, olgun, olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, tamam, vadesi gelmek, vadesi gelmiş
- matured:olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, vadesi gelmek
- matureness:erginlik, olgunluk, vade
- maturing:olgunlaşmak, olgunlaştırmak, olmak, vadesi gelmek
- maturity:ergenlik, olgunluk, vade
- matutinal:erken, sabah
- matzah:hamursuz ekmek
- matzo:hamursuz ekmek
- maudlin:içip ağlayan, sarhoş ve duygulanmış
- maul:dövmek, hırpalamak, tokmak, yaralamak, yarmak
- maulstick:ressam dayanma değneği
- maund:hint ağırlık ölçüsü, maund
- maunder:boş boş dolaşmak, tutarsız ve anlaşılmaz konuşmak
- maundering:boş boş dolaşmak, tutarsız ve anlaşılmaz konuşmak
- mauritania:moritanya
- mauser:mavzer
- mausolea:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mausoleum:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mauve:leylak rengi
- maverick:başına buyruk tip, damgalanmamış dana, partiyle uyumsuz politikacı, sahipsiz buzağı
- mavis:ardıçkuşu
- maw:anne, gırtlak, kursak
- mawkish:aşırı içli, iğrenç, tiksindirici
- max:azami, maksimum
- maxi:büyük, maksi, uzun, uzun etek
- maxilla:çene kemiği
- maxillae:çene kemiği
- maxillary:çene kemiğine ait
- maxim:özdeyiş, özlü söz, vecize
- maximal:azami, en büyük, en fazla
- maximise:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximize:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximizing:en geniş anlamı ile açıklamak, maksimuma çıkarmak
- maximum:azami, en fazla, en yüksek, maksimum
- maxwell:maksvel, mıknatıs akımı birimi
- may:akdiken, bahar, gençlik, mayıs, mayıs çiçeği
- maybe:belki, olabilir
- maybe!:belki, olabilir
- mayday:bahar bayramı, bir mayıs günü, imdat işareti, yardım sinyali
- mayflower:alıç
- mayfly:mayıs sineği, su sineği
- mayhap:belki, olabilir
- mayhem:sakatlama suçu, savunmasız bırakma suçu
- mayonnaise:mayonez
- mayor:belediye başkanı
- mayoralty:belediye başkanlığı
- mayoress:belediye başkanı kadın, belediye başkanı karısı
- maypole:bahar bayramı çiçekli direği
- mazdaism:mazda dini, zerdüştlük
- maze:hayret, labirent, şaşkınlık
- maziness:dolaşıklık, karışıklık
- mazy:dolaşık, karışık
- mc:oğlu, zade
- me:bana, beni
- mead:bal likörü, çayır, yeşillik
- meadow:çayır, çimenlik, ova
- meadowlark:çayırkuşu
- meadows:çayır, çimenlik, ova
- meager:az, kıt, yavan, yetersiz
- meagre:az, kıt, yavan, yetersiz
- meal:kaba un, öğün, yemek
- meals:kaba un, öğün, yemek
- mealtime:yemek zamanı
- mealy:kırçıllı, solgun, un gibi, unlu
- mealymouthed:samimiyetsiz, yapmacık tatlı dilli
- mean:adi, ahlaksız, anlamına gelmek, aşağılık, cimri, demek istemek, demek olmak, demeye gelmek, eli sıkı, hasis, huysuz, ifade etmek, ılımlılık, kastetmek, keyifsiz, kılıksız, niyet etmek, orantılı, orta, ortalama, tasarlamak, utangaç, vasati, zor
- meander:boş boş dolaşmak, dolambaçlı yol, dolambaçlı yoldan gitmek, kıvırmak, kıvrılmak, kıvrım, labirent, menderes
- meandering:dolambaçlı yol, kıvırarak, kıvırma, kıvrımlı
- meaning:amaç, anlam, anlamlı, içerik, kasıt, kasıtlı, manâ, manâlı, niyetli
- meaningful:anlamlı
- meaningless:abes, anlamsız, boş, içeriksiz, manâsız
- meanings:amaç, anlam, içerik, kasıt, manâ
- meanly:alçakça, cimrice
- meanness:adilik, alçaklık, cimrilik, hasislik
- means:araç, para, servet, varlık, vesile
- meant:anlamına gelmek, demek istemek, demek olmak, demeye gelmek, ifade etmek, kastetmek, niyet etmek, tasarlamak
- meantime:bu arada, iken
- meanwhile:aynı anda, bu arada, iken
- measels:kızamık
- measles:kızamık
- measly:adi, cimri, değersiz, kızamıklı
- measurable:ölçülebilir, ölçülü, sınırlı
- measurably:ölçülebilir şekilde, ölçülü olarak
- measure:ayarlamak, dikkatle bakmak, had, miktar, ölçek, ölçmek, ölçü, ölçüm, ölçüsünü almak, önlem, oran, süzmek, tartmak, tedbir, vezin
- measured:ağır, ölçülü
- measureless:hesapsız, ölçüsüz, sınırsız
- measurement:ölçme, ölçü, ölçüm
- measurements:ölçme, ölçü, ölçüm
- measures:ayarlamak, dikkatle bakmak, had, miktar, ölçek, ölçmek, ölçü, ölçüm, ölçüsünü almak, önlem, oran, süzmek, tartmak, tedbir, vezin
- measuring:ölçme
- meat:et, öz, zevk
- meatball:köfte
- meatloaf:et dilimi, rulo köfte
- meatman:kasap
- meatus:kanal, yol
- meaty:et gibi, etli, özlü
- mecca:herkesin görmek istediği yer, mekke
- mechanic:araba tamircisi, makine ile yapılan, makineci, makineye ait, makinist, mekanik, tamirci
- mechanical:makine ile yapılan, makineye ait, mekanik
- mechanically:mekanik olarak
- mechanician:makinist
- mechanics:hareket bilimi, mekanik
- mechanism:işleyiş, mekanikçilik, mekanizma, teknik
- mechanist:makinacı, makinist, mekanikçi
- mechanization:makinalaşma, makinalaştırma
- mechanize:makinalaşmak, makineleştirmek, motorize etmek
- mechanized:makinalaşmak, makineleştirmek, motorize etmek
- medal:madalya, nişan
- medalist:madalya kazanan kimse, madalya yapımcısı
- medalled:madalyalı
- medallion:ehliyetli taksici, madalyon, taksi ehliyeti
- medallist:madalya kazanan kimse, madalya yapımcısı
- medals:madalya, nişan
- meddle:burnunu sokmak, karışmak
- meddler:burnunu sokan kimse, karışan kimse
- meddlesome:her şeye burnunu sokan, işgüzar, müdahaleci
- meddlesomeness:burnunu sokma eğilimi, işgüzarlık
- meddling:karışma
- media:basın, medya
- mediaeval:ortaçağ, ortaçağa ait
- medial:orta, ortalama, ortaya ait
- median:kenarortay, medyan, orta, orta değer
- mediate:ara, ara bulmak, aracılık etmek, araçlı, araya girmek, dolaylı, orta, vasıta olmak
- mediated:ara bulmak, aracılık etmek, araya girmek, vasıta olmak
- mediately:arada olarak, dolaylı olarak
- mediating:ara bulmak, aracılık etmek, araya girmek, vasıta olmak
- mediation:arabuluculuk, aracılık
- mediatize:bağlamak, birleştirmek
- mediator:arabulucu, aracı, uzlaştırıcı
- mediatorship:arabuluculuk, aracılık
- mediatory:uzlaşma, uzlaştırıcı
- mediatrix:arabulucu, aracı
- medic:doktor, kabayonca, tıp öğrencisi
- medicable:ilaçla tedavi edilebilir, iyileştirilebilir
- medical:tedavi edici, tıbbi
- medicament:ilaç
- medicaments:ilaç
- medicare:sağlık sigortası
- medicate:ilaç katmak, ilaç vermek, ilaçla tedavi etmek, ilaçlamak
- medication:ilaç, ilaç tedavisi
- medications:ilaç, ilaç tedavisi
- medicinal:ilaç özelliği olan, tedavi edici, tıbbi
- medicine:büyü, doktorluk, ilaç, ilaç vermek, ilaçla tedavi etmek, sihirbazlık, tıp
- medick:kelebekotu
- medico:doktor
- medieval:ortaçağ, ortaçağa ait
- medina:medine
- mediocre:alelâde, olağan, orta, sıradan, vasat
- mediocrity:sıradanlık, vasatlık
- meditarranean:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- meditate:dalmak, düşünmek, tasarlamak
- meditating:dalmak, düşünmek, tasarlamak
- meditation:düşünceye dalma, meditasyon
- meditative:dalgın, düşünceli
- mediterranean:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- mediterranian:akdeniz, ara deniz, kara ile çevrili, kıtalar arası
- medium:araç, çare, medyum, orta, ortalama, ortam, vasat, vasıta
- medley:çeşitli, çeşni, karışık, karışım, potpuri
- medulla:ilik, medulla, öz
- medullary:ilikli, iliksi
- medusa:denizanası, medusa, yılan saçlı tanrıça
- meed:mükâfat, ödül
- meek:alçakgönüllü, ezik, mütevazi, silik, uysal, yumuşak başlı
- meekly:uysalca
- meekness:alçakgönüllülük, uysallık
- meerschaum:eski şehir taşı, lületaşı
- meet:başına gelmek, bulmak, buluşmak, görüşme yapmak, görüşmek, karşılamak, karşılaşma, karşılaşmak, kavuşmak, münasip, rastlamak, tanışmak, toplanmak, uğramak, uygun, yarışma, yerine getirmek
- meeting:birleşme, buluşma, görüşme, karşılama, karşılaşma, miting, oturum, toplantı
- meetinghouse:kilise, toplantı evi
- meetings:birleşme, buluşma, görüşme, karşılama, karşılaşma, miting, oturum, toplantı
- mega:bir milyon, büyük, mega
- megabit:megabit
- megabucks:bir milyon dolar
- megacephalic:büyük kafalı, koca kafalı
- megalith:megalit, taş anıt
- megalocephalic:büyük kafalı
- megalocephaly:büyük kafalılık
- megalomania:kendini beğenmişlik, megalomani
- megalopolis:birleşik şehirler, megalopolis
- megaphone:megafon
- megaton:bir milyon ton, megaton
- megrim:başağrısı, migren
- megrims:bunalım, can sıkıntısı, sıkıntı
- meiosis:az gösterme
- melamine:melamin
- melancholia:karasevda, melankoli
- melancholic:bunalımlı, hüzünlü, karasevdalı, melankolik
- melancholy:bunalım, hüzün, kasvetli, melankoli, melankolik
- melange:karışık şey, karışım
- mélange:karışık şey, karışım
- melanism:aşırı esmerlik, renk maddesi fazlalığı
- melanoma:melanom
- melanosis:dokularda renk maddesi fazlalığı
- meld:birleşmek, karışmak, karıştırmak
- melding:birleşmek, karışmak, karıştırmak
- melee:meydan kavgası
- meliorate:düzelmek, düzeltmek, iyileşmek
- melioration:düzeltme, ıslah
- meliorism:dünyanın düzeldiği inancı, iyimserlik
- meliorist:iyimser kimse
- melissa:melisa, oğulotu
- melliferous:bal taşıyan, bal yapan
- mellifluent:tatlı
- mellifluous:akıcı, bal gibi, tatlı
- mellow:olgun, olgunlaşmak, tatlı, yıllanmış, yumuşak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowed:olgunlaşmak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowing:olgunlaşmak, yumuşamak, yumuşatmak
- mellowness:olgunluk, tatlılık, yumuşaklık
- melodic:ahenkli, melodik
- melodious:ahenkli, melodiye ait, uyumlu
- melodiously:ahenkle
- melodiousness:ahenklilik
- melodist:besteci
- melodize:ahenkli yapmak, bestelemek, melodileştirmek
- melodramatic:melodram tarzında
- melody:ezgi, melodi, nağme
- melon:kâr, kavun, kazanç
- melt:ergimek, erimek, eritmek, eriyik, yumuşamak, yumuşatmak
- melted:eritilmiş
- melting:erime, eritici, eritme, yumuşatan
- melton:yünlü kalın kumaş
- member:organ, taraf, üye, uzuv
- membership:üyeler, üyelik
- membrane:zar
- membranes:zar
- membranous:zar oluşturan, zarsı
- memento:andaç, hatıra, yadigâr
- memo:bildiri, not
- memoir:anı yazısı
- memoirs:hatıralar, tutanaklar
- memorable:akılda kalıcı, hatırlanmaya değer, unutulmaz
- memoranda:bildiri, muhtıra, not
- memorandum:bildiri, muhtıra, not
- memorial:abide, anısına yapılmış, anıt, anma töreni, bildiri, hatırlatıcı, önerge
- memorialize:anma töreni yapmak, anmak, dilekçe vermek
- memories:hatıralar
- memorise:bellemek, ezberlemek
- memorising:ezberleme
- memorize:bellemek, ezberlemek
- memorizing:ezberleme
- memory:akıl, anı, bellek, hafıza, hatıra
- men:adam, beyaz adam, er, erkek, insan, işçi, oyun taşı, uşak
- menace:gözdağı vermek, tehdit, tehdit etmek
- menacing:gözdağı vermek, tehdit etmek
- menage:aile, ev halkı, ev idaresi
- ménage:aile, ev halkı, ev idaresi
- menagerie:hayvanat bahçesi
- mend:düzelmek, düzeltmek, iyileşmek, onarılmış yer, onarım, onarmak, tamir, tamir etmek
- mendable:düzeltilebilir, onarılabilir
- mendacious:uydurma, yalan, yalancı
- mendacity:yalancılık
- mendicancy:dilencilik
- mendicant:dilenci
- mendicity:dilencilik
- mending:tamir
- menfolk:erkek kısmı, erkekler
- menhaden:ringa balığı
- menhir:taş anıt, tek parça taş anıt
- menial:adi, bayağı, hizmetçi, hizmetçilik gibi
- meningitis:beyin zarı iltihabı, menenjit
- menisci:menisk, menisküs
- meniscus:menisk, menisküs
- menopause:menopoz
- mensal:ayda bir olan, aylık, her ay olan
- menses:adet, aybaşı, regl
- menstrual:aybaşı, regl
- menstruate:adet görmek, regl olmak
- menstruation:adet, aybaşı, regl
- menstruous:aybaşı, regl
- menstruum:çözücü madde, eritici madde
- mensurable:ölçülebilir, ölçülü
- mensural:ölçme, ölçüye ait
- mensuration:ölçme
- menswear:erkek giyim mağazası
- mental:akıl, ruhsal, zekâ, zihinsel
- mentality:anlayış, düşünce tarzı, zekâ, zihniyet
- mentally:akli, zekâ olarak, zihinsel olarak
- menthol:mentol, nane özü
- mention:anma, anmak, bahsetmek, dile getirmek, ima, ima etmek, mansiyon, söyleme, söz etmek
- mentioned:adı geçen, bahsedilmiş olan, sözü geçen
- mentioning:anmak, bahsetmek, dile getirmek, ima etmek, söz etmek
- mentor:akıl hocası, danışman
- mentors:akıl hocası, danışman
- menu:menü, mönü, yemek listesi
- meow:miyav, miyavlama, miyavlamak
- mephistophelean:haince, şeytanca
- mephistopheles:hain tip, mefisto, şeytan
- mephistophelian:haince, şeytanca
- mephitic:pis kokulu, zehirleyici
- mephitis:bataklık zehirli gazı, zehirli pis koku
- mercantile:ticaret, ticari
- mercantilism:ticaret anlayışı
- mercator:merkator
- mercenary:çıkarcı, paragöz, paralı, paralı asker, ücretli
- mercer:kumaşçı
- mercerize:kumaşı parlatmak, merserize etmek
- mercerizing:kumaşı parlatmak, merserize etmek
- merchandise:alışveriş etmek, mal, satılık eşya, ticaret yapmak
- merchandising:alışveriş etmek, ticaret yapmak
- merchant:tacir, ticarete ait, ticari, tüccar
- merchantable:satılabilir
- merchantman:ticaret gemisi, yük gemisi
- merchantship:ticaret gemisi, yük gemisi
- merciful:bağışlayıcı, insaflı, merhametli
- mercifully:merhametle, merhametlice
- mercifulness:merhametlilik
- merciless:acımasız, amansız, insafsız, merhametsiz
- mercilessly:acımasızca, insafsızca, merhametsizce
- mercurial:canlı, cıva gibi, cıvalı, dakikası dakikasına uymayan, değişken
- mercuric:iki değerli cıvalı
- mercurous:tek değerli cıvalı
- mercury:cıva, yerfesleğeni
- mercy:af, aman, insaf, merhamet, merhametlilik, rahmet
- mere:göl, katkısız, sade, saf, sırf
- merely:ancak, sade, sadece, sırf, yalnız
- meretricious:cafcaflı, gösterişli, süslü püslü
- meretriciously:cafcaflı, gösterişli, süslü püslü
- merganser:testeregagalı ördek
- merge:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merged:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merger:birleşme
- merges:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- merging:birleşmek, karışmak, kaynaşmak
- meridian:doruk, dorukta olan, meridyen, öğle vakti olan, öğlen, zirve
- meridians:doruk, meridyen, zirve
- meridional:güney, güney fransalı, güneyli, meridyen, meridyen gibi
- meringue:beze
- meringues:beze
- merino:merinos
- merit:değer, değmek, erdem, fazilet, hak etmek, layık olmak, meziyet, yararlık
- merited:değmek, hak etmek, layık olmak
- meriting:değmek, hak etmek, layık olmak
- meritorious:değerli, övülmeğe değer
- merlon:mazgallar arasındaki siper
- mermaid:deniz kızı
- merman:deniz adamı
- merrily:mutlu olarak, neşeyle
- merriment:cümbüş, eğlence, neşe
- merry:keyifli, mutlu, neşe verici, neşeli, şen
- merrymaking:cümbüş, eğlence, neşeli, şen
- merrythought:lades kemiği
- mesa:düz tepe, yüksek ova
- mescal:dikensiz kaktüs
- mescaline:meskalin
- mesdames:bayanlar, hanımlar
- mesdemoiselles:genç bayanlar, matmazeller
- meseems:bana göre, bana öyle geliyor ki
- mesentery:mesenter
- mesh:ağ, ağ gözü, ağ ile tutmak, birbirine geçme, birbirine geçmek, tuzağa düşürmek
- meshed:ağ ile tutmak, birbirine geçmek, tuzağa düşürmek
- meshuggah:çatlak, deli
- meshwork:ağ örgüsü
- mesial:orta
- mesmerism:ipnotizma, ipnoz, manyetizma
- mesmerize:ipnotize etmek
- mesmerized:ipnotize etmek
- mesmerizing:ipnotize etmek
- meson:meson
- mesophyll:mezofil, yaprak iç dokusu
- mesopotamia:elcezire, irak, mezopotamya
- mesotron:mesotron
- mesozoic:ikinci zamana ait, mesozoik
- mespot:elcezire, irak, mezopotamya
- mess:asker sofrası, asker sofrasında yemek yemek, bozmak, çorba, karışık şey, karışık yemek, karışıklık, karıştırmak, karmakarışık, karmakarışıklık, kirletmek, manga, pisletmek, pislik, sofra arkadaşları
- message:haber, mesaj
- messages:haber, mesaj
- messenger:haberci, kurye, ulak
- messiah:isa peygamber, kurtarıcı, mesih
- messianic:mesih, mesihe ait
- messier:dağınık, karmakarışık, karman çorman, pasaklı, pis
- messieurs:baylar, beyler, efendiler
- messing:asker sofrasında yemek yemek, bozmak, karıştırmak, kirletmek, pisletmek
- messrs:baylar, beyler, efendiler
- messy:dağınık, karmakarışık, karman çorman, pasaklı, pis
- mestizo:kırma, melez, metis
- metabolic:metabolik
- metabolism:metabolizma
- metacarpus:eltarağı
- metagalaxy:kâinat
- metage:ölçme, ölçüm, ölçüm ücreti
- metal:kırık taş, maden, metâl
- metallic:madeni, madenli, metâlik
- metallize:madenle kaplamak, metâllemek
- metallography:metâlografi
- metallurgic:metâlurji, metâlurjik
- metallurgical:metâlurji, metalurjik
- metallurgy:maden bilimi, metâlurji
- metals:madenler, metâller, raylar
- metalwork:madeni eşyalar, metal işi
- metalworker:dökümcü, maden işçisi
- metamorphose:başkalaşmak, başkalaştırmak, değiştirmek
- metamorphosis:başkalaşım, değişim, metâmorfoz
- metaphor:istiare, mecaz
- metaphoric:mecazi
- metaphorical:mecazi
- metaphrase:aynen tercüme, kelimesi kelimesine tercüme, kelimesi kelimesine tercüme etmek
- metaphysical:doğaüstü, metafiziksel
- metaphysician:metafizikçi
- metaphysics:fizikötesi, metafizik
- metastasis:başka organlara bulaşma, metastaz, yayılma
- metatarsal:ayaktarağına ait
- metatarsus:ayaktarağı
- metathesis:harf ve seslerin yer değiştirmesi, şartların terine dönmesi
- mete:bölüştürmek, ölçmek
- metempsychosis:ruh geçişmesi, ruhun başka vücuda geçmesi
- meteor:akanyıldız, göktaşı, meteor
- meteoric:çok hızlı, göktaşı gibi, hava olayları ile ilgili, meteor, parlak, şimşek gibi
- meteorite:göktaşı, yere düşen meteor
- meteorologic:meteorolojik
- meteorological:meteorolojik
- meteorologist:meteoroloji uzmanı
- meteorology:hava şartları bilgisi, meteoroloji
- meter:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metering:ölçmek
- meters:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- methane:metan
- methanol:metanol
- methinks:galiba, öyle geliyor ki, sanırım
- method:düzen, metod, tarz, usul, yöntem
- methodical:düzenli, sistemli, usule uygun
- methodist:metodist
- methodize:düzenlemek, sistemleştirmek
- methodology:metodoloji, yöntembilim
- methods:düzen, metod, tarz, usul, yöntem
- methought:bana öyle geldi ki, sandım ki, zannettim ki
- methuselah:çok yaşlı adam, ihtiyar adam
- methyl:metil
- methylene:metilen
- meticously:özenle, titizlikle
- meticulous:çok dikkatli, kılı kırk yaran, titiz
- meticulously:özenle, titizlikle
- meticulousness:titizlik
- metier:iş, meslek
- métier:iş, meslek
- metis:avrupalı-kızılderili melezi
- metonymy:ad değişimi, benzerinin ismini kullanma, kinaye
- metope:çatı sütunu tepe taşı, metop
- metre:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metres:metre, ölçmek, ölçü, saat, sayaç, taksimetre, vezin
- metric:metre sistemine göre, metrik, vezne ait
- metrical:metre sistemine göre, metrik, vezne ait
- metrically:metre sistemine göre, ölçüyle
- metricate:metrik sisteme çevirmek
- metrify:metreye çevirmek
- metro:metro
- metrology:metroloji, ölçme bilimi
- metronome:metronom, tempo ölçer
- metropolis:başkent, büyük şehir
- metropolitan:başkent, başkentli, başpiskoposa ait
- mettle:ataklık, ateş, hırs, şevk
- mettled:atak, ateşli, canlı
- mettlesome:atak, ateşli, canlı
- mew:hapsetmek, kafes, kafese koymak, martı, miyavlama, miyavlamak
- mewl:bebek gibi ağlamak, zayıf sesle ağlamak
- mexican:meksika, meksikalı, meksikan
- mexicans:meksikalı
- mexico:meksika
- mezzanine:ara kat, asma kat
- mezzo:orta, yarım
- mezzotint:bakır klişe, bakır klişe ile basmak
- mho:iletkenlik birimi
- mi:mi, mi notası
- miaou:miyav, miyavlama, miyavlamak
- miaow:miyav, miyavlama, miyavlamak
- miasma:mikroplu hava, miyasma, pis hava
- miasmal:mikroplu, pis, zehirli
- miasmatic:mikroplu, pis, zehirli
- mica:mika
- micaceous:mika benzeri, mikalı
- mice:fareler, korkaklar
- michigan:michigan
- mick:irlandalı
- mickey:miki
- mickle:az miktar, küçük miktar
- micro:küçük, mikro, mini, ufak
- microbe:mikrop
- microbiology:hücrebilimi, mikrobiyoloji
- microchemistry:mikrokimya
- microcircuit:mikrodevre
- microcomputer:mikrobilgisayar
- microcopy:küçük kopya
- microcosm:insan, küçük evren
- microfilm:mikrofilm
- micrometer:mikrometre
- micron:mikron
- microorganism:mikroorganizma, mikrop
- microphone:mikrofon
- microprocessor:mikroişlemci
- microscope:mikroskop
- microscopic:mikroskobik
- microscopical:mikroskobik
- microtome:mikroskobik dilimleme aleti
- microvolt:mikrovolt
- microwave:mikrodalga
- microwaveable:mikrodalgada yapılabilir
- micturate:işemek, su dökmek
- micturition:işeme, sık işeme hastalığı, su dökme
- mid:arasında, orta, ortadaki
- midbrain:beynin ortası
- midday:öğle vakti, öğlen
- midden:çöp yığını, gübrelik, mezbele
- middle:aradaki, orta, orta kısım, orta yer, ortadaki
- middleaged:orta yaşlı
- middlebrow:az kültürlü, sıradan zevkleri olan
- middleman:aracı, komisyoncu, madrabaz
- middlemen:aracı, komisyoncu, madrabaz
- middlemost:en ortadaki, tam ortadaki
- middleweight:orta siklet
- middling:orta, orta halli, şöyle böyle
- middlings:orta kalitede ürün
- middy:deniz asteğmeni, deniz harp okulu öğrencisi, denizci yakalı bluz
- midge:tatarcık, titrer sinek
- midget:cüce, mini, minicik, minyon tip, ufak yapılı kimse
- midi:baldıra kadar giysi, midi
- midland:ülkenin iç kısmı
- midmost:en ortadaki, tam ortadaki
- midnight:gece yarısı
- midpoint:göbek, orta nokta, orta yer
- midrib:yaprak orta damarı
- midriff:diafram
- midshipman:deniz asteğmeni, deniz harp okulu öğrencisi
- midships:gemi ortası, geminin ortasında
- midst:orta, orta yer, ortasında
- midsummer:yaz dönümü, yaz ortası
- midterm:sömestr
- midway:fuarda panayır bölümü, yarı yolda, yarı yoldaki
- midweek:hafta ortası
- midwife:ebe
- midwifery:ebelik
- midwinter:karakış, kış ortası
- midyear:yıl ortası, yıl ortası sınavı, yıl ortasındaki
- mien:eda, görünüş, surat, tavır, yüz
- miff:darılma, gücendirmek, kavga, keyfini kaçırmak, küsme, küstürmek
- miffed:gücendirmek, keyfini kaçırmak, küstürmek
- might:-abilmek, -ebilmek, güç, kuvvet, mümkün olmak, olası olmak, zor
- mightily:çok fazla, kuvvetle, kuvvetlice
- mightiness:güçlülük
- mighty:aziz, büyük, güçlü, kuvvetli, muazzam, pek çok, zorlu
- mıghty:aziz, büyük, güçlü, kuvvetli, muazzam, pek çok, zorlu
- migraine:migren, yarım başağrısı
- migrant:göçebe, göçmen
- migrants:göçmen
- migrate:göç etmek, göçmek
- migration:göç, göçme, göçmenlik, hicret
- migratory:göç, göçebe, göçmen, seyyar
- mikado:japon imparatoru, mikado
- mike:mikrofon
- mil:bin, binde bir
- milady:ingiliz asilzadesi kadın, şık ve havalı kadın
- milage:mil hesabı ile ücret, mil olarak alınan yol, mil olarak uzaklık
- milch:sağmal, süt veren
- mild:hafif, ılıman, ılımlı, kibar, nazik, yumuşak
- mildew:küf, küflendirmek, küflenmek
- mildewed:küflendirmek, küflenmek
- mildewy:küflü
- mildly:kibarca
- mildness:ılımanlık, ılımlılık, nezaket, yumuşaklık
- mile:kara mili, mil
- mileage:mil hesabı ücret, mil olarak alınan yol, mil olarak uzaklık
- milepost:mil işareti
- miles:kara mili, mil
- milestone:dönüm noktası, kilometre taşı, mil taşı
- milfoil:civanperçemi
- milieu:çevre, muhit
- milimeter:milimetre
- miliner:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- milinery:kadın şapkacılığı, kadın şapkaları, tuhafiye
- militancy:ataklık, azimlilik, saldırganlık
- militant:atak, azimli, kavgacı, militan, saldırgan, saldırgan tip
- militarism:asker zihniyeti, militarizm, savaşçı siyaset
- militarist:militarist
- militarization:askerileştirme
- military:askeri, ordu
- militate:ağır basmak, etkilemek
- militia:milis, yedek asker
- militiaman:yedek er
- milk:sağmak, süt
- milker:süt ineği, süt sağıcı
- milkiness:süt gibi olma, uysallık, yumuşak başlılık
- milking:sağma
- milkmaid:sağıcı kız, sütçü kız
- milkman:sağıcı adam, sütçü
- milkshake:milk shake
- milksop:korkak, lâpacı, muhallebi çocuğu
- milky:süt gibi, sütlü, uysal
- milkyway:samanyolu
- mill:çentiklemek, çırpmak, değirmen, doların binde biri, fabrika, imalathane, mengene, öğütmek, tırtıklamak
- milldam:değirmen barajı
- milled:çekilmiş, çentikli, kenarı tırtıllı, öğütülmüş, tırtıklı, tırtıllı
- millenarian:bin yıllık, bin yıllık barış ve refah dönemi, bininci
- millenarism:bin yıllık barış ve refaha inanma
- millenary:bin yıllık, bininci yıla ait, bininci yıldönümü
- millennial:bin yıllık
- millennium:bin yıllık dönem, bin yıllık refah dönemi
- millepede:kırkayak
- miller:değirmen makinası, değirmenci, pervane
- miller’s:değirmen makinası, değirmenci, pervane
- millesimal:binde bir, binde bir olan, binde birlik
- millet:akdarı, darı
- milliard:milyar
- milliary:mil, mile ait
- milligram:miligram
- milligramme:miligram
- milligrams:miligram
- milliliter:mililitre
- millilitre:mililitre
- millimeter:milimetre
- millimicron:milimikron
- milliner:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- milliners:kadın şapkacısı, şapkacı, tuhafiyeci
- millinery:kadın şapkacılığı, kadın şapkaları, tuhafiye
- milling:değirmencilik, paranın kenarındaki tırtıllar
- million:milyon
- millionaire:milyoner
- millions:milyon
- milliped:kırkayak
- millipede:kırkayak
- millrace:değirmen deresi, değirmen suyu
- millstone:değirmentaşı
- millwright:değirmen yapan usta, değirmenci
- milord:ingiliz asilzadesi
- milquetoast:çekingen kimse, korkak, sümsük tip
- milt:balık menisi, balık spermi
- mime:mim, mim oynamak, pandomimci, sessiz tiyatro, taklit etmek, taklitçi
- mimeograph:teksir makinası, teksir makinası ile çoğaltmak
- mimes:mim, mim oynamak, pandomimci, sessiz tiyatro, taklit etmek, taklitçi
- mimesis:benzeme, benzetme, taklit
- mimetic:taklit eden
- mimic:benzemek, pandomimaya değin, taklidini yapmak, taklit, taklit eden, taklit etmek, taklitçi
- mimicking:benzemek, taklidini yapmak, taklit etmek
- mimicry:benzeme, benzerlik, taklit, taklit etme, taklitçilik
- mimosa:küstümotu, mimoza
- mina:mina, yunan ağırlık birimi
- minacious:korkutucu, tehdit eden, tehditkâr
- minaret:minare
- minatory:korkutucu, tehdit eden, tehditkâr
- mince:ince doğramak, kırıtmak, kıyma, kıymak, önemsiz göstermek
- minced:kıyılmış
- mincemeat:turta harcı, üzümlü ve elmalı tart harcı
- mincing:çıtkırıldım, kırıtkan, kıyım, kıyma
- mind:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mind!:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- :akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mindbending:bunaltıcı, hayal gördüren, kafa karıştıran, şaşırtıcı
- minded:fikirli, istekli, niyetli
- mindful:dikkatli, düşünceli, unutmayan
- minding:aldırış etmek, aldırmak, dikkat etmek, dikkatli olmak, endişelenmek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek
- mindless:akılsız, akılsızca yapılan, dikkatsiz, düşüncesiz
- minds:akıl, aldırış etmek, aldırmak, bellek, dikkat etmek, dikkatli olmak, düşünce, endişelenmek, fikir, hafıza, istek, itaat etmek, kafaya takmak, karşı çıkmak, kulak vermek, önemsemek, şuur, us, zihin
- mine:benim, benimki, kazıp çıkarmak, kazmak, lağım, maden, maden işletmek, maden ocağı, mayın, mayın döşemek, memba, sinsice bozmak, torpil, tünel kazmak
- mined:mayın döşenmiş, mayınlı
- minefield:mayın tarlası
- miner:delik açan kurtçuk, lâğımcı, madenci, mayıncı
- mineral:maden, madeni, madensel, madensel tuz, mineral
- mineralize:madenleştirmek, mineralize etmek, mineralleştirmek
- mineralogy:madenler ilmi, mineraloji
- mineralojy:madenler ilmi, mineraloji
- minerals:madensel maddeler, mineraller, sodalı içecekler
- mineshaft:maden kuyusu
- minestrone:etli ve sebzeli italyan çorbası
- minesweep:mayın tarama gemisi
- minesweeper:mayın tarama gemisi
- mingle:karışmak, karıştırmak, katılmak, katmak
- mingled:karışmış
- mingling:karışmak, karıştırmak, katılmak, katmak
- mingy:cimri
- mini:kısa, küçük, mini, mini etek, ufak araba
- miniature:çok küçük, küçücük, minyatür, minyatür yapmak
- miniaturist:minyatürcü
- miniaturize:küçültmek, minyatürünü yapmak
- minibar:mini-bar
- minibike:küçük motosiklet
- minibus:minibüs
- minibuses:minibüs
- minibusses:minibüs
- minicab:küçük taksi
- minify:küçültmek, önemini azaltmak
- minikin:küçük adam, ufacık şey
- minim:damla, yarım nota
- minimal:asgari, en az, en düşük
- minimise:azaltmak, küçültmek, küçümsemek
- minimize:azaltmak, küçültmek, küçümsemek
- minimum:asgari, en az, en düşük, en küçük, minimum, minimum değer
- mining:madencilik, mayın döşeme
- minion:dalkavuk, emir altındaki kimse, gözde, köle, peyk, uydu
- miniskirt:mini etek
- minister:bakan, papaz, vaiz, vekil
- ministerial:bakanlık, orta elçilik, papazlık
- ministers:bakan, papaz, vaiz, vekil
- ministration:hizmet
- ministrations:hizmet
- ministries:bakanlık, hizmet, papazlık, vekillik
- ministry:bakanlık, hizmet, papazlık, vekillik
- minium:kırmızı kurşun tuzu, parlak kırmızı renk, vermilyon
- miniver:resmi elbise süsü kürk
- mink:amerika vizonu, vizon
- minor:ikinci derecede, ikincil, küçük, reşit olmayan, reşit olmayan kimse, üniversitede ikinci branş
- minority:azınlık, azlık, reşit olmama
- minors:küçük, reşit olmayan kimse, üniversitede ikinci branş
- minotaur:yarı insan yarı boğa canavar
- minscule:küçük, küçük harf, küçük harfle el yazısı, küçük harfle yazılı, minik, miniskül, ufacık
- minster:katedral, manastır kilisesi
- minstrel:aşık, ortaçağ halk şairi, ozan
- minstrelsy:aşıklık, ozanlık, saz şairleri
- mint:darphane, icat etmek, nane, para basmak, uydurmak
- mintage:basılan para, para basma
- minted:icat etmek, para basmak, uydurmak
- minting:icat etmek, para basmak, uydurmak
- minuend:eksiltilen sayı
- minuet:ağır tempolu bir dans, menüet
- minus:aşağı, çıkarsa, çıktı, eksi, eksik, negatif, sıfırın altında
- minuscule:küçük, küçük harf, küçük harfle el yazısı, küçük harfle yazılı, minik, miniskül, ufacık
- minute:an, ayrıntılı, dakik, dakika, minik, önemsiz, saat tutmak, tutanak tutmak, ufacık, zabıt tutmak
- minute’s:kayıt, tutanak, zabıt
- minutely:dikkatle, inceden inceye, özenle
- minuteness:ufacık olma
- minutes:kayıt, tutanak, zabıt
- minute’s:kayıt, tutanak, zabıt
- minutest:ayrıntılı, dakik, minik, önemsiz, ufacık
- minutiae:önemsiz ayrıntılar
- minx:fingirdek kız, sürtük
- miracle:alâmet, harika, harika şey, keramet, mucize
- miraculous:mucize eseri, mucize yaratan, mucizevi, olağanüstü
- mirage:ılgım, serap
- mire:batak, çamur, çamura batırmak, çamura batmak, çamurlamak, pislik
- mired:çamura batırmak, çamura batmak, çamurlamak
- mirror:aksetmek, ayna, yansıtmak
- mirrored:aynalı
- mirroring:aksetmek, yansıtmak
- mirth:gülme, neşe, sevinç
- mirthful:neşeli, şen, sevinçli
- mirthless:neşesiz
- miry:batak, çamurlu, pis
- mirza:mirza, prens
- mis:kötü, ters, yanlış
- misadventure:aksilik, kaza, terslik
- misadvise:kötü öğüt vermek, kötü yol göstermek
- misalliance:uygunsuz birliktelik, yanlış evlilik
- misanthrope:insanları sevmeyen kimse
- misanthropic:insanları sevmeyen
- misanthropist:insanları sevmeyen kimse
- misanthropy:insan sevmeme, insanlardan nefret etme
- misapplication:yanlış uygulama
- misapplied:boşa harcamak, yanlış uygulamak, yerinde kullanmamak
- misapply:boşa harcamak, yanlış uygulamak, yerinde kullanmamak
- misapprehend:yanılmak, yanlış anlamak
- misapprehension:yanılma, yanlış anlama
- misappropriate:emanete hıyanet etmek, kötüye kullanmak, zimmete geçirmek
- misappropriation:emanete hıyanet, güveni kötüye kullanma, suistimal
- misbecome:uygun olmamak
- misbegotten:alçak, gayri meşru, piç
- misbehave:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehaved:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehaving:edepsizlik etmek, yaramazlık etmek
- misbehavior:terbiyesizlik, yaramazlık
- misbehaviour:terbiyesizlik, yaramazlık
- misbelief:inançsızlık, yanlış inanç
- misbelieve:inanmamak, yanlış inancı olmak
- misbeliever:imansız, kâfir
- miscalculate:hesap hatası yapmak, yanlış hesaplamak
- miscalculation:yanlış hesap
- miscall:sövüp saymak, yanlış adlandırmak, yanlış karar vermek
- miscarriage:başarısızlık, boşa çıkma, çocuk düşürme, düşük, suya düşme
- miscarry:başaramamak, çocuk düşürmek, düşük yapmak, suya düşmek, ters gitmek
- miscegenation:beyazlarla zencilerin melezleşmesi, ırkların karışması
- miscellaneous:çeşitli, karışık, türlü türlü
- miscellany:derleme
- mischance:şanssızlık, tâlihsizlik
- mischief:fesat, hasar, haylazlık, şeytanlık, yaramazlık, zarar
- mischievous:afacan, yaramaz, zarar verici, zararlı
- mischievousness:yaramazlık
- mischoose:yanlış seçim yapmak, yanlış seçmek
- miscible:karıştırılabilir
- misconceive:yanlış kavramak
- misconceived:yanlış kavramak
- misconception:yanlış kanı, yanlış kavrama
- misconduct:kötü davranış, kötü idare, kötü idare etmek, zina
- misconstruction:yanlış anlama, yanlış yorumlama
- misconstrue:tersinden anlamak, yanlış anlamak, yanlış yorumlamak
- miscreant:imansız, kötü, kötü kimse, zalim
- miscue:dalgınlıkla yapılan hata, yanlış, yanlış vuruş yapma
- misdeed:kötü hareket, kötülük, suç
- misdeeds:kötü hareket, kötülük, suç
- misdeem:yanlış hüküm vermek
- misdemean:kötü davranmak
- misdemeanant:kabahatli kimse, suçlu
- misdemeanor:kötü davranış, suç
- misdemeanors:kötü davranış, suç
- misdemeanour:kötü davranış, suç
- misdirect:yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misdirected:yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misdirection:yanlış yol gösterme, yanlış yönlendirme
- misdo:kötülük yapmak, yanlış yapmak
- misdoing:kötülük
- misdoubt:şüphe, şüphe etmek
- misemploy:kötüye kullanmak, suistimal etmek
- miser:cimri, paragöz, pinti
- miserable:acınacak halde, berbat, perişan, sefil, zavallı
- miserably:berbat şekilde, sefil bir halde
- misericordia:merhamet
- miserliness:cimrilik, paragözlük
- miserly:cimrice, çok küçük, tamahkâr
- misery:acı, hınzır, ızdırap, sefalet, yoksulluk
- misfire:anlaşılmamak, ateş almama, ateş almamak, tekleme, teklemek
- misfiring:anlaşılmamak, ateş almamak, teklemek
- misfit:uymama, uymayan şey, uyumsuz tip
- misfortune:aksilik, belâ, felâket, kaza, şanssızlık, tâlihsizlik, terslik
- misfortunes:aksilik, belâ, felâket, kaza, şanssızlık, tâlihsizlik, terslik
- misgiven:kuşkulandırmak, şüpheye düşürmek
- misgiving:korku, kuruntu, kuşku
- misgivings:korku, kuruntu, kuşku
- misgovern:kötü yönetmek
- misgovernment:kötü yönetim
- misguided:baştan çıkarmak, kötü yola sevketmek, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- misguiding:baştan çıkarmak, kötü yola sevketmek, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek
- mishandle:hor kullanmak, kötü davranmak, kötü idare etmek
- mishandling:hor kullanmak, kötü davranmak, kötü idare etmek
- mishap:aksilik, felâket, kaza, tâlihsizlik
- mishaps:aksilik, felâket, kaza, tâlihsizlik
- mishit:kötü vuruş, kötü vuruş yapmak
- mishmash:karışıklık, karmakarışıklık
- misinform:yanlış bilgi vermek
- misinformation:yanlış bilgi
- misinformed:yanlış bilgi vermek
- misinterpret:yanlış anlamak, yanlış yorumlamak
- misinterpretation:yanlış yorumlama
- misjudge:yanlış değerlendirmek, yanlış hüküm vermek
- misjudged:yanlış değerlendirmek, yanlış hüküm vermek
- misjudgment:yanlış hüküm
- mislaid:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislay:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislaying:kaybetmek, yanlış yere koymak, yerine koymamak
- mislead:şaşırtmak, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek, yoldan çıkarmak
- misleading:göz boyama, göz boyayıcı, şaşırtma, yanıltıcı
- misled:şaşırtmak, yanlış yol göstermek, yanlış yönlendirmek, yoldan çıkarmak
- mismanage:idare edememek, kötü yönetmek
- mismanagement:kötü yönetim
- mismarriage:uygunsuz evlilik, yanlış evlilik
- mismatch:birbirine uymama, birbirine uymamak, uyumsuz olmak, uyumsuzluk
- mismatched:birbirine uymamak, uyumsuz olmak
- misname:ismini şaşırmak, yanlış adlandırmak, yanlış isimle çağırmak
- misnomer:isim hatası, yanlış ad, yanlış isim kullanma
- misogynist:kadın düşmanı
- misogynous:kadın düşmanı
- misplace:yanlış yere koymak, yanlış yerleştirmek
- misplaced:yanlış yere koymak, yanlış yerleştirmek
- misplacement:yanlış yere koyma
- misplay:hatalı oynama, yanlış oyun
- misprint:baskı hatası, baskı hatası yapmak, yanlış basmak
- misprision:görevi kötüye kullanma, küçük görme, suça göz yumma
- misprize:hor görmek, küçük görmek
- mispronounce:yanlış telâffuz etmek
- misquotation:yanlış aktarma
- misquote:yanlış aktarmak, yanlış tekrarlamak
- misread:yanlış okumak, yanlış yorumlamak
- misreading:yanlış okuma, yanlış yorumlama
- misrepresent:kötü temsil etmek, yanlış sunmak, yanlış tanıtmak
- misrepresentation:kötü temsil etme, yanlış tanıtma
- misrepresented:kötü temsil etmek, yanlış sunmak, yanlış tanıtmak
- misrule:karışıklık, kötü hükümet, kötü yönetim, kötü yönetmek
- miss:aramak, bayan, eksik olmak, gözlemek, hanım, isabet etmeme, ıska, ıskalamak, kaçırmak, karavana, kız, matmazel, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- missal:dua kitabı, katolik dua kitabı
- missed:aramak, eksik olmak, gözlemek, ıskalamak, kaçırmak, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- misses:aramak, bayan, eksik olmak, gözlemek, hanım, isabet etmeme, ıska, ıskalamak, kaçırmak, karavana, kız, matmazel, özlem duymak, özlemek, vuramamak
- misshape:kötü biçim vermek, şeklini bozmak
- misshaped:kötü biçim vermek, şeklini bozmak
- misshapen:biçimsiz, çirkin, şekilsiz
- missile:atılan şey, füze, mermi, ok
- missiles:atılan şey, füze, mermi, ok
- missing:eksik, kaçırma, kayıp, özlem
- mission:amaç, elçilik, görev, heyet, ideal, iş, misyon, vazife
- missionary:misyoner
- missions:amaç, elçilik, görev, heyet, ideal, iş, misyon, vazife
- missis:bayan, hanım
- missive:mektup, resmi mektup, tezkere
- missives:mektup, resmi mektup, tezkere
- missouri:missouri
- misspell:imlâ hatası yapmak, yanlış yazmak, yazım hatası yapmak
- misspend:boşa harcamak, kötü harcamak
- misspending:boşa harcamak, kötü harcamak
- misspent:boşa harcamak, kötü harcamak
- misstate:yalan anlatmak, yanlış ifade etmek
- misstated:yalan anlatmak, yanlış ifade etmek
- misstatement:yalan ifade, yanlış ifade
- missus:hanımefendi
- missy:küçük hanım
- mist:buğu, buğulamak, çiselemek, duman, karartı, pus, sis, sis kaplamak
- mistake:başkası sanmak, hata, karıştırmak, yanılgı, yanılmak, yanlış, yanlış anlamak, yanlışlık
- mistaken:hatalı, yanlış
- mistakenly:yanlışlıkla
- mistakes:başkası sanmak, hata, karıştırmak, yanılgı, yanılmak, yanlış, yanlış anlamak, yanlışlık
- mistaking:başkası sanmak, karıştırmak, yanılmak, yanlış anlamak
- misted:buğulamak, çiselemek, sis kaplamak
- mister:bay, bey, beyefendi
- mistification:aldatma, gizemli bir hava verme, şaşırtma
- mistime:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistimed:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistiming:zamanını yanlış tahmin etmek, zamanlama hatası yapmak, zamansız yapmak
- mistiness:sis, sisli olma
- misting:buğulamak, çiselemek, sis kaplamak
- mistletoe:ökseotu
- mistral:karayel, soğuk karayel
- mistranslate:yanlış çeviri yapmak, yanlış tercüme etmek
- mistranslation:yanlış çeviri, yanlış tercüme
- mistreat:hor kullanmak, kötü davranmak
- mistreated:hor kullanmak, kötü davranmak
- mistreatment:hor kullanma, kötü davranma
- mistress:bayan, hanım, metres, müdire hanım, öğretmen
- mistrust:güvenmemek, güvensizlik, şüphe, şüphe etmek
- mistrusted:güvenmemek, şüphe etmek
- mistrustful:güvensiz, şüpheci
- misty:belirsiz, bulanık, hayal meyal, puslu, sisli
- misunderstand:ters anlamak, yanlış anlamak
- misunderstanding:anlaşamama, geçimsizlik, yanlış anlama, yanlış anlaşılma
- misusage:hor kullanma, kötü davranma, yanlış kullanım
- misuse:hırpalamak, hor kullanma, hor kullanmak, kötüye kullanma, kötüye kullanmak, suistimal, suistimal etmek, yanlış kullanma, yanlış kullanmak
- mite:akar, böcekçik, çocuk, kuruş, mayt, ufacık şey, zerre
- miter:açıölçer, gönye, piskoposluk tacı
- mithridate:panzehir
- mitigable:azaltılabilir, hafifletilebilir, yatıştırılabilir
- mitigate:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigated:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigating:azaltmak, hafifletmek, yatıştırmak
- mitigation:hafifletme
- mitosis:karyokinez
- mitrailleuse:makinalı tüfek, mitralyöz
- mitral:kâlp kapakçığına ait
- mitre:açıölçer, gönye, piskoposluk tacı
- mitt:beysbol eldiveni, boks eldiveni, eldiven, parmaksız eldiven
- mitten:eldiven, tek parmaklı eldiven
- mittens:eldiven, tek parmaklı eldiven
- mittimus:görevden alma, hapis cezası ilamı, memuriyetten çıkarma
- mity:kurtlu, maytlı
- mitzvah:sevap, sünnet
- mix:karışıklık, karışım, karışma, karışmak, karıştırma, karıştırmak, katmak, kaynaşmak, melezlemek, uyuşmak
- mixable:karıştırılabilir
- mixed:karışık, karışmış, karma, katışık, melez
- mixer:karıştırıcı, mikser, sokulgan kimse, sosyal kimse, tanışma toplantısı
- mixing:karışma, karıştıran, karıştırma, karma
- mixture:karışım, karışma, karıştırma, kaynaşma
- mixup:anlaşmazlık, karışıklık
- mizen:mizana direği, mizana yelkeni
- mizzen:mizana direği, mizana yelkeni
- mnemonic:hafıza, hafıza geliştiren, hatırlatıcı ipucu
- moa:moa, yeni zelanda devekuşu
- moan:inilti, inlemek
- moaning:inilti, inleme, sızlanan
- moat:hendek, kale hendeği, kale hendeği ile kuşatmak
- moated:kale hendeği ile kuşatılmış
- mob:ayaktakımı, çete, halk tabakası, izdiham, kalabalık, toplanmak, topluca saldırmak
- mobbed:toplanmak, topluca saldırmak
- mobbing:toplanmak, topluca saldırmak
- mobile:akışkan, değişken, dengede hareket düzeni, gezici, hareketli, oynak, seyyar, yer değiştirebilen
- mobilise:hareketlendirmek, seferber etmek, silâh altına almak
- mobility:akışkanlık, değişkenlik, hareketlilik
- mobilization:seferberlik
- mobilize:hareketlendirmek, seferber etmek, silâh altına almak
- mobilized:seferber
- mobocracy:avam daresi, halk yönetimi
- mobster:gangster, haydut
- mobsters:gangster, haydut
- moccasin:kızılderili çarığı, mokasen, zehirli suyılanı
- moccasins:kızılderili çarığı, mokasen, zehirli suyılanı
- mocha:kahve, koyun derisi, moha limanı
- mock:alay, alay etmek, alay konusu, kalp, maskaralık, sahte, taklit, taklit etmek
- mocked:alay etmek, taklit etmek
- mocker:alaycı kimse
- mockery:alay, alay edilecek şey, taklit
- mocking:alaycı
- mockingbird:alaycı kuş
- mod:şık
- modal:kip, makam, şekilsel, tipik
- modality:şekil, tarz, yöntem
- mode:biçim, kip, makam, moda, tarz, tipik değer, üslup, yöntem
- model:biçimlendirmek, kalıbını çıkarmak, kalıp, manken, model, model yapmak, modellik etmek, numune, örneğe göre yapmak, örnek, örnek olan
- modeled:biçimlendirmek, kalıbını çıkarmak, model yapmak, modellik etmek, örneğe göre yapmak
- modeler:model ressamı, modelci
- modeling:biçimlendirme, modelini yapma
- modelling:biçimlendirme, modelini yapma
- modem:modem
- moderate:başkanlık etmek, hafifletmek, ılıman, ılımlı, ılımlı kimse, makul, ölçülü, orta, yatıştırmak, yumuşamak, yumuşatmak
- moderately:az çok, ılımlı olarak
- moderateness:ılımlılık
- moderating:başkanlık etmek, hafifletmek, yatıştırmak, yumuşamak, yumuşatmak
- moderation:ılım, ılımlılık, ölçülü olma, ölçülülük
- moderator:arabulucu, başkan, ılımlayıcı
- modern:bugünkü, çağcıl, çağdaş, modern, modern kimse
- modernisation:yenileştirme
- modernise:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernised:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernism:modernlik, yenilikçilik
- modernist:yenilikçi
- modernity:çağdaşlık, modernlik
- modernization:yenileştirme
- modernize:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernized:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernizing:modernize etmek, modernleştirmek, yenilemek
- modernness:çağcıllık, modernlik
- modest:alçakgönüllü, gösterişsiz, ılımlı, mütevazi, namuslu
- modestly:alçakgönüllülükle, mütevazi olarak
- modesty:alçakgönüllülük, gösterişsizlik, iffet, ılımlılık, tevazu
- modicum:az miktar, biraz
- modification:değişiklik, değiştirme
- modifications:değişiklik, değiştirme
- modified:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modifier:değiştiren şey, niteleyici, tamamlayıcı
- modify:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modifying:değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hafifletmek, nitelemek, tamlamak
- modish:modaya uygun, son moda
- modishly:modaya uygun olarak
- modishness:modaya uygunluk
- modiste:kadın giyim mağazası sahibi, mağazacı
- modulate:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulates:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulating:hafifleştirmek, sesi ayarlamak, sesini değiştirmek
- modulation:geçiş, hafifletme, modülasyon
- module:esas kısım, kapsül, kip, modül
- modules:esas kısım, kapsül, kip, modül
- modulus:modül
- modus:tarz, usul, yöntem
- mogul:önemli adam, yük lokomotifi
- mohair:moher, tiftik
- mohammed:hazreti muhammed, muhammed
- mohammedan:müslüman
- mohammedanism:islamiyet, müslümanlık
- moiety:hisse, parça, pay, yarı
- moil:ağır iş, didinmek, kargaşa, karmaşa, uğraşmak
- moire:hare, hareli, hareli kumaş
- moiré:hare, hareli, hareli kumaş
- moist:ıslak, nemli, rutubetli, sulu
- moisten:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moistened:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moistening:nemlendirme
- moistness:nemlilik, rutubet
- moisture:ıslaklık, nem, rutubet
- moisturiser:krem, nemlendirici
- moisturize:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moisturizer:krem, nemlendirici
- moisturizing:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- moither:endişeli olmak, şaşırtmak
- molar:azıdişi, kitleye ait, öğütücü, öğütücü diş
- molasses:melas, şeker tortusu
- mold:biçimlendirmek, gübreli toprak, humuslu toprak, kalıba dökmek, kalıp, küf, küflendirmek, küflenmek, şekil, şekil vermek, yapı, yaradılış
- moldavian:buğdan, buğdanlı
- moldboard:saban demiri
- molded:biçimlendirmek, kalıba dökmek, küflendirmek, küflenmek, şekil vermek
- molder:biçimlendirici, çürümek, çürütmek, dökmeci, dökülmek, kalıpçı, şekillendirici
- moldering:çürümek, çürütmek, dökülmek
- moldiness:küf, küflü olma, küflülük
- molding:döküm, kalıp yapma, korniş, pervaz, süsleme
- moldy:küflenmiş, küflü
- mole:ben, dalgakıran, grammolekül, köstebek, mendirek, mol
- molecular:moleküler, moleküllü
- molecule:molekül, zerre
- molecules:molekül, zerre
- molehill:köstebek yuvası, önemsiz şey
- moleskin:köstebek derisi, pamuklu kadife
- molest:elle rahatsız etmek, sarkıntılık etmek, taciz etmek
- molestation:sarkıntılık, taciz
- molested:elle rahatsız etmek, sarkıntılık etmek, taciz etmek
- moll:fahişe, gangsterin sevgilisi, orospu
- mollification:dindirme, teskin, yatıştırma
- mollify:gönlünü almak, yatıştırmak, yumuşatmak
- mollifying:gönlünü almak, yatıştırmak, yumuşatmak
- mollusc:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- molluscs:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- mollusk:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- mollusks:molüsk, yumuşakça, yumuşakçalar
- molly:hanım evlâdı, muhallebi çocuğu
- mollycoddle:hanım evlâdı, muhallebi çocuğu, üstüne titremek
- mollycoddled:üstüne titremek
- moloch:dikenli kertenkele
- molt:deri değiştirme, deri değiştirmek, tüy dökme, tüy dökmek
- molten:dökme, erimiş
- molting:deri değiştirme, tüy dökme
- molto:çok
- molybdenum:molibden
- mom:anne
- moment:an, moment, nüfuz, önem
- momentarily:anlık olarak, bir an için, geçici olarak
- momentary:anlık, bir an süren, geçici
- momently:bir an için, bir anlık, her an
- momentous:ciddi, mühim, önemli
- momentously:cidden, önemle
- moments:an, moment, nüfuz, önem
- moment’s:an, moment, nüfuz, önem
- momentum:moment
- mon:pazartesi
- monacal:manastıra ait
- monachal:manastıra ait
- monad:atom, birim, monad, tek hücreli canlı, zerre
- monandrous:tek ercikli, tek kocalı
- monarch:hükümdar, kral, padişah
- monarchal:hükümdara uygun
- monarchic:krallık sistemine ait
- monarchical:krallık sistemine ait
- monarchist:kralcı, monarşi yanlısı
- monarchy:hükümdarlık, monarşi
- monasterial:manastır ile ilgili, manastıra ait
- monasteries:manastır
- monastery:manastır
- monastic:keşiş, manastıra ait, manastırda yaşayan
- monastical:manastıra ait
- monday:pazartesi
- monde:çevre, dünya
- mondial:bütün dünyaya ait, dünya çapında
- monecious:monoik, tek evcikli
- monetary:para, para ile ilgili, parasal
- monetize:para olarak tedavüle koymak
- money:mangır, nakit, para, tıkır
- moneybag:para çuvalı, para torbası
- moneybox:kumbara
- moneychanger:sarraf
- moneyed:paralı, zengin
- moneylender:faizci, tefeci
- moneylending:faizcilik
- moneyless:parasız
- moneymaker:çok para getiren
- moneymaking:para kazanma, para yapma
- monger:satıcı, tacir, tüccar
- mongol:moğol
- mongolian:moğol, moğolca
- mongoose:firavun faresi
- mongrel:kırma, melez, melez hayvan, melez köpek
- monied:paralı, zengin
- monies:mangır, nakit, para, tıkır
- moniker:ad, isim, lakap
- monism:bircilik, monizm
- monition:ihbarname, ihtar, ikaz, uyarı
- monitor:ekran, etobur kertenkele, gözlemci öğrenci, gözleme, gözlemek, izleme tertibatı, izlemek, monitor, varan
- monitorize:görüntülemek, izlemek
- monitors:ekran, etobur kertenkele, gözlemci öğrenci, gözleme, gözlemek, izleme tertibatı, izlemek, monitor, varan
- monk:inzivaya çekilmiş kimse, keşiş, papaz, rahip
- monkey:kurcalamak, maymun, oynamak, şahmerdan başı
- monkeyshines:dürüst olmayan hareketler, şaka
- monkfish:kelerbalığı, maymunbalığı
- monkhood:keşişler, keşişlik
- monkshood:boğanotu, kaplanboğan
- mono:bir, mono, tek
- monochromatic:tek renkli
- monochrome:tek renkli resim
- monocle:monokl, tek gözlük
- monocotyledon:monokotiledon, tek çenekli bitki
- monocular:tek göz ile kullanılan, tek gözlü
- monody:ses aynılığı, tek sesli mersiye, tek sesli şarkı
- monogamist:tek eşli kimse
- monogram:baş harflerle yapılan desen, monogram, yaptırmak
- monograph:monografi, tek bir konuyu inceleyen yazı
- monogynous:tek karılı, tek pistilli
- monohydrate:tek su moleküllü bileşik
- monokini:tek parça bikini
- monolith:tek parça anıt, yekpare dikme
- monolithic:tek taştan yapılmış, yekpare
- monologue:monolog
- monomania:sabit fikir, sabit fikirlilik, saplantı
- monomaniac:sabit fikirli tip, saplantısı olan kimse
- monomial:tek kelimeden oluşan, tek terimli
- monomolecular:tek molekül kalınlığında
- monophthong:tek sesli
- monoplane:tek kanatlı uçak
- monopolise:tekel altına almak, tekeline almak
- monopolist:tekelci
- monopolistic:tekelci, tekele ait
- monopolize:tekel altına almak, tekeline almak
- monopoly:tekel
- monorail:tek ray, tek raylı demiryolu
- monosyllabic:tek heceli
- monosyllable:tek heceli kelime
- monotheism:monoteizm, tektanrıcılık
- monotheist:tektanrıcı kimse
- monotheistic:tek tanrıcılıkla ilgili
- monotone:monoton, monoton ses, monoton şey, monotonluk, tekdüze
- monotonous:monoton, tekdüze
- monotonously:monoton bir biçimde
- monotony:monotonluk, tekdüzelik, yeknesaklık
- monotype:monotip, tek tip
- monoxide:monoksit
- monsieur:bay, bey, mösyö
- monsoon:mevsim rüzgârı, muson
- monster:canavar, dev, kocaman, ucube
- monstrosity:canavar, canavarlık
- monstrous:azman, canavar gibi, korkunç
- monstrously:canavarca
- montage:montaj
- montane:dağ, dağlarla ilgili
- monte:ispanyol kâğıt oyunu
- month:ay
- monthlies:aylık dergi
- monthly:ayda bir, ayda bir olan, aylık, aylık dergi
- monument:abide, anıt
- monumental:anıtsal, devasa, heybetli
- monumentally:heybetle
- monuments:abide, anıt
- moo:böğürme, böğürmek
- mooch:aptal aptal dolaşmak, aşırmak, beleşe konmak, çalmak
- mood:hava, kip, ruh hali
- moodiness:aksilik, huysuzluk
- moods:aksilik, gıcıklık, kıllık, terslik
- moody:aksi, bunalım, dengesiz, huysuz, karamsar kimse, kıl
- mooing:böğürme
- moon:ay, dalgın dalgın dolaşmak, kamer, mehtap
- mooneyed:gece körü, gözleri faltaşı gibi
- moonless:aysız
- moonlight:ay ışığı, mehtap
- moonlighting:ek iş olarak gece çalışma, ikinci işte çalışma
- moonlit:mehtapta olan
- moonrise:ayın doğuşu
- moonrock:aydan alınmış kaya parçası, aytaşı
- moons:ay, dalgın dalgın dolaşmak, kamer, mehtap
- moonset:ayın batışı
- moonshine:ay ışığı, boş lâf, kaçak içki, mehtap, saçmalık
- moonshot:aya yolculuk
- moonstone:aytaşı
- moonstruck:çılgın
- moonwalk:ayda yürüyüş
- moony:ay gibi, ay ışıklı, dalgın
- moor:bozkır, demir atmak, demirlemek, kır, palamarla bağlamak
- moorage:demir atma, gemi bağlama yeri
- moored:demir atmak, demirlemek, palamarla bağlamak
- moorfowl:orman tavuğu
- mooring:demir yeri
- moorings:gemi bağlama yeri, palamar, şamandıra
- moorish:fas’a ait
- moorland:bozkır, kır
- moors:dubalar, palamar, şamandıralar
- moose:amerika geyiği, kanada geyiği
- moot:münazara, tartışılabilir, tartışma, tartışmak, tartışmalı
- mooting:tartışmak
- mop:iplik paspas, karışık saç, paspas, paspaslamak, surat ekşitme, suratını ekşitmek, yüz buruşturma, yüzünü buruşturmak
- mope:canı sıkkın olmak, sıkıcı tip, sıkmak, üzgün olmak, üzmek
- moped:moped, motosiklet
- mopes:dert, sıkıntı, tasa, üzüntü
- moping:canı sıkkın olmak, sıkmak, üzgün olmak, üzmek
- mopish:gamlı, kasvetli
- moppet:çocuk
- mopping:paspaslamak, suratını ekşitmek, yüzünü buruşturmak
- moquette:yünlü kadife döşemelik kumaş, yünlü kadife halı
- moraine:buzultaş, moren
- moral:ahlâk dersi, ahlâki, ahlâklı, dürüst, kıssadan hisse, manevi, medeni cesaret, törel
- morale:manevi güç, maneviyat, moral
- moralist:ahlâkçı, törebilimci
- morality:ahlâk, törellik
- moralization:ahlâk yönünden değerlendirme
- moralize:ahlâk dersi vermek, ahlâk öğretmek
- moralizing:ahlâk dersi vermek, ahlâk öğretmek
- morally:ahlâkça, manevi olarak
- morals:ahlâk, ders, özdeyiş, töre
- morass:batak, bataklık, sazlık
- moratorium:borçların ertelenmesi, moratoryum
- moratory:borçları erteleyen
- moray:murana
- morbid:hastalıklı, marazi, marazi şeylere ilgi duyan
- morbidity:hastalıklılık
- morbidly:marazi olarak
- morbidness:hastalık oranı, marazi şeylere aşırı ilgi
- mordacious:alaycı, iğneleyici, iğneli, keskin
- mordacity:keskinlik
- mordant:bakır oymacılığı ilacı, dokunaklı, içe işleyen, içine işleyen, iğneleyici, iğneli, renk sabitleştirici, renk sabitleştirici ilaç
- mordent:melodi süsleme türü, mordan
- more:bir kat daha, çok, daha, daha çok, daha fazla, fazla şey, fazlalık
- :biraz daha.
- moreen:bir tür kumaş
- morel:kuzumantarı, siyah mantar
- morello:vişne
- moreover:bir de, bundan başka, dahası, diğer taraftan, üstelik
- mores:adetler, gelenekler, töreler
- moresque:fas, mağribi
- morganatic:dengi dengine olmayan
- morgue:morg
- moribund:can çekişen, ölmek üzere
- morion:miğfer
- morn:sabah, yarın
- morning:başlangıç, sabah
- moro:filipinli müslüman
- moroccan:fas, faslı
- morocco:fas
- moron:geri zekâlı, moron
- moronic:geri zekâlı gibi
- morose:asık suratlı, somurtkan, suratsız
- moroseness:suratsızlık
- morosity:somurtkanlık
- morpheme:morfem
- morpheus:morfeus, rüya tanrısı
- morphia:morfin
- morphine:morfin
- morphological:morfolojik
- morphology:morfoloji, şekilbilim
- morris:bahar dansı
- morrow:ertesi gün, sabah, yarın
- morse:mors
- morsel:lokma, parça
- morsels:lokma, parça
- mortal:fani, insan, öldürücü, ölüm, ölümcül, ölümlü
- mortality:insanlık, insanoğlu, ölüm oranı, ölümlülük
- mortally:ciddi, dehşetle, ölecek şekilde
- mortals:insan, ölümlü
- mortar:harç, harç ile sıvamak, havan, sıva yapmak
- mortarboard:harç tahtası, kep, üniversite mezuniyet kepi
- mortared:harç ile sıvamak, sıva yapmak
- mortgage:ipotek, ipotek etmek, rehin
- mortgaged:ipotekli
- mortgagee:ipotek yapan alacak sahibi
- mortgager:ipotek ettiren borçlu
- mortgages:ipotek, ipotek etmek, rehin
- mortgaging:rehin vermek
- mortgagor:ipotek ettiren borçlu
- mortice:delik, yuva, zıvana
- mortician:cenaze kaldırıcısı
- mortification:aşağılama, kangren, onuru kırılma
- mortified:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortify:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortifying:incitmek, kangren olmak, utandırmak
- mortise:delik, yuva, zıvana, zıvana açmak
- mortuary:morg, ölüm, ölüme ait
- mosaic:mozaik
- moses:musa
- mosey:ayrılmak, dolaşmak, gezinmek
- moslem:islam, müslüman
- mosque:cami, mescit
- mosquito:sivrisinek
- mosquitoes:sivrisinek
- moss:bataklık, karayosun, liken, yosun
- mossback:örümcek kafalı kimse, yosun kaplı balık, yosun kaplı yaşlı kaplumbağa
- mosstrooper:bataklık eşkiyası
- mossy:yosunlu
- most:çoğu, en, en çok, en fazla, en fazla miktar, en fazlası, pek çok
- mostly:başlıca, çoğunlukla, genelde
- mot:nükte
- mote:toz tanesi, zerre
- motel:motel
- motet:müziksiz çok sesli ilahi
- moth:güve, pervane
- mothball:naftalin topu, vakumlu plastik kılıf
- motheaten:eski püskü, güve yemiş
- mother:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- motherhood:analık, annelik
- motherinlaw:kayınvalide, kaynana
- motherland:memleket, vatan
- motherless:anasız, annesiz, öksüz
- motherlike:ana gibi, anne gibi
- motherly:ana gibi
- motherofpearl:sedef
- mothers:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- mother’s:ana, anne, anne gibi bakmak, annelik etmek, valide
- moths:pulkanatlılar
- mothy:güve dolu, güveli
- motif:motif, örge
- motile:hareket edebilen, kendiliğinden hareket eden
- motion:devinim, el ile işaret etmek, hareket, önerge, teklif
- motionless:hareketsiz
- motivate:hareket ettirmek, motive etmek
- motivated:hareket ettirmek, motive etmek
- motivating:hareket ettirmek, motive etmek
- motivation:dürtü, güdü, hareket ettirme, motivasyon
- motive:âmil, dürtü, güdü, hareket ettirici, neden
- motivity:hareket kuvveti, tahrik kuvveti
- motley:çeşit çeşit, karışık, rengârenk, rengârenk giysi, renk renk, uyumsuz karışım
- motor:araba, arabayla götürmek, hareket ettirici, makina, motor, otomobil, otomobille gitmek
- motorbike:motosiklet
- motorboat:motorbot, motorlu tekne
- motorbus:otobüs
- motorcade:konvoy
- motorcar:araba, otomobil
- motorcycle:motosiklet
- motored:arabayla götürmek, otomobille gitmek
- motorine:motor yağı
- motoring:arabayla götürmek, otomobille gitmek
- motorist:araba kullanan kimse, otomobil kullanan kimse
- motorize:motor takmak, motorize etmek
- motorized:motor takmak, motorize etmek
- motors:araba, arabayla götürmek, makina, motor, otomobil, otomobille gitmek
- motorway:asfalt, ekspres yol, karayolu, otoban, otoyol
- motorways:asfalt, ekspres yol, karayolu, otoban, otoyol
- motte:höyük
- mottle:benek, beneklemek, leke, lekelemek
- mottled:alacalı, benekli
- mottling:benek, beneklemek, leke, lekelemek
- motto:arma simgesi, özlü söz, parola, vecize
- moufflon:muflon, yabani koyun
- mouflon:muflon, yabani koyun
- moujik:mujik, rus köylüsü
- mould:biçimlendirmek, gübreli toprak, humuslu toprak, kalıba dökmek, kalıp, küf, küflendirmek, küflenmek, şekil, şekil vermek, yapı, yaradılış
- mouldboard:saban demiri
- moulder:biçimlendirici, çürümek, çürütmek, dökmeci, dökülmek, kalıpçı, şekillendirici
- mouldiness:küf, küflü olma, küflülük
- moulding:döküm, kalıp yapma, korniş, pervaz, süsleme
- mouldy:küflenmiş, küflü
- moult:deri değiştirme, deri değiştirmek, tüy dökme, tüy dökmek
- moulting:deri değiştirme, tüy dökme
- mound:öbek, tepecik, tepecikler yapmak, toprak yığını, tümsek, tümsek yapmak, yığın
- mount:altlık, bindirmek, binek hayvanı, binmek, çerçeve, çerçevelemek, çıkmak, dağ, dayanak, düzenlemek, monte etmek, oturtmak, tepe, üzerine çıkmak, üzerine yerleştirmek
- mountain:dağ
- mountainee:dağa tırmanmak, dağcı, dağlı
- mountaineer:dağa tırmanmak, dağcı, dağlı
- mountaineering:dağcılık
- mountainous:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountainy:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountanious:dağ gibi, dağlı, dağlık
- mountebank:şarlatan
- mounted:atlı, binmiş, kakma, mukavvaya yapıştırılmış, takılı
- mountie:atlı polis
- mounting:altlık, binme, destek, montaj
- mourn:ağlamak, matem tutmak, yas tutmak
- mourner:matemli kimse, yaslı kimse
- mournful:hazin, kederli, yaslı
- mournfully:kederle
- mourning:acılı, ağıt, karalar, matem, matem elbisesi, yas
- mouse:fare, fare avlamak, fare tutmak, mouse, sıçan
- mousehole:fare deliği
- mouseleum:anıt mezar, anıtkabir, mozole, türbe
- mouser:avcı kedi
- mousetrap:fare kapanı, kalitesiz peynir
- mousey:çekingen, fare gibi, mahçup, ürkek
- mousse:çırpılmış tatlı krema, köpük, saç köpüğü
- moustache:bıyık
- mousturizing:ıslatmak, nemlendirmek, nemlenmek
- mousy:çekingen, fare gibi, mahçup, ürkek
- mouth:ağız, dudak bükmek, geme alıştırmak, haliç, surat asma, tane tane söylemek
- mouthed:ağızlı
- mouthful:ağız dolusu, lokma, söylemesi zor kelime
- mouthiness:gevezelik
- mouthpiece:ağızlık, avukat, sözcü
- mouthwash:gargara
- mouthy:ağzı kalabalık, geveze
- mouton:işlenmiş koyun derisi
- movable:menkul, oynatılabilir, taşınabilir
- movables:menkul eşya
- move:hamle, hareket, hareket etmek, ilerlemek, kımıldamak, kımıldatmak, kıpırdamak, kıpırdanmak, kıpırdatmak, nakil, oynama, oynama sırası, oynamak, oynatmak, tahrik etmek, taşınma, taşınmak, teklif etmek, yer değiştirmek
- moveable:taşınır
- moved:etkilenmiş
- movement:akım, bağırsakların çalışması, hareket, işleme, manevra
- movements:akım, bağırsakların çalışması, hareket, işleme, manevra
- mover:hareket ettirici, nakliyeci, taşıyıcı
- movie:film, sinema
- movies:filmler, sinema
- moving:dokunaklı, etkili, hareket eden, hareket etme, hareketli, oynama, taşınma
- movingly:dokunaklı olarak
- mow:biçmek, ekin yığını, ot yığını
- mower:makineli tüfek, orakçı, tırpancı
- mowing:biçmek
- mown:biçmek
- mr:bay, bey, beyefendi
- :bay, bey, beyefendi
- mrs:bayan, hanım
- :bayan, hanım
- ms:bayan, hanım
- :bayan, hanım
- much:çok, çok şey, çokça, fazla, fazlaca, hayli, hemen hemen, önemli şey, pek
- muchness:çokluk
- mucilage:zamk
- mucilaginous:yapışkan, zamk gibi, zamklı
- muck:çamur, gübre, gübrelemek, pisletmek, pislik
- mucker:ağır düşüş, kaba adam, kaba kimse
- muckheap:gübre yığını
- mucking:gübrelemek, pisletmek
- muckle:büyük miktar, çok miktar
- muckrake:rezaletleri ortaya çıkarmak, skandal çıkaran araştırmacı
- mucky:pis
- mucoid:sümüksü
- mucous:balgam gibi, balgamlı, sümüklü
- mucus:balgam, sümük
- mud:çamur
- mudbath:çamur banyosu
- muddied:bulandırmak, çamurlamak
- muddiness:bulanıklık, çamurluluk
- muddle:becerememek, karışık şey, karışıklık, karıştırmak, şaşkınlık, sersemlik, yüzüne gözüne bulaştırmak
- muddled:becerememek, karıştırmak, yüzüne gözüne bulaştırmak
- muddleheaded:sersem
- muddling:sersemleyici
- muddy:anlaşılması zor, bulandırmak, bulanık, çamurlamak, çamurlu
- mudguard:çamurluk
- mudslide:toprak kayması
- mudslinger:çamur atan kimse
- mudslinging:çamur atma
- muff:acemice iş yapmak, acemilik, becerememek, beceriksizlik, boru bileziği, el kürkü, manşon
- muffin:çörek, kek
- muffle:sarınacak şey, sarınmak, sesi boğmak
- muffled:örtülü
- muffler:atkı, susturucu
- muffling:sarınmak, sesi boğmak
- mufti:müftü, sivil elbise
- mug:bardak, çok çalışmak, enayi, eşkıya, fotoğrafını çekmek, herif, inek, ineklemek, komik mimikler yapmak, kulplu bardak, kupa, maymunluk etmek, surat etme, zevzeklik etmek
- mugger:haydut, hint timsahı, soyguncu
- mugginess:bunaltı, sıcak ve rutubetlilik
- mugging:gasp olayı, saldırıp soyma
- muggins:ahmak, enayi
- muggy:bunaltıcı, kapalı, nemli, sıcak ve rutubetli
- mugs:bardak, çok çalışmak, enayi, eşkıya, fotoğrafını çekmek, herif, inek, ineklemek, komik mimikler yapmak, kulplu bardak, kupa, maymunluk etmek, surat etme, zevzeklik etmek
- mugwort:pelin
- mugwump:asi, bağımsız üye, kendini beğenmiş
- mujik:mujik, rus köylüsü
- mulatto:melez, melez tenli, zenci melezi, zenci-beyaz melezi
- mulberry:dut, dut ağacı
- mulch:kuru otla örtmek, saman örtüsü
- mulct:çarpmak, mahrum etmek, para cezası, para cezası vermek, para koparmak
- mule:inatçı, ip eğirme makinesi, katır, terlik, traktör
- mules:inatçı, ip eğirme makinesi, katır, terlik, traktör
- muleteer:katırcı
- muley:boynuzsuz
- muliebrity:kadınlık
- mulish:inatçı, katır gibi
- mulishly:inatla
- mulishness:inatçılık
- mull:ince muslin, organdi, şarabı baharatla kaynatmak
- mullah:molla
- mullberry:dut, dut ağacı
- mullein:sığırkuyruğu
- muller:havan
- mullet:tekir
- mulling:şarabı baharatla kaynatmak
- mullock:çöp
- multangular:çok açılı
- multi:çok
- multicellular:çok hücreli
- multicolored:alacalı, çok renkli, rengârenk, renk renk
- multicoloured:alacalı, çok renkli, rengârenk, renk renk
- multidimensional:çok boyutlu
- multifarious:çeşit çeşit, çeşitli
- multiform:çok şekilli, çokbiçimli
- multilateral:çok kenarlı, çok uluslu, çok yanlı
- multileteral:çok kenarlı, çok uluslu, çok yanlı
- multilingual:çok dil bilen, çok dilli
- multimedia:multimedya
- multimillionaire:multimilyoner
- multinational:çok uluslu
- multiphase:çok fazlı, çok safhalı
- multiple:birçok, çoklu, kat, katlı, katsayı
- multiplex:çok kısımlı, kat kat, katmerli
- multiplicand:çarpılan
- multiplication:çarpma, çoğalma, çoğaltma
- multiplier:çarpan
- multiply:çarpmak, çoğalmak, çoğaltmak, türemek
- multipurpose:çok amaçlı, çok işlevli
- multiracial:çok ırklı
- multistorey:çok katlı
- multitude:çokluk, izdiham, kalabalık
- multitudinous:çok, kalabalık
- mum:anne, dilsiz oyunu oynamak, hanımefendi, kasımpatı, maske ile oynamak, sessiz, tatlı bir tür bira
- mum!:sus!
- mumble:geveleme, gevelemek, mırıldamak, mırıltı
- mumbled:gevelemek, mırıldamak
- mumbling:mırıldama
- mummer:maskara, maskeli oyuncu
- mummery:maskaralık, maskeli oyun
- mummification:mumyalama, mumyalanma
- mummify:mumyalamak
- mummy:anne, mumya
- mump:dilenmek, mırıldanmak, somurtmak
- munch:hart hurt çiğnemek, katur kutur yemek, sesli yemek
- munching:hart hurt çiğnemek, katur kutur yemek, sesli yemek
- mundane:dünyasal, dünyevi, olağan
- munich:münih
- municipal:belediyeye ait
- municipality:belediye
- munificence:cömertlik, eli açıklık
- munificent:cömert, eli açık
- munificently:cömertçe
- muniment:belge, senet
- muniments:arşiv, belgeler, evraklar
- munition:levazım, savaş malzemeleri, savaş malzemesi sağlamak
- munitions:cephane
- munution:levazım, savaş malzemeleri, savaş malzemesi sağlamak
- mural:duvar, duvar resmi
- murder:adam öldürme, bozmak, cinayet, cinayet işlemek, kasten öldürmek, öldürme, öldürmek
- murdered:öldürülmüş
- murderer:cani, katil
- murderess:katil
- murdering:bozmak, cinayet işlemek, kasten öldürmek, öldürmek
- murderous:öldürücü, ölüm saçan
- murderously:öldürecek gibi
- mure:hapsetmek
- murine:fare gibi, faregillere ait
- murk:karanlık, kasvet
- murky:bulanık, bulutlu, kapalı, karanlık, şüpheli
- murmur:çağıldamak, çağıltı, hırıltı, homurdanmak, homurtu, mırıldanmak, mırıltı, söylenme, söylenmek, uğuldamak
- murmured:çağıldamak, homurdanmak, mırıldanmak, söylenmek, uğuldamak
- murmuring:çağlama
- murphy:murphy, patates
- murrain:lanet, salgın hastalık
- muscadine:misket, misket şarabı, misket üzümü
- muscat:misket şarabı, misket üzümü
- muscatel:misket şarabı, misket üzümü
- muscle:adale, kas, kas gücü
- muscled:adaleli, kaslı
- muscles:kaslar
- muscovado:esmer şeker, ham şeker
- muscovite:mika, moskof, rus
- muscovy:rusya
- muscular:adaleli, kas, kaslı, kuvvetli
- muscularity:kaslılık
- musculature:kas sistemi
- muse:dalmak, düşünceye dalmak, ilham perisi, müz, şiir tanrıçası
- museum:müze
- museums:müze
- mush:aşırı duygusallık, köpek kızağına binmek, lapa, pelte
- mushroom:mantar, mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushroomed:mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushrooming:mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushrooms:mantar, mantar gibi çoğalmak, türemek, yayılmak
- mushy:aşırı duygusal, lapa gibi
- music:musiki, müzik
- musical:müziğe ait, müzikal, müzikli, müzikli oyun, müziksever
- musician:çalgıcı, müzisyen
- musicians:çalgıcı, müzisyen
- musk:misk, misk otu
- muskeg:bataklık
- musket:misket tüfeği
- musketeer:silâhşör
- muskmelon:kavun, kokulu kavun
- muskrat:misk sıçanı
- muskrose:misk gülü
- muslim:islâm, müslüman
- muslims:müslüman
- muslin:muslin
- musquash:misk sıçanı
- muss:bozmak, buruşturmak, düzensizlik, kargaşa, karışıklık, karıştırmak
- mussed:bozmak, buruşturmak, karıştırmak
- mussel:midye
- mussulman:müslüman
- mussy:buruş buruş, karmakarışık, karman çorman
- must:gereklilik, kızgın fil, kızgınlık, kızmış, küf kokusu, küflülük, -malı, -meli, şart, şıra
- mustache:bıyık
- mustang:yabani at
- mustard:hardal, hardal bitkisi
- muster:toplam, toplamak, toplanma, toplanmak, yoklama için toplanma
- mustering:toplamak, toplanmak
- mustiness:köhnelik, küflülük
- musty:köhne, küf kokulu, küflenmiş, küflü
- mutable:değişebilir, değişken
- mutant:değişime uğramış, değişmiş, mutasyon geçirmiş
- mutate:değişmek
- mutated:değişmek
- mutation:değişim, dönüşüm, mutasyon
- mute:dilsiz, okunmayan harf, ses kısma düzeni, sesini kısmak, sessiz, surdin, surdin ile kısmak, suskun, yumuşatmak
- muted:sağır, sessiz
- mutely:sessizce
- muteness:dilsizlik, sessizlik
- mutilate:bozmak, kesip sakat bırakmak, sakatlamak
- mutilated:bozmak, kesip sakat bırakmak, sakatlamak
- mutilation:bozma, sakatlama
- mutineer:asi, isyancı
- mutinous:asi, isyancı, isyankâr
- mutiny:ayaklanma, ayaklanmak, başkaldırma, isyan, isyan etmek
- mutinying:ayaklanmak, isyan etmek
- mutism:dilsizlik, sessizlik
- mutt:ahmak, it, mankafa
- mutter:fısıldamak, fısıltı, homurdanma, homurdanmak, homurtu, mırıldamak, mırıldanmak, mırıltı
- muttered:fısıldamak, homurdanmak, mırıldamak, mırıldanmak
- muttering:fısıldama, homurdanan, mırıldanma
- mutton:koyun eti
- muttonhead:ahmak, kalın kafalı
- muttonheaded:ahmak, kalın kafalı
- mutual:iki taraflı, karşılıklı, müşterek, ortak
- mutuality:karşılıklı olma, mukabele
- mutually:karşılıklı olarak
- muzhik:mujik, rus köylüsü
- muzzily:sersem sersem
- muzzle:ağız, ağızlık, ağızlık takmak, ağzını bağlamak, hayvan burnu, top ağzı
- muzzy:ağır, kasvetli, sersem
- my:benim
- my!:hayret!, vay be!
- myalism:büyücülük
- mycology:mantarbilim
- myocarditis:kâlp kası iltihabı
- myocardium:kâlp kası
- myology:kasbilim
- myope:miyop
- myopia:miyopi, miyopluk
- myopic:miyop, uzağı göremeyen
- myopy:miyopi, miyopluk
- myosis:göz bebeğinin ufalanması
- myriad:çok büyük sayı, çok büyük sayıda, sayısız
- myriapod:çokayaklı böcek
- myrmidon:paralı köle, uşak
- myrrh:mür, sarı sakız
- myself:ben, bizzat, kendim
- mysteries:bilinmeyen, esrar, esrarengizlik, gizem, hikmet, muamma, sır
- mysterious:bilinmeyen, esrarengiz, esrarlı, gizemli
- mysteriously:anlaşılmaz biçimde, gizemli bir şekilde
- mystery:bilinmeyen, esrar, esrarengizlik, gizem, hikmet, muamma, sır
- mystic:gizemci, gizemli, mistik, sufi, tasavvufi
- mystical:esrarlı, tasavvufi
- mysticism:gizemcilik, mistisizm, tasavvuf
- mystification:aldatma, gizemli bir hava verme, şaşırtma
- mystified:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystify:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystifying:gizemli bir hava vermek, hayret ettirmek, şaşırtmak
- mystique:esrarlı hava, esrarlı ve etkili hüner
- myth:efsane, hayali şey, mit
- mythic:efsanevi, mitsi
- mythical:efsanevi, mitsi
- mythological:mitolojik
- mythology:mitoloji
- mythos:mit, mitos
- myths:efsane, hayali şey, mit
- mythological:mitolojik
- mythology:mitoloji
- mythos:mit, mitos
- myths:efsane, hayali şey, mit
Online İngilizce Konuşma Kursu: Konuşarak Öğren