Türkiye’nin En İyi Online İngilizce Eğitim Sistemi Konuşarak Öğren’den Ücretsiz Konuşma Dersi Almak İçin Tıklayın !
YDS’de En Çok Çıkan İngilizce Kelimeler

- Accelerate Hızlandırmak, ivme kazandırmak / Accelerator gaz pedalı
- Accurate Doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (precise, correct).
- Accept Kabul etmek, razı olmak.
- Access Erişmek, ulaşmak.
- Accessible to Ulaşılabilir, erişilebilir.
- Addition İlave, ek.
- Accommodate Misafir, konuk ağırlamak (put up).
- Accompany Eşlik etmek, arkadaşlık etmek (Escort) Beraber bulunmak ya da bir arada gözükmek.
- Accomplish Başarmak (Achieve)
- Accumulate Birikmek, çoğaltmak / biriktirmek, yığmak.
- Accuracy Doğruluk, kesinlik.
- Abundance Bolluk, bereket.
- Accurately Doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde (precisely, correctly).
- Accuse Birini bir şeyle suçlamak, itham etmek.
- Achieve Başarmak, yerine getirmek.
- Acknowledge as Kabul etmek, olarak tanımak / Mektup, mesaj vb aldığını gönderen kişiye bildirmek.
- Acquainted with Aşina olmak, haberdar olmak (familiar with).
- Abandon Birini terk etmek (leave) / Bir şeyden vazgeçmek (give up).
- Abbreviate Kısaltmak, özetlemek / matematikte sadeleştirmek.
- Abolish Toplumdaki tabuları yıkmak, sona erdirmek (do away with).
- Abstain from Alkol, ilaç vb sakınmak/ uzak durmak (avoid from).
- Abundant Bol, bereketli.
- Acquisition Edinim.
- Activity Faaliyet, aktivite / Activist Bir fikrin aktif destekçisi (supporter).
- Adapt Bir şeye uyarlamak, uydurmak (adjust).
- Addict Bağımlı, tiryaki / drug addict eroin bağımlısı.
- Addiction to Bağımlılık, tiryakilik.
- Additionally Ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten (furthermore, moreover).
- Adequately Yeterli bir şekilde (sufficiently).
- Adjust Uyarlamak (adapt) / alışmak (get used to).
- Adjustment Düzeltme, intibak, uyma
- Administer İdare etmek, yönetmek / (damardan ilaç vb vermek, sağlamak.
- Admire Hayran olmak.
- Admit Kabullenmek, itiraf etmek.
- Adopt Evlat edinmek (take up) / önlem, tedbir vb almak (adopt measure) / başkasına ait bir şeyi benimsemek (dil, din vb)
- Adore Çok sevmek, tapmak
- Adverse Zıt, kötü
- Advocate Savunmak (= defend) (2) desteklemek (= support)
- Affect Etkilemek (= influence)
- Aggravate Gittikçe kötüye gitmek, fenalaşmak (= deteriorate, worsen)
- Aggressive Saldırgan
- Aid Yardım etmek (help)
- Alien (to) Yabancı
- Alongside Yanında, bitişiğinde.
- Alter Değiştirmek (= change)
- Alteration Değişiklik
- Amazing Şaşırtıcı, hayran bırakıcı (= astonishing)
- Amend Değişiklik yapmak (kanunda düzenleme yapmak anlamındaki gibi)
- Amendment Değişiklik, (kanun vb) üzerinde değişiklik yapmak (= alteration)
- Amusing Eğlenceli, zevkli
- Announce Anons etmek, ilan etmek (= give out, declare)
- Anticipate Ummak, beklemek
- Apologize Özür dilemek (apologize to someone for something)
- Appalling Korkunç (= dreadful, horrendous)
- Appointment Atama, tayin / randevu (rendezvous)
- Appreciate Takdir etmek, değerini bilmek / anlamak, farkına varmak
- Approach Zaman/ mesafe bakımından birine/bir şeye yaklaşmak / (bankaya/yüksek bir mevkiye vb) müracaatta bulunmak, ricada bulunmak
- Appropriately Uygun olarak (suitably)
- Approve of Onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek
- Arrange Düzenlemek, ayarlamak (toplantı, randevu vb)
- Artefact İnsan eliyle yapılmış (sanat)
- Ascend Yukarı çıkmak, yükselmek, tırmanmak (go up / climb up)
- Ask for Ricada bulunmak, bir şey istemek
- Aspire Şiddetle arzu etmek, çok istemek (* I’ve always aspired to be a singer)
- Assemble Bir araya getirmek, toplamak (gather) / monte etmek
- Assess Değerlendirmek (evaluate).
- Assign Atamak, tayin etmek, görevlendirmek (appoint).
- Assist somebody in something Birine bir konuda yardım etmek.
- Associate Zihninde insanlar/eşyalar arasında) çağrışım yapmak.
- Assume Elinde delil olmadan bir şeyin doğru olduğunu düşünmek veya kabul etmek, farz etmek.
- Assure Birine teminat vermek, emin kılmak, garanti vermek.
- Astonishment Şaşırtmak, şaşırmak (amazement, bewilderment)
- Attach İliştirmek, eklemek (enclose)
- Attack Saldırmak, saldırı.
- Attain Elde etmek, erişmek (gain, obtain).
- Attainment Ulaşmak, erişmek.
- Attend İştirak etmek, katılmak.
- Attribute Bir sebebe/nedene dayandırmak (base on/upon).
- Auditorium Dinlenme/izleme salonu, seyircilerin oturduğu bölüm.
- Available Mevcut, var olan.
- Avert Olmasını önlemek / başka yöne çevirmek (trafik akışını vb),
- Avoidable Kaçınılabilir, engellenebilir.
- Award Ödül.
- Backward Geri kalmış̧, geriye doğru
- Badly in need of Bir şeye/birine çok muhtaç̧ olmak
- Barely Hemen hemen hiç, neredeyse hiç / güçlükle (hardly, scarcely)
- Bargain Pazarlık, anlaşma / pazarlık etmek / kelepir, ucuz eşya
- Barren Kurak, verimsiz (infertile, arid)
- Basic Temel (essential, fundamental)
- Bazaar Pazar (alışveriş yeri)
- Behave Davranmak
- Believe İnanmak
- Belongings Birinin kişisel eşyaları (possessions)
- Beloved Sevgili (hazret)
- Bitingly satirical Aşırı alaycı (insafsızca eleştirme)
- Bizarre Tuhaf
- Blanket Battaniye
- Blaze Ateş, (alev), yangın parlamak
- Bolt Fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak
- Branch Dal, branş
- Break off (Nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak
- Breed Hayvan için (doğurmak, yavrulamak), (hayvan yetiştirmek)
- Bribery Rüşvet, (offer bribes-rüşvet teklif etmek)
- Bride Gelin
- Brief Kısa, öz/in (brief-kısaca, öz olarak)
- Bring up Çocuk büyütmek, kusmak,ortaya (konu vb.) atmak
- Broadcast Radyo, televizyon, hava durumu için yayın
- Broadly speaking Genel konuşmak gerekirse
- Broil Izgara yapmak, kavurmak
- Bullfight Boğa güreşi
- Bully Kabadayı, zorba kabadayılık yapmak, zorbalık yapmak
- Burial Gömü, gömme
- Burn Yakmak, yanmak
- Button Düğme
- Calculator Hesap makinesi
- Call for Talep etmek, istemek (=demand)
- Calm Sakin
- Can’t take one’s eyes off Gözlerini birinden veya bir şeyden alamamak
- Cancel İptal etmek (=call off)
- Captivating Büyüleyici (=enchanting, fascinating)
- Captive Tutsak, esir
- Captivity Tutsaklık, esaret
- Capture Yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek (=apprehend)
- Careless Dikkatsiz
- Carry out (Çalışma, deney, anket vb.) yürütmek, icra etmek (=fulfil, conduct)
- Carve Tahta vb.) oymak, (et vb.) kesmek
- Casually Günlük, sıradan, havadan sudan
- Caution Uyarı, dikkat
- Cease Sona erdirmek, durdurmak (cease-fire=ateşkes)
- Ceaseless Aralıksız, durmadan (=non-stop)
- Celebration Kutlama
- Celebrity Ünlü
- Census Nüfus sayımı
- Ceremony Tören
- Charge (with) Yargılamak (mahkemede)
- Circulate Dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücuttaki kan vb.)
- Circulation Dolaşım, gazete tirajı, günlük satış oranı
- Cite Örneklemek, adından bahsetmek, değinmek (=refer to, mention)
- Citizen Vatandaş (Citizenship = Vatandaşlık)
- Clarify Açıklamak (=explain)
- Claw Pençe, hayvan pençesindeki kıvrık tırnak
- Clearance Mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye / izin, yeşil ışık
- Close Yakın (sıfat)
- Closed Kapalı
- Closure Kapanış, iflas
- Coincide with Aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek
- Collapse Bina vb. için) çökmek, bayılmak
- Collapsible Katlanabilir (kanepe vb.)
- Collar Yaka, tasma
- Colleague İş arkadaşı
- Collide with Çarpışmak (=crash into)
- Commence Başlamak (=start), commencement speech=açılış konuşması
- Comment on Yorum yapmak (=interpret)
- Commercial Ticari
- Commit İntihara vb. kalkışmak, yeltenmek, (suç, cürüm) işelemek, (kendini işine, ailesine vb.) adamak (= devote)
- Commit Kalkışmak, yeltenmek, commit suicide=intihar etmek
- Common Ortak, sıradan, yaygın (in common with =ile ortak nokta)
- Commonplace Yaygın, sıradan (=ordinary, usual)
- Commuter Ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen
- Companion Dost, arkadaş
- Company Arkadaşlık, dostluk, şirket
- Compel Zorlamak, mecbur bırakmak (=force, oblige)
- Compensation for Tazminat ödemek, telafi etmek
- Compete Rekabet etmek, yarışmak (competition = müsbaka, yarış)
- Compete against Başkasıyla yarışmak, rekabet etmek
- Compete with Başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak
- Competition Rekabet, müsabaka, yarış
- Compile Derlemek, bir araya getirmek (bilgi, delil vb.)
- Completely Tamamen, bütünüyle (=entirely)
- Compose Oluşturmak, meydana getirmek (be composed of=den oluşmak)
- Compound Bir sürü binanın bulunduğu etrafı çevrili mekan
- Compute Hesap yapmak, bir notu bilgisayara girmek(=calculate )
- Conceal Gizlemek, saklamak (=hide)
- Conclude Sonuç çıkarmak (=assume)
- Conclusion Sonuç, netice, yargı
- Condition Durum, hal/koşul,şart
- Conditionally Şartlı olarak, belli şartlara bağlı
- Conduct Deney, anket vb. idare etmek, yürütmek
- Conduct Deney, çalışma vb.) yürütmek, icra etmek, davranış (=behaviour)
- Confess İtiraf etmek (=speak out)
- Confident (of) Emin
- Confine to Sınırlamak, bir yere mahkum etmek, hapse atmak (=imprison)
- Confirm Onaylamak, doğrulamak (=verify), (bir iddiayı, davayı vb.) güçlendirmek, pekiştirmek (=strengthen)
- Conflict Çatışma, savaş, anlaşamama, tartışma
- Conflict with Çatışmak, çarpışmak, savaşmak
- Conform to Uymak, uyuşmak (=obey the rules)
- Confront Karşılaşmak, yüz yüze gelmek, confront about=yüzleştirmek
- Confuse Karıştırmak, şaşırmak
- Conquer Fethetmek, yenmek, galip gelmek
- Consent Razı olmak, izin,rıza (=permission)
- Consent to Razı olmak
- Consequence Sonuç, netice (=result)
- Conserve Korumak, muhafaza etmek
- Considerable Büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz.
- Considerably Önemli ölçüde, oldukça
- Considerately Düşünceli/nazik bir şekilde
- Consideration Göz önünde bulundurma/düşünme
- Consist of İbaret olmak, meydana gelmek
- Conspire against Birine komplo kurmak (=plot against)
- Constantly Sürekli, aralıksız
- Constantly Sürekli
- Constitute Oluşturmak, meydana getirmek (=make up)
- Constrain Zorlamak (=restrain, force)
- Construct İnşa etmek, yapmak (=build)
- Consult Danışmak (=check with)
- Consume Tüketmek (=use up)
- Contact with Birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek
- Contemporary Çağdaş, aynı çağda yaşayan
- Content with Memnun
- Contest Yarışma, müsabaka, (beauty contest=güzellik yarışması)
- Continent Kıta
- Contract Sözleşme yapmak, küçülmek, büzülmek (=shrink), hastalık kapmak
- Contradict Çelişmek
- Contradictory Çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran (=inconsistent)
- Contribute to Katkıda bulunmak
- Controversial Tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan (=disputable, debatable)
- Controversy Anlaşmazlık, fikir ayrılığı
- Conventional Geleneksel, alışılagelen
- Converse Karşıt, zıt, konuşmak
- Convert into Dönüştürmek (=change)
- Convict Mahkum, tutuklu
- Convince İkna etmek
- Correctly Doğru bir şekilde, düzgünce (=accurately, precisely)
- Correspond to Bir şeyle uymak, uygun düşmek, tekabül etmek (=agree, match)
- Correspond with Pirisi ile yazışmak
- Counterpart Karşılığı, dengi (“Sultan” kelimesinin counterpart’ı “Kral” dır)
- Couple Çift
- Course Gidişat, ilerleme (zaman/mekan içinde)
- Cramped Hijyenik olmayan
- Crash Kaza, şiddetli ses, iflas, yere düşme, çarpma
- Crawl Emeklemek
- Create Yaratmak
- Credibly İnanılır bir şekilde (=believably)
- Criminal Ciddi bir suç/cürüm işlemiş, suçlu
- Crippled Felçli, kötürüm (=paralysed), engellenmiş, gerilemiş (ekonomi vb.)
- Crocodile Timsah (=alligator)
- Cross out Üstünü çizmek, silmek (=delete)
- Crumble Ufalanmak, parçalanmak (=disintegrate, fall apart)
- Cultivate Tarım yapmak, tarlayı vb. sürüp ekmek
- Curator Sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi
- Currency Döviz
- Curve Eğim, eğmek
- Custom Gelenek, görenek (customs=gümrük)
- Customary Geleneksel (=traditional
- Debate Tartışmak
- Debt Borç
- Deceit Kandırmak (deceitful=hilekar, hileci)
- Deceive Kandırmak, kafaya almak (=take in)
- Decipher Şifresini çözmek
- Decipher Şifresini çözmek, anlamını meydana çıkarmak
- Declare İlan etmek, beyan etmek
- Decline Azalmak, gerilemek, kibarca reddetmek (=turn down)
- Dedicate Kendini adamak (=devote to, commit oneself to)
- Dedicate to Kendini adamak (=devote to)
- Deduce Sonuç çıkarmak (=conclude, assume)
- Deduction Tümevarım, sonuç (=conclusion)
- Deepen Derinleştirmek, derinleşmek
- Defeat Yenmek, bozguna uğratmak (=beat)
- Defect Bozukluk, kusur, hata, sakatlık (speech defect = konuşma özrü)
- Defend Savunmak
- Define Tanımlamak
- Degeneration Yozlaşma, aslını kaybetme
- Delay Geciktirmek
- Delightful Zevkli, hoş
- Deliver Siparişi teslim dağıtmak/teslim etmek (=distribute), doğurmak vermek, deliver speech=konuşma yapmak
- Demand Talep, istek, talep etmek, istemek (in demand=revaçta)
- Demobilize Askerden terhis etmek
- Demolish Yıkmak, parçalamak (=do away with)
- Demonstrate Uygulamalı bir şekilde göstermek (=show), gösteriyapmak, protesto düzenlemek
- Deny İnkar etmek, yapmasını yasaklamak (deny somebody to do something)
- Depress Üzmek (=sadden, upset), bastırmak (=press down)
- Derive from Çıkarmak, gelmek
- Descend İnmek, azalmak
- Desert Çöl
- Deserve Hak etmek
- Design Plan çizmek, tasarlamak
- Design Tasarlamak, dizayn etmek
- Desire İstek, arzu, istemek, arzu etmek (=wish)
- Desolate Mutsuz, kederli (=depressed), terkedilmiş (=deserted)
- Dessert Tatlı
- Destination Hedef, varılacak yer
- Destiny Kader, kısmet
- Destroy Tıkmak, yok etmek (=damage, ruin)
- Detain Alıkoymak, göz altında tutmak (=take into custody)
- Detect Meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak (=discover, notice)
- Detection Teşhis etmek, belirlemek
- Deteriorate Kötüleşmek, kötüye gitmek (=aggravate, worsen)
- Determination Azim, kararlılık (=ambition), inat (=stubbornness, obstinacy)
- Devastate Yıkmak, tahrip etmek (=destroy)
- Develop Geliş (tir)mek, genişle(t)mek, ortaya atmak (teori, fakir vb.), (foto) film banyo ettirmek, (vücudun ürettiği bir hastalığa) yakalanmak “develop cancer”
- Deviate Sapmak, yönünü değiştirmek (=diverge, stray)
- Devote Adamak
- Diagnose as Teşhis etmek
- Differentiate Ayırmak (=distinguish)
- Diminish Azalmak (=decline)
- Direct Yönetmek, (turiste vb.) yol göstermek (guide)
- Disappearance Ortadan/gözden kaybolmak (=vanish)
- Disclose Açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak (=reveal, display)
- Discover Keşfetmek
- Discriminate (against) Irk, yaş, cinsiyet vb., ayrımcılık yapmak
- Discriminate against Ayrımcılık yapmak
- Discuss about Tartışmak (=argue)
- Disease Hastalık, maraz (=illness, ailment)
- Dismiss Kovmak (işten), kafasından çıkarmak
- Dismissal Kovma, başından savma
- Dispatch Göndermek, yollamak (=send, submit)
- Display Göstermek, sergi (on display=sergide)
- Displeased Hoşnut kalmamış, memnun olmayan (=discontented, unsatisfied)
- Dispose of Başından atmak.
- Dispute Tartışmak, anlaşamamak (=disagree), anlaşmazlık (=controversy)
- Disqualify Diskalifiye etmek, elemek, yetersiz görmek
- Disseminate Bilgi, fakir vb., yaymak, dağıtmak
- Distinct Farklı, ayrı, bağımsız (=different), açık seçik, net (=clear)
- Distinguish Ayırmak, farkını söylemek (=differentiate)
- Distort Olayın aslını, çarpıtmak, farklı bir anlam yüklemek (=misrepresent), (şeklini/biçimini vb.) bozmak, tahrif etmek (=disfigure)
- Distress Tehlike, acı, ıstırap
- Distribute Dağıtmak (=deliver, hand out)
- Divert Trafik yönünü vb., saptırmak, başka yöne çevirmek
- Dizzy Başı dönen, kendini bayılacak gibi hisseden (=giddy)
- Docile Uysal, evcil
- Dominate Hakim olmak, idaresi altına almak
- Donate Para, kan vb.,) bağış yapmak (=contribute)
- Donation Para, kan vb., bağış yapmak (=contribution)
- Dowry Çeyiz
- Dramatic Tiyatro ile ilgili (=theatrical), önemli, kayda değer (=drastic), ani, çok hızlı (fiyatlarda ani ve hızlı artış gibi)
- Draw Rresim vb., çizmek, perde vb., çekmek, kenara almak, (sonuç) çıkarmak (draw a conclusion), bir maçın berabere bitmesi
- Dress code Bir işyerinde veya okulda, kıyafet genelgesi
- Drug addict Eroin bağımlısı.
- Drug Eroin ticareti yapan kişi.
- Dustbin Çöp kutusu.
- Edit Bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak
- Edition Kitap için, basım, baskı, yayın
- Educate Eğitmek (=train)
- Effect Etki (=influence, impact), (have an effect on=üzerinde etkisi olmak)
- Elect Seçmek (=vote for)
- Eliminate Elemek, den kurtulmak (=get rid of), yok etmek, yıkmak (=destroy)
- Elimination Ortadan kaldırma, yok etme, bertaraf etme, hesaba katmama
- Embarrass Utandırma (=humiliate)
- Embrace Kucaklamak (=hug, cuddle), (fikir, din vb) benimsemek
- Emerge Ortaya çıkmak (=come out)
- Emphasize Vurgulamak
- Employ İşe almak, (metot, yöntem vb.) uygulamak
- Empty Boşaltmak, boş
- Emulate Taklit etmek, (=imitate, copy)
- Enable Olanaklı kılmak
- Enclose Çevresini sarmak
- Encounter Karşılaşmak (to face)
- Encourage Teşvik etmek
- Endure Dayanmak
- Enhance Büyülemek
- Enhancement Yükseltme, artırma, çoğaltma (=improvement, enrichment)
- Enlarge Büyütmek, genişletmek
- Enquire Soruşturmak
- Enslave Köleleştirmek, esir etmek
- Ensure Birini temin etmek/emin kılmak, birine garanti vermek
- Entertain Eğlendirmek
- Entirely Tamamen (=completely)
- Entrance Giriş
- Envy Kıskanmak, imrenmek
- Epic Destan
- Epic Destansı (şiir vb.)
- Equal Eşit, adil
- Equality Eşitlik (=parity, fairness)
- Equate Eşitlemek
- Equip Donatmak
- Equip Donatmak (equipment=donanım), teçhizat
- Erode Yıpratmak, aşınmak
- Erupt Patlamak
- Establish Kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek
- Estimate Tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak (=guess)
- Eternal Kalıcı, ebedi
- Evaluate Değerlendirmek (=assess)
- Evaluation Değerlendirme (=assessment)
- Evidently Açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak
- Evolve Geliş(tir)mek (=develop), (Biyolojide) evrim geçirmek
- Evolve Değişmek, evrim geçirmek
- Exaggerated Abartılı, mübalağalı
- Excavate Kazı yapmak
- Exceed Aşmak
- Excessive Aşırı, abartılı (sayıda, miktarda)
- Exchange Takas etmek, değiş tokuş etmek (=swap)
- Exclude Çıkarmak
- Exclusive to Herkese açık olmayan, özel (otel, tatil yeri vb.)
- Exclusively Sadece, yalnızca
- Excursion Keşif gezisi
- Exhibit Sergilemek
- Exist Var olmak, mevcut hale gelmek
- Existence Var oluş, mevcut olma
- Expand Genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak
- Expect Ummak, beklemek
- Expectation Umut, beklenti
- Expense Masraf
- Experience Tecrübe, tecrübe etmek, yaşamak, olay, vukuat
- Expire Yiyecek, ilaç vb. için) son kullanma tarihi gelmek, miadı dolmak
- Expire Süresi dolmak
- Expiry Date Son Kullanma Tarihi
- Explode Patlamak
- Exploit Patlatmak, sömürmek
- Explore Keşfetmek,araştırmak
- Export İthal etmek
- Expose Açıklamak, arz etmek (=reveal), (tehlikeye vb.) maruz bırakmak
- Express İfade etmek, iletmek, çabuk, hızlı (=fast)
- Extend Tatilin, ödevin vb., süresini uzatmak (=prolong), ekleme yapmak (eve birkat daha çıkmak veya balkon eklemek gibi) (=make bigger), (extension)
- Extract Elde etmek, çekip çıkarmak (üzümden sirke elde etmek gibi)
- Extraordinary Fevkalade, olağanüstü (= exceptional), tuhaf, alışılmadık
- Fabricate Uydurmak (=make up), (raf vb.) monte etmek (=put up)
- Facilitate Kolaylaştırmak
- Fade Solmak (2) solgun
- Failure Başarısızlık
- Faint Bayılmak (= pass out), solgun (ses, renk vb.)
- Fairly Oldukça (= quite, rather)
- Falsify Hesaplar üzerinde oynamak, sahtekarlık yapmak (=fake)
- Familiar (with) Aşina, tanıdık
- Famish Aç kalmak, açlıktan ölmek (=starve)
- Fare Otobüs, uçak vb. için) fiyat
- Fatal Ölümcül (fatally injured = ağır yaralı), ölümcül yarası olan
- Favourable Olumlu, yapıcı (=positive, constructive), uğurlu (=auspicious)
- Fearful for İçin korkan/endişelenen
- Fertilize Toprağı vb. verimli hale getirmek, verimli kılmak
- Fetch Gidip getirmek
- Fiancé Erkek nişanlı
- Fiancée Kız nişanlı
- Field trip Kır gezisi, arazi gezisi
- Fierce Şiddetli, kıyasıya, çetin (rekabet vb.), azgın, azmış (köpek vb.)
- Figure Şekil, figür, rakam, sayı (3) figure out=anlamak (=make out)
- Filthy Pis, kirli, dayanıksız, sağlam olmayan
- Finance = finanse etmek, paraca desteklemek
- Fine İnce ince/küçük doğranmış (et, patates vb.), iyi, güzel, para cezası
- Firework Havai fişek
- Fit Sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde (=robust, healthy), (bir kıyafetin şıklık bakımından değil de bedene oturması anlamında) yakışmak, sara nöbeti (=seizure)
- Flatmate Ev arkadaşı
- Flattery Birine yağ çekme
- Flee Kaçmak (=escape)
- Fleece Koyun postu (yünlü), (hide=yünsüz post)
- Flight Uçuş, uçak (=airplane=aeroplane)
- Flow Nehir vb. için, akmak.
- Fluctuate Dalgalanmak, istikrarlı gitmemek, bir artmak bir azalmak
- Fluctuate Dalgalanmak.
- Focus on Odaklanmak, yoğunlaşmak (=concentrate on, centre on)
- Fold Katlamak, kıvırmak, bükmek.
- Force Zorlamak
- Forceful Güçlü, zorlu, etkili, ikna edici
- Forecast Önceden tahmin etmek (=predict)
- Forgery Sahtekarlık, kalpazanlık
- Former Önceki (iki şeyden bahsederken ilk söylenen kişi veya şey)
- Formerly Evvelki, önceki
- Formulate Formülleştirmek, formüle dökmek
- Forthcoming Yakınlaşmakta olan, gelmekte olan ( Christmas vb.)
- Fortify Takviye etmek, sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek (=strengthen, enrich)
- Fracture Kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb.)
- Frail Zayıf, cılız (=feeble)
- Frame Çerçeve
- Freed Serbest kalmış, özgür (=at liberty, at large)
- Fulfil Görev, sorumluluk vb.) yerine getirmek, icra etmek (= carry out)
- Fundamental Esas, temel, zorunlu (=essential)
- Funeral Cenaze töreni
- Fussy Aşırı titiz=fastidious, meticulous, diligent
- Fuzzy Tüylü
- Gather Toplamak, bir araya getirmek, bir araya gelmek
- Gender Cinsiyet.
- Generate Iısı, elektrik vb., üretmek, (tartışma vb., ortaya atmak
- Genre Canr=tür, çeşit, nevi (=type, sort)
- Get rid of Başından atmak, defetmek
- Give up Vazgeçmek, bırakmak (=abandon, abort)
- Glance Göz atmak
- Gloom Karanlık (gloomy=üzüntülü, hüzünlü)
- Glorify Yüceltmek, övmek.
- Goal Amaç, gaye.
- Govern Yönetmek
- Government Hükümet.
- Grab Kapmak, el koymak.
- Gradually Yavaş yavaş, kademeli olarak.
- Grant Vermek, bahşetmek.
- Grasp Bir nesneyi kavramak, (bir konuyu) kavramak, anlamak.
- Graveyard Mezarlık (=cemetery)
- Groom Damat
- Grow tired of den Yorulmak
- Growl Köpek ve benzeri hayvanların çıkardığı hırlama sesi
- Guide Rehber, rehberlik etmek
- Harass Saldırmak, taciz etmek (ual harassment = cinsel taciz)
- Harbour Liman, barındırmak, sağlamak
- Hardship Zorluk
- Harshly Sert bir şekilde, kabaca
- Hasten Acele etmek
- Havoc Hasar, yıkım (=destruction)
- Hazard Tehlike
- Hazardous Tehlikeli (=perilous)
- Hectic Heyecanlı, telaşlı, hareketli (program, ofis vb.)
- Hesitate Duraklama
- Highly Oldukça, epey (=extremely)
- Hinder Engel, mani (2) engel olmak, mani olmak
- Hire Kiralamak, işe almak (=employ)
- Hitchhiker Otostopçu
- Hollow Oyuk, boşluk (ağaç kovuğu vb.), hollow promise=boş vaat
- Hopefully İnşallah (=with any luck)
- Horrible Korkunç
- Huge İri, büyük (=enormous, immense)
- Humiliate Aşağılamak, rezil etmek, utandırmak (=embarrass)
- Hunter Avcı
- Hurricane Hörikeyn) = kasırga
- İceberg Buz dağı (=glacier)
- İdentify Teşhis etmek, kimliğini belirlemek, sınıflandırmak
- İdle Tembel (=lazy, indolent) X (=hardworking)
- İgnore Görmezden kalmak, kale almamak (=take no notice)
- İllusion Hayal,hülya, kuruntu
- İllustrate Örneklemek
- İmagine Hayal etmek
- İmitate Taklit etmek
- İmmediate Derhal, acele, çabuk (akraba için) en yakın
- İmmobilize İmmmobilayz = hareketsiz/sabit kılmak
- İmpact Çarpmak
- İmpeach Suçlamak, itham etmek (=accuse)
- İmplement Gerçekleştirmek (realize)
- İmplicate Bulaştırmak
- İmply İma etmek
- İmpose Zorla kabul ettirmek, koymak (vergi), yük olmak
- İmprisonment Hapse atmak (= incarceration)
- İmprove Geliştirmek
- İnaudible Duyulamaz, işitilemez (ses vb.)
- İncapable of İnkepıbıl = kabiliyetsiz, yeteneksiz (=unskillful)
- İncapacitate Yetersiz bırakmak, olanak tanımamak, aciz bırakmak (=debilitate)
- İncessant Aralıksız, sürekli
- İncline Eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek
- İnclude Dahil etmek, içermek (=consists of, incorporate)
- İncorporate into Dahil etmek (= include, integrate)
- İncredible İnanılmaz ( = unbelievable)
- İndicate Göstermek, belirtisi olmak
- İndifference to Kayıtsız, ilgisiz olmak
- İnduce İkna etmek.
- İnevitable Kaçınılmaz (= inescapable)
- İnfer Anlamak, sonucunu çıkarmak
- İnfluence Etki (= impact, effect) (2) etkilemek
- İnfluential İnfluwenşıl= nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş (=well-connected)
- İnherit Mirasa konmak, miras olarak almak (=come into)
- İnhibit Göz dağı vermek
- İnitially Başlangıçta, ilk etapta (= at first)
- İnitiate İnişiyeyt= başlatmak (= start, commence)
- İnjure İncitmek.
- İnjustice Eşitsizlik, adaletsizlik (= inequality, unfairness)
- İnnovate Yeni bir şey icat etmek, yenilik getirmek (= invent)
- İnnovation Yenilik, yeni bir şey icad etmek
- İnnovative Yenilikçi, icatçı
- İnsatiable İnseyşıbıl=gözü doymaz, doyumsuz, aç gözlü obur, pisboğaz
- İnsignificant Ehemmiyetsiz, önemsiz (2) anlamsız, manasız
- İnsist (on) Israr etmek (= persist in)
- İnspect İncelemek
- İnstantaneously Anlık, bir anda olan, aniden (= immediately, instantly)
- İnstitute Kurmak
- İnstruct Talimat vermek
- İnsulate (against) Yalıtmak, (soğuğu/sesi vb.) kesmek (hırkanın soğuğu kesmesi gibi)
- İntegrate Bütünleşmek, kaynaşmak
- İntelligence Zeka, akıl haber ajansı
- İntention İntenşın=niyet
- İntentional Kasıtlı, maksatlı, bilebile (=deliberately)
- İnteraction (with) Etkileşim
- İnterfere Başkasının işine burnunu sokmak
- İnterfere with Karışmak, müdahale etmek
- İnterpretation Yorum, çeviri
- İnterrogate Sorguya çekmek
- İnterview Röportaj, röportaj yapmak, mülakat, mülakat yapmak
- İntimate Samimi / tanıdık, aşina (alışılan plaj, trafik manzaraları vb.)
- İntroduce Tanıştırmak, yeni bir icadı / fikri ortaya atmak
- İnvade İşgal etmek, istila etmek (=attck, occupy)
- İnvaluable Paha biçilmez, çok değerli (=priceless)
- İnvent İcat etmek (=make up)
- İnvest (in) Para yatırımı yapmak
- İnvestigate Araştırmak, incelemek (=search, look into)
- İnvoke Dilemek
- İnvolve Dahil etmek, gerektirmek
- İnvolvement Dahil olma, karışma (=association, participation)
- İrregularity Yolsuzluk, hile, düzensizlik
- İsolate İzole etmek, (iki şeyi vb.) birbirinden ayırmak, tecrit etmek
- Jeopardize Ciopidayz)=tehlikeye atmak (=endanger, imperil)
- Join Katılmak, iştirak etmek
- Joint Eklem, mafsal, ortaklaşa yapılan (=mutual)
- Justify Doğrulamak
- Kennel Köpek kulübesi
- Keyhole Anahtar deliği
- Kidnapper Adam/çocuk kaçıran (=abductor)
- Knock Devirmek, (kapı vb.) çalmak
- Knowledge = Bilgi
- Label Etiketlemek
- Lamb Kuzu, kuzu eti
- Lawyer Avukat (=solicitor)
- Leak Su, yağ vb.) sızmak, (bilgi, gizli sırlar vb.) medyaya sızmak
- Legend Efsane (=myth)
- Legislate Yasamak
- Leisure Boş vakit
- Lessen Azaltmak (=diminish)
- Levy Zorla toplama (haraç)
- Likewise Buna benzer şekilde, Aynen bunun gibi (=Similarly)
- Listless Yorgun, bitkin (=exhausted)
- Literacy Okur yazarlık
- Litter Çöp (=trash, garbage, rubbish)
- Loathe Nefret etmek (=abhor, hate)
- Locate Yerleştirmek
- Location Mevki, yer
- Loose Gevşek, sıkıca bağlanmamış, gevşemiş.
- Lovely Sevecen, sevimli
- Luggage Bagaj
- Magical Sihirli
- Mainstream Pek çok kişi tarafından kabul gören inanış veya düşünce
- Maintain Korumak
- Make a decision Karar vermek
- Manage Başarmak, üstesinden gelmek, yönetmek, idare etmek
- Management Yönetim idare
- Manipulate Elinde oynatmak
- Manner Davranış, tutum (=attitude)
- Manufacture Fabrikada üretmek
- March İlerleme, ilerleyiş, marşla yürümek
- Massacre Soykırım, katliam.
- Master Efendi, sahip, hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek (=govern)
- Masterpiece Şaheser, baş yapıt
- Mature Olgun.
- Meadow Çayır, otlak, mera (=pasture)
- Meander Dolambaçlı yol, avare avare dolaşmak
- Measure Ölçü, ölçmek, tedbir, önlem (=precaution)
- Mediate between Arabuluculuk etmek, arasını bulmak
- Meet İhtiyaç, talep vb., karşılamak, tanışmak, (bir yolcuyu) karşılamak
- Memorial Anıt
- Memory Hafıza
- Merge Birleşmek, bir araya gelmek (iki şirketin birleşmesi vb.)
- Migrate Göçmek
- Minor Az, önemsiz, küçük, (minority=azınlık)
- Miraculously Mucize eseri
- Misbehave Terbiyesizlik yapmak, kötü davranışlar sergilemek
- Mischief Yaramazlık, haşarılık (=misbehaviour)
- Misunderstanding Yanlış anlaşılma (=misconception)
- Mix up Aklını karıştırmak,karıştırmak
- Mock at Dalga geçmek, alay etmek (=tease, make fun of)
- Modify Değiştirmek (=change)
- Mood Ruh hali, moral, (in a bad mood=morali bozuk olmak)
- Mourning Yas, keder (=lamentation), (mournful = yaslı, yas tutan)
- Move Hareket etmek, taşımak, (bir yerden bir başka yere) taşınmak
- Movement Hareket, (edebiyatta vb.) akım
- Multinational Çok uluslu
- Municipality Belediye
- Murder Öldürmek, cinayet işlemek (=kill), cinayet
- Mystery Gizem, sır (=enigma)
- Narrowly Kıl payı (=She narrowly escaped death yesterday.)
- Native to Yöreye has/özgü
- Neglect İhmal etmek ( ignore)
- Nervous Gergin (sınav öncesi vb.), (nervous attack = sinir krizi)
- Notice İlan, fark etmek
- Obese Şişman, obez
- Obey Uymak, itaat etmek ( kurallara vb.)
- Objection İtiraz
- Obligation Zorunluluk, mecburiyet
- Obscure Silik, anlaşılmaz hale getirmek, karışık hale getirmek (=confuse)
- Observe Gözlemlemek
- Obsolete Modası geçmiş, eskide kalmış
- Obtain Elde etmek (=gain, attain)
- Occasion Özel olay, önemli gün, durum, hal
- Occasional Ara sıra, nadiren (= infrequent)
- Occupy Ülke/şehir vb.) işgal etmek, bir mekanı doldurmak, yerleşmek
- Occur Meydana gelmek
- Occurrence Vukuat, olay
- Oddly enough! Ne tuhaftır ki …!
- Odour Koku (odourless = kokusuz)
- Offend Gücendirmek, kırmak, (hafif) suç işlemek
- Offer Teklif, teklif etmek, (imkan, fırsat vb.) sağlamak, sunmak
- Officially Resmen, resmi olarak
- Opportunity Fırsat, (opportunist=fırsatçı)
- Opposition Karşıtlık, muhalefet, zıtlık
- Oppress Zulmetmek (=persecute)
- Ordinary Sıradan, alışılagelmiş (=commonplace, mundane, average)
- Originally İlk başta, ilk önceleri (=initially, at first)
- Ornament Süs, süs eşyası, süslemek
- Orphan Yetim bırakmak
- Outcrop Yeryüzüne çıkmış katman
- Outcry Feryat figan, çığlık
- Outdo Birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek (=surpass)
- Outing Gezi, gezinti
- Outlet Sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube
- Overlap Üstüste binmek
- Overlook Göz ardı etmek, görmezden gelmek
- Overtake Arabasıyla bir başka arabayı sollamak
- Overtake Sollamak, bastırmak
- Partially Kısmen.
- Participate in Katılmak, iştirak etmek (=take part in, join, attend)
- Participation İştirak, katılım (participatory=katılımcı)
- Particular Pıtik, ulır, özel, önemli, ( in particular=özellikle)
- Particularly Özellikle.
- Passenger Toplu taşıt yolcusu.
- Passionately İhtirasla, tutkuyla.
- Patiently Sabırla, sabırlı bir şekilde (=uncomplainingly)
- Pavement Kaldırım.
- Peace and quiet Huzur ve sükunet
- Peak Doruk, zirve (at peak = zirvede, dorukta)
- Peculiar Tuhaf, acayip (=odd, weird, strange)
- Pedestrian Yaya
- Penalize Ceza vermek, cezalandırmak (=punish)
- Perceive Algılamak
- Permission İzin, müsaade
- Persevering Sebatkar, gayretli
- Persist Israr etmek, sürüp gitmek
- Persuade İkna etmek
- Pessimism Kötümserlik, (pessimist=kötümser), (optimist=iyimser)
- Pet Ev hayvanı
- Pioneer Öncü, yol açan, öncülük eden (=forerunner)
- Placement Yerleştirme
- Plague (pleyg) Veba, öldürücü salgın hastalık, (bela vb.) musallat olmak
- Plain Düz, sade, ova, düzlük
- Plead Yalvarmak , rica etmek
- Please Memnun etmek, tatmin etmek (=satisfy), Lütfen!
- Pledge (plec) Ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaat
- Poem Şiir (poetry=şiir)
- Point Anlam, mana (pointless=anlamsız), (zamanda/mekanda vb.)nokta
- Policy Tutum, kural, prensip, ilke
- Polio Çocuk felci
- Pose Ortaya çıkarmak, poz vermek
- Possess Sahip olmak, etkilemek
- Possession Eşya, mal mülk
- Post Vazife, görev, iş, posta
- Postpone Ertelemek (=put off)
- Practically Hemen hemen 2-uygun olarak, pratik olarak
- Praise Övmek (=glorify, compliment)
- Precede Den önce gelmek
- Predict Tahminde bulunmak
- Predictable Tahmin edilebilir, sağı solu belli
- Prejudice Ön yargı (=bias)
- Present Sunmak, tanıtmak, mevcut, var olan (=existing)
- Preserve Korumak, muhafaza etmek
- Pressure Baskı, basınç (under pressure = baskı altında)
- Prevent Engel olmak, mani olmak
- Previously Önceden, eskiden (= formerly)
- Prior (to) Den önce,
- Prison Hapishane
- Probability Olasılık
- Process Bir malzemeyi) işlemek
- Progress İlerlemek, (in progress = devam eden, ilerlemekte olan)
- Promote Terfi etmek, makamını yükseltmek, reklam yapmak
- Prompt Çabuk, ivedi, acele, vakit geçirmeden (=punctual, immediate)
- Promptly Derhal, hemen
- Proofread Bir metni inceleyip üzerindeki yanlışları düzeltmek
- Properly Adam akıllı
- Property Mal, mülk
- Proportion Oran
- Protection against Koruma
- Provoke Kışkırtmak, tahrik etmek
- Publish Kitap, kaset vb.) yayımlamak
- Purchase Satın almak, satın alınan eşya, pö=çıs
- Purchase Satın almak (=buy)
- Purpose Amaç, gaye
- Pursue Takip etmek (=follow, chase), (in pursuit of =nın peşinde)
- Push İtmek
- Pull Çekmek
- Put forth Öne sürmek, ortaya atmak (=put forward, bring up)
- Queue Sıra, kuyruk
- Race Irk, yarış
- Racism Irkçılık, milliyetçilik (=nationalism)
- Raid Yasadışı işlere yapılan baskın (= seizure)
- Raise Artırmak, yükseltmek, kaldırmak (su seviyesini, maaşları vb.), (hayvan/insan) yetiştirmek, büyütmek, (sorun, konu, fikir vb.) ortaya atmak
- Rate Oran, hız
- Receive Almak, kabul etmek
- Reckless Dikkatsiz, pervasız (= irresponsible, thoughtless)
- Recklessly Dikkatsizce, pervasızca (=irresponsibly, thoughtlessly)
- Recognize Daha önce gördüğü birini veya bir şeyi gördüğünde, tanımak
- Recommendation Tavsiye, öneri
- Referee Hakem (=arbitrator)
- Refreshing Canlandırıcı, serinletici (aperatif yiyecek, temiz hava vb.)
- Refugee Mülteci
- Refund Parayı iade etmek
- Regard Saygı (respect), göz önünde bulundurmak
- Regional Bölgesel
- Register Sicil, kütük, kaydetmek
- Regret Pişmanlık, üzüntü
- Regretful Pişman, üzgün (=remorseful)
- Regrettable Üzücü, üzüntü, keder/esef verici
- Regularly Düzenli bir şekilde (on a regular basis = düzenli bir şekilde)
- Rehearse Rihörs-prova yapmak (rehearsal=prova)
- Reject Red etmek (=turn down)
- Rejection Ret, kabul etmeme (=refusal)
- Relate Rivayet etmek, anlatmak, aktarmak, ilişkili/alakalı olmak
- Release Serbest bırakmak, salmak (=let out)
- Relentless Merhametsiz, amansız, hummalı, aralıksız devam eden
- Relief Rahatlama, ferahlama (relief work = afet kurtarma ekibi)
- Relocate Yerini değiştirmek, yerinden etmek (=displace)
- Reluctant Rilaktınt (isteksiz), unwilling
- Remain Kalıntı
- Remark Söylemek, belirtmek, düşünce, fikir
- Remembrance Anma, hatırlama, yad etme (=commemoration)
- Reminiscent of Andıran, hatırlatan, anımsatan (=suggestive of)
- Remote Uzak, ırak, ıssız, ücra (remote control = uzaktan kumanda)
- Removal Leke vb. şeylerin) çıkarılması, sökülmesi, (evin vb.) taşınması
- Remove Leke vb.) çıkarmak, temizlemek, sökmek
- Repeatedly Defalarca, tekrar tekrar (=continually, constantly)
- Repetitive Monoton, sıkıcı
- Replace (with) Eski yerine koymak, ile değiştirmek
- Replica Aslına çok benzeyen kopya
- Request Rica etmek
- Require Gerektirmek (=necessitate)
- Requirement İhtiyaç, gereksinim
- Resentful Alıngan, darılmış
- Reside İkamet etmek, yerleşmek
- Resident Bir yerde ikamet eden, halk (apartman, mahalle sakini vb.)
- Resign from Den istifa etmek (resignation=istifa)
- Resolve Çözmek (=sort out), karar vermek
- Resort Son çare olarak bir şeye başvurmak, tatil yeri/beldesi
- Response Karşılık, cevap
- Restlessness Huzursuzluk, içinin rahat olmaması
- Result Sonuç (=outcome)
- Reveal Açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkarmak (=disclose, display)
- Revenge İntikam, intikam almak (take revenge on=intikam almak)
- Revolve Dönmek, döndürmek, çevirmek
- Reward Ödül, ödüllendirmek (rewarding=tatmin edici iş vb.)
- Ride At, bisiklet vb.) binmek
- Rightfully Haklı olarak, haklı yere.
- Rise Ortaya çıkmak, artmak, yükselmek
- Rob somebody of something Birini soymak (robbery=soygun)
- Robust Rıbast turp gibi, sapasağlam
- Rubble Enkaz, yığın (=wreckage)
- Sacrifice Adamak, kurban adamak
- Salute Selamlamak (=greet)
- Satisfaction Tatmin, memnuniyet
- Savage Vahşi
- Scald Kaynar suyla yakmak/haşlamak (el, kol, vb.)
- Scalp Kafa derisini yüzmek
- Scarce Seyrek, az
- Scarcely Hemen hemen hiç (=barely, hardly)
- Scatter Saçmak, serpmek
- Sceptical Şüpheci (=cynical)
- Scratch Kazımak, tahriş etmek, tırmalamak
- Sculpture Heykel (sculptor=heykeltırtaş)
- Seam Kıyafetlerin dikiş yerleri, (yara için) dikiş yeri
- Seasonal Mevsimine uygun
- Secure Güvenli, emniyetli (=safe)
- Sedate Sakinleştirmek, yatıştırmak, sakin, soğukkanlı (=composed)
- Seed Tohum
- Seize Baskınla ele geçirmek (=raid), (birinin kolunu vb.) kavramak
- Sense Duygu (sensitive=hassas, duygusal), mantık (sensible=mantıklı)
- Sentence Birini hapse/cezaya mahkum etmek, cümle
- Sentimental Duygusal (=emotional)
- Session Toplantının her bir oturumu
- Sewage Lağım, kanalizasyon
- Shade Gölgelik, renk tonu
- Shortcoming Kusur, eksik, noksan
- Shorten Kısaltmak
- Show off Hava atmak
- Shuffle Karıştırmak (iskambil kağıtlarını); ayak sürüyerek yürüme
- Sigh İç çekmek (a sigh of relief=derin/rahat bir nefes)
- Significant Önemli, kayda değer, manalı, anlamlı
- Silent Sessiz, sakin
- Simply Basit bir şekilde, sadece, yalnızca (=only, solely, merely)
- Simulate Taklit etmek, (simulation=taklit)
- Sink Batmak, lavabo, musluk taşı
- Situate Konuşlandırmak, yerleşmek, yerleştirmek (=locate)
- Size İnsan için kıyafet bedeni, ebat, boyut
- Skill Beceri, yeti, istidat (=talent, ability)
- Slaughter Kurban etmek, kesmek, öldürmek, cinayet işlemek (=murder)
- Slavery Kölelik
- Sleeve Gömlek, gömlek kolu (buy on the sleeve=veresiye satın almak)
- Slight Hafif, az
- Slip Kaymak (slip of the tongue=dil sürçmesi)
- Smash Cam, kapı vb., paramparça etmek, kırıp parçalamak
- Smother Yastık vb. ile boğmak, üzerini örtmek, kamufle etmek
- Snap Fotoğrafçılıkta poz
- Soap Sabun (soap opera = pembe dizi)
- Sociable Sıcak kanlı, insanlarla çabuk kaynaşan
- Solely Yalnızca, sadece
- Soothing Yatıştırıcı (= comforting, calming)
- Spectacular Görkemli, harikulade
- Spectacular Görkemli, muhteşem (=impressive, stunning)
- Spend Harcamak (para vb.)
- Spillage Yere vb.) dökülen şey, döküntü (su vb.)
- Spin Fırıl fırıl dönmek, (ip için) eğirmek
- Spine Omurga, belkemiği
- Spiritual Manevi, ruhani
- Spoiled Şımarık (mischievous=misçivıs)
- Spouse Eş (karı veya koca)
- Spread Yaymak, yayılmak, (widespread = geniş çaplı, yaygın)
- Spring Bahar mevsimi, su kaynağı
- Stability İstikrar, denge
- Staff Personel
- Stage Sahne (tiyatro), aşama, merhale
- Stage Sahne, derece
- Startle Korkutmak, ürkütmek, şaşırtmak, affalatmak
- Statement Söz, ifade, demeç, (give statement=ifade vermek)
- Statue Heykel
- Steadily Sabit bir şekilde, istikrarla (=constantly)
- Steal Çalmak, hırsızlık yapmak
- Stealthily Hırsız gibi, sinsi bir şekilde (=sneakily=snikili)
- Stem Ağaç gövdesi (stem from=den kaynaklanmak)
- Stimulate Teşvik etmek, motive etmek.
- Storm Fırtına.
- Stranger Yabancı, ecnebi
- Stray Başıboş aylak kimse, sokakta yaşayan kedi, köpek vb.
- Stress Buhran, bunalım, stres, vurgulamak (=emphasize)
- Stretch Uzamak, uzanmak, germek
- Strike Grev (on strike = grevde), darbe, vuruş
- Stroll Ağır ağır dolaşmak (=go for a stroll=dolaşmaya çıkmak)
- Subject to Ölüme, yalnız kalmaya vb.) maruz kalmış, olası, muhtemel
- Substantial Çok önemli, önemli ölçüde
- Sue Dava açmak
- Sufficiently Yeterli miktarda
- Suffrage Oy kullanma hakkı
- Suggestion Öneri, tavsiye
- Suggestive of Manalı, imalı, insanın aklına bir şey getiren
- Suit Yakışmak (kıyafetin vb.)
- Supply Tedarik etmek, sağlamak, kaynak (supply of water= su kaynağı)
- Support Desteklemek
- Supportive Destek veren, anlayış gösteren, yardımsever, şefkatli
- Suppress Duygularını, bağışıklık sistemini vb. baskılamak
- Surpass Üstün olmak, geride bırakmak, üstün olmak
- Surrender Teslim olmak
- Suspend Askıda, muallakta bırakmak, okuldan uzaklaştırma
- Suspicion Şüphe
- Symptom Semptom, belirti (hastalık vb. için)
- Take off Havalanmak, taklit emek
- Take on Sorumluluk vb.) üstlenmek
- Tame Evcil hayvan (=docile, domesticated)
- Tapestry Duvar halısı
- Tasteful Zevkli, zevkine düşkün kişi, zevkle yapılan/hazırlanan (desen vb.)
- Tasty Lezzetli
- Temple Tapınak, mabet (=shrine, sanctuary)
- Tenderness Şefkat, merhamet, anlayış (=affection)
- Terminal Ölümcül (hastalık) (=perishing), uçta/sonda bulunan, son, nihai
- Terminate Sözleşme, kontrat vb., sonlandırmak, bitirmek, yok etmek
- Territory Bölge, arazi
- The rest of…Geri kalanı
- Thoughtless Düşüncesiz, patavatsız, kaba (=tactless, rude)
- Throughout Boyunca
- Throw Atmak, fırlatmak
- Throw out Çöp vb. dışarı atmak
- Thunderstorm Yıldırımlı fırtına
- Tomb Mezar, kabir, türbe (=grave)
- Tough Sert, katı, dayanıklı madde, (yiyecek vb.) çiğnenmez, iyi pişmemiş, (insan için) çetin, dayanıklı, çok hayat tecrübesiyle yoğrulmuş
- Trace İz, izini sürmek
- Trade Ticaret yapmak, alım satım yapmak, ticaret
- Traditional Geleneksel
- Trail İz, patika
- Train Eğitmek, eğitim görmek (=educate), idman/antrenman yapmak, stajyerlik/çıraklık yapmak
- Transmit Göndermek, iletmek (mesaj vb.), (hastalık vb.) bulaştırmak
- Trash Çöp (garbage)
- Treasure Trejı hazine
- Treat Tedavi etmek ( treatment=tedavi), davranmak
- Trick Hile, tuzak, çeldirme (play a trick on=kandırmak), kötü şaka yapmak
- Trim (ağaç) budamak, (saç) kırpmak, kesmek
- Tripe İşkembe
- Truthful about Sadece doğruyu söyleyen, gerçeklere uygun, doğru (söz)
- Turn in Yetkili kişiye teslim etmek, uyumaya gitmek
- Unattended Sahipsiz, sahibi ortada gözükmeyen (eşya, çocuk vb.)
- Unbearable Katlanılmaz, dayanılmaz (baskı, sıcaklık, soğuk vb.)
- Uncultured Kültürsüz, tahsilsiz, cahil (= uncultivated, boorish, unsophisticated)
- Undermine Zayıflatmak, baltalamak, temelini çürütmek (=weaken)
- Undertake Zor ve üzün sürebilecek bir işi) üstlenmek, sorumluluğunu almak
- Undertake Üstlenmek (=take on)
- Unfortunate Talihsiz, şansız (=unlucky)
- Unlimited Sınırsız (=unrestricted)
- Unreliable Güvenilmez
- Untimely Vakitsiz, yersiz, olmadık zamanda (=at an awkward time)
- Unusual Sıra dışı, alışılmamış (=extraordinary, exceptional)
- Unwind Özellikle işten sonra) rahatlamak, dinlenmek, düğüm/sargıçözmek
- Upgrade Bilgisayar gibi makineleri) güncellemek, modelini yenilemek
- Urgent Acil (pressing)
- Vacation Tatil
- Vague Belirsiz, üstü kapalı, / net hatırlanamayan şey.
- Valley Vadi
- Vanish Ortadan kaybolmak, yok olmak
- Variety Değişiklik, çeşitlilik
- Vast Büyük, engin, muazzam (immense, tremendous, huge)
- Vet Veteriner
- Vigorously Gayretle (diligently)
- Violate Kural, kanun, hak vb., ihlal etmek, çiğnemek (abuse)
- Violent Şiddetli, şiddet içerikli
- Virtually Hemen-hemen, neredeyse (practically, nearly, almost)
- Vocation Meslek
- Volunteer Gönüllü, ücret almadan yardım eden
- Vote for/against Oy, vermek
- Voyage Deniz yolculuğu
- Wantonly Durduk yere, sebepsiz yere (ahlaksızca, şehvetle)
- Wear Takınmak (gözlük, kolye, kıyafet), giymek
- Weep Ağlamak, sızlamak (cry, sob)
- Whirl Hızla dönmek, girdap
- Wholly Tamamen, tümüyle, bütünüyle (entirely)
- Widely Geniş çapta, oldukça
- Widow Kadın dul, widower (erkek dul)
- Withdraw from Savaştan, seçimlerden vb. geri çekilmek (pull out of), bankadan, hesaptan vb. (para çekmek)
- Withdrawn İçine kapanık
- Witness Şahit olmak/ tanık, şahit, görgü tanığı
- Worthless Değersiz
- Yard Avlu, bahçe
- Yield Ürün meyve vermek, ürün kazanç
- Zip Fermuar
Bu yazılar da ilginizi çekebilir:
YDS (Yabancı Dil Sınavı) İçin Ayrıntılı Bilgi ve İpuçları
Konuşarak Öğren uygulaması ile İngilizcenizi geliştirin.