Türkiye’nin en iyi online İngilizce eğitim sistemi olan Konuşarak Öğren’den ücretsiz konuşma dersi almak için tıklayın !
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
V ile başlayan İngilizce kelimeler ve anlamlarını aşağıda sıraladık. 1000 adet en çok kullanılan v harfi ile başlayan İngilizce kelime listesi;
- vac:izin, tatil
- vacancies:açık kontenjan, açıklık, akılsızlık, bön bön bakış, boş oda, boş yer, boşluk, dalgınlık, işsizlik, tembellik
- vacancy:açık kontenjan, açıklık, akılsızlık, bön bön bakış, boş oda, boş yer, boşluk, dalgınlık, işsizlik, tembellik
- vacant:açık, akılsız, bön, boş, dalgın, ifadesiz, sahipsiz, terkedilmiş, varissiz
- vacantly:bön bön, boş boş, dalgın dalgın
- vacate:ayrılmak, boşaltmak, feshetmek, iptal etmek, istifa etmek, tahliye etmek, terketmek
- vacated:ayrılmak, boşaltmak, feshetmek, iptal etmek, istifa etmek, tahliye etmek, terketmek
- vacation:boşaltma, izin, tahliye, tatil, tatil geçirmek, tatil yapmak
- vacationist:tatilci, turist
- vaccinal:aşı, aşı ile ilgili, aşılama
- vaccinate:aşı yapmak, aşılamak
- vaccinated:aşı yapmak, aşılamak
- vaccination:aşı, aşı yapma, aşılama
- :aşı, aşı yapma, aşılama
- vaccinator:aşıcı, şırınga
- vaccine:aşı, aşı maddesi, aşıya ait, inek çiçek hastalığı ile ilgili
- vaccines:aşı, aşı maddesi
- vaccinia:inek çiçek hastalığı
- vacillate:bocalamak, kararsız olmak, tereddüd etmek
- vacillating:bocalayan, kararsız, sallanan, sendeleyen, tereddüd eden
- vacillation:bocalama, kararsızlık, sallanma, sendeleme, tereddüd
- vacuity:anlamsızlık, boş boş bakış, boşluk, dalgınlık, saçmalık
- vacuous:amaçsız, anlamsız, boş, dalgın, ifadesiz
- vacuum:boşluk, emme, vakum, vakumlu
- vademecum:her zaman taşınan faydalı şey, kitapçık, rehber kitap
- vagabondage:aylaklık, serseriler, serserilik
- vagabondism:aylaklık, serserilik
- vagabonds:berduş, çapkın, daldan dala konmak, derbeder, hovarda, serseri, serserilik yapmak
- vagaries:aşırılık, kaprisli davranış
- vagary:aşırılık, çılgınlık, delilik, kapris, yelteklik
- vagina:dölyolu, kılıf, vajina
- vagrancy:avarelik, serseriler, serserilik
- vagrant:avare, aylak, başıboş, derbeder, derbeder kimse, göçebe, serseri
- vagrants:aylak, derbeder kimse, serseri
- vague:anlaşılmaz, belirsiz, dalgın, hayal meyal, kararsız, müphem
- vaguely:belirsiz bir şekilde, belli belirsiz
- vagueness:belirsizlik
- vaguest:anlaşılmaz, belirsiz, dalgın, hayal meyal, kararsız, müphem
- vail:bahşiş, şapka çıkarmak, saygıyla eğilmek
- vain:abes, anlamsız, beyhude, boş, faydasız, gururlu, kendini beğenmiş, kibirli, nafile
- vainglorious:gururlu, mağrur, övünen
- vainglory:boş gurur
- vainly:boşuna, kibirle
- vainness:boşunalık, gurur, kibir
- valance:karyola eteği, kısa perde, yatak fırfırı
- vale:dere, diyar, elveda, vadi
- vale!:elveda!
- valediction:veda, veda konuşması
- valedictorian:mezuniyet töreni konuşmacısı, veda konuşmacısı
- valedictory:veda, veda konuşması
- valence:bağdeğer, birleşme değeri, değerlik
- valency:bağdeğer, birleşme değeri, değerlik
- valent:değerli
- valentine:sevgililer günü hediyesi, sevgililer günü kartı
- valentines:sevgililer günü hediyesi, sevgililer günü kartı
- valerian:kediotu
- valet:uşak, uşaklık yapmak
- valetudinarian:hasta, hastalık hastası, hastalıklı, hastalıklı kimse, iyileşme dönemindeki
- valetudinarianism:hastalık hastası olma, hastalıklı olma
- valetudinary:hasta, hastalık hastası, hastalıklı, nekâhet döneminde olan
- valiant:cesur, yiğit, yürekli
- valiantly:cesurca, yiğitçe
- valiantness:cesaret, yiğitlik
- valid:geçer, geçerli, mantıklı, sağlam, yasal, yerinde, yürürlükte
- validate:geçerli yapmak, onaylamak, yasallaştırmak
- validated:geçerli yapmak, onaylamak, yasallaştırmak
- validating:geçerli yapmak, onaylamak, yasallaştırmak
- validation:onaylama, tasdik
- validity:doğruluk, geçerlik, geçerlilik, sağlamlık, yasallık
- valise:bavul, valiz
- valley:çatı oluğu, dalgalar arasındaki çukur, dere, vadi
- valor:cesaret, kahramanlık, yiğitlik, yüreklilik
- valorization:değerlendirme, fiyat saptama, valorizasyon
- valorize:fiyatını saptamak
- valorous:cesur, yiğit, yürekli
- valour:cesaret, kahramanlık, yiğitlik, yüreklilik
- valuable:değerli, faydalı, kıymetli
- valuables:değerli eşyalar, mücevherler
- valuation:değer, değer biçme, değerleme, değerlendirme
- valuator:bilirkişi, değer biçen kimse, değerlemeci
- value:değer, değer biçmek, değer vermek, değerini bilmek, gerçek anlam, keşide etmek, kıymet, önem, önem vermek, paha biçmek, ton
- valued:değerli, kıymetli, saygın
- valueless:değersiz, kıymetsiz
- valuer:bilirkişi, değer biçen kimse, değerleyici
- values:değer, değer biçmek, değer vermek, değerini bilmek, gerçek anlam, keşide etmek, kıymet, önem, önem vermek, paha biçmek, ton
- valuing:değer biçmek, değer vermek, değerini bilmek, keşide etmek, önem vermek, paha biçmek
- valve:çenet, kapakçık, kapı kanadı, radyo lambası, ses düzenleme düğmesi, supap, valf, ventil
- valvule:kapakçık
- vamoose:çekip gitmek, defetmek, defolmak
- vamose:çekip gitmek, defetmek, defolmak
- vamp:basit ve notasız eşlik, baştan çıkartmak, doğaçlamadan çalmak, müziğe eşlik etmek, saya, şuh kadın, vamp kadın, yama, yeniden ortaya çıkarma
- vampire:vampir
- vampires:vampir
- van:elebaşı, harman savurma makinesi, kamyonet, kanat, karavan, keşif kolu, minibüs, öncü, yük vagonu
- vanadium:vanadyum
- vandal:barbar, sanat eserlerini yıkan, sanat eserlerini yıkan kimse
- vandalic:barbar, sanat eserlerini yıkan
- vandalise:barbarlık etmek, kırıp dökmek, yakıp yıkmak
- vandalism:barbarlık, sanat eserlerini yıkma, vandalizm, yıkıcılık
- vandalize:barbarlık etmek, kırıp dökmek, yakıp yıkmak
- vandalizing:barbarlık etmek, kırıp dökmek, yakıp yıkmak
- vandyke:vandyke tipi
- vane:kanatçık, pervane kanadı, rüzgâr gülü, tüyün yumuşak kısmı, yeldeğirmeni kanadı, yelkovan
- vanguard:elebaşı, keşif kolu, öncü
- vanilla:vanilya
- vanish:gözden kaybolmak, kayıplara karışmak, sıfırlanmak, tarihe karışmak, yok olmak
- vanished:gözden kaybolmak, kayıplara karışmak, sıfırlanmak, tarihe karışmak, yok olmak
- vanishing:gözden kaybolmak, kayıplara karışmak, sıfırlanmak, tarihe karışmak, yok olmak
- vanity:boşunalık, değersizlik, gösteriş, gurur, hava, kibir, kurum, makyaj masası
- vanquish:hakkından gelmek, kırmak, yenmek
- vanquished:hakkından gelmek, kırmak, yenmek
- vanquisher:galip
- vanquishing:hakkından gelmek, kırmak, yenmek
- vantage:avantaj
- vapid:lezzetsiz, sıkıcı, sönük, tatsız, yavan
- vapidity:sıkıcılık, sönüklük, tatsızlık
- vapidness:sıkıcılık, sönüklük, tatsızlık
- vapor:böbürlenmek, buğu, buhar, buhar çıkarmak, buharlaşmak, kuruntu, övünmek
- vaporing:böbürlenmek, buhar çıkarmak, buharlaşmak, övünmek
- vaporings:böbürlenme, boş lâf
- vaporization:buharlaşma, buharlaştırma
- vaporize:buharlaşmak, buharlaştırmak, püskürtmek
- vaporized:buharlaşmak, buharlaştırmak, püskürtmek
- vaporizer:püskürgeç, vaporizatör
- vaporous:buğulu, buharlı, hayalperest, ince, kuruntulu
- vapors:karasevda, melankoli
- vapour:böbürlenmek, buğu, buhar, buhar çıkarmak, buharlaşmak, kuruntu, övünmek
- vapouring:böbürlenmek, buhar çıkarmak, buharlaşmak, övünmek
- vapourings:böbürlenme, boş lâf
- vapours:karasevda, melankoli
- varan:etobur kertenkele, varan
- variability:değişkenlik, döneklik, kararsızlık
- variable:çelişki, değişen, değişen şey, değişken, değişkenlik, dönek, fikir ayrılığı, kararsız, tutarsızlık, uyuşmazlık
- variables:çelişki, değişen şey, değişken, değişkenlik, fikir ayrılığı, tutarsızlık, uyuşmazlık
- variance:ayrılı, değişiklik, varyans
- variances:ayrılı, değişiklik, varyans
- variant:başka biçim, değişik, değişken, farklı, varyant
- variants:başka biçim, varyant
- variation:çeşitleme, çeşitlilik, değişim, değişme derecesi, fark, manyetik sapma, varyasyon
- variations:çeşitleme, çeşitlilik, değişim, değişme derecesi, fark, manyetik sapma, varyasyon
- varicella:suçiçeği
- varicolored:rengârenk, renk renk
- varicoloured:rengârenk, renk renk
- varicose:varisli
- varicosity:varis
- varied:çeşitli, değişik, farklı, türlü
- variegate:rengârenk yapmak, renklendirmek
- variegated:değişik, rengârenk, renk renk, türlü
- variegation:çeşitlilik, çok renklilik, değişiklik
- variety:çeşit, çeşitlilik, cins, değişiklik, farklılık, tür, varyete
- variform:çok şekilli, değişik şekilleri olan
- variola:çiçek hastalığı
- various:birçok, çeşit çeşit, çeşitli, türlü
- varix:varis
- varlet:çapkın, herif, uşak
- varmint:hergele, itoğluit, serseri, zararlı böcek
- varnish:cila, cilalamak, dış görünüş, emaye, sırlamak, vernik, verniklemek, yapmacık kibarlık
- varnished:cilalamak, sırlamak, verniklemek
- varnishing:cilalamak, sırlamak, verniklemek
- varsity:üniversite, üniversite takımı
- vary:başkalaşmak, çeşitlemek, değişime uğramak, değişmek, değiştirmek, farklı olmak
- varying:başkalaşmak, çeşitlemek, değişime uğramak, değişmek, değiştirmek, farklı olmak
- vascular:damar, damar ile ilgili
- vase:vazo
- vaseline:vazelin
- vassal:derbeyine bağlı kimse, hizmetli, köle gibi, kul, uyruk, vasal
- vassalage:derebeylik sistemi, kulluk, tımar, vasallar, vasallık, zeamet
- vast:büyük boşluk, çok, çok büyük, dünya kadar, geniş, uçsuz bucaksız
- vastly:çok
- vastness:büyüklük, çokluk, genişlik
- vat:fıçı, fıçılamak, fıçıya koymak, tekne, tekneye koymak, varil
- vatic:kehanet kabilinden
- vatican:vatikan
- vaticinate:kehanette bulunmak
- vaticination:kehanet
- vatted:fıçılanmış
- vaudeville:taşlamalı güldürü, vodvil
- vault:atlama, atlamak, engel atlamak, kasa dairesi, kubbe, mahzen, mezar, sıçrama, sıçramak, sırıkla atlamak, tonoz, üzerinden atlamak, yüksek atlama
- vaulted:kubbeli, tonozlu
- vaulter:atlayan, sıçrayan
- vaulting:atlama, kemer, kemerli yapı, kubbe, sıçrama
- vaunt:övmek, övünme, övünmek
- vaunted:övmek, övünmek
- vaunter:övünen kimse, övüngen kimse
- vaunting:övünen, övüngen
- vauntingly:övünerek
- vavasour:tımar
- veal:dana eti
- vector:portör, rotasına sokmak, taşıyıcı, vektör
- vee:v şeklinde
- veer:döndürme, döndürmek, dönme, dönmek, saptırmak, yön değiştirme, yön değiştirmek
- veering:döndürmek, dönmek, saptırmak, yön değiştirmek
- vegetable:bitki, bitkisel, bitkisel hayattaki kimse, ot, sebze
- vegetables:sebze, zerzevat
- vegetal:bitkisel, nebati
- vegetarian:sebzelerde yaşayan, vejetaryen, vejetaryen kimse
- vegetarianism:et yemezlik, vejetaryenlik
- vegetarians:vejetaryen kimse
- vegetate:bitmek, büyümek, ot gibi yaşamak
- vegetation:bitki örtüsü, bitkiler, ot gibi yaşama, tümör, ur
- vegetative:bitki gibi, bitkisel, bitkisel hayatta olan, istem dışı çalışan
- vegetatively:istem dışı olarak, ot gibi
- vehemence:ateşlilik, coşkunluk, sertlik, şiddet
- vehement:ateşli, coşkulu, hararetli, öfkeli, sert, şiddetli
- vehicle:araç, taşıt, taşıyıcı, vasıta
- vehicles:araç, taşıt, taşıyıcı, vasıta
- vehicular:araç, taşıtlarla ilgili, vasıta olan
- veil:bahane, başörtüsü, duvak, gizlemek, maske, maskelemek, örtü, peçe, peçe ile örtmek, peçe takmak, perde, rahibe başlığı, yaşmak
- veiled:kısık, örtülü, peçeli, yaşmaklı
- veiling:donukluk, gizlenme, peçe kumaşı, peçelenme
- veils:bahane, başörtüsü, duvak, gizlemek, maske, maskelemek, örtü, peçe, peçe ile örtmek, peçe takmak, perde, rahibe başlığı, yaşmak
- vein:damar, huy, maden damarı, mizaç, ruhsal durum, toplardamar
- veined:damarlı, ebruli
- velar:damaksıl, yumuşak damakla ilgili
- veld:bozkır
- veldt:bozkır
- velleity:hafif istek, küçük heves
- vellum:parşömen, parşömen kâğıdı, tirşe
- velocipede:bisiklet, üç tekerlekli bisiklet
- velocity:hız, sürat
- velour:velur, velur şapka, yünlü kadife
- velours:velur, yünlü kadife
- velum:cenin zarı, yumuşak damak, zar
- velvet:kadife, kadife gibi, yumuşak
- velveteen:pamuklu kadife
- velvety:kadife gibi, yumuşacık
- venal:rüşvet alan, yiyici
- venality:rüşvet alma, yiyicilik
- venation:yaprakta damar düzeni
- vend:işportacılık yapmak, satıcılık yapmak, satmak
- vendee:alıcı
- vender:işportacı, satıcı, satış makinesi
- vendetta:kan davası
- vendible:satılabilir
- vending:işportacılık yapmak, satıcılık yapmak, satmak
- vendor:satıcı, satış makinesi
- vendors:satıcı, satış makinesi
- veneer:cila, cilalamak, döşemek, gösteriş, kaplama tahtası, kaplamak, örtbas etmek, sırlamak, yaldız, yaldızlamak
- veneered:cilalamak, döşemek, kaplamak, örtbas etmek, sırlamak, yaldızlamak
- veneering:cila, gösteriş, kaplama, kaplama kerestesi, kaplamacılık, yapmacık tavır
- veneers:cila, cilalamak, döşemek, gösteriş, kaplama tahtası, kaplamak, örtbas etmek, sırlamak, yaldız, yaldızlamak
- venerability:saygıdeğerlik, saygınlık
- venerable:kutsal, mübarek, muhterem, saygıdeğer
- venerate:hürmet etmek, saygı göstermek, tapmak
- venerated:hürmet etmek, saygı göstermek, tapmak
- venerating:hürmet etmek, saygı göstermek, tapmak
- veneration:hürmet, saygı, yüceltme
- venerator:hürmet eden kimse, tapan kimse
- venereal:cinsel ilişki ile bulaşan, cinsel ilişki ile ilgili, zührevi
- venetian:venedik, venedikli
- venezuelan:venezuela, venezuelalı
- vengaence:intikam, öç, öç alma
- vengeance:intikam, öç, öç alma
- vengeful:hınçlı, intikamcı, kinci
- venial:affedilir, bağışlanır
- venison:av eti, geyik eti
- venom:akrep zehiri, düşmanlık, kin, yılan zehiri, zehir
- venomous:haince, kin dolu, zehirli
- venomousness:garez, kin, zehirlilik
- venose:damarlı, kirli, toplardamara ait
- venous:damarlı, kirli, toplardamara ait
- vent:açığa vurmak, ağız, belli etmek, burun deliği, çıkarmak, delik, delik açmak, hava almaya çıkmak, hava deliği, havalandırmak, kaçacak delik, kıç, yanardağ ağzı, yarık, yırtmaç
- ventage:ağız, delik, kaçacak delik
- venter:ana rahmi, karın
- venthole:delik, hava deliği, havalandırma deliği
- ventilate:açığa vurmak, açıkça tartışmak, belirtmek, havalandırmak, oksijen vermek
- ventilating:havalandırma
- ventilation:açığa vurma, açıkça tartışma, belirtme, havalandırma, havalanma
- ventilator:vantilatör
- ventilators:vantilatör
- venting:açığa vurmak, belli etmek, çıkarmak, delik açmak, hava almaya çıkmak, havalandırmak
- ventral:karın, karna ait
- ventricle:karıncık, organ boşluğu
- ventricular:karıncık ile ilgili
- ventriloquism:karnından konuşma, vantrilokluk
- ventriloquist:karnından konuşan kimse, vantrilok
- ventriloquy:karnından konuşma
- venture:cesaret etmek, cüret, cüret etmek, girişim, göze almak, risk, riske atılan şey, riske atmak, şans işi, tehlikeli girişim, tehlikeye atmak, teşebbüs
- ventured:cesaret etmek, cüret etmek, göze almak, riske atmak, tehlikeye atmak
- ventures:cesaret etmek, cüret, cüret etmek, girişim, göze almak, risk, riske atılan şey, riske atmak, şans işi, tehlikeli girişim, tehlikeye atmak, teşebbüs
- venturesome:atılgan, cesur, gözüpek, maceraperest, riskli, tehlikeli
- venturesomeness:atılganlık, gözüpeklik
- venturous:atak, cesur, gözüpek
- venue:buluşma yeri, cinayet mahalli, mahkeme yeri, olay yeri, yarış alanı
- venus:çobanyıldızı, çulpan, sabah yıldızı, venüs, zühre
- veracious:doğru sözlü, gerçeğe uygun, gerçek
- veracity:doğruculuk, doğruluk, dürüstlük, gerçek, gerçeklik
- veranda:camlı taraça, veranda
- verandah:camlı taraça, veranda
- verb:eylem, fiil
- verbal:fiil, fiile ait, harfi harfine, isim fiil, kelimesi kelimesine, sözlü
- verbalism:anlatım, laf kalabalığı, söz, sözlere fazla dikkat etme
- verbalist:lafebesi, sözcüklere önem veren kimse
- verbalize:fiile çevirmek, sözle ifade etmek, sözlü ifade edilmek
- verbalized:fiile çevirmek, sözle ifade etmek, sözlü ifade edilmek
- verbally:kelimesi kelimesine, sözle, sözlü olarak
- verbatim:harfi harfine, kelimesi kelimesine, kelimesi kelimesine anlatım, kelimesi kelimesine yapılmış, sözlü
- verbiage:laf kalabalığı, şişirme
- verbicide:kelimenin anlamını yok eden kimse, kelimenin anlamını yok etme
- verbose:ağzı kalabalık, gereksiz sözlerle dolu, lâfebesi
- verbosity:laf kalabalığı, lâf salatası
- verdancy:acemilik, deneyimsizlik, tazelik, toyluk, yeşillik
- verdant:tecrübesiz, toy, yeşil
- verdantly:acemice, tecrübesizce
- verdict:fikir, hüküm, juri kararı, karar, yargı
- verdigris:bakır asetat, bakır pası
- verdure:çayır, otlar, tazelik, yeşillik
- verge:çalmak, daire, eşiğinde olmak, eşik, kenar, meyletmek, piskopos asası, sınır, sınırında olmak, sütun gövdesi, yaklaşmak
- verger:zangoç
- veridical:doğru sözlü, gerçeğe uygun
- veriest:en çok, en küçük, son derece
- verifiable:doğrulanabilir, kanıtlanabilir
- verification:doğrulama, soruşturma, tahkik, tetkik
- verified:doğrulamak, gerçekleştirmek, kanıtlamak, onaylamak, soruşturmak
- verify:doğrulamak, gerçekleştirmek, kanıtlamak, onaylamak, soruşturmak
- verifying:doğrulamak, gerçekleştirmek, kanıtlamak, onaylamak, soruşturmak
- verily:aslında, doğrusu, gerçekte
- verisimilitude:gerçeğe benzeme, ihtimal, olasılık
- veritable:gerçek, hakiki
- verity:doğru ifade, doğruluk, gerçek, gerçeklik
- verjuice:ekşilik, ham meyve suyu, koruk suyu, mayhoşluk
- vermeil:alev kırmızısı, lâl, yakut, yakut kırmızısı, yaldızlı gümüş, yaldızlı pirinç
- vermicelli:erişte, tel şehriye
- vermicide:solucan ilacı
- vermiculated:delik deşik, kurtlu, solucan gibi, solucanlı
- vermiform:kurt şeklinde, solucan şeklinde
- vermifuge:solucan ilacı
- vermilion:al al yapmak, kıpkırmızı yapmak, parlak kırmızı, zincifre boyası
- vermin:haşarat, it kopuk, parazit, zararlı hayvan
- verminous:ayaktakımından, bitli, haşaratın neden olduğu, haşaratlı
- vermoth:vermut
- vermouth:vermut
- vernacular:anadile ait, argo, bölgesel, konuşma dili, lehçe, şive, yerel, yerel dille yazılan
- vernal:gençliğe ait, ilkbahar, ilkbahara ait
- vernier:ondalık gösterici, verniyer
- veronese:veronalı, veronalı kimse
- veronica:veronika, yavşanotu
- verruca:siğil
- verrucose:siğilli
- versatile:becerikli, çok yönlü, değişken, dönek
- versatility:beceriklilik, çok yönlülük, değişkenlik, döneklik, elinden her iş gelme
- verse:ayet, dize, dörtlük, kıta, koşuk, koşuk biçimine koymak, mısra, nazım, şiir, şiir yazmak
- versed:bilgili, hünerli, tecrübeli, ters, usta
- versification:nazım sanatı, nazım yapma, şiir sanatı
- versifier:koşuk biçiminde anlatan, nazım yazarı
- versify:nazım yapmak, nazımlaştırmak
- version:çeviri, hikâye, model, örnek, rahimde bebeği çevirme, tasvir, uyarlama, varyant, versiyon, yorum
- versions:çeviri, hikâye, model, örnek, rahimde bebeği çevirme, tasvir, uyarlama, varyant, versiyon, yorum
- verso:kitabın sol sayfası, sikkenin tersi
- versus:aleyhinde, karşı
- vert:din değiştiren kimse, din değiştirmek
- vertebra:omur
- vertebrae:omurga
- vertebral:omurlarla ilgili, omurlu
- vertebrate:omurgalı, omurgalı hayvan
- vertebrates:omurgalı hayvan
- vertex:başın tepesi, başucu, doruk, tepe, zirve
- vertical:dik, dikey, dikey çizgi, dikey düzlem, düşey, tepede olan
- vertically:dikine
- vertiginous:baş döndürücü, başı dönen, sersemletici
- vertigo:baş dönmesi
- vertu:güzel sanat, güzel sanat eserleri, güzel sanatlar sevgisi
- vervain:mine çiçeği
- verve:canlılık, enerji, şevk
- very:aynı, bile, çok, en, gerçek, mutlâk, özel, pek, salt, sırf, tam
- vesica:kesecik, mesane, sidik torbası, torba
- vesicate:kabarmak, kabartmak
- vesicle:kabarcık, kese, kist, vesikül
- vesicular:kabarcık gibi, kabarcıklı, kese gibi
- vesper:akşamyıldızı, venüs
- vespers:akğam duası, akşam duası, akşam duası vakti
- vespertine:akşam, akşam açan, akşam çıkan, akşam yapılan
- vespine:eşekarısı, yabanarısı
- vessel:alet, damar, gemi, kanal, kap, tas, tekne
- vessels:alet, damar, gemi, kanal, kap, tas, tekne
- vest:cüppe giydirmek, cüppe giymek, el koymak, fanila, haczetmek, hak olarak geçmek, hak vermek, iç gömleği, yelek, yetki vermek
- vesta:ocak tanrıçası, vesta
- vestal:namuslu, rahibe, vesta ile ilgili, vesta rahibesi
- vested:hak kazanılmış olan, kazanılmış
- vestiary:elbiselerle ilgili, giyinme odası, kilise giyinme odası
- vestibule:antre, dehliz, geçit, giriş, vagonlar arası geçit
- vestige:eser, iz, zerre
- vestigial:artakalan, izi olan, kalan
- vesting:giydirme, giyme, haciz, hak verme, yetki verme
- vestment:cüppe, kisve, papaz elbisesi, resmi elbise
- vestments:cüppe, kisve, papaz elbisesi, resmi elbise
- vestry:giyinme odası, kilise giyinme odası
- vesture:giydirmek, giysi, kıyafet
- vesuvian:rüzgârda sönmeyen kibrit, volkanik
- vet:baytar, deneyimli kimse, emektar, eski, eski asker, eski kurt, incelemek, kıdemli, muaeyene etmek, tecrübeli, veteriner
- veteran:emektar, eski, eski asker, eski kurt, kıdemli, tecrübeli, tecrübeli kimse
- veterans:emektar, eski asker, eski kurt, tecrübeli kimse
- veterinarian:baytar, veteriner, veterinerlik ile ilgili
- veterinary:baytar, veteriner, veterinerlik ile ilgili
- veto:red, reddetmek, ret, veto, veto etmek, veto hakkı
- vetoing:reddetmek, veto etmek
- vetting:güvenlik araştırması
- vex:canını sıkmak, dalgalandırmak, gücendirmek, kızdırmak, küstürmek, üzmek
- vexation:eziyet, gücenme, kızma, küsme, sıkıntı, sinirlenme
- vexatious:can sıkıcı, eziyetli, gücendirici, üzücü
- vexatiousness:aksilik, can sıkıcılık
- vexed:canı sıkkın, dargın, kırgın, kızgın, tartışmalı
- vexing:eziyetli, kızdırıcı, sinirlendirici, üzücü
- via:üzerinden, yol, yolu ile
- viability:yaşayabilirlik
- viable:geçerli, yaşar, yaşayabilir
- viaduct:karayolu köprüsü, viyadük
- vial:küçük şişe
- viands:yiyecekler
- viaticum:yol harçlığı
- vibes:heyecan, vibrafon
- vibrancy:coşkunluk, gürlük, titreklik
- vibrant:canlı, çınlayan, enerjik, heyecanlı, titreşen, titreşimli, yankılanan
- vibraphone:vibrafon
- vibrate:duraksamak, sallanmak, tereddüd etmek, titremek, titreşmek
- vibrating:titreşen
- vibration:heyecan, sarsılma, tereddüd, titreme, titreşim
- vibrations:heyecan, sarsılma, tereddüd, titreme, titreşim
- vibrator:osilatör, titreşimli masaj aleti, vibratör
- vibratory:titreşen, titreşimli
- vibrissae:bıyık kılı, burun kılı
- viburnum:kartopu çiçeği
- vicar:mahalle papazı, papaz yardımcısı, vekil
- vicarage:papazın evi, papazlık
- vicarious:başkası için yapılan, vekâleten yapılan
- vice:ahlaksızlık, çapkınlık, huysuzluk, kötülük, kusur, mengene, özür, vekil, yerine, zaaf
- vicegerent:vekil
- viceregal:genel vali ile ilgili
- vicereine:genel vali, genel valinin karısı
- viceroy:genel vali
- viceversa:karşılıklı olarak, ve tersi
- vicinage:çevre, civar, etraf
- vicinal:benzer, komşu
- vicinity:çevre, civar, dolay, etraf, havali
- vicious:ahlaksız, berbat, bozuk, fena, haince, huysuz, kötü, şiddetli
- viciousness:ahlaksızlık, fenalık, huysuzluk, kötü niyet, kötülük
- vicissitude:değişiklik, değişme
- vicissitudes:değişiklikler, iniş çıkışlar, şansın dönmesi, şartların değişmesi
- vicissitudinous:değişikliğe uğrayan
- victim:kurban, mağdur kimse
- victimise:aldatmak, haksızlık etmek, kurban etmek
- victimize:aldatmak, haksızlık etmek, kurban etmek
- victimized:aldatmak, haksızlık etmek, kurban etmek
- victims:kurban, mağdur kimse
- victor:fatih, galip, kazanan
- victoria:iri kırmızı erik, körüklü gezinti arabası, nilüfer
- victorian:viktoria döneminde yaşamış kimse, viktoria dönemine ait
- victorias:viktoria
- victorious:başarılı, galip, muzaffer, zafer kazanmış
- victory:başarı, galibiyet, utku, zafer
- victual:erzak, yiyecek, yiyecek bulmak, yiyecek sağlamak
- victualer:erzak gemisi, erzakçı, lokantacı
- victualing:erzak sağlama
- victualler:erzak gemisi, erzakçı, lokantacı
- victuals:erzak
- vide:bak!, bakınız!
- vide!:bak!, bakınız!
- videlicet:demek oluyor ki, yani
- video:ekran, televizyon, video, video filmi, video terminal
- videocassette:video kaset
- videophone:görüntülü telefon
- videotape:video kaset
- vie:boy ölçüşmek, rekabet etmek, yarışmak
- vienna:viyana
- viennese:viyana, viyana lehçesi, viyanalı
- vietnam:vietnam
- vietnamese:vietnam, vietnam dili, vietnamlı
- view:amaç, bakış, bakmak, beklenti, fikir, görmek, görüntü, görünüm, görüş, görüş alanı, gösterme, incelemek, kanı, manzara, panaroma, seyretmek, üzerinde düşünmek, yayınlama
- viewer:izleyici, seyirci
- viewers:izleyici, seyirci
- viewfinder:vizör
- viewless:görüntüsüz, manzarasız
- viewpoint:bakış açısı, görüş noktası, manzara noktası
- viewpoints:bakış açısı, görüş noktası, manzara noktası
- viewy:garip fikirli, gösterişli
- vigil:arife, gece ibadeti, gece nöbeti, gece uyumama
- vigilance:dikkatli olma, ihtiyat, uyanık olma, uyanıklık, uyumama
- vigilant:açıkgöz, ihtiyatlı, tetikte, uyanık
- vigneron:bağcı
- vignette:etrafı silinmiş fotoğraf, kitap süsü, skeç, süs çizmek
- vigor:dinçlik, enerji, güç, kuvvet, yaşama gücü
- vigorous:arsız, dinç, enerjik, gayretli, güçlü, kuvvetli, şiddetli, zinde
- vigorously:dinç bir şekilde, enerjik olarak, kuvvetlice, zindece
- vigour:dinçlik, enerji, güç, kuvvet, yaşama gücü
- viking:viking
- vilagers:köylü
- vile:adi, alçak, aşağılık, berbat, değersiz, hasis, iğrenç, kepaze, rezil
- vilification:iftira, kötüleme, yerme
- vilified:iftira etmek, kötülemek, yermek
- vilifier:iftiracı, kötüleyen kimse
- vilifiy:iftira etmek, kötülemek, yermek
- vilify:iftira etmek, kötülemek, yermek
- vilifying:iftira etmek, kötülemek, yermek
- villa:konak, köşk, villa, yazlık ev
- village:köy, köy halkı, küçük belediye
- villager:köylü
- villagers:köylü
- villain:cani, çapkın, hain, kabadayı, kötü adam, ortaçağ köylüsü
- villainage:derbeyine bağlı çalışma, kölelik
- villainous:alçak, berbat, iğrenç, rezil
- villainy:cürüm, hainlik, kötülük, rezalet
- villein:derebeyine bağlı köylü, ortaçağ köylüsü
- villeinage:derbeyine bağlı çalışma, kölelik
- villi:bağırsa içi kılsı çıkıntı, tüy, ülger
- villus:bağırsa içi kılsı çıkıntı, tüy, ülger
- vim:enerji, gayret, güç
- vinaigrette:nişadırruhu şişesi, salata sosu
- vincible:mağlup edilebilir, yenilebilir
- vinculum:bağ, tepe çizgisi
- vindicate:hakkını korumak, haklı çıkarmak, hıncını almak, intikamını almak, korumak, savunmak, temize çıkarmak
- vindicated:hakkını korumak, haklı çıkarmak, hıncını almak, intikamını almak, korumak, savunmak, temize çıkarmak
- vindicating:hakkını korumak, haklı çıkarmak, hıncını almak, intikamını almak, korumak, savunmak, temize çıkarmak
- vindication:doğrulayan şey, haklı çıkarma, hınç, intikam, savunma, suçsuzluğunu kanıtlama
- vindicatory:koruyan, öç alan
- vindictive:cezai, intikam güden, kinci, kindar
- vindictiveness:kincilik, kindarlık
- vine:asma, bağ kütüğü
- vinedresser:bağcı
- vinegar:enerji, kuvvet, sirke, somurtkanlık, suratsızlık
- vinegary:asık suratlı, hırçın, sirke gibi, suratsız
- vinegrower:bağcı
- vinegrowing:bağcılık
- vinery:asma serası, üzüm serası
- vineyard:bağ, üzüm bağı
- vinic:şarap ile ilgili
- viniculture:şaraplık üzüm yetiştirme, üzümcülük
- vinous:şarap gibi, şarap ile ilgili, şarap yüzünden olmuş, şarapçı
- vintage:bağbozumu, imal, kaliteli şarap, mahsul, model, tip
- vintner:şarap tüccarı
- vinyl:vinil
- viol:viyol
- viola:hercai menekşe, viyola
- violable:bozulabilir, ihlâl edilebilir
- violance:ırza tecavüz, şiddet, tecâvüz, zorbalık, zorlama
- violate:bozmak, çiğnemek, ihlal etmek, ırzına geçmek, tecâvüz etmek, tutmamak
- violated:bozmak, çiğnemek, ihlal etmek, ırzına geçmek, tecâvüz etmek, tutmamak
- violation:bozma, ihlâl etme, kutsallığını bozma, riayet etmeme, saygısızlık etme, tecâvüz etme, tutmama, yerine getirmeme
- violations:bozma, ihlâl etme, kutsallığını bozma, riayet etmeme, saygısızlık etme, tecâvüz etme, tutmama, yerine getirmeme
- violator:bozan kimse, ihlâl eden kimse, sözünü tutmayan, tecâvüzcü
- violence:ırza tecavüz, şiddet, tecâvüz, zorbalık, zorlama
- violent:aşırı, berbat, çok kötü, saldırı sonucu olan, sert, şiddetli
- violently:şiddetle
- violet:mahçup kimse, menekşe, menekşe renkli, mor, utangaç kimse
- violin:keman
- violinist:kemancı
- violoncellist:viyolonselci, viyolonselist
- violoncello:viyolonsel
- vip:çok önemli kişi, vip
- viper:engerek, yılan
- viperine:engerek gibi, engerek türünden, zehirli
- viperish:engerek gibi, hain, yılan gibi, zehirli
- viperous:engerek gibi, hain, yılan gibi, zehirli
- viperously:haince, yılan gibi
- virago:cadaloz, eli maşalı kadın, kadın savaşçı, şirret, şirret kadın
- viral:virüse ait
- vires:güç, kuvvet, yetki
- virgin:bakir, bakir erkek, bakire, balta girmemiş, ekilmemiş, el değmemiş, ham, işlenmemiş
- virginal:bakireye ait, bakireye yaraşır, döllenmemiş, kızlık
- virginhood:bakirelik, kızlık
- virginia:virjinya
- virginian:virjinya, virjinyalı
- virginity:bakirelik, bekâret, kızlık, namus
- virgo:başak burcu, başak takımyıldızı
- virgule:virgül
- viridescent:yeşilimsi, yeşilimtırak
- viridity:tazelik, yeşillik
- virile:enerjik, erkekçe, erkeksi, güçlü, kuvvetli
- virility:cinsel güç, erkeklik, erkeklik çağı, yiğitlik
- virology:viroloji
- virtu:güzel sanat, güzel sanat eserleri, güzel sanatlar sevgisi
- virtual:asıl, gerçek, gerçek kuvveti olan, sanal
- virtually:aslında, fiilen, gerçekte
- virtue:erdem, etki, fazilet, iffet, meziyet, namus, üstünlük
- virtues:erdem, etki, fazilet, iffet, meziyet, namus, üstünlük
- virtuosity:güzel sanatlar sevgisi, ustalık, virtüözlük
- virtuoso:güzel sanatlar meraklısı kimse, üstât, virtüoz
- virtuous:dürüst, erdemli, faziletli, iffetli, namuslu, ustalık gerektiren
- virulence:düşmanlık, keskinlik, kin, öldürücülük, şiddet, zehirlilik
- virulent:çabuk ilerleyen, düşmanca, kin dolu, kuvvetli, öldürücü, şiddetli
- virus:virüs
- vis:güç, kuvvet, yetki
- visa:onay, onaylamak, vize, vize vermek
- visage:çehre, sima, yüz
- viscera:iç organlar
- visceral:iç organlara ait, iç organlarla ilgili
- viscid:yapış yapış, yapışkan
- viscidity:yapışkanlık
- viscose:viskoz
- viscosity:viskozite, yarı sıvılık
- viscount:vikont
- viscountess:vikontes
- viscous:ağdalı, viskoz, yapış yapış, yapışkan
- vise:mengene, onay, onaylamak, vize, vize vermek
- visibility:görünebilme, görünürlük, görüş mesafesi
- visible:açık, görülebilir, görünen, görünür, göze çarpan, gözle görülür, mevcut
- vision:görme, görme gücü, görülmeye değer şey, görüş, güzel kimse, hayal, hayal gibi görmek, hayal gücü, ileriyi görme, kuruntu, önsezi, vizyon
- visionary:düşsel, evhamlı kimse, hayalci, hayali, hayalperest, kuruntu niteliğinde, kuruntulu kimse, önsezi ile ilgili
- visit:çektirmek, çene çalmak, gezmek, laflamak, misafir olmak, misafirlik, musallat olmak, teftiş etmek, uğramak, vizite, ziyaret, ziyaret etmek, ziyarete gitmek
- visitant:göçmen kuş, ziyaretçi
- visitation:aşırı hayvan göçü, hasta ziyareti, tanrıdan gelen şey, teftiş, uzun ziyaret, ziyaret
- visitatorial:teftiş, teftiş ile ilgili
- visiting:konuk olan, ziyaret, ziyaret eden
- visitor:konuk, misafir, müfettiş, ziyaretçi
- visitorial:teftiş, teftişe ait
- visitors:göçmen kuşlar, turistler
- visor:güneşlik, maske, miğferin açılıp kapanan önü, şapka siperi
- vista:dehliz, görünüm, hayaller silsilesi, koridor, manzara, olaylar dizisi
- visual:görme, görsel, görsel araç, görülebilir, görüş, kroki, optik, taslak
- visualisation:görüntüleme, gözünde canlandırma, gözünün önüne götürme
- visualization:görüntüleme, gözünde canlandırma, gözünün önüne götürme
- visualize:gözünde canlandırmak, gözünün önüne getirmek
- visualized:gözünde canlandırmak, gözünün önüne getirmek
- visualizes:gözünde canlandırmak, gözünün önüne getirmek
- visualizing:gözünde canlandırmak, gözünün önüne getirmek
- vita:hayat, ömür, yaşam
- vitae:hayat, ömür, yaşam
- vital:canlı, hayat dolu, hayati, öldürücü, yaşamsal, yaşayan
- vitality:can, dayanma gücü, dirilik, güç, yaşama gücü
- vitalization:canlandırma, diriltme, hayat verme
- vitalize:canlandırmak, diriltmek, güç vermek, hayat vermek
- vitalizing:canlandırmak, diriltmek, güç vermek, hayat vermek
- vitals:birbirini tamamlayan unsurlar, hayati organlar
- vitamin:vitamin
- vitamins:vitamin
- vitiate:berbat etmek, bozmak, etkisini azaltmak, geçersiz kılmak, kirletmek, saptırmak
- vitiated:berbat etmek, bozmak, etkisini azaltmak, geçersiz kılmak, kirletmek, saptırmak
- vitiation:bozma, etkisini azaltma, iptal etme, kirletme, saptırma
- viticulture:bağcılık
- vitreous:cam, cam gibi, camdan yapılmış, camlı
- vitrification:cam haline getirme, camlaştırma
- vitrified:cam haline gelmek, cam haline getirmek, camlaştırmak, perdahlamak, sırlamak
- vitrify:cam haline gelmek, cam haline getirmek, camlaştırmak, perdahlamak, sırlamak
- vitriol:acı eleştiri, çok acı söz, kezzap, vitriyol
- vitriolic:acı, iğneleyici, vitriyol
- vituperate:azarlamak, hakaret etmek, küfretmek, sövmek
- vituperation:azarlama, fırça atma, küfretme
- vituperative:ağzı bozuk, azarlayıcı, küfürbaz
- viva:sözlü, sözlü olarak, sözlü sınav
- viva!:çok yaşa!, yaşa!
- vivacious:canlı, hayat dolu, neşeli
- vivacity:canlılık, neşe
- vivarium:vivaryum
- vivid:canlı, hayat dolu, inandırıcı, parlak, yalın
- vividness:canlılık, parlaklık
- vivify:canlandırmak, güçlendirmek, hayat vermek, neşelendirmek
- vivifying:canlandırmak, güçlendirmek, hayat vermek, neşelendirmek
- viviparous:doğuran, filizlenen
- vivisect:üzerinde deney yapmak
- vixen:cadaloz, dişi tilki, huysuz kadın, tilki
- vixenish:hırçın, huysuz
- viz:demek oluyor ki, yani
- :demek oluyor ki, yani
- vizier:vezir
- vizor:güneşlik, maske, miğferin açılıp kapanan önü, şapka siperi
- vocable:kelime, söz, sözcük
- vocabulary:kelime hazinesi, kullanılan kelimeler
- vocal:konuşkan, lâfını sakınmaz, ses, sesle ilgili, sesli, sesli harf, sözlü, vokal
- vocalic:sesli harf ile ilgili, sesli harfi çok olan
- vocalism:sesi kullanma, sesli harf sistemi
- vocalist:şarkıcı, seslendirmeci, voklalist
- vocalization:seslendirme, sesli harf yerine kullanma, vokal yapma
- vocalize:noktalamak, seslendirmek, sesli harf yerine kullanmak, vokal yapmak
- vocalized:noktalamak, seslendirmek, sesli harf yerine kullanmak, vokal yapmak
- vocalizing:noktalamak, seslendirmek, sesli harf yerine kullanmak, vokal yapmak
- vocation:çağrı, davet, kabiliyet, meslek, uğraşı, yetenek
- vocational:meslek ile ilgili, mesleki
- vocative:ismin hitap haline ait, seslenme durumu, seslenme ile ilgili, vokatif
- vociferate:bağırıp çağırmak, gürültü etmek
- vociferation:bağırıp çağırma, gürültü etme
- vociferous:bağırıp çağıran, gürültülü, sesli
- vodka:votka
- vogue:moda, popülarite, rağbet, tutma
- voice:akort etmek, çatı, dile getirmek, düşünce, fikir, ifade, ifade etmek, şarkı sesi, ses, ses çıkarmak, ses kalitesi, ses tonu, söylemek, söz
- voiced:akortlu, sesli
- voiceless:dilsiz, düşüncesini söyleme hakkı olmayan, oy kullanamayan, sessiz
- voices:akort etmek, çatı, dile getirmek, düşünce, fikir, ifade, ifade etmek, şarkı sesi, ses, ses çıkarmak, ses kalitesi, ses tonu, söylemek, söz
- voicing:akort etmek, dile getirmek, ifade etmek, ses çıkarmak, söylemek
- void:atmak, boş, boş bırakmak, boş yer, boşaltmak, boşluk, çıkarmak, eksiklik, faydasız, geçersiz, geçersiz hale getirmek, geçersizlik, hükümsüz, hükümsüz kılmak, hükümsüzlük, iptal, iptal etmek, ıssız, tahliye etmek, terketmek
- voidable:geçersiz kılınabilir, iptal edilebilir
- voidance:boşaltma, tahliye, terketme
- voiding:atmak, boş bırakmak, boşaltmak, çıkarmak, geçersiz hale getirmek, hükümsüz kılmak, iptal etmek, tahliye etmek, terketmek
- voidness:boşluk, geçersizlik, hükümsüzlük
- voile:vual
- volant:çevik, uçabilen, uçan
- volatile:buharlaşan, dönek, geçici, gelgeç, havai, uçucu
- volatility:buharlaşırlık, döneklik, gelgeçlik, havailik, uçuculuk
- volatilization:buharlaşma, uçma
- volatilize:buharlaşmak, buharlaştırmak, gaz haline gelmek
- volcanic:hiddetli, taşkın, volkanik, yanardağ gibi
- volcano:volkan, yanardağ
- volcanoe:volkan, yanardağ
- vole:tarla faresi, vale
- volition:irade, istem
- volley:atma, topa yere değmeden vurma, topa yere değmeden vurmak, yağdırma, yağdırmak, yaylım ateş, yaylım ateşe tutmak
- volleyball:voleybol, voleybol topu
- volplane:süzülme, süzülmek
- volt:sakınmak için sıçrama, volt
- voltage:gerilim, voltaj
- voltaic:elektrik üreten, galvanik, voltaik
- voltmeter:gerilimölçer, voltmetre
- volubility:akıcılık, dillilik, gevezelik, konuşkanlık
- voluble:akıcı, akıcı konuşan, çenebaz, dilli, geveze, konuşkan, sarmaşık
- volume:cilt, hacim, ses kuvveti, ses yükseltme, tutar, yığın, yoğunluk
- volumes:cilt, hacim, ses kuvveti, ses yükseltme, tutar, yığın, yoğunluk
- volumetric:hacim ölçme ile ilgili, volumetrik
- volumetrical:volumetrik
- voluminous:cilt cilt olan, çok büyük, çok ciltli, çok kitap yazan, güçlü, hacimli, kat kat olan
- voluntarily:kendi isteğiyle
- voluntariness:gönüllülük, iradeli oluş, isteyerek yapma
- voluntary:fahri, gönüllü, istemli, istemli hareket, isteyerek yapılan, isteyerek yapılan şey, kasıtlı, özgür iradeli
- volunteer:gönül rızası ile yapılan, gönüllü, gönüllü asker, gönüllü olmak, gönüllü yazılmak, isteyerek yapmak, kendiliği den büyüyen, üstlenmek
- volunteered:gönüllü olmak, gönüllü yazılmak, isteyerek yapmak, üstlenmek
- volunteering:gönüllü olmak, gönüllü yazılmak, isteyerek yapmak, üstlenmek
- voluptuary:şehvet düşkünü kimse, seks düşkünü kimse
- voluptuous:cinsel istek uyandıran, lüks, şehvetli, seks düşkünü, zevk düşkünü
- voluptuousness:cinsel istek uyandırma, şehvet düşkünlüğü, seks düşkünlüğü, seksilik
- volute:helezoni deniz kabuğu, kıvrım, sarmal yapı
- voluted:kıvrımlı, sarmal
- volution:dönme hareketi, helezon kıvrımı
- vomit:çıkarmak, istifrağ etmek, kusma, kusmak, kusmuk, kusturan ilaç, lav püskürtmek, püskürtme, püskürtmek
- vomiting:kusma
- vomitive:kusturan, kusturan ilaç, kusturucu, kusturucu ilaç
- vomitory:kusturan ilaç, kusturucu, kusturucu ilaç
- vomitting:kusma
- voodoo:büyü, büyü yapmak, büyülemek, put, zenci büyücü, zenci büyüsü
- voodooism:büyücülük
- voracious:açgözlü, hırslı, istekli, obur
- voracity:açgözlülük, hırs, oburluk
- vortex:anafor, burgaç, girdap, merkez çevresinde dönme
- vortical:girdaba benzeyen, girdap gibi dönen
- votaress:kendini adamış olan kadın
- votaries:ateşli taraftar, kendini adamış kimse
- votary:ateşli taraftar, kendini adamış kimse
- vote:bildirmek, karar, önerme, önermek, oy, oy kullanmak, oy vermek, oylama, oylamak, oylanan şey, oylayarak kararlaştırmak, seçim sonucu
- voted:bildirmek, önermek, oy kullanmak, oy vermek, oylamak, oylayarak kararlaştırmak
- voter:oy veren kimse, seçmen
- votes:bildirmek, karar, önerme, önermek, oy, oy kullanmak, oy vermek, oylama, oylamak, oylanan şey, oylayarak kararlaştırmak, seçim sonucu
- voting:oy kullanma, oy veren, oy verme, oylama
- votive:adak olarak verilen
- vouch:doğrulamak, garanti etmek, kefil olmak, onaylamak, tanıklık etmek
- voucher:belge, delil, fiş, kefil, makbuz, senet
- vouchers:belge, delil, fiş, kefil, makbuz, senet
- vouchsafe:ihsan etmek, lütfetmek, tenezzül edip yapmak, tenezzül etmek
- vow:adak, adamak, ahdetmek, ant, ant içmek, yemin, yemin etmek
- vowed:adamak, ahdetmek, ant içmek, yemin etmek
- vowel:sesli, sesli harf, ünlü
- vowelize:sesli işaretleri koymak
- vox:ses
- voyage:sefer, seyahat, seyahat etmek, yolculuk, yolculuk etmek
- voyager:gezgin, seyyah, yolcu
- voyages:sefer, seyahat, seyahat etmek, yolculuk, yolculuk etmek
- voyaging:seyahat etmek, yolculuk etmek
- voyeur:röntgenci
- vulcan:ateş ve madencilik tanrısı, vulkan
- vulcanic:hiddetli, volkanik, yanardağ gibi
- vulcanite:vulkanit
- vulcanize:kükürtle işlemek, vulkanize etmek
- vulcanized:kükürtle işlemek, vulkanize etmek
- vulcanizing:kükürtle işlemek, vulkanize etmek
- vulgar:adi, basit, bayağı, halk, halka özgü, hoyrat, kaba
- vulgarian:görgüsüz kimse, sonradan görme
- vulgarians:görgüsüz kimse, sonradan görme
- vulgarism:bayağılık, halk deyimi, kabalık, terbiyesizlik, zevksizlik
- vulgarity:adilik, argo, basitlik, bayağılık, edepsizlik, kaba söz, kabalık
- vulgarization:adileştirme, basitleştirme, bayağılaştırma, kabalaştırma
- vulgarize:adileştirmek, basitleştirmek, bayağılaştırmak, kabalaştırmak
- vulgarized:adileştirmek, basitleştirmek, bayağılaştırmak, kabalaştırmak
- vulgarizing:adileştirmek, basitleştirmek, bayağılaştırmak, kabalaştırmak
- vulgarly:adice, basitçe, kabaca
- vulnerabilities:savunmasızlık, yaranabilirlik
- vulnerability:savunmasızlık, yaranabilirlik
- vulnerable:eğilimli, kolay incinir, savunmasız, yaralanabilir, zedelenebilir
- vulpine:kurnaz, tilki gibi, tilkiye ait
- vulture:açgözlü kimse, akbaba, kerkenez
- vulturine:açgözlü, akbaba gibi
- vulturous:açgözlü, akbaba gibi
- vulva:dişilik organı, ferç, vulva
- vying:rekabet eden, rekabetçi
Online İngilizce Konuşma Kursu: Konuşarak Öğren